Uluslararası toplum Tahran'ı nükleer müzakerelerine davet ediyor

UAEA Başkanı Grossi, diplomasiye bir başlangıç olarak İran’ın ‘barışçıl’ faaliyetlerde bulunmasını sağlamak için İran ile iş birliğinin başarılı olmasını umuyor

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın dün Viyana'da düzenlediği 65. Genel Kurul Toplantısı’nda Fransa Alternatif Enerjiler ve Atom Enerjisi Komisyonu (CEA) Başkanı Francois Jacq’in konuşmasının ardından ABD Enerji Bakanı Jennifer Granholm'un konuşmasına hazırlık olarak bir çalışan ülkelerin adlarını değiştirirken (AFP)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın dün Viyana'da düzenlediği 65. Genel Kurul Toplantısı’nda Fransa Alternatif Enerjiler ve Atom Enerjisi Komisyonu (CEA) Başkanı Francois Jacq’in konuşmasının ardından ABD Enerji Bakanı Jennifer Granholm'un konuşmasına hazırlık olarak bir çalışan ülkelerin adlarını değiştirirken (AFP)
TT

Uluslararası toplum Tahran'ı nükleer müzakerelerine davet ediyor

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın dün Viyana'da düzenlediği 65. Genel Kurul Toplantısı’nda Fransa Alternatif Enerjiler ve Atom Enerjisi Komisyonu (CEA) Başkanı Francois Jacq’in konuşmasının ardından ABD Enerji Bakanı Jennifer Granholm'un konuşmasına hazırlık olarak bir çalışan ülkelerin adlarını değiştirirken (AFP)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın dün Viyana'da düzenlediği 65. Genel Kurul Toplantısı’nda Fransa Alternatif Enerjiler ve Atom Enerjisi Komisyonu (CEA) Başkanı Francois Jacq’in konuşmasının ardından ABD Enerji Bakanı Jennifer Granholm'un konuşmasına hazırlık olarak bir çalışan ülkelerin adlarını değiştirirken (AFP)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) 65. Genel Kurul Toplantısı’nda uluslararası toplumun İran’a müzakere çağrıları artıyor.
İran’ın UAEA ile iş birliği yapması ve nükleer anlaşmanın canlandırılması için Viyana’da yapılan müzakerelerin yeniden başlatılması yönünde çağrılar yapılıyor. Bu arada, UAEA Başkanı Rafael Grossi, İran'ın Tahran’ı bir kez daha ziyaret etmesini onaylamasını beklediğini açıkladı.
Avusturya'nın başkenti Viyana’da düzenlenen UAEA 65. Genel Kurul Toplantısı’nın açılışında konuşan Grossi, İran'da yapılacak çok önemli işler olduğunu söyledi. Grossi, İran’ın nükleer programının barışçıllığı konusunda dünyaya garanti vermesi ve diplomasinin önünün açılması amacıyla’ Tahran ile yeniden iş birliği yapmayı umduğunu ifade etti.
Grossi, toplantının oturum aralarında İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami ile görüştü.
Grossi, yaklaşık 10 gün önce UAEA’nın en yüksek organı olan Guvernörler Kurulu'nun çalışmalarına başlamasının arifesinde hızlı bir ziyareti için Tahran'a gitmiş, brkaç saat süren ziyaretin ardından geri dönmüştü. Dönüşünün ardından Grossi, İran'ın UAEA müfettişlerinin nükleer tesislerdeki UAEA’ya ait güvenlik kameralarının bakımını yapmasına izin verdiğini duyurdu. Ancak müfettişlerin Tahran ziyareti henüz gerçekleşmedi. Grossi, 65. Genel Kurul Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, İranlı yetkililerle yaptığı anlaşmada müfettişlerin ziyareti için bir tarih belirlenmediğini kaydetti. Grossi, İranlı yetkililerle görüşmelerine devam etmek için yakında Tahran'a dönmeyi umduğunu da dile getirdi.
Öte yandan Washington ile Tahran arasındaki nükleer anlaşma konulu dolaylı müzakerelere arabuluculuk yapan Avrupa Birliği (AB), İran'ın nükleer anlaşmayı ihlal etmeye devam etmesinden ve elde ettiği nükleer teknolojiyle ilgili ‘geri dönüşü olmayan yansımalarından’ duyduğu endişeyi dile getirdi.
AB, İran'ı bir an evvel müzakere masasına geri dönmeye, nükleer anlaşmayı ihlal eden adımlarını tersine çevirmeye ve bekleyen sorunları çözmek için herhangi bir gecikme veya koşul olmaksızın UAEA ile tam iş birliği yapmaya çağırdı. UAEA, İran'ı, müfettişlerin gizli bölgelerde zenginleştirilmiş uranyum izleri bulmasıyla ilgili sorulara kesin ve güvenilir cevaplar vermemekle suçluyor. Bu durum, İran'ın beyan etmediği nükleer faaliyetleri olduğunu düşündürüyor.
Diğer taraftan UAEA Fransa temsilcisi de İran'ı UAEA’ya ‘tatmin edici’ cevaplar vermeye çağırdı. Fransa Alternatif Enerjiler ve Atom Enerjisi Komisyonu (CEA) Başkanı Francois Jacq, İran'la nükleer anlaşmayı canlandırmak için yapılan müzakerelerin, Tahran'ın tehlikeli adımlarını durdurmak için bir fırsat olduğunu söyledi. UAEA Başkanı Grossi’yi ‘İran'dan nükleer programıyla ilgili bir takım garantiler alma arayışında’ desteklediklerini belirten Jacq, “Fransa, İran'ın Ek Protokol'ün uygulanmasını ve UAEA’nın izleme ve doğrulama prosedürlerini bir an yeniden uygulamaya başlamasını bekliyor” ifadelerini kullandı. İran, bu yılın başlarında ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesine yanıt olarak Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) kapsamında uygulanan Ek Protokol'den çıkmıştı. Oysa Ek Protokol, UAEA’nın İran’da daha geniş denetimler yapmasına izin veriyordu. İran, Ek Protokol’e dönüşü için nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılmasını ve eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi tarafından uygulanan tüm yaptırımların kaldırılmasını şart koşuyor.
Toplantıya katılan ve ABD heyetine başkanlık eden ABD Enerji Bakanı Jennifer Granholm da Avrupa ülkelerinin temsilcilerinin konuşmalarına benzer bir konuşma yaptı. Granholm, İran'ın adını vermeden, “Tüm ülkeleri Ek Protokolü nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarının evrensel bir ilkesi olarak benimsemeye çağırıyoruz” dedi. ABD’li Bakan, bunun ülkesinin İran ile yapılan nükleer anlaşmaya geri dönme çabalarının nedenlerinden biri olduğunu da sözlerine ekledi.
Rusya ise, İran'ın eleştirilerine rağmen müzakerelere geri dönmedeki gecikmesini ‘anlayışla’ karşılayarak mevcut durumun müzakerelerin başarısı için ‘elverişli olmadığını’ söyledi.
Rusya'nın Birleşmiş Milletler (BM) Viyana Ofisi Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mikhail Ulyanov, konferansın oturum aralarında yaptığı açıklamalarda şunları söyledi:
“İran hükümeti iki hafta önce kuruldu. Halen müzakere ekibini oluşturmaya çalışıyor. Gecikme anlaşılabilir, ancak duruma yardımcı olmuyor. Ne kadar erken dönerlerse o kadar iyi.”
Ulyanov, müzakere masasına dönmek için henüz kesin bir tarih olmadığını ve ‘topun İran'ın sahasında’ olduğunu kaydetti.
Müzakerelere sıfırdan geri dönmeyi reddeden Avrupa'nın tutumuna uygun bir tutum sergileyen Ulyanov, “Müzakerelerin 20 Haziran'da yapılan altıncı turunun sonunda, anlaşmazlık noktalarının yüzde 90'ında anlaşmaya varıldı. Sadece yüzde 10'u müzakere etmek için kaldı. Geriye kalan anlaşmazlık noktalarında müzakerelerin tamamlanması gerekiyor” ifadelerini kullandı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.