Tahran yakınlarındaki bir füze tesisinde meydana gelen patlama görüntülendi

ImageSat, Tahran yakınlarındaki bir füze üretim tesisine ait görüntüleri yayınlandı.
ImageSat, Tahran yakınlarındaki bir füze üretim tesisine ait görüntüleri yayınlandı.
TT

Tahran yakınlarındaki bir füze tesisinde meydana gelen patlama görüntülendi

ImageSat, Tahran yakınlarındaki bir füze üretim tesisine ait görüntüleri yayınlandı.
ImageSat, Tahran yakınlarındaki bir füze üretim tesisine ait görüntüleri yayınlandı.

İsrail merkezli uydu istihbarat şirketi ImageSat International (ISI) dün, Tahran yakınlarındaki bir İran füze üssünde hasara sebep olan patlamanın etkilerini gösteren uydu fotoğraflarını paylaştı.
Söz konusu fotoğrafların, İran Devrim Muhafızları'nın gizli füze üssünü gösterdiğini ve bu hafta başlarında meydana gelen olay sonucunda binanın dörtte birinin uğradığı hasarı gözler önüne serdiğini belirten ISI, modern füzeler üretmek için kullanılan bu tesisin Tahran'ın dışında bulunduğu bilgisini paylaştı.  
Devrim Muhafızları geçtiğimiz pazartesi günü yaptığı açıklamada “Tahran’ın batısındaki bir araştırma merkezinde pazar gecesi çıkan yangında üç kişi yaralandı. Yangın kontrol altına alındı” ifadelerini kullanmıştı.
Ancak ISI bunun yalnızca bir yangın olmadığını, en az 2 kişinin ölümüne neden olan, Şehid Hemat Sanayi Grubu’na bağlı bir merkezi de etkileyen bir bombalı bir saldırı olduğunu bildirdi.
İran Devrim Muhafızları, ABD Hazinesi’nin balistik füze araştırma ve geliştirme konusundaki çalışmaları nedeniyle 2017 yılında yaptırım listesine aldığı Kendi Kendine Yeterlilik Cihat ve Araştırma Merkezi’ne işaretle patlamanın ‘kendi kendine yeterlilik araştırma merkezinde’ meydana geldiğini öne sürdü.
Geçtiğimiz yıllarda İran; Kum, İsfahan ve Kazvin de dahil olmak üzere birçok şehirde şirketleri ve fabrikaları etkileyen bir yangın dalgasına tanık olundu. Ancak yangınların sebepleri açıklanmadı. Aynı zamanda askeri tesislerde kaydedilen gizemli patlamaların sebeplerine ilişkin de bilgi verilmedi. İranlı yetkililer, İsrail ve istihbaratını söz konusu olayların arkasında olmaya suçlamakla yetindi.
Tel Aviv merkezli Maariv gazetesi fotoğrafların yayınlanmasın ardından İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade’nin gazeteye özel verdiği, “İran ile İsrail arasındaki savaş başladı” ifadelerinin yer aldığı açıklamayı aktardı.
Maariv’in Avrupa muhabiri Gideon Kouts’un Hatipzade’ye , Normandiya'daki Dünya Barış Forumu sırasında söz konusu fotoğrafları sorduğunu belirten gazete Hatipzade’nin şu cevabı verdiğini bildirdi:
“Savaş, İranlı nükleer bilim insanlarına suikast düzenleyen, barışçıl amaçlarla kurulu nükleer tesisleri hedef alan İsrail'in girişimiyle gerçekleşiyor. Batı'da adımız terörizmle ilişkilendiriliyor. Peki, İsraillilerin bize yaptıklarına ne denir? İyi terör diye bir şey var mı? Bu savaş bağlamında İsrail, Viyana'daki nükleer görüşmeleri engelleme ve Tahran ile büyük güçler arasındaki çatışmayı körükleme yönünde her türlü çabayı gösterdi. ABD, ilaç girişini önleyecek derecede Tahran’a abluka uyguladı. Halkı açlığa sürüklemek istedi. Yine de Viyana'daki nükleer müzakerelerin yedinci turuna dönmeye karar veren Tahran, görüşmelerden sorumlu Avrupalı yetkililere bu kararını bildirdi.”
Hükümetinin bu kararının stratejik olduğunu belirten Hatipzade, gazeteci Kouts’un bu dönüşün İran'a yönelik askeri bir saldırıyı önleyip önlemeyeceğine ilişkin sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Her seferinde askeri operasyonlar yürüten İsrail, İran’ın sivil alanda yürüttüğü araştırmalarına ciddi zararlar veriyor. Nükleer bir devlet olarak kabul edilmesine ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı (NPT) imzalamayı reddetmesine rağmen bir nükleer devletle savaştığını iddia ediyor. Bölgemiz savaşlardan bitkin düştü. Sorunları Birleşmiş Milletler kararları doğrultusunda çözmek için yeni bir yön bulmamız gerekiyor. Çözüm yolunda herkes siyasi irade göstermeli.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.