Irak’ta ‘en büyük meclis bloğu’ tartışması yeniden başladı: Yeni hükümetin kurulmasıyla ilgili kriz işaretleri bulunuyor

Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği, Bağdat’taki 140 seçim merkezindeki oyların elle sayımına başladı.

Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)
Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)
TT

Irak’ta ‘en büyük meclis bloğu’ tartışması yeniden başladı: Yeni hükümetin kurulmasıyla ilgili kriz işaretleri bulunuyor

Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)
Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)

Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği, başkent Bağdat’ın Resafe ve Kerh semtlerindeki 140 seçim merkezinde daha önce elektronik ortamda sayılan oyların elle sayımına başlandığını duyurdu. Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu Meclis’te ‘en büyük bloğu’ oluşturmak için çeşitli taraflarla iletişim halinde olduğunu duyurdu. Bu açıklama, yeni Meclis’te en çok sandalye alması dolayısıyla Sadr Hareketi’ne verilmesi beklenen yeni hükümeti kurma görevi konusunda ülkeyi bir siyasi krizin beklediğine işaret ediyor.Irak resmi haber ajansı INA’da yer alan habere göre, Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği Prosedürler Müdürü Davud Selman, “Komiserlik Kerh ve Resafe semtlerinde oyları elle saymaya başlayacak ve sonuçları 7 gün içinde ilan edecek. Komiserlik bütün sonuçları göndermeyi ve itirazları gözden geçirmeyi tamamlamasının ardından Komiserlik Konseyi sonuçları onaylayacak ve herkese duyuracak. Oyların elle sayımı sadece 140 seçim merkezinde olacak. Bu seçim merkezlerindeki sonuçlar flaş diske depolanmadı ve uydu üzerinden gönderilmedi” ifadelerini kullandı.
Seçim Komiserliği’nin önceki gün ilan ettiği kesin olmayan seçim sonuçlarına göre Şii cephede seçimleri birinci sırada tamamlayan Şii din adamı Mukteda es-Sadr’ın liderliğindeki Sadr Hareketi oldu. Sadr Hareketi’ni ise Nuri el-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu takip etti. Buna karşılık Hadi el-Amiri’nin liderliğindeki Fetih koalisyonu başta olmak üzere İran yanlısı siyasi parti ve oluşumlar ise büyük gerileme kaydetti. Sünni cephede Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Takaddum Partisi rakibi olan iş insanı Hamis el-Hancer liderliğindeki Azim Koalisyonu’na büyük bir yenilgi yaşattı. Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Kürt cephesindeki rakibi Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB) karşı dikkat çekici bir ilerleme kaydetti. Kazanan tarafta yer alan parti ve oluşumları bu sonuçları memnuniyetle karşılarken, kaybeden tarafta yer alan taraflar ise sonuçları öfkeyle karşıladı ve birçoğu ‘siyasi süreci koruma’ adına güce başvurmakla tehdit etti.
Tehdit dilini kullanan tarafların başında İran yanlısı silahlı gruplar geliyor. Zira bu grupların siyasi kanadı kabul edilen Fetih Koalisyonu seçimlerde ağır bir yenilgi aldı.
Geri kalan seçim merkezlerindeki oyların sayımını tamamlamadan sonuçları açıklamakta acele ettiği söylenen Seçim Komiserliği, ilan ettiği sonuçların kesin olmayan sonuçlar olduğunu vurgulayarak, itiraz yolunun açık olduğunu, itiraz ve şikayet sahiplerinin 3 gün içinde itirazda bulunabileceklerini belirtti. Nihai sonuçların açıklanması yaklaşık 20 gün sürecek. Bu sonuçlar duyurulmadan önce Federal Mahkeme tarafından onaylanacak. Bu süreçlerin ardından yeni Meclis’in ilk oturumu düzenlenecek. Ammar el-Hekim liderliğindeki Ulusal Hikmet Akımı hariç seçimden büyük bir yenilgiyle ayrılan bazı liderler Seçim Komiserliği’ni hedef aldı. Bu liderler arasında Irak’ın eski Başbakanı İyad Allavi de bulunuyor. Nitekim Allavi, kızı Sara Allavi’nin seçimlerde kazanabilmesi için tüm ağırlığını ortaya koymasına rağmen başarılı olamadı ve Sara seçimde ağır bir yenilgi aldı. Üstelik Allavi’nin liderlik ettiği Vataniyye Koalisyonu seçimleri boykot edeceğini ilan etmişti. Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri de seçimleri ‘üzerinde oynama yapılmış sahte seçimler’ diye niteleyerek Seçim Komiserliği’ni hedef aldı. Seçim Komiserliği aynı şekilde Irak’ın eski Başbakanı Haydar el-İbadi, Fetih Koalisyonu’nun önde gelen yöneticileri ve silahlı grupların liderlerinin de hedefindeydi.
