Şam ile normalleşme adımları, Caesar Yasası ve İran

Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)
Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)
TT

Şam ile normalleşme adımları, Caesar Yasası ve İran

Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)
Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)

Normalleşme treni, Şam'a doğru yola çıktı. Trenin rotası belli, ama Şam’a giden yolda giderken gereken hız, istasyonlar, zorluklar ve reformlar konusunda anlaşmazlıklar söz konusu.
Bazı taraflar açıktan veya gizli olarak trene biniyor, bazıları trene binmeden önce ya bilet rezervasyonu yapıyor ya da bir takım şartlar belirliyor. Bazıları ise ya gelişmelerin doğuracağı sonuçları beklemeyi, ya rejimin davranışlarını izlemeyi yahut yaptırım ve tecrit gibi bir takım sonuçların ortaya çıkacağı tahminlerinde bulunmayı tercih ediyor.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve diğer Arap ülkeleri Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açmaya başladılar. Arap ülkeleri, Şam ile normalleşmeye yönelik ilk adımı, 2018 yılını sonunda atarak Mısır, Ürdün, Umman, Irak ve Cezayir gibi 2011 yılı sonlarında Suriye’nin Arap Birliği (AL) üyeliği dondurulduktan sonra büyükelçiliklerini kapatmayan diğer ülkelere katıldılar.
Şam’daki büyükelçiliğini kapatmayan tek Avrupa ülkesi, Suriye’de hem kendisini ve hem de ABD’nin çıkarlarını temsil eden Çek Cumhuriyeti oldu. Batılı ülkeler, 2012 yılı baharından bu yana Suriye’ye karşı ya tam boykot ve büyükelçiliklerin kapatılması ya da büyükelçinin ‘güvenlik gerekçesiyle’ Beyrut'a nakledilmesi ve Suriye'ye periyodik ziyaretler yapmasına izin verilmesi şeklinde bir tutum sergiledi. Aynı durum, bazıları hariç Suriye'nin büyük bir çoğunluğu kapalı olan yurtdışındaki büyükelçilikleri için de geçerli. Bu kapsamın dışında kalanlar, Bükreş gibi Şam ile iyi bir siyasi ilişki sürdüren ya da Viyana, Cenevre, Paris ve New York gibi Suriye hükümetinin bir temsilcisinin bulunmasını gerektiren uluslararası kurumların olduğu başkentler ve şehirlerdi.
Avrupa ülkeleri Şam ile temaslarını geliştirirken, bu yıl normalleşmeye yönelik ikinci adım atıldı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan ve İspanya gibi bazı ülkeler ya diplomatlarının Suriye’deki kalış sürelerini uzattı ya da Şam’daki diplomatik temsilciliklerinin tozunu almaya başladı. Ayrıca Atina, yıllar sonra ilk kez Yunanistan’da Suriyeli diplomatların olduğunu kabul etti.  Ankara ise İstanbul'daki Suriye Başkonsolosluğunda çalışan iki diplomatın değiştirilmesini kabul etti.
Güvenlik alanında ise Suriye Ulusal Güvenlik Ofisi Müdürü Tümgeneral Ali Memluk, Roma başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin başkentlerini ziyaret ederken, bu ülkelerin çoğu Şam ile istihbarat alışverişini sürdürüyordu. Memluk, gizli veya açık birçok Arap ülkesinin başkentini de ziyaret etti. Memluk aynı zamanda büyük Avrupa ülkeleri ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın özel temsilcileri de dahil olmak üzere Batılı istihbarat servislerinin yöneticilerini veya yetkililerini Amerikalı kayıp gazeteci Justin Tice'ın dosyasını görüşmek üzere kabul etti.

Yeni normalleşme mi?
Şam ile normalleşmede, güvenlik ve diplomatik boyutların ardından gizli yapılan siyasi görüşmelerin açıktan yapılmaya başlandığı üçüncü adım atıldı. Bu da gerek New York'ta bakanlar aracılığıyla Suriye rejimi heyetiyle toplantılar yapılırken muhalefet heyetiyle ilişkilerde bir düşüşün yaşanması, gerekse Devlet Başkanı Beşşar Esed ile doğrudan temaslar ile gerçekleşti. Bazı ülkeler, daha önce Esed ile kamuoyu önünde siyasi temastan veya doğrudan iletişimden kaçındılar. Hatta bazı ülkeler, Beşşar Esed’e güven mektubu sunmamak için büyükelçilerini değiştirmekten veya Şam'a maslahatgüzar atamaktan bile kaçındı.
Ama bu durum artık değişmiş gibi görünüyor. İran veya Rusya'dan ve Rusya’nın eksenindeki ülkelerden yetkililerin Esed ile görüşmek üzere Şam'ı ziyaret etmesi yeni bir gelişme değildi. Ancak Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin on yıl sonra kamuoyuna açık ilk ziyareti yapması yeni bir gelişmeydi.  Geçen yıl Esad'ın 17 Temmuz'da yemin ettiği gün olması gerekiyordu.  Wang’ın bu ziyareti Esed'in yemin ettiği 17 Temmuz gününe kasıtlı olarak denk getirmesi, Batılı ülkeler ve muhalifler tarafından eleştirilen Suriye devlet başkanlığı seçimlerinin tanınmasıyla ilgili sembolik bir boyutu da içeriyordu.
Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgilere göre, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, geçtiğimiz yılın başında yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını karşısında insani yardımda bulunmak için Esed ile temasa geçti. Ardından Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Bağdat’ta yapılan son zirveye neden davet edilmediğini açıklamak amacıyla Esed'i aradı. Ancak Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın birkaç gün önce Esed ile yaptığı görüşmenin farklı boyutları vardı.
Bu boyutları şöyle sıralayabiliriz:
1 – Görüşme, Ürdün Kralı’nın Temmuz ayında ABD Başkanı Joe Biden ve Ağustos ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmelerin ardından gerçekleşti. Ürdün Kraliyet Divanı, Kral Abdullah'ın ‘Ürdün'ün Suriye'nin egemenliğini, istikrarını, toprak bütünlüğünü ve halkını koruma çabalarına verdiği desteği’ teyit ettiğini aktardı.
2 – Görüşme, Kral Abdullah'ın CNN'e ‘Suriye rejiminin kalıcı olduğunu’ söylemesinden sonra yapıldı.
3 – Ürdün, 2013 yılından bu yana Şam'a karşı binlerce Suriyeli muhalif savaşçının eğitimi için ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) liderliğindeki operasyon odasına ev sahipliği yapıyordu.
4 – Görüşme, Rusya ve Ürdün'ün Dera'daki savaşçıları teslim olmaya ve silahlarını teslim etmeye zorlamasının ve Suriye rejiminin ülkenin güneyine tamamen dönmesine yardım etmelerinin ardından gerçekleşti.
5 – Görüşme aynı zamanda Amman’ın Suriye Savunma Bakanı Ali Abdullah Eyyüb başta olmak üzere Suriyeli bakanları, sınırların teröristlere karşı korunması ve iki ülke arasındaki sınırları insanların ve malların geçişine resmi olarak açılması konularının ele alınması amacıyla ağırlamasından sonra yapıldı.
6 – Görüşme, Amman’ın Arap Doğalgaz Boru Hattı’nın inşası ve Mısır'dan Suriye'ye doğalgaz tedarik edilmesi için ABD’nin desteğini ve bu çalışmaların ABD yaptırımları dışında tutulacağına dair güvence almasından sonra gerçekleşti.

Normalleşme ve yaptırımlar arasındaki fark nedir?
Washington'ın yaptırım listesinde 600'den fazla kişi ve kuruluş yer alıyor. Aynı zamanda geçtiğimiz yılın ortalarında 114 kişi ve kuruluşu kapsayan Caesar (Sezar) Yasası yürürlüğe girdi. Avrupa ülkelerinin yaptırım listelerinde ise 350 kişi ve kuruluş var.  İngiltere ayrıca Brexit (İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması) sonrası kendi listesini yayınladı. Son günlerde listeden altı isim çıkarıldı. Şam’ın Caesar Yasası kapsamından çıkarılması için yedi yasal şart, Şam ile normalleşme için ise dördü 2011 yılı öncesine ait olmak üzere altı siyasi şart öne sürüldü.
Yasal olarak, yani Caesar Yasası’ndaki herhangi bir değişikliğin ABD Kongresi tarafından oylanması gerekiyor. Buna karşın ABD Başkanı, belirli koşulların yerine getirilmesi halinde, 180 günü aşmayan yenilenebilir süreler için yaptırımların tamamının veya bir kısmının uygulanmasını askıya alabilir. Yerine getirilmesi gereken belirli koşullar ise şöyle sıralanabilir:
1 –Suriye hava sahasının artık Suriye rejimi ya da Rusya tarafından sivillerin hedef alınması için kullanılmaması
2 – Suriye, Rusya ve İran tarafından kuşatılan bölgelerin artık uluslararası yardımdan mahrum bırakılmaması ve düzenli olarak insani yardım alabilmeleri
3 – Suriye rejimi tarafından zorla gözaltına alınan tüm siyasi mahkumların serbest bırakılmaları ve Suriye rejiminin uluslararası kuruluşlar tarafından yürütülen soruşturmalar için devlete ait tesislere tam erişime izin vermesi
4 – Suriye rejimi güçleri, Rus güçleri ve İran destekli milislerin artık tıbbi tesislerin ve okulların hedef alınması gibi olaylara adlarının karışmaması
5 – Şam'ın kimyasal silahların geliştirilmesini yasaklayan ve nükleer silahların yayılmasını sınırlayan anlaşmaların yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmeye yönelik adımlar atması
6 – Suriye rejiminin, Suriyelilerin güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde ülkelerine ve memleketlerine geri dönüşlerine izin vermesi
7 – Suriye rejiminin, Esed rejimi tarafından işlenen savaş suçlarının faillerini gerçekten sorumlu tutmak için adımlar atması
Normalleşme adımlarının Suriye'de stratejik bir değişim ve ABD Kongresi'nde oylama yapılmasını gerektiren ‘Caesar virüsü’ ile çakıştığı ortada. Bu durum, ABD yönetiminin hamlelerindeki ihtiyatlılığı ve bazı yetkililer ile Kongre üyelerinin Şam'la normalleşme adımlarını kamuoyu önünde eleştirmelerini açıklıyor.
Ancak ABD’nin Şam ile normalleşmesi açısından durum biraz daha farklı. Trump yönetimi, Şam'a karşı azami baskı politikası uygulayarak Avrupalı ​​ve bölgesel müttefiklerini kendisiyle aynı tutumu sergilemeye zorladı ve Suriye’ye yönelik uluslararası tecride son verilmesi için altı koşul belirledi.
Bu koşullar şunlardı:
1 – Şam terörü desteklemeyi bırakmalı
2 – İran Devrim Muhafızları Ordusu ve Hizbullah’ı desteklemeyi bırakmalı
3 – Komşu ülkeleri tehdit etmekten vazgeçmeli
4 – Kitle imha silahlarından kurtulmalı
5 - Mültecilerin ve yerinden edilenlerin gönüllü olarak geri dönmelerini sağlamalı
6 – Savaş suçlularını yargılamalı

Peki, şimdi değişen ne?
Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Suriye ile ilgili beş hedef belirledi. Bunlar:
1 – DEAŞ’ın yenilgiye uğratılması ve bir daha geriye dönmesinin engellenmesi
2 – BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanması için BM’nin yol haritasının takip edilmesi
3 – İran’ın Suriye’den çıkarılması
4 – Suriye rejiminin kitle imha silahları kullanmasının engellenmesi ve kimyasal silahlardan arındırılması
5 – İnsani krize müdahale edilmesi ve Suriye halkının ülke içinde ve dışında çektikleri sıkıntıların hafifletilmesi
Ancak Biden yönetimi, ABD’nin Suriye’deki hedeflerini değiştirdi. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Haziran ayı sonlarında Roma'da Suriye konulu bir konferansta ABD’nin üç hedefinden bahsetti. Bunlar; insani yardım, DEAŞ’ın ortadan kaldırılması ve tekrar ortaya çıkmasının engellenmesi ve sahada ateşkesin uygulanmaya devam edilmesi olarak sıralandı.
Tüm bunlar, ABD’nin, özellikle Afganistan'dan çekilme sürecinde yaşanan kaosundan sonra Fırat'ın doğusunda kalmak, insani yardım sağlamak için Rusya ile çalışmak ve ateşkesi sürdürmek istediği anlamına geliyor. Bu nedenle Biden yönetimi, Arap ülkelerine Şam ile iş birliği yapmamaları için baskı uygulamayacak, bunun yerine Caesar Yasası’nın izin verdiği ölçüde yaptırımlardan muafiyetler sağlayacaktır. Bunu yaparken de amacın İran'ı Suriye’den çıkarmak olduğunu açıklamayacaktır. Ancak, müttefiklerine Caesar Yasası’nın İran’ın nüfuzunu azaltmayı hedeflediğini ve Şam ile ‘bedavaya’ normalleşemeyeceklerini ve ‘olması gerektiği gibi’ olacağını hatırlatırken, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerine yönelik hava saldırılarına lojistik destek sağlayacaktır.



Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının önümüzdeki ocak ayında hayata geçirileceğini söyledi. Bahbah, bu aşamanın ayın birinci ya da ikinci haftasında başlamasının beklendiğini belirterek, “Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin isimleri hazır. Büyük olasılıkla komitenin başkanlığını Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan üstlenecek” dedi.

fergt
Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, Gazze yönetim komitesinin başına aday gösterildi. (WAFA)

Gazze konusunda Beyaz Saray kulislerine yakınlığını sürdüren Bahbah, dün Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Washington, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlama konusunda en yetkin güç olarak gördüğü için uluslararası istikrar gücü içinde Türk askerlerinin yer almasını destekliyor” dedi. Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen görüşmenin ikinci aşama açısından belirleyici olacağını belirterek, “ABD bu görüşmede, sürecin önümüzdeki ay başlatılması ve istikrar gücünde Türkiye’nin rolünün netleştirilmesi için baskı yapacak” ifadesini kullandı.

Görev tanımlama toplantısı

Bahbah, salı günü Katar’ın başkenti Doha’da Gazze Şeridi’nde uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasına ilişkin yapılan toplantının ayrıntılarını da paylaştı. Toplantının hedeflerinden birinin, Washington’un katılıma hazır ülkeleri açık ve net biçimde belirlemesi olduğunu söyleyen Bahbah, her ülkenin katkı türünün de netleştirilmesinin amaçlandığını ifade etti. Bu katkıların asker gönderilmesi, eğitim sağlanması ya da uluslararası güce teknik ve lojistik destek verilmesi gibi başlıkları kapsadığını belirtti.

as
Amerikalı ve İsrailli askerler geçtiğimiz kasım ayında İsrail'in güneyinde bulunan ABD liderliğindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Bahbah, toplantının ikinci hedefinin bu güçler arasındaki işleyiş mekanizmasının ve komuta zincirinin netleştirilmesi olduğunu söyledi. Bu çerçevede, uluslararası gücün komutasının bir ABD’li general tarafından üstlenilmesine yönelik bir önerinin gündeme geldiğini bildirdi.

Bahbah’a göre görüşmelerde, söz konusu güçlerin konuşlanacağı bölgeler de ele alındı. Bu kapsamda, güçlerin İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran sarı hattın dışında mı, içinde mi yoksa hâlihazırda yoğun nüfuslu bölgelerde mi konuşlanacağı ile bu güçlerin finansmanının hangi taraflarca sağlanacağı konuları tartışıldı.

İsrail'in yaklaşımının reddi

Bahbah, olası konuşlanma planının ayrıntılarına ilişkin olarak konunun hâlen tartışıldığını, ancak ‘İsrail’in istediği şekilde bir konuşlanmanın, katılımcı güçlerin temsilcilerinin çok büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini’ söyledi.

Görevlerin niteliğine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Beşara Bahbah, katılımcı ülkelerin çoğunluğunun “silahsızlandırma” gibi bir rol üstlenmek istemediğini vurguladı. Bu ülkelerin, sivilleri korumak amacıyla İsrail güçleri ile yerleşim alanları arasında tampon bir güç olmayı hedeflediğini ifade eden Bahbah, söz konusu güçlerin varlığının nihai amacının “İsrail’in Gazze Şeridi’nden kademeli olarak çekilmesi” olduğunu kaydetti.

sy65
ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'nden çekilme aşamalarının haritası (Beyaz Saray)

Bahbah, “Bu güçler özellikle silahsızlandırma meselesinde İsrail adına ya da onun yerine bir rol üstlenmeyecek. Nitekim Hamas içindeki bazı liderler bu konuda müzakereye açık olduklarını bana iletti. Ancak güç kullanımı işe yaramaz; zira İsrail iki yıl boyunca hareketi zorla silahsızlandırmayı başaramadı ve hiçbir uluslararası taraf da bunu güç kullanarak başaramaz” dedi.

Türkiye'nin katılımı çok önemli ve Trump da bunun kabul edilmesi için baskı yapıyor

Bahbah, Türkiye’nin olası katılımına ilişkin olarak Ankara’nın rolünü ‘kilit’ olarak niteledi. Türkiye’nin Hamas’a en yakın ülke olduğunu ve silah dosyası konusunda onunla en sağlıklı şekilde uzlaşabilecek aktör konumunda bulunduğunu söyleyen Bahbah, bunun birçok ülke için zor olduğunu vurguladı. Bahbah, “Türk güçlerinin Gazze’de bulunması temel öneme sahip olacak, daha iyi bir istikrar sağlayacak. Washington da bu yönde fikir beyan ediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump’ın ay sonunda ABD’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapması beklenen görüşmede, Türk güçlerinin kabul edilmesi için Netanyahu’ya baskı uygulamasını beklediğini dile getirdi.

Ancak Bahbah, İsrail’in bazı şartlar öne sürmeye çalışabileceğini, olası uzlaşının Türk güçlerinin niteliği üzerinden şekillenebileceğini belirterek, bu rolün silahlı değil daha çok teknik bir çerçevede tanımlanmasının gündeme gelebileceğini ifade etti. Bahbah, “ABD yönetiminin baskısı belirleyici unsur olacak” dedi.

İkinci aşama taahhütleri

Barış Konseyi’ne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bahbah, Trump’ın birçok dünya liderinin bu yapıya katılma isteğinden söz ettiğini aktardı. Ancak Bahbah, bu üyeliğin ‘ücretsiz olmadığını’, konseye katılan ülkelerin finansman sağlama, güvenlik gücü tahsis etme ya da başka yükümlülükler üstlenmek zorunda kalacağını ifade etti.

Konseyde yer alması öngörülen isimlere değinen Bahbah, adaylar arasında ABD’li özel temsilciler Steve Witkoff ve Jared Kushner’ın yanı sıra Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair’in de bulunduğunu söyledi. Ayrıca eski ABD Büyükelçisi Richard Grenell ile eski Bulgar diplomat Nikolay Mladenov’un da aday isimler arasında yer aldığını kaydetti.

Gazze Şeridi’nin yönetimine ilişkin olarak Bahbah, Hamas, El Fetih ve Mısır arasında üzerinde uzlaşılan ve teknokratlardan oluşan komiteye üyelik için 42 ismin yer aldığı bir listenin bulunduğunu doğruladı. Bahbah, Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan’ın bu komitenin başkanlığını üstlenmesinin muhtemel olduğunu ifade etti.

İkinci aşamaya geçişte yaşanan aksamalara dair değerlendirmelere rağmen ABD’li arabulucu Bahbah, ikinci aşamanın önümüzdeki ocak ayının birinci ya da ikinci haftasında başlatılmasını beklediğini söyledi. Bahbah, bu sürecin, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılacak zirvenin ardından, askıda kalan dosyaların karara bağlanmasıyla netleşeceğini belirtti. Bahbah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin bu zirveye katılımına yönelik herhangi bir düzenlemeden haberdar olmadığını da sözlerine ekledi.

cdfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ekim ayında Şarm eş-Şeyh'te düzenlenen barış zirvesi sırasında gerçekleşen görüşmeden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bahbah, Trump’ın anlaşmanın başarısız olmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayarak, “Bu yüzde 100” dedi. Ayrıca, Hamas’ın İsrail’in sürekli ihlallerine rağmen ateşkese bağlı olduğunu belirtti. Bahbah, Hamas’ın, İsrail’in Gazze’deki operasyonları sürdürmek için her türlü bahaneyi aradığını bildiğini ve bu nedenle fırsatı kaçırmamak için daha sabırlı bir tutum sergilediğini ifade etti.


Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda
TT

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, güneydeki ayrılıkçıların ilerlemesinin ardından Yemen'deki tüm taraflara azami itidal çağrısında bulundu. Bu gelişme, uzun bir sakinlik döneminin ardından on yıldır süren iç savaşı yeniden alevlendirme tehdidi taşıyor.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Guterres, uluslararası örgütün faaliyetlerinin, özellikle Yemen'in başkenti Sana'a ve ülkenin yoğun nüfuslu kuzeybatısı olmak üzere, Husi grubunun kontrolündeki bölgelerde sürdürülemez hale geldiğini belirtti.

Öte yandan, Yemen Enformasyon, Kültür ve Turizm Bakanı Muammer İryani, bazı medya platformları ve sosyal medya sitelerinde yer alan, geçici başkent Aden limanına gemi giriş izinlerinin askıya alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını belirterek, bu iddiaların asılsız olduğunu ve ülkedeki ekonomik ve denizcilik ortamını bozmayı amaçlayan söylentiler çerçevesinde kaldığını vurguladı.


Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
TT

Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)

Lübnan basını, Lübnan ordusunun Mekanizma Komitesi’nin talebi üzerine yapılan soruşturma sonucunda, ülkenin güneyindeki Tulin beldesinde Hizbullah tarafından inşa edilen tünellerden birini keşfettiğini bildirdi. Basında yer alan haberlerde, bu bölgenin daha önce İsrail tarafından bombalandığı belirtildi.

Lübnan ordusu, daha önce de Mekanizma Komitesi ve Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) arasındaki koordinasyon çerçevesinde Mekanizma Komitesi'nin talebi üzerine ve İsrail'in tehdidi sonrasında bazı yerleri ortaya çıkarmıştı. Bu son olay ise geçtiğimiz hafta İsrail'in bir evi bombalamakla tehdit etmesinin ardından Lübnan ordusunun güneydeki Yanuh beldesinde bir binayı kapsamlı bir şekilde aramasının ardından geldi. Yapılan aramada evde herhangi bir silah bulunamadı.

Bu olay, İsrail’in Lübnan’ın güneyinde bombardımanlarına devam ettiği ve çarşamba günü Kefer Kila beldesini hedef alan bir hava saldırısı düzenlediği bir dönemde meydana geldi. Ulusal Haber Ajansı (NNA), saldırının el-Aziziye ve eş-Şahrub beldeleri arasındaki Sari Tepesi’ni hedef aldığını bildirdi, ancak herhangi bir can kaybından bahsetmedi.

Başbakan Yardımcısı Mitri: Lübnan Ordusu sonraki aşamalara geçmeye hazır

Öte yandan Lübnan Başbakan Yardımcısı Tarık Mitri, Mekanizma Komitesi’ni bir tartışma forumu ve anlaşmalara uyumu denetleme ve doğrulama çerçevesi olarak nitelendirdi.

Beyrut'ta düzenlenen Carnegie Ortadoğu Merkezi'nin sekizinci konferansının ilk oturumunun açılışına katıldığı sırada İsrail'in sık sık tekrarlanan ihlallerine karşın, Lübnan'ın ilk günden itibaren bu anlaşmalara bağlılığını teyit eden Mitri, Hizbullah'ın silahlarına ilişkin olarak “Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel, ordunun kapasitesinin güçlendirilmesiyle başlayan beş aşamalı bir plan önerdi” dedi. Litani Nehri çevresindeki bölgede devlet otoritesinin genişlemesinin kademeli bir ilerleme kaydettiğini ve ordunun Litani Nehri'nin güneyindeki görevini tamamlamak üzere olduğunu ve sonraki aşamalara geçmeye hazırlandığını vurguladı.

jgıu
Sınır kasabası Alma eş-Şaab'da bir askeri aracın üzerinde duran Lübnan askerleri, 28 Kasım 2025 (Reuters)

Yeniden yapılanma konusunda uluslararası toplumun desteğinin ön koşulu olarak devletin otoritesini tesis etmesini istediğini belirten Mitri, Arap ülkelerinin uluslararası ilişkiler yoluyla destekleyici bir rol oynayacağını umduğunu ifade etti.

Lübnan ve İsrail'den sivillerin katıldığı ikinci oturum

Olay, Lübnan-İsrail müzakerelerinde Lübnan heyetinin başkanı Büyükelçi Simon Kerem'in, aralık ayı başlarında gerçekleşen önceki oturumda İsrailli bir sivil ile birlikte iki ülke arasındaki ilk doğrudan görüşmelerde bulunduktan sonra katılacağı ikinci oturum olacak olan ateşkesin izlenmesinden sorumlu Mekanizma Komitesi'nin 19 Aralık'ta yapılması planlanan yeni oturumundan iki gün önce yaşandı. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, çarşamba günü Kerem ile bir araya geldi ve komitenin yaklaşan toplantısı öncesinde kendisine talimatlarını iletti.

Ateşkes İzleme Komitesi'nde Lübnan, İsrail, Fransa, ABD ve BM yer alıyor. Ateşkes anlaşması, düşmanlıkların durdurulmasını ve Hizbullah'ın Litani Nehri'nin kuzeyine çekilmesini, bunun sonucunda Lübnan genelinde silahsızlandırılmasını ve İsrail ordusunun son savaş sırasında ilerlediği mevzilerden çekilmesini öngörüyor. Ancak İsrail, Lübnan topraklarındaki beş stratejik noktada askeri olarak varlığını sürdürürken, Hizbullah silah bırakmayı reddediyor.