Buteflika'nın ölümünün ardından Cezayir tarihinde yeni bir sayfa açılıyor

Cezayir'in eski Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika (AP)
Cezayir'in eski Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika (AP)
TT

Buteflika'nın ölümünün ardından Cezayir tarihinde yeni bir sayfa açılıyor

Cezayir'in eski Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika (AP)
Cezayir'in eski Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika (AP)

Cezayir'de, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın 84 yaşında hayatını kaybetmesi nedeniyle bayraklar yarıya indirildi ve üç gün ulusal yas ilan edildi.
İç savaşın ardından 1999'da göreve gelen eski Cumhurbaşkanı Buteflika, 2015 yılında geçirdiği kısmi felç ve kötü giden sağlığına rağmen ülkeyi yönetmeye devam etmişti.
Buteflika'nın, Şubat 2019'da beşinci dönem için yeniden cumhurbaşkanı adayı olması, bardağı taşıran son damla olmuş ve bir toplumsal tepki dalgasının fitilini ateşlemişti.
Cezayir'de, bu dönemde başlayan protesto dalgası karşısında, ülkedeki rejimin bel kemiği niteliğindeki Cezayir ordusunun, gösterilere desteğini açıklaması ve cumhurbaşkanlığına karşı yaptığı sözlü uyarılar karşısında, Buteflika, Nisan 2019'da görevi bırakmak zorunda kalmıştı.
Buteflika'nın ölümüyle ilgilenen kaynakların Şarku'l Avsat'a bildirdiğine göre, dün Cezayir Cumhurbaşkanlığı ile Buteflika'nın ailesi arasında mezar yeri konusunda "görüşmeler" yapıldı. Yetkililer cenazenin kıdemli Cezayirli liderlerin defnedilmiş oldukları başkentin doğu banliyösünde bulunan Aliye Mezarlığı’na defnedilmesini ve devlet töreni yapılmasını önerdi. Buteflika’nın erkek kardeşi Abdurrahim ve kız kardeşi Zuhur ise törenin aile içinde gerçekleşmesini ve cenazenin annelerinin ve erkek kardeşleri Mustafa ve Abdulgani'nin defnedildiği Ben Aknun Mahallesi mezarlığına defnedilmesini istediklerini ifade ettiler. Cenazenin bugün öğleden sonra veya en geç yarın defnedilmesi bekleniyor.
Ailesine yakın isimler, cumhurbaşkanının sağlığının son iki yılda önemli ölçüde kötüleştiğini ve artık hareket edemez hale geldiğini bildirdi. 2 Nisan 2019 tarihindeki istifasından bu yana Buteflika, uzun yıllardır sağlığını takip eden uzman bir ekip tarafından evinde muayene edildi.
Cezayir’de dün sosyal medya, 20 yıl iktidarda kalan Buteflika'nın ölümü haberleriyle dolup taştı. Cezayirlilerin bir kısmı onu, ülkenin geçen yüzyılın doksanlı yıllarında karşı karşıya olduğu yıkıcı terörizm nedeniyle yaşanan kan ve gözyaşı sayfasını düren itibarlı bir lider olarak görüyor. Bu pozisyonda olanlar, onun iktidarı sırasında yayılan yozlaşmanın, hakimiyeti ele geçiren iş insanları ve politikacıların “kötü çizgisinden” kaynaklandığına inanıyor ve söz konusu iş insanları ve politikacıların, 27 Nisan 2013'te geçirdiği felç nedeniyle duyularının çoğunu kaybeden Buteflika adına önemli kararlar aldıklarını ileri sürüyorlar.
Bir başka kesim ise Buteflika’nın 1999'da ordudan ve Ulusal Kurtuluş Cephesi'nden (FLN) intikam almak amacıyla iktidara geldiğini ileri sürüyor ve dönemin dışişleri bakanı ve rejimin şımarık çocuğu olarak nitelendirdikleri Buteflika’yı, kendisini iktidarın "meşru varisi" olarak görmekle suçluyor.
Bu görüşe sahip olanlar, Buteflika’nın yaptığı en büyük hatanın, 2008'de anayasayı değiştirerek kendisine üçüncü bir dönem hakkı tanıyarak iktidarını uzatması olduğunu söylüyorlar.
Bu dönemin ikinci yılından bu yana, yönetim aleni bir şekilde küçük kardeşi ve baş danışmanı Said Buteflika'ya (yolsuzluk suçlamasıyla hapiste) geçti. Kardeş Buteflika yolsuzluğa bulaşan işadamlarına (şu anda hapiste olan) ekonomi ve yatırımın anahtarlarını teslim etmişti.
Buteflika, iktidarının çoğu döneminde ordudan ve askeri istihbarattan korundu. 2004 yılında kendisinin ikinci kez seçilmesine itiraz eden Muhammed el-Amari ile savaşında ordu istihbarat şefi Korgeneral Muhammed Medin'i kullandı ve Amari’yi görevden aldı. Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’ya olan güçlü bağlılığıyla tanınan Cezayir Ahmed Gaid Salih, 2004 yılında Muhammed el-Amari'nin yerine Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Ardından Savunma Bakan Yardımcısı görevine getirilen Gaid’i, istihbarat şefi Korgeneral Muhammed Medin'i 2015 yılında görevden almak için kullandı.
Salah, 22 Şubat 2019'da Buteflika’nın beşinci dönem adaylığına karşı sokağın tepkisine rağmen Cumhurbaşkanına yönelik güçlü desteğini sürdürdü. Başlangıçta protestoculara karşı çıkan Gaid, daha sonra Buteflika'ya istifa etmesi için baskı yaptı.
Buteflika lise öğreniminin ardından 1956 yılında 19 yaşında Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) saflarına katıldı. Ülke 1962 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra ilk Ulusal Kurucu Meclis üyesi oldu. 25 yaşındayken Spor ve Turizm Bakanlığı görevine getirilen Buteflika, 1963'te Dışişleri Bakanı olarak atandı. 1964’te Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) parti kongresinde devlet organlarına kadro ve yetkililerin çoğunluğunu sağlayan iki yapılı Merkez Komite ve Siyasi Büro üyeliğine seçildi.
Buteflika, Huari Bumedyen liderliğinde Cumhurbaşkanı Ahmed Bin Bella'ya karşı yürütülen 19 Haziran (Haziran) 1965 darbesine aktif olarak katıldı. Daha sonra Devrimci Konsey üyesi olan Buteflika, Bumedyen'in ölümünden sonra 1981'de Cezayir'den ayrıldı ve uzun yıllar İsviçre ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında mekik dokuyarak hayat sürdü.



Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.


Trump’ın kararları Suriye’nin çehresini nasıl değiştirdi?

Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)
Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)
TT

Trump’ın kararları Suriye’nin çehresini nasıl değiştirdi?

Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)
Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)

Bölgesel ve uluslararası düzeyde son derece karmaşık bir tabloda; güvenlik dosyalarının stratejik, ekonomik başlıkların ise siyasi alanla iç içe geçtiği bir ortamda, ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Ocak 2025’te Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana Suriye dosyasına yaklaşımını yeniden şekillendiriyor. Barack Obama ve Joe Biden dönemlerinde tereddütler ve çelişkili gündemlerle karakterize edilen Amerikan politikalarının ardından Washington, bugün ideolojik kaygılardan ve uzun vadeli riskli bahislerden uzak, sahada sonuç üretmeyi ve hassas dengeleri kontrol etmeyi önceleyen daha doğrudan ve “pragmatik” bir çizgiye yönelmiş durumda.

Bu yeni yaklaşım; eski rejimin çöküşü, iç meşruiyetini pekiştirmeye ve uluslararası tanınma elde etmeye çalışan yeni bir hükümetin yükselişi, DEAŞ tehdidinin sürmesi, İran nüfuzunun gerilemesi ve Suudi Arabistan, Türkiye ile Katar’ın artan bölgesel rolleri gibi Suriye sahasındaki temel değişkenlere yanıt niteliği taşıyor. Bu çerçevede Washington, Orta Doğu’da istikrarı dayatma, doğrudan askerî angajmanın maliyetini azaltma ve kalkınma ile yatırım projelerinin önünü açma esasına dayanan “Trump doktrini” ile uyumlu bir yeniden konumlanmaya gidiyor.

İdeolojiden önce çıkarlar

Abaad Eğitim ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Firas Fahham, Trump’ın Suriye politikasının “tam anlamıyla pragmatik” olduğunu, uluslararası ve ekonomik çıkarları merkeze alarak yeni Suriye hükümetinin ideolojik arka planını ikinci plana ittiğini belirtiyor. Fahham’a göre Washington ile Şam arasındaki yeni kesişimin temel dayanağı, “İran’ın Suriye’ye yeniden nüfuz etmesinin önlenmesi” hedefi ve bu başlık mevcut ABD yönetiminin öncelikleri arasında ilk sırada yer alıyor.

Bu yaklaşımın, ABD’nin bölgedeki Arap müttefiklerinin tutumlarından ayrı düşünülemeyeceğini vurgulayan Fahham; başta Suudi Arabistan olmak üzere Türkiye ve Katar’ın yeni Suriye hükümetine açık destek verdiğini, Trump yönetiminin de bu tutumlara “bölgesel ittifakların yeniden inşasında temel bir sütun” olarak yanıt vermeye hazır olduğunu ifade ediyor.

fgthyu
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, 24 Mayıs’ta Türkiye’de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (EPA)

Önceki yönetimlerle kıyaslandığında Fahham, Obama ve Biden dönemlerinin “İran’ın bölgede elinin serbest bırakıldığı, özellikle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile kurulan yakın ittifak üzerinden azınlık nüfuzunun desteklendiği bir çizgi izlediğini; bunun da sahayı daha karmaşık hâle getirdiğini ve güvenliği sağlayabilecek merkezi bir devletin kurulma ihtimalini zayıflattığını savunuyor.

Riyad’dan Washington’a: Dönüm noktaları

Trump’ın yeni Suriye politikasındaki kritik duraklara değinen Fahham, başlangıç noktasının Haziran ayında Riyad’da yapılan görüşmeler olduğunu söylüyor. Bu temaslar sırasında ABD Başkanı Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebiyle Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırıldığını açıklamış; bu adım Washington’dan Şam’a gönderilen ilk olumlu mesaj olarak yorumlanmıştı. Ardından Trump, Suudi Veliaht Prensi ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı bir araya getiren üçlü bir görüşme gerçekleştirdi. Trump’ın Şara’ya yönelik dikkat çekici övgüleri, ABD’nin siyasi açılım arzusunu açık biçimde ortaya koydu.

d
10 Kasım’da Washington’da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray’daki görüşmesinin ardından, Suriye liderinin destekçileri Beyaz Saray önünde toplandı (EPA)

Fahham’a göre asıl dönüm noktası ise Kasım ayında düzenlenen Washington Zirvesi oldu. Trump’ın Beyaz Saray’da Cumhurbaşkanı eş-Şara’yı kabul ettiği bu görüşme, kritik bir kırılma anı olarak değerlendiriliyor. Zirvenin ardından ABD yönetimi, Kongre üzerinde Sezar Yasası’nın iptali için baskı kurmaya başladı; eş zamanlı olarak Suriye’nin DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyona dâhil edildiği açıklandı. Bu gelişmeler, iki ülke arasındaki ilişkinin sınırlı koordinasyondan ittifaka yakın bir düzeye taşındığını gösterdi.

SDG ve Fırat’ın doğusunun geleceği

SDG dosyasına ilişkin değerlendirmesinde Fahham, Trump yönetiminin konuya tamamen pratik bir pencereden yaklaştığını; yeni Suriye hükümetiyle ilişkiler ile Türkiye’nin çıkarları arasında denge gözettiğini belirtiyor. Biden dönemine kıyasla SDG’ye verilen desteğin belirgin biçimde azaldığını ifade eden Fahham, Washington’un DEAŞ’la mücadelede Şam’ı en etkili aktör olarak görmeye başladığını söylüyor.

Bu yaklaşımın, ABD’li düşünce kuruluşlarının raporlarına dayandığını belirten Fahham, geçmişte Kürt bileşene tek taraflı yaslanmanın ve Fırat’ın doğusundaki uygulamaların mağduriyet duygusu yarattığını ve DEAŞ’ın bunu istismar ederek eleman devşirdiğini hatırlatıyor. Bu nedenle ABD yönetimi, SDG’yi tamamen terk etmek yerine, Şam’la iş birliğinin daha verimli olacağına ikna olmuş durumda. Hedef; SDG’nin Suriye devleti içine entegre edilmesi ve güvenlik statüsünün yeniden düzenlenmesi.

İsrail’in Suriye’nin güneyindeki operasyonlarına da değinen Fahham, Washington’un Başbakan Binyamin Netanyahu’nun politikalarından “memnuniyetsizlik” duyduğunu; bu adımların bölgesel istikrarı zedelediğini ve Trump’ın kalkınma vizyonuyla çeliştiğini vurguluyor. ABD’nin, Suriye hükümetinin zayıflatılmasının İran nüfuzunun ve DEAŞ faaliyetlerinin yeniden canlanmasına yol açabileceğinden endişe ettiği belirtiliyor.

Süveyda özelinde ise ABD yönetiminin, vilayetin devlet yapısına entegre edilmesi gerektiği görüşünü benimsediği aktarılıyor. Fahham, ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Ortadoğu’da adem-i merkeziyetçilik başarısız oldu” yönündeki sözlerini hatırlatarak, Washington’un birleşik bir Suriye’yi destekleme eğilimini vurguluyor.

Askeri kurumun bakışı

Silahlı gruplar üzerine çalışan araştırmacı Raid el-Hamed ise ABD’nin tutumuna askerî perspektiften tamamlayıcı bir okuma sunuyor. Hamed, Trump’ın ilk döneminde asker çekme ve SDG ile ortaklığı sonlandırma eğiliminde olduğunu; ancak 2019 Mart’ında Baguz’daki çatışmaların ardından üst düzey askerî komutanların DEAŞ’ın geri dönebileceği yönündeki uyarıları nedeniyle yaklaşık 2 bin ABD askerinin bölgede kaldığını hatırlatıyor. ABD-SDG ortaklığının, 2015’te Kobani savaşlarına dayandığını ve Washington’un SDG’yi kara gücü olarak kullandığını da ekliyor.

Ancak Hamed’e göre, Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ve Suriye’nin uluslararası koalisyona katılmasının ardından şekillenen yeni politika, Fırat’ın doğusunda herhangi bir bağımsız yapının tanınmamasını ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne benzer federal modellerin reddedilmesini esas alıyor. Bu yeni yaklaşımın, SDG’ye Türkiye karşısında gerçek Amerikan güvenceleri içermediğini vurgulayan Hamed, örgütün Suriye ordusu ve güvenlik kurumlarına entegrasyonu yönünde baskı bulunduğunu belirtiyor. Şam yönetiminin devlet dışı silahlı varlığı reddeden bu vizyonuna SDG’nin hâlen karşı çıktığını, Mart ayında imzalanan anlaşma için belirlenen sürenin yıl sonunda dolacağını da sözlerine ekliyor.

Genel tabloya bakıldığında, Suriye sahasının geleneksel çatışma denklemlerini aşan, çıkarlar ve karşılıklı güvenlik düzenlemeleriyle şekillenen yeni bir evreye girdiği görülüyor. Washington ve özellikle Riyad ile Ankara gibi bölgesel müttefikleri, Şam’daki yeni liderliğin istikrarı tesis edip kaos dönemini kapatabileceğine oynarken, bu sürecin başarısının önümüzdeki aylarda sahadaki sınavlara bağlı olacağı ifade ediliyor. Gözlemcilere göre, “yeni cumhuriyetin” iç uzlaşı gereklilikleri ile dış ittifakların şartlarını dengeleme kapasitesi, bu dönüşümün ABD’nin bölgedeki yıllara yayılan tereddütlerini gerçekten sona erdirip erdirmeyeceğini belirleyecek temel ölçüt olacak.


İsrail ordusu, Hamas’ın mali sorumlusunu öldürdüğünü açıkladı

Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)
Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)
TT

İsrail ordusu, Hamas’ın mali sorumlusunu öldürdüğünü açıkladı

Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)
Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)

İsrail ordusu, bugün yaptığı açıklamada, Gazze’de Hamas’ın askerî kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın finans bölümünde görevli olduğu belirtilen Abdülhay Zakkut’un öldürüldüğünü duyurdu.

Ordunun sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “İsrail Savunma Kuvvetleri ile iç istihbarat servisi Şin Bet’in ortak faaliyeti kapsamında, yaklaşık iki hafta önce Gazze kentinde yaşayan ve Hamas’ın askerî kanadının mali yapılanmasında yer alan Abdülhay Zakkut etkisiz hâle getirildi” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, Zakkut’un Raid Saad ile birlikte araçta bulunduğu sırada hedef alındığı belirtildi. Son bir yıl içinde Zakkut’un, Hamas’ın askerî kanadına aktarılmak üzere onlarca milyon dolar toplamak ve transfer etmekten sorumlu olduğu, bu kaynakların İsrail’e karşı yürütülen çatışmaların sürdürülmesi amacıyla kullanıldığı öne sürüldü.

İsrail ordusu, yaklaşık iki hafta önce Gazze kentinde bir araca düzenlenen hava saldırısında Raid Saad’ın da öldürüldüğünü açıklamış, Saad’ı 7 Ekim 2023’teki saldırıların planlayıcılarından biri olarak tanımlamıştı.

Saad’ın, ekim ayında ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bu yana Hamas içinde öldürülen en üst düzey isim olduğu belirtilirken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Yisrael Katz, söz konusu saldırının Gazze’nin güneyinde iki İsrail askerinin el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu yaralanmasına misilleme olarak gerçekleştirildiğini ifade etmişti.

Cibaliya’da bir kişi hayatını kaybetti, 4 kişi yaralandı

Filistin kaynakları, İsrail ordusunun bugün Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliya’da düzenlediği saldırılarda bir Filistinlinin hayatını kaybettiğini, dört kişinin de yaralandığını bildirdi.

Filistin haber ajansı SAFA’ya göre İsrail güçleri Cibaliya beldesindeki el-Curn bölgesinde bir Filistinliyi ateş açarak öldürdü. Ayrıca İsrail topçusunun sabah saatlerinde Gazze Şeridi’nin doğusundaki bölgelere yoğun atışlar yaptığı, savaş uçaklarının ise Gazze’nin güneyindeki Han Yunus’un doğusuna iki hava saldırısı düzenlediği aktarıldı.

Ajans, Han Yunus’ta çok sayıda sivil yerleşimin geniş çaplı yıkıma uğradığını da kaydetti.