Mana Abdulfettah
El-Fuşka bölgesinde Sudan sınırındaki hava sahasına giren Etiyopya casus uçağının düşürüldüğüne ilişkin haberlerle eş zamanlı olarak İran’ın Etiyopya’ya ‘geçen Kasım ayından bu yana Tigray Kurtuluş Cephesi’ne karşı yürüttüğü savaşta kullanılmak üzere’ insansız hava araçları sağladığı bildirildi. İki olay, Etiyopya’nın savaş bölgesini gerekirse Tigray’dan Sudan’a kadar genişletmeye hazır olduğunu gösteriyor. Öte yandan Etiyopya’nın 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana askeri destekçileri arasında ABD’den Sovyetler Birliği’ne, ardından İsrail’e, Kuzey Kore’ye ve son olarak İran’a yöneldiğini, Addis Ababa’nın geleneksel yaklaşımını sürdürmekte ısrar ettiğini ortaya koyuyor.
Stratejiyi canlandırma
Sonuçlar, bazen kıta ülkelerine nüfuz etme başarısı ve bazen de başarısızlık arasında değişse de İran, Afrika ülkeleriyle iş birliği yapma imkanlarını korudu. İran, bunu Kuzey ve Batı Afrika’da yapmaya çalıştı. El-Kaide ve DEAŞ Batı Afrika bölgesine sızmasaydı İran, Afrika’ya ilişkin bazı planlarında başarılı olurdu. İran açısından Doğu Afrika bölgesi, Suudi Arabistan ve Kızıldeniz’in hayati alanını temsil etmesi dolayısıyla nüfuz etmesi için ek bir avantaja sahip. Etiyopya’ya odaklanma, eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın Afrika Boynuzu’na yönelik stratejisinin yeniden canlandırılması da dahil olmak üzere açık belirleyicileri üstleniyor. Öyle ki Ahmedinejad, İran ve Afrika arasında yoğun ve derin bir iş birliği olması gerektiğini düşünürken, bu yaklaşım, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin açıklamasında da ortaya çıkan ‘dünyayla geniş ve dengeli etkileşim’ vizyonuyla örtüşüyor. Bu durum, İran dış politikasında gerçek bir değişiklik olmayabilir. Daha ziyade radikal akımın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümetini ‘2015’te nükleer anlaşmayı imzalayarak Batı üzerine bahse girmek ve daha sonra 2018’de Donald Trump’ın geri çekilme sonuçlarıyla uğraşmak’ ile suçlama fırsatını kaçırmadığı gerçeğine dayanarak bu eğilim, İran’ı doğuya ve Afrika’daki bölgesel çevresine yönlendirdi. Ruhani hükümeti, 25 yıllık bir anlaşma imzalarken Çin ile ilişkilerini güçlendirmeye başlayıp bu sorunu çözmüş olsa da bu durum, Ruhani hükümetinin Afrika’yı ihmal etmesini affetmedi. Anlaşma, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Ocak 2016’da Tahran’a yaptığı ziyarete ve 27 Mart 2016’a anlaşmayı imzalamasına kadar uzanıyor.
Tahran’ın hırsının ani kazanımlar elde etmekten daha büyük olduğunu göstermek için Addis Ababa’nın bir dizi drone satın almak üzere Tahran ile sözleşme imzaladığı hakkında haberler yayınlandı. Afrika pazarı, büyük ölçüde Çin’e bağımlı. Bu çerçevede İran’ın 25 yıllık anlaşma uyarınca kurmayı planladığı ekonomik bölge, iki ülke arasındaki iş birliği ve diğer bölgesel güçlerin rekabeti için katalizörlerin bir parçası olacak.
Güven bariyeri
İran, Çin ve daha önce de Sovyetler Birliği’ne gelince bu ülkeler, üçüncü dünya ülkeleriyle ilişkilerinde Batı karşıtı duyguları sömürüyorlardı. Geçen yüzyılın yetmişli yıllarına kadar kendisini destekleyen ABD’nin bakış açısına diğer Afrika Boynuzu ülkelerinden daha yakın olması nedeniyle, şu anki durum ise günümüz Etiyopya’sı için farklı. O dönemde daha sonra ilişkiler, Albay Mengistu Haile Mariam liderliğindeki ‘Derg’ Askeri Konseyi yönetimi sırasında zirveye çıktı. Meles Zenawi döneminde tekrar ABD’ye dönen Etiyopya, Haile Mariam Desalegne ve hatta Abiy Ahmed dönemine ulaştı.
Ancak Etiyopya’nın Nahda (Rönesans) Barajı konusundaki uzlaşmazlığı, Tigray ile çatışmasını saran şiddet ve ihlaller, Sudan ile bir sınır çatışması cephesi açması, son dönemde ABD’nin tarihi düşmanı Eritre ile yakınlaşması ve Tigray çatışmasında Eritre güçlerini kullanması gibi son sorunların ortaya çıkmasıyla birlikte tüm bu faktörler, Etiyopya ve ABD arasında bir güven engeli oluşturdu. Bu durum ise sorunlara kabul edilebilir ve tatmin edici bir ABD çözümüne güvenilmemesine neden oldu. Dolayısıyla bu aşamada İran ile iş birliği, Etiyopya dış politikasının temel ilkelerinde bir değişiklik değil, ABD boşluğunu doldurmaya yönelik bir niyet beyanını yansıtıyor.
Etiyopya, ABD yaptırımlarına tabi bir ülke ile iş birliği yaparak uluslararası yasaları ihlal etme korkusuyla İran ile askeri iş birliğinde fazla ileri gitmeyebilir. Nitekim İran, daha önce 2010 yılında Nijerya’nın Lagos şehrinde ele geçirilen bir İran silah sevkiyatı da dahil olmak üzere Afrika’ya silah kaçakçılığı faaliyetleri nedeniyle takip ediliyordu. Bu silahlar, Gambiya’da konuşlanmış Senegalli ayrılıkçı bir milis kuvvetine gidiyordu. Ayrıca 2015’te Kenya’da Batı çıkarlarını hedef almayı amaçlayan bir İran hücresi yakalanmıştı. Tahran ayrıca, 2008 yılında Hartum ile askeri ve güvenlik iş birliği konusunda bir anlaşma imzaladı. Ardından o dönemde İran’ın Gazze Şeridi’ne ve Afrika’nın bazı bölgelerine silah sevkiyatı için bir koridor olarak sınıflandırılan, Sudan üzerinden yürütülen faaliyetlerden biri olarak Haziran 2014’te İran’dan Sudan’a bir silah sevkiyatına el konuldu.
Savaş dinamikleri
Etiyopya askeri harcamaları, ilk olarak, devletin kullanabileceği insan gücünün büyüklüğüne bağlıydı. Etiyopya hükümeti, vatandaşlara Tigray güçlerine karşı savaşa katılma çağrısı yaptı. Tigray ise Etiyopya’nın en büyük ve yoğun nüfuslu bölgesi olan Oromia bölgesinden gelen silahlı kuvvetlerden oluşan ‘Oromo Kurtuluş Ordusu’ ile askeri bir ittifak kurmaya çalıştı. Dış desteğe gelince, ikinci sırada yer alıyor. Etiyopya ve İran, Çin ve Tahran’daki sanayi bölgesi ile iş birliği yaparak yaptırım engelini aşabilir. Zira özellikle İran’ın insansız hava araçları da dahil olmak üzere silahlanma sistemi, eski Çin ve Rus uçaklarının modern teknolojiyle bir klonu ve yeni üretimi sayılıyor.