Seçim sonuçlarına yapılan itirazların ardından elle yapılan sayımın ardından Fetih Koalisyonu’nun aldığı sandalye sayısı 14’ten 17’ye yükselmesine rağmen Sadr Hareketi elde ettiği 73 sandalye ile en büyük blok olma özelliğini koruyor. Yeni hükümeti Meclis’in en büyük bloğu kuracak.
Bu bağlamda ‘Meclis’in en büyük bloğu’ tartışmaları yeniden gündeme geldi. Sadr Hareketi ‘Meclis’in en büyük bloğu’nun seçimde en yüksek oyu alan parti veya oluşum olduğunu savunurken, rakibi Kanun Devleti Koalisyonu ise en büyük bloğun seçimlerden sonra Meclis çatısı altındaki çeşitli parti ve oluşumlar tarafından kurulacağını belirtiyor. Iraklı Hukuk Uzmanı Tarık Harb, yaptığı açıklamada, “Seçim Yasası’nın 45. maddesi ve Anayasa’nın 76. maddesine göre Sadr Hareketi, hükümeti kurma görevi verilecek sayıca en büyük bloktur. Meclis tarafından seçilecek cumhurbaşkanı, hükümet kurma görevini başka bir parti veya oluşuma değil Sadr Hareketi’ne vermekle yükümlüdür. Çünkü seçim sonuçları Hareketin diğer parti ve oluşumlara karşı üstünlüğünü ortaya koydu. Federal Yüksek Mahkeme’nin içtihadı 2020 Yılı ve 9 Sayılı yeni Seçim Kanunu’nun 45. maddesinde kayıt altına alındı ve belirlendi” ifadelerini kullandı. Harb’in bahsettiği madde, milletvekillerin bloklar arasında geçiş yapmalarını engelliyor. Zira daha önceki dönemlerde vekillerin bloklar arasında geçiş yapmaları sebebiyle Meclis’te sayıca en fazla bloğun hangisi olduğunun tespitinde sıkıntılar yaşanıyordu. Harb, açıklamasının devamında, “Bir vekil veya vekillerin bulundukları bloktan tamamen geçiş yapmalarının engellenmesi, Meclis çatısı altındaki blokların sahip olduğu vekil sayılarının sabit kalması ve değişmemesi anlamına gelir. Vekil sayısı nihai sonuçlarda olduğu haliyle kalacak ve söz konusu maddenin geçişi engellemesiyle bir bloktaki vekil sayısının artması mümkün olmayacak. Dolayısıyla Sadr Hareketi seçimi kazananların sayısı bakımından en büyük blok. Bundan dolayı cumhurbaşkanını seçmeyi garanti altına aldı” dedi.
Bloklar arası geçiş ile koalisyonlar arası geçiş arasındaki farka dikkat çeken Harb, “Koalisyonlar arasında geçiş yapmak farklı bir mesele. Birincisinde (bloklar arasında geçiş yapıldığında) bir milletvekili geçiş yaptığı parti ve oluşumun hanesine yazılıyor. Koalisyonda ise blokların vekil sayılarına bir ekleme yapılmıyor. Çünkü koalisyonda blokların vekil sayıları olduğu gibi kalıyor ve değişmiyor. Yani blokların vekil sayıları artmadan olduğu haliyle kalıyor. 2010 seçimlerinde Maliki 89 sandalye Allavi 91 sandalye kazanmıştı. Fakat geçişler (bloklar arası geçişler) açıktı. Bu nedenle Maliki’nin tarafına geçen vekillerle birlikte Maliki’nin bloğundaki vekil sayısı 100’ün üzerine çıktı. Yani Allavi’nin bloğundaki sayıdan daha fazlaydı. Buna binaen hükümeti kurma görevi Maliki’ye verildi” ifadelerini kullandı.
Irak’ın resmi haber ajansı INA’ya değerlendirmelerde bulunan Hukuk Uzmanı Ali et-Temimi, “Federal Yüksek Mahkeme’nin 2010 ve 2014 yıllarındaki içtihatları, sayıca en fazla bloğun seçimlerden sonra bir liste tarafından ya da iki veya daha fazla listeden oluşabileceğini vurguluyordu. Sayıca en fazla blok (anayasa) yemini ettikten sonra birinci oturumda belirlenirdi. 2020 Yılı ve 9 Sayılı Seçim Kanunu’nun 45. maddesi ise hükümet kurulana kadar bloklar, partiler ve oluşumlar arasında geçiş yasağı getirdi. Bu madde bloklar arası koalisyona izin veriyor. Yani Federal Yüksek Mahkeme’nin içtihadının ikinci fıkrası, geçişlerin engellenmesi sebebiyle 45. maddeye göre geçersiz hale geldi. Fakat bu maddenin ikinci fıkrası parti ve bloklar arası koalisyonlara izin veriyor. Bu da hiçbir parti ve oluşumun başka bir parti ve oluşumla tek blok kuramayacağı ve kendi yapısını koruyacağı anlamına geliyor. Buradaki koalