Tahran, Washington ve Londra’yı ‘tarafgirlikle' suçladı ve ‘her türlü maceraya’ karşı uyardı

2020’de Bender Abbas şehrinde düzenlenen Devrim Muhafızları silahları sergisinde, Ebabil türü bir insansız hava aracı ile donatılmış hızlı tekneler (Fars)
2020’de Bender Abbas şehrinde düzenlenen Devrim Muhafızları silahları sergisinde, Ebabil türü bir insansız hava aracı ile donatılmış hızlı tekneler (Fars)
TT

Tahran, Washington ve Londra’yı ‘tarafgirlikle' suçladı ve ‘her türlü maceraya’ karşı uyardı

2020’de Bender Abbas şehrinde düzenlenen Devrim Muhafızları silahları sergisinde, Ebabil türü bir insansız hava aracı ile donatılmış hızlı tekneler (Fars)
2020’de Bender Abbas şehrinde düzenlenen Devrim Muhafızları silahları sergisinde, Ebabil türü bir insansız hava aracı ile donatılmış hızlı tekneler (Fars)

Tahran, geçen hafta Umman açıklarında İsrail tarafından işletilen bir petrol tankerine düzenlenen saldırıya karışma suçlamalarının arka planına karşı, Londra ve Washington’u ‘siyasi tarafgirlik’ ile suçladı. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, uluslararası tavırların hızlanması sonrasında, olaydan bu yana ikinci kez ülkesinin, ‘güvenliğini ve çıkarlarını korumaktan çekinmediğini’ ve ‘her türlü maceraya derhal ve kararlı bir şekilde yanıt vereceğini’ yineledi.
İngiltere ve Romanya, kanlı saldırıyı sorgulamak için İran büyükelçisini çağırdı. Bu durum, ABD, İngiltere ve İsrail’in tankere saldırdığı için İran’ı suçlamasının ardından gelişti. İran, perşembe günü biri İngiliz diğer Romanyalı olmak üzere iki mürettebatın öldüğü saldırıda herhangi bir rolü olduğunu reddetti.

İngiltere’den tepkiler
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, İran’ın saldırının sonuçlarına katlanması gerektiğini belirtti. Gazetecilere konuşan Johnson, “İran yaptıklarının sonuçlarıyla yüzleşmeli. Bu, açıkça ticari gemiciliğe karşı kabul edilemez ve çirkin bir saldırıdır” dedi. İngiltere Başbakanı, “Saldırıda, bir İngiliz vatandaşı öldürüldü. İran’ın ve diğer tüm ülkelerin, dünya genelinde seyrüsefer özgürlüğüne saygı duyması kesinlikle hayati önem taşıyor. İngiltere bu konuda ısrarını sürdürmeye devam edecek” ifadelerini kullandı.
İran’ın Londra büyükelçisinin bakanlığa çağrılması sonrasında İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly’nin Büyükelçi Muhsin Baharvand’a ‘İran’ın küresel barışı ve güvenliği tehdit eden eylemleri derhal durdurması gerektiğini’ bildirdiğini söyledi. Cleverly ayrıca, uluslararası hukuka uygun olarak gemilerin serbestçe yelken açmasına izin verilmesi gerektiğini vurguladı.
İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, İngiltere’nin yaptığı değerlendirmelerin, İran’ın bir veya daha fazla insansız hava aracı kullanarak tankere ‘acımasız ve yasadışı bir saldırı’ başlatmış olma olasılığının, ‘yüksek’ olduğu sonucuna vardığını duyurdu. Raab, “Bu saldırının önceden planlanmış ve hedeflenmiş olduğuna inanıyoruz ki bu İran tarafından uluslararası hukukun açık bir ihlalidir” dedi. Reuters’a göre Bakan, “İngiltere, bu kabul edilemez saldırıya koordineli bir yanıt vermek için uluslararası ortaklarımızla birlikte çalışıyor” ifadelerini kullandı.

Romanya: Cevap bekliyoruz
İngiltere’nin tavrına paralel olarak Romanya Dışişleri Bakanlığı da “Uluslararası ortaklarımız tarafından sağlanan ve İran tarafından düzenlenen kasıtlı bir saldırıya işaret eden unsurlar ışığında Romanya, İranlı yetkilileri gecikmeksizin bir açıklama yapmaya çağırıyor” açıklaması yaptı. Fransız Haber Ajansı’na (AFP) göre kaynaklar, İran’ın Bükreş Büyükelçisinin acilen bakanlığa çağrıldığını söylerken, Romanya’nın ‘uygun yanıtları belirlemek için ortaklarıyla istişare ettiğini’ vurguladı.
Saldırı, İsrailli iş adamı Eyal Ofer’in sahibi olduğu İngiltere merkezli Zodiac Maritime Denizcilik şirketine ait Mercer Street isimli petrol tankerine yönelik gerçekleştirildi. Derin sularda aylarca süren İsrail- İran gölge savaşından sonra gelen bu ilk kanlı saldırı, iki ülke arasındaki artan gerilimin bir yansıması olarak gelişti.

İran’dan açıklama
Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı, 2 Ağustos’ta, İngiliz Dışişleri Bakanı’nın ve ABD’li mevkidaşı tarafından da tekrarlanan suçlamaları eleştirdi. Sözcü Hatibzade, ‘suçlamaların temelsiz’ olduğunu söylerken, “Suçlamalar, çelişkili içerik barındırıyor” dedi.
Hatibzade, ülkesinin ‘Körfez ve uluslararası sulardaki gemilere zarar vermeden güvenli geçişi korumayı savunduğunu’ dile getirdi. Deniz seyrüseferini güvence altına almak için bölge ülkeleriyle iş birliğine hazır olduklarını söyleyen Said Hatibzade, bölge dışı güçlerin Körfez sularındaki varlığının ve müdahalelerinin, bölgenin istikrarı ve güvenliği için zararlı olduğunu belirtti.
İranlı yetkili, “Ne yazık ki Kızıldeniz’de ve uluslararası sularda İran ticaret gemilerine yönelik terör saldırılarına ve sabotajlara destek konusunda sessizliği seçen bu ülkeler, İran’a karşı açık bir siyasi tarafgirlikle temelsiz suçlamalarda bulunuyor” dedi. Hatibzade, “Bu ülkelerin asılsız iddialarını destekleyecek kanıtları varsa, bunları sunmaları gerekir” dedi.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün tavrı, 2 Ağustos’ta erken saatlerde Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin medya platformu olan ‘Nournews’ ajansı tarafından resmi bir kaynağa atfedilen benzer bir tavra paralel olarak gelişti. Öyle ki kaynak, ABD- İngiltere tehdidi hakkında ‘yakın bir tepki’ vererek, “İslam Cumhuriyeti, Batılı yetkililerin ve Siyonist rejimin tehditlerini propaganda hareketi olarak görse de İran’ın ulusal çıkarlarına ve güvenliğine karşı her türlü hamleyi güçlü ve kararlı bir yanıtla karşılayacaktır. Sonuçlardan doğrudan Washington ve Londra sorumlu olacaktır” dedi.
Ajans, ABD ve İngiltere’nin tutumunu ‘şu ana kadar hiçbir kanıt sunulmayan, Batılı ve Siyonist yetkililerin İranlılara karşı yanlış suçlamalar dalgasına yol açan gerçekçi olmayan iddialar’ olarak nitelendirdi. Bu tavırların, ‘nükleer anlaşma müzakerelerinde abartılı talepler dayatmak için İran’ yıldırma projesi’ olarak anlaşılabileceğini, ama aynı zamanda Batı istihbaratının zayıflığını ve siyasi hedefler için sürekli kriz üretildiğini de gösterdiğini dile getirdi.
Ajans, Batılı yetkililerin deniz güvenliğinin bozulmasıyla ilgili endişelerine dikkati çekerken, “Endişeler, ABD ve İngiltere’nin yalnızca uzun bir korsanlık geçmişine sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda Siyonistlerin ‘denizcilik hatlarının güvenliğini tehdit etme ve diğer ülkelere karşı terör eylemleri gerçekleştirme’ konusunda devam eden zararlarına da göz yumduğu bir zamanda ortaya çıkıyor” ifadelerine yer verdi. Ayrıca, İsrail’in Kızıldeniz ve Akdeniz’de Suriye ve Lübnan kıyılarında İran gemilerine ve tankerlerine tacizde ‘bir numaralı şüpheli’ olduğuna vurgu yapıldı.

Romanya Büyükelçisi bakanlığa çağrıldı
Öte yandan Tahran, Romanya büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı ve Romanya’nın ‘saldırının ardından İran’ın olduğu’ suçlamalarına karşı protestosunu bildirdi.
İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri ise İsrail’i 12 İran petrol tankerini hedef almak ve onlara hasar vermekle suçladı. Cihangiri, İsrail’in tankerlere adam göndererek içlerinde patlamalara yol açtığını söylerken, “Kimse bize petrolü nasıl sattığınızı sormadı. (Eski ABD Başkanı Donald) Trump, durdu ve bir varil petrol satmamıza bile izin vermedi” dedi.
İngiltere ile birlikte dün ABD de, müttefikleriyle birlikte İran’a ‘toplu yanıt’ verileceği sözü verdi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, dün ABD’nin İran’ın tankere drone saldırısı düzenlediğinden emin olduğunu söyledi. Reuters’a göre Blinken, “Cuma günü ticaret gemisine yapılan saldırıyı tekrar kınıyorum. Kapsamlı bir inceleme yaptık ve İran’ın bu saldırıyı gerçekleştirdiğinden eminiz” dedi. ABD’li Bakan, “İngiltere, İsrail, Romanya ve diğer ülkelerle yakın temas ve koordinasyon halindeyiz. Cevap toplu olacaktır” ifadelerini kullandı.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.