Bu iki bileşenle Etiyopya, savaşlara yönelik geleneksel yaklaşımını gevşetmezse ısrar, topyekûn bir bölgesel savaşı hızlandırabilir. Özellikle iç cephe, askeri dengeyi Tigrayanlar lehine çeviren sürekli insan ve silah aşınmasına maruz kalabileceğinden dolayı, saldırmaya değil, yalnızca mücadeleye uzanan bir strateji formüle etmeye odaklanabilir.
Güvenli çıkış
Etiyopya hükümetinin eleştirel sesleri seçimlerin ardından sakinleşirken askeri durum, başka bir bölgesel ve uluslararası endişeyle daha çatışıyor. Öyle ki sarsıcı barış anlaşmalarıyla noktalanan tarihi çatışmaların ortasında kalan ülke, tarafların bir an önce barışa kavuşacağının garantisini vermiyor. Kesinliğe yakın şekilde ve büyük ihtimalle Etiyopya’nın askeri seferberlik durumundan geri adım atmayacağı bu varsayıma rağmen Sudan’daki geçiş hükümeti, ‘yaklaşmakta olan bir savaşa hazırlanma’ ve ‘savaşın olmadığı nokta’ arasında bir orta noktada duruyor. Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan, Etiyopya ile tartışmalı ‘el-Fuşka’ bölgesinde 16 Ağustos’ta düzenlenen 67’inci Sudan Ordu Günü’nde ‘toprakların geri kalanını müzakere ya da başka seçeneklerle özgürleştirme’ taahhüdünde bulundu. Bu taahhüt sonrasında Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk, “Tüm taraflarla Etiyopya için güvenli bir çıkış arayışındayız. Durmayacağız ve oranın çöküşüne izin vermeyeceğiz” dedi. Ancak geçiş hükümetinin, İran silahlarının desteklediği Etiyopya hamlelerini ve bölgeye getirebilecekleri yıkımı ciddiye alıp almadığı bilinmiyor.
Yolu açma
İran, bir dönem deniz geçitleri oluşturmak için Sudan, Eritre ve Cibuti ile ilişkilerini güçlendirmekle ilgilendi ve deniz yolu kapalı olan Etiyopya’dan uzaklaştı. Bu durum, Eritre ile olan savaşında ABD ve İsrail’in Etiyopya’ya desteğine katkıda bulunurken, İran ise Eritre’nin yanında yer aldı. Ancak Tahran’ın üç ülkeden herhangi biriyle ilişkisi fazla ileriye gitmedi ve nihayetinde İran, Etiyopya ile iş birliğine geri döndü. Etiyopya’nın artık daha fazla silaha ihtiyacı bulunuyor. New York Times’ın haberine göre bu yılın Şubat ayında İran, Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ve daha sonra İranlı nükleer bilimci Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesine misilleme olarak ABD ve İsrail çıkarlarını hedef almak için Afrika’daki uyuyan hücrelerini harekete geçirmeye başladı.
Etiyopya, Tigray Kurtuluş Cephesi’nin başkent Mekelle’ye girerek elde ettiği kazanımlara ve Sudan ordusunun el-Fuşka bölgesini geri almasına karşı koymak için bu yönde hızlı hareket edebilir. Mevcut Etiyopya kuvvetleri, Afrika Boynuzu’nda bulunan en güçlü ordular arasındaki saflarından geri çekilmelerine rağmen hafife alınmıyor ve bununla birlikte Tigray Cephesi çatışmayı kazanmanın bir yolunu bulmaya çalıştıkça bu kuvvetlerin ihtiyacı artıyor. Bu durum, her iki taraf için de bir güdüye dönüştü. Etiyopya federal güçlerinin hatalarının en başında ise savaş amaçlarını saran belirsizlik, şeffaflık eksikliği ve Eritre güçlerine başvurmaları sonrasında bunu geç dile getirmeleri yer alıyor. Öte yandan Etiyopya, sonuçları ne olursa olsun iç ve Sudan’la olan çatışmada kısmi başarısızlığı göz ardı ederek ordusunu yeniden silahlandırmayı gerçekten başarırsa, tüm bu hatalar ortadan kalkabilir.
*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.