Dünyanın en dayanıklı canlısı siyah beyaz görüyor

Bu mikroskobik canlılar, tardigrad diye de biliniyor (AP)
Bu mikroskobik canlılar, tardigrad diye de biliniyor (AP)
TT

Dünyanın en dayanıklı canlısı siyah beyaz görüyor

Bu mikroskobik canlılar, tardigrad diye de biliniyor (AP)
Bu mikroskobik canlılar, tardigrad diye de biliniyor (AP)

Dünyanın en dayanıklı canlıları diye nitelenen su ayılarının yüksek ihtimalle siyah beyaz gördüğü keşfedildi.
Aşırı sıcaklıklarda ve hatta uzay boşluğunda hayatta kalabilen su ayıları, omurgasızların en büyük şubesi olan eklembacaklılarla akraba.
Eklembacaklılar, opsin adı verilen ışığa duyarlı proteinler sayesinde renkleri görebiliyor. Su ayılarında da opsinler mevcut ama bunların ne işe yaradığına dair çok az şey biliniyor.
Opsinlerin su ayılarında görüşü nasıl etkilediğini keşfetmek isteyen bilim insanları yakın zamanda iki tür üzerinde genetik analizler yaptı.
Norveç'teki Oslo Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi'nde araştırmacı ve çalışmanın başyazarı James Fleming, su ayılarının görme yeteneklerinin pek de araştırılmadığını vurguladı.
Su ayılarında göz lensleri bulunmuyor. Bu da görüntü oluşturamadıkları anlamına geliyor. Ancak bilim insanları önceki araştırmalardan, bu ilkel gözlerin ışığa tepki verdiğini biliyor.
Fleming’e göre her opsin, belirli bir ışık dalga boyu aralığına yanıt veriyor. Bu nedenle renkli görebilen hayvanlarda bu opsinlerin birden fazla kopyası bulunuyor.
Su ayılarının görsel mekanizmasını 2018’de araştırmaya başlayan Fleming ve ekibi, önce su ayılarında da birden fazla opsin bulunduğunu keşfetti. Bu da söz konusu canlıların renkleri ayırt edebildiğini düşündürüyordu.
Ancak Genome Biology and Evolution isimli hakemli bilimsel dergide yayımlanan yeni araştırma, tersi bir sonuca işaret etti.
Araştırmada incelenen iki tür de aktif görsel opsinlerin birden fazla kopyasına sahipti. Ancak bu opsinler ışığın farklı dalga boylarına tepki vermiyordu.
Bunun sonucunda araştırmanın yazarları, "Renkleri görme yeteneğine sahip olmalarını pek olası bulmuyoruz" ifadelerini kullandı.
Fleming ise su ayılarıyla ilgili diğer birçok araştırma gibi bunun da daha çok soruyu gündeme getirdiğini vurguladı.
"Bu söz konusu canlıların, opsinlerden bazılarını görsel olmayan amaçlar için kullandığını gösteriyor" diyen bilim insanı, bu amaçların ne olabileceğini bilmediklerini aktardı.
"Bu sevimli yaratıklar hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek o kadar çok soru geliyor."
Independent Türkçe, Livescience



"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
TT

"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)

Son derece nadir rastlanan "Asya tek boynuzlu atı" saolanın ilk defa genom haritası çıkarıldı. Yeni çalışma nesli kritik tehlike altındaki türün yaşamasını sağlayabilir. 

İlk kez 1992'de tanımlanan saola (Pseudoryx nghetinhensis), en yakın zamanda keşfedilen büyük memeli türü. Vietnam ve Laos'un dağlık ormanlarında yaşayan bu sığır türü, boynuzlarının yanı sıra çok nadir görülmesi nedeniyle "Asya tek boynuzlu atı" diye biliniyor.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'ne (IUCN) göre nesli kritik tehlike altındaki bu türün 100'den daha az üyesi kaldığı tahmin ediliyor. Üstelik en son 2013'te görülmesi, soyunun çoktan tükenmiş olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor. 

Uluslararası bir araştırma ekibi, avcıların evlerinden toplanan saola kalıntılarından alınan parçaları analiz ederek 26 saolanın tam genomunu çıkardı. Türünün ilk örneği olan bu çalışma, saolanın geçmişini anlama ve geleceğini güvence altına alma yolunda kritik bilgiler sundu. 

Bulguları hakemli dergi Cell'de 5 Mayıs Pazartesi günü yayımlanan çalışmaya göre saolalar 5 bin ila 20 bin yıl önce iki ayrı popülasyona ayrılmış. 

Makalenin başyazarı Genís Garcia Erill "Saolanın önemli genetik farklılıklara sahip iki popülasyona ayrıldığını görmek bizi epey şaşırttı" diyerek ekliyor: 

Bu daha önce hiç bilinmiyordu ve genetik veriler olmadan bilmemizin yolu yoktu. Bu önemli bir sonuç çünkü türün genetik varyasyonunun nasıl dağıldığını etkiliyor.

Bilim insanları ayrıca iki popülasyonun da Son Buzul Çağı'ndan itibaren azaldığını saptadı. Ekip, toplam saola nüfusunun 10 bin yıldır hiçbir zaman 5 binin üstüne çıkmadığını tahmin ediyor.

Bu durum, iki grubun da genetik çeşitliliğini kaybettiği anlamına geliyor. Ancak her biri genetik kodlarının farklı kısımlarını kaybetmiş. Araştırmacılara göre bu, nesillerinin tükenmesini önlemede kritik bir rol oynayabilir. 

Garcia Erill "Bir popülasyonda kaybolan genetik varyasyon diğerini tamamlıyor. Yani eğer bunları karıştırırsak, diğerindeki eksiklik giderilebilir" diye açıklıyor.

Bilim insanları saolaların hayatta kalması için esaret altında çiftleşmelerini sağlayacak bir program geliştirmeye çalışıyor. Yeni çalışmayı yürüten ekibin hesaplamalarına göre böyle bir program, tükenme riski karşısında en etkili çözümü sunuyor. 

Çalışmanın bir diğer yazarı Rasmus Heller şöyle diyor:

Gelecekteki bir popülasyonun temelini oluşturmak için en az bir düzine saolayı (ideal olarak her iki popülasyonun karışımı) bir araya getirebilirsek, modellerimiz türlerin uzun vadede hayatta kalma şansının yüksek olacağını gösteriyor.

En son 2013'te görülen bir türün 12 üyesini bulmak zorlu bir iş. Ancak araştırmacılar, yeni çalışmanın bu sorunu çözebileceğine inanıyor. Saolanın genetik haritasının çıkarılması, daha kapsamlı arama çalışmalarının önünü açabilir. 

Makalenin yazarlarından Minh Duc Le, "Birçok araştırmacı, suda ve hatta aynı habitatta yaşayan kan emiciler olan sülüklerde, saola DNA'sının izlerini bulmayı deneyip başaramadı" diyerek ekliyor:

Bu tekniklerin hepsi küçük DNA parçalarını tespit etmeye dayanıyor ama artık saola genomunun tamamını bildiğimize göre, bu parçaları bulmak için çok daha geniş bir el kitabımız var.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org, Cell