Suriyeliler ‘işgalciler’ ve ‘müttefikler’ arasında

Taliban’ın Kabil’e girmesinin ardından İdlib’de tatlı dağıtıldı. (İdlib haberleri)
Taliban’ın Kabil’e girmesinin ardından İdlib’de tatlı dağıtıldı. (İdlib haberleri)
TT

Suriyeliler ‘işgalciler’ ve ‘müttefikler’ arasında

Taliban’ın Kabil’e girmesinin ardından İdlib’de tatlı dağıtıldı. (İdlib haberleri)
Taliban’ın Kabil’e girmesinin ardından İdlib’de tatlı dağıtıldı. (İdlib haberleri)

Suriye, gerek ABD’nin geri çekilmesi gerekse Taliban’ın bölgeyi kontrol altına alma hızı açısından Afganistan’da yönetimi ele geçirmesinden en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alıyor.  Zira iki ülkede de birçok ülke ve yabancı tarafların müdahalesine maruz kalıyor. Bu nedenle Suriye’deki tarafların, ülkedeki çatışmanın durumunun ve çok sayıdaki işgallere yönelik etkilerinin nasıl olacağını öğrenmek üzere coğrafyadaki diğer başarıları ve başarısızlıkları takip etmeleri şaşırtıcı değil. Ancak tüm yerel tarafların, Suriye çatışmasında ‘diğer işgalciyi’ bölgeden çıkarma umuduyla ‘dış müttefiklerine’ güvenmesi de dikkat çekici.
Kabil’deki gelişmeler hız kazanırken Şam’da durum sevinç ve bekleyiş arasında ikiye ayrılmıştı. Yetkililer, ABD’nin geri çekilmesi ve bunun Suriyeli müttefikleri üzerindeki yansımaları sebebiyle Şam’da bir ‘rahatlama’ olduğunu belirttiler. Söz konusu yetkililer arasında Suriye Baas Partisi yetkilisi ve eski Suriye enformasyon bakanı Mehdi Dahlallah da vardı. Dahlallah, ABD’nin 1975’te Vietnam’ın Saygon, 2021’de de Afganistan’ın Kabil şehrinden geri çekilmesinde diğerleri için bir ‘ders olduğu’ görüşünde.  Dahlallah. , söz konusu dersin “ABD’nin işbirlikçilerinden merhametsiz ve acımasız bir şekilde vazgeçmesi” olduğunu söyledi. Ayrıca Washington liderliğindeki Uluslararası Koalisyon tarafından desteklenen Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) bu konuda düşünmesi gerektiğinin altını çizdi.
Dahlallah’ın SDG’ye ilişkin masajında “direniş” vurgusu yer alıyordu. Dahlallah direnişin “anlaşma yapmaktan, teslim olmaktan ve pazarlıktan iyi” olduğunu vurguladı. Bu öneri, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in geçen ay başkanlık yemininin ardından yaptığı konuşmasında da göründü. ABD’lileri bölgeden çıkarmanın yanı sıra Şam’daki Suriyeli yetkililerin Doğu Fırat bölgesinin geleceğine ilişkin SDG ve Özerk Yönetim ile siyasi müzakerelere girmesinin kabul edilmemesi ve Suriye hükümetinin ülkenin kuzeydoğusundaki idari ve hizmet uzlaşma ve ekonomik denge ile yetinmesine karşı “halk direnişin”den bahsederek yaptığı öneri ile aynıydı.
Başkan Joe Biden Afganistan’daki 20 yıllık deneyimdeki başarısızlığının ardından yaptığı konuşmalarda “ulusların inşası” ve herhangi bir “rejim değişikliği” ile ilgilenmediğini söyledi. Bu ifadeleri Şam’da söz konusu durumlarla ilgilenen tarafları sevindirdi. Ancak Biden’ın DEAŞ’a karşı mücadeleye devam edileceğine yönelik ifadeleri, ülkenin doğusundan hızlı bir çıkış olmayacağını gösteriyor. Bu da “ABD işgalinden çıkış” durumunun sadece resmi söylemde kalacağı anlamına geliyor.
Şam’da ABD’nin bu tutum, Suriye hükümetinin talebi üzerine gelmesi sebebiyle yasal bir durum olarak değerlendiriliyor. Ancak Suriye’deki diğer muhalif tarafların görüşü bu yönde değil. Söz konusu taraflar bunu “direnilmesi gereken bir işgal” olarak görüyor. Savaşçı gruplar için siyasi bir şemsiye teşkil eden Suriye İslam Konseyi, ‘Taliban tarafından temsil edilen halkın, sömürgeciler ve onların destekçilerine karşı kazandıkları zaferini kutlayan’ ve ‘işgalciyi kovduğu için Afgan halkını tebrik eden’ bir bildiri yayınladı. İstanbul’daki Konsey bildiride şu ifadeleri kullandı:
,“Tarih, ne kadar uzun sürerse sürsün sömürgecinin bir gün gittiğinin sözcüsü ve tanığıdır. Suriyelilerin İran ve Rus işgalcilerin ve işbirlikçilerinin temizlenmesinin ardından, ülkelerinde güvenlik ve emniyete yaşamalarını umuyoruz.”
Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’in çoğunu kontrol eden Heyetu Tahrir’uş Şam (HTŞ) Afganistan’a şu mesajı gönderdi:
“Kardeşlerimizi (Taliban) ve Afganistan’daki halkımızı bu son derece net zafer için kutluyoruz. Allah’tan Suriye devrimine, kesin bir zafer ve özgürlük vermesini diliyoruz. Allah’ın kanununda adalet üstün gelir.”
HTŞ mesajında ayrıca Suriye’deki bu deneyimden ‘ilham aldığını’ belirterek “Suriye rejimini devirmekle elde edilecek özgürlük ve şerefe ulaşmak için direniş ve cihat seçeneğine tutunun” ifadelerini kullandı.
HTŞ resmi söylemleri ile ‘zaferi’ kutlamasının yanı sıra liderlere, unsurlarına ve sivillere tatlı dağıtarak kutlama yaptı. Sosyal medya platformlarında Afganistan’ın durumundan yönelik konuşmalarla doldu. Bölgedeki bir lider “Afganistan’daki gelişmeler, özgürlüğünü isteyen Suriye halkının, rejim ve işgalci müttefikleri Rusya ve İran’ın gölgesi altında yaşadıklarına benziyor” ifadelerini kullandı. Başka bir lider de “Afganistan’ın özgürleşmesinin ardından hiçbir şey önceki gibi değil. Taliban dünya siyasetini yeniden şekillendirmeye karar verdi” dedi.
Bu durumdan hareketle bazıları yıllar önce Afganistan’dan ayrılarak Şam topraklarına gelmiş olan ve HTŞ’den ya da DEAŞ veya El-Kaide’ye yakın olanlardan ayrılan yabancı liderlerin son gelişmelere ilişkin tutumuna yönelik “Cihat topraklarına dönmeyi düşünüyorlar mı?” sorusu sorulabilir. Diğer yandan ‘Taliban zaferini’ kutlayanlar, Tahran ve Moskova’yı görmezden gelen Şam’daki yetkililerin yaptığı gibi muhalifler arasında Türkiye’ye atıfta bulunmadı. Ancak ABD’nin geri çekilmesi, diğer muhaliflere, ABD’nin Güney Suriye’de, Özgür Suriye Ordu için gizli bir eğitim programının iptal edilmesini içeren bir anlaşma imzalaması sırasında onları hızla terk edişini hatırlattı. SDG liderlerine ise eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Fırat’ın doğusundaki yerleşim bölgesinden aniden çekilmesini ve Türkiye'nin harekatına kapı açmasını anımsattı.
SDG, ABD’nin geri çekilme hızına ve bunun kendi üzerindeki yansımalarına endişeyle bakan taraflar arasında olabilir. Özellikle Başkan Joe Biden’ın Irak’taki savaş operasyonlarını yıl sonunda sona erdirme kararına bağlı kalıp kalmayacağını endişe ile bekliyorlar. Biden’ın DEAŞ’a karşı savaşmaya devam etmede kararlı olduğuna yönelik ifadeleri Kürtlere güven veriyor. Ancak Kürtler, 2019 sonbaharında deneyimleri halen hatıralarında. ABD güçleri geri çekilirken Fırat’ın doğusunda kontrol altındaki bölgeleri devralmak için şiddetli bir yarış başlaması sebebiyle şu an Kamışlı’nın kapılarını çalan durumun da farkındalar. Muhalif gruplar bölgede içeri doğru ilerliyorlar. Rusya ve polisi için de aynı durum söz konusuyken İran ve milisleri de bölgede konuşlandı. Suriye kuvvetleri ise sınırlara geri döndü. Bu durum SDG liderlerinin bir kurtuluş çözümü arayışıyla Şam’a koşmasına neden oldu.



Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
TT

Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)

Fas'taki Z kuşağı protestolarında gözaltına alınan gençlere kötü muamele edilmesi tepki çekti.

Guardian'ın irtibata geçtiği aile ve avukatlar, gözaltındaki gençlerin polis merkezlerinde dövüldüğünü, saatlerce yiyecek ve su verilmeden tutulduğunu ve bazı durumlarda kendilerine zorla ifade imzalatıldığını savunuyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir anne, 18 yaşındaki oğlunun protestolara katılmamasına rağmen iki aydan uzun süredir gözaltında tutulduğunu söylüyor:  

Oğlum bir eyleme bile katılmamıştı. Bir büfede yemek yerken gözaltına alındı. Tutuklanırken o kadar kötü dövüldü ki bazı dişleri kırıldı.

Anne, oğlunun polis merkezinde ifade tutanaklarını imzalamayı reddettiği için yeniden dövüldüğünü de sözlerine ekledi. 

Sivil toplum kuruluşu (STK) Fas İnsan Hakları Derneği (AMDH) de bazı kadın protestocuların taciz, hakaret ve cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını aktarıyor.  

Haberde, Agadir yakınlarındaki Lqliaa kasabasında 1 Ekim'de düzenlenen gösterilerde üç protestocunun güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddiası da paylaşılıyor. 

Olayda 12 yaşındaki çocuklar da dahil 14 protestocunun yaralandığı belirtiliyor. Yetkililerse bir grup eylemcinin polis karakoluna saldırdığını, ekiplerin de buna karşılık verdiğini savunuyor. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre şimdiye dek protestolarla bağlantılı olarak 2 bin 400'den fazla kişi hakkında hukuki işlem başlatıldı. 

AMDH, duruşmalarda avukatların bulunmadığına, soruşturmaların yetersiz yürütüldüğüne ve masumiyet karinesinin uygulanmadığına dikkat çekiyor. Onlarca kişiye 15 yıla varan hapis cezaları verildiği aktarılıyor. Çocuklar da dahil birçok göstericinin davası sürüyor.

STK'nin Marakeş şubesinden Mustapha Elfaz, "Gençlerin polis gözetiminde işkence gördüklerine dair korkunç tanıklıklar duyduk" diyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Ahmed Benchemsi şunları söylüyor: 

Hükümet açıkça korktu ve herhangi bir muhalefet biçimine müsamaha göstermeyecekleri yönünde güçlü bir mesaj vermek için böyle bir baskıya başvurdu.

Eylülde patlak veren eylemlerde halk, en az 11 kentte yolsuzluğu protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Göstericiler, Rabat yönetiminin sağlık ve eğitimi önemsemeyip uluslararası spor organizasyonlarına para akıttığını savunuyor. İspanya ve Portekiz'le birlikte 2030 FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkede "Stadyumlar burada, hastaneler nerede?" sloganları duyulmuştu. 

Z Kuşağı 212 ve Fas Gençliğinin Sesleri gibi örgütlerin liderlik ettiği protestolar barışçıl başlasa da güvenlik güçleriyle çatışmalar nedeniyle üç kişi yaşamını yitirmiş, 600'den fazla kişi yaralanmıştı.

Independent Türkçe, Guardian, News International


İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
TT

İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aylarca beklettikten sonra Mısır ile yapılan en büyük doğal gaz anlaşmasına onay vermesi, iki lider arasında olası bir zirveye ilişkin İsrail basınında yeni iddialar doğurdu. Ancak Kahire cephesi sessizliğini koruyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı bilgilere göre Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında ABD’de bir görüşme düzenlenmesi gündemde. Ancak sürece yakın Mısırlı bir kaynak, böyle bir buluşmanın kolay olmayacağını belirterek, “Gaz anlaşması tek başına bunu sağlamaz. İsrail’in Gazze anlaşmasını uygulamada ilerleme göstermesi ve Mısır’ın güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bölgedeki tansiyon bitmiş değil ve ekonomik çıkar niteliğindeki bir gaz anlaşması bu durumu değiştirmez” değerlendirmesinde bulundu.

CNN’e konuşan bir İsrailli kaynak, Netanyahu’nun gaz anlaşmasına yönelik ilanının “olası Netanyahu–Sisi görüşmesi için hazırlıkların bir parçası” olduğunu aktardı.

Netanyahu’nun bu ay içinde ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ile Florida’daki Mar-a-Lago’da görüşmesi bekleniyor. Aynı kaynaklara göre, İsrail hükümeti anlaşmaya resmi onayı aylarca geciktirdikten sonra, sonunda Trump yönetiminin baskısıyla onay verdi. Washington yönetimi, Netanyahu ile Sisi’yi bir araya getirerek bölgesel barış girişimlerini ve “İbrahim Anlaşmaları”nın kapsamını genişletmek istiyor.

Netanyahu çarşamba gecesi yaptığı televizyon konuşmasında, “İsrail tarihindeki en büyük gaz anlaşmasına onay verdim. Anlaşmanın değeri 112 milyar şekel (34.7 milyar dolar). Bunun 58 milyar şekeli (18 milyar dolar) devlet hazinesine girecek” açıklamasını yaptı ve anlaşmanın Amerikan Chevron şirketi ile İsrailli ortaklar üzerinden Mısır’a gaz ihracatını içerdiğini söyledi.

wscf
Deyr el-Belah’taki geçici Filistinli kampından bir kare (AFP)

İsrail ve Mısır, 1979’da barış anlaşması imzalamış olsa da iki lider yaklaşık on yıldır kamuoyu önünde görüşmedi. Kahire’den ise söz konusu iddialara ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Mısırlı düşünür Abdülmünim Said, olası zirveye dair, “Benim için geçerli olan sadece Kahire’den gelen açıklamalardır” diyerek, gaz onayının barış sürecini canlandırıp canlandıramayacağının belirsiz olduğunu ifade etti. Said, “Bu durum sadece ekonomik bir anlaşma olarak kalabilir ve siyasi sonuç doğurmayabilir” dedi.

İsrail medyası ise iddiayı güçlendiren haberlerle çıktı. İsrail Kamu Yayın Kurumu, anlaşmanın Netanyahu ile Sisi arasında bu ay sonunda Florida’da bir görüşme ihtimalini doğurduğunu yazdı. Yedioth Ahronoth ve Kanal 12 de anlaşmanın Netanyahu–Trump–Sisi üçlü zirvesinin önünü açabileceğini aktardı; ayrıca Mısırlı tarafın, görüşmeye katılmak için anlaşma onayını şart koştuğunu belirtti.

Haberlere göre iki lider savaşın başlangıcından bu yana kamuoyuna açık şekilde konuşmadı ve taraflar arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Kanal 12, Sisi’nin Temmuz ayında iç ve dış eleştirilere rağmen anlaşmayı kabul ettiğini, ancak İsrail hükümetinin beş ay boyunca süreci geciktirdiğini yazdı.

Aynı kaynaklara göre Mısır, Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme sağlanmadan ve İsrail’in Gazze–Mısır sınır hattı olan Filadelfi Koridoru’ndan ve Nitsarim bölgesinden çekilmeden zirveye sıcak bakmıyor. Jerusalem Post da, gaz anlaşmasının üçlü zirve için gerekli siyasi tavizlerden yalnızca biri olduğunu kaydetti.

Mısırlı parlamenter Mustafa Bekri ise, gaz anlaşması ile olası liderler zirvesi arasında bağ kurulmasını reddetti. Bekri, İsrail kaynaklarından gelen iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, esas olanın resmi Mısır tutumu olduğunu belirterek, “Mısır’ın pozisyonu nettir: Filistin halkının haklarının korunması ve Mısır’ın güvenliğinin garanti altına alınması vazgeçilmezdir” dedi.


Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)

Suriye hükümeti ile Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yürütülen entegrasyon görüşmelerine ilişkin kaynaklar, tarafların yıl sonunda dolacak süre öncesinde tıkanan anlaşmayı ilerletmek için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.

Şarku'l Avsat'ın sürece yakın Suriyeli, Kürt ve Batılı kaynaklardan edindiği bilgilere göre taraflar son günlerde temaslarını yoğunlaştırdı. Ancak görüşmelerdeki gecikmelerin yarattığı memnuniyetsizlik dikkat çekiyor. Kaynaklar, mevcut şartlarda anlaşmayı ileriye taşıyacak büyük bir sıçrama beklentisinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Beş farklı kaynağa göre, geçici Suriye hükümeti, kuzeydoğu bölgesini kontrol eden Kürt güçlerine bir öneri sundu. Kaynaklar Şam yönetiminin söz konusu öneride, yaklaşık 50 bin savaşçıdan oluşan SDG’nin üç ana tümen ve daha küçük birlikler halinde yeniden yapılandırılmasına kapı araladığı bilgisini verdi.

Öneriye göre SDG, komuta zincirinin bir bölümünden vazgeçecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriye ordu birliklerine açacak.

Ancak kaynaklar, bu planın hayata geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguladı. Birçok yetkili, yıl sonuna kısa süre kalmışken kapsamlı bir anlaşmaya varma ihtimalinin zayıf olduğunu, daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.