Deyrizor’un yıkık dökük sokaklarındaki sessizlik, ABD’ye ait bir keşif uçağının kükreyişi ve Suriye Çölü’nün eteklerindeki ‘Tatlı Kahverenginin’ (Deyrizor için kullanılan bir niteleme) sakinlerinin gürültüsüyle bozuluyor.
Suriye hükümet güçlerinin ülkenin doğu bölgesinde birçok noktayı geri almasının üzerinden 4 yıl geçti. Bölge halen çatışmalı aktörler arasında paylaşılıyor. Bölgedeki temas hatlarında süper güçler rol oynuyor. Nitekim doğudaki Deyrizor kentini Washington ve kuzeydeki müttefikleri ile Şam rejimi bölüşürken, Ruslar da hükümet güçleri ve ABD ile Kürt müttefiklerinin konuşlandığı bölgeleri birbirinden ayıran hatta devriye geziyor.
Elbukemal ve Meyadin
Coğrafyanın bir kaderi, Irak-Suriye sınırındaki bölgeler en aktif bölgeler olmaya devam ediyor. Bu bölgelerin sakinleri de sınır hareketliliğinden faydalanır. Suriye ve Irak arasındaki El-Kaim-Elbukemal Sınır Kapısı mal yüklü tırların giriş çıkışıyla oluşan hareketliliğe şahit oluyor. Sınır bölgesinde eski yıllara kıyasla çarşılar malla dolu ve alışveriş hareketliliği daha iyi durumda. Elbukemal ve El-Meyadin kentlerinin sakinleri ve göç ettikten sonra tekrar geri dönenler ve özellikle de yaşlılar kentte kalmaya devam etmekte ısrarcı. Bu kentlerin sakinlerinden biri, “Özellikle geri dönenler olarak burada doğduk ve burada öleceğiz. Bir daha asla gurbete gitmem. Ülkede burası gibi geçmişin güzelliğini muhafaza eden başka bir yer yok” ifadesini kullandı.
Bu kentlerdeki sükunet ABD’nin, Irak’taki Haşdi Şabi’ye ve İran Devrim Muhafızlarına ait olduğunu söylediği mevzilere yönelik zaman zaman düzenlediği saldırılarla bozuluyor. Bunun yanı sıra Deyrizorun kuzeyindeki Ömer petrol sahası ile Koniko doğalgaz sahası başta olmak üzere kentteki petrol ve doğalgaz sahalarında konuşlu ABD güçleri ile İranlı gruplar arasında yaşanan birtakım çatışmaların sonucunda hayatını kaybeden sivillerin olduğu bildiriliyor.
Deyrizorun güneyinde, çölün güneyindeki derinliklerde konuşlanan DEAŞ hücreleri ve kalıntılarının takibinden sorumlu askeri noktalar bulunuyor. Çölün güneyi, herhangi bir askeri veya güvenlik boşluğun oluşması halinde kentin düşmesine (ki bu herkesin endişe ettiği bir olasılık) kadar gidebilecek büyük bir tehlikeyi ifade ediyor.
Tahran’dan başlayan Deyrizor ve Humus’tan geçerek Lübnan’a ve oradan ulaşan Akdeniz karayolunun güvenliğini sağlama konusundaki İran emelleri herkesin bildiği bir gerçek. Bu da İran’ın Suriye’nin doğusundaki varlığını stratejik bir noktaya taşıyor. Yerel bir uzman, “İran’ın burada bir projesi var o da İran’ın Pars doğalgaz sahasından Akdeniz’e oradan da Avrupa’ya uzanacak doğalgaz boru hattıdır. İran’ın enerji oyununun mücadele eksenleri arasındaki en önemli çatışma noktalarından biri olduğunun farkındayız. Rusya’nın kentin doğusundaki mütevazi bir düzeyde kalan varlığı ise doğalgaz güzergahını kontrol altında tutma rolünü oynama konusundaki çıkarlarını korumak için stratejik bir öneme sahip” dedi.
Kuraklık ve ulaşım
Şehrin nehri ve köprülerini son görüşümün üzerinden on yıl geçti. Bugün nehir kurumuş görünüyor. Ancak nehir su seviyesinin düşmesi kent sakinlerine nehri yürüyerek geçme imkanı veriyor. Fırat Nehri bu kurumuş haliyle sanki iki yaka arasında köprü olmak istiyor. Nitekim nehrin kuzey ve güney yakasını birbirine bağlayan köprülerin tümü yıkılmıştı.
Nehrin iki yakası boyunca hükümetin kontrol ettiği sınır kapıları bulunuyor. Onlardan biri de ‘insani sınır kapısı’. Bu kapı son birkaç aydır kapalı durumda. Hükümet güçleri, “Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kent sakinlerinin karşı yakada hükümetin kontrolündeki bölgelere geçmesini engellediğini” söylüyor. Diğer taraftan ise karlı bir getirisi olan yasadışı sınır kapıları, ülke dışına çıkmak isteyenlerin SDG tarafından kontrol edilen topraklara sızmasına izin veriyor. Bazı göçmenler ise düşman toprağına girmek için kendini nehre atıyor. Bunun sonu ölümle de kurtuluşla da sonuçlanabiliyor. Savaş bazı tüccarlara yeni bir sömürü alanı yarattı.
Hükümetin son 4 yıldır yürüttüğü yeniden inşa çalışmalarına rağmen ulaşılan nokta, kentin ihtiyacının çok azını karşılıyor. Zira bugün rekor bir seviyeye ulaşan kent nüfusu 1 buçuk milyon civarında. Bu sayı, kuşatma dönemlerinde 70 bini geçmiyordu.
Deyrizor Valisi, “Hükümetin 2017’de kentte kontrolü ele geçirmesinden bu yana bölgedeki 71 su istasyonundan 67’sinin bakım ve onarımını yaptı. Kentteki mahallelerin sakinlerinin ihtiyacını karşılayan santrallerin ürettiği toplam enerji saatte 17 bin 80 metreküpe ulaştı. 2018’de elektriğin tekrar verilmesinden bu yana 20 kilovat çalıştırılıyor ve 660 trafonun montajı yapıldı. Eğitim alanında ise 344 okul açık durumda. Kentteki öğrenci sayısı 146 bine ulaştı” diye konuştu.
Deyrizor sakinlerinin kente dönmesindeki en büyük payın tarım sektörüne olduğunu belirten Vali, “Tarım sektörünün düzenlenmesi arazilerin yeniden ekilmesine ve halkın geri dönmesine katkı sağladı. 117 tarımsal sulama sistemi elden geçirildi. Bu da ekili arazilerin artmasıyla sonuçlandı. Zira ekili arazilerin alanı buğday mevsiminde 30 bin hektar, pamukta 4 bin 216 hektar ve sebzede 3 bin 372 hektara ulaştı. Sağlık alanında ise daha önce sadece 4 sağlık merkezi çalışıyordu. Bugün ise bu sayı 42’ye yükseldi” dedi.
Kente geri dönen sakinler, elektrikten başlayarak kentin ihtiyaç duyduğu temel hayatın en basit detaylarına varana dek tüm sektörlerde ailelerin ihtiyaç duyduğu tamir ve onarım işlerine yardım ederek şehirlerini desteklemede önemli bir rol oynuyorlar. Ancak tüm bu çabalara rağmen mahallelerin tekrardan ayağa kalkma süreci çok yavaş işliyor. Bunun birçok detay gerekiyor.
Otobüsler
Yorgun şehir, ülkenin diğer yorgun şehirlerinden farklı değil. Zor hayat şartları, iş imkanı aramak için yurtdışına seyahat etmeyi düşünen yeni genç nesli tehdit ediyor. Zira kentte iş imkanı neredeyse hiç yok. Şehrin girişinde toplanan otobüslerin oluşturduğu manzara da bunu söylüyor. Yerel kaynaklar, Fırat üzerinden göç etmek üzere İdlib, Hama ve diğer şehirlerden Deyrizor’a sivilleri taşıyan otobüslerin olduğu şeklinde bir bilginin alınmasının ardından şehirde işi veya ikamet belgesi olmayanların girişleri engellendiğini bildirdi. Kaynaklar, hükümetin, hem kent sakinlerinin hayatları için tehlike oluşturması hem de insan kaynağını kaybetmekten endişe ettiği için kentten göçleri sınırlandırmak amacıyla çalışmalar yürüttüğünü belirtti.
Ancak şehre geri dönenlerin geçmiş yıllardaki abluka yılları ile kentin şu anki hali arasında yaptıkları kıyaslamalar dikkat çekici. Kentteki bir satıcı, “Abluka günlerinde para boldu, iyilik azdı. Bugün ise para da az iyilik de nadir bulunan şeyler” dedi. Öte yandan kentte yıkılan kilise ve camiler de kentin hayatını ve hatıralarını kaybettiğine işaret ediyor. Bu hatıralara Şam-Deyrizor yolu boyunca rastlamak mümkündü. Çöl yolunun ortasında kurulu bir çadırda durur Arap kahvesinden yudumlardınız. Eskiden böyleydi. Bugün ise Şam’dan Deyrizora giden yok, Humus'tan ve ardından antik Palmira kentinden çok uzaktaydı. Bundan sonraki kısımda şehrin girişine kadar yolun iki tarafında küle dönmüş tankların kalıntıları ve insansız beldeler görülüyor. Sakinlerini ve geleneklerini kaybeden çölde sadece petrol, gıda sevkiyatları, kontrol noktaları, askeri noktalar ve onun ardında DEAŞ hücreleri var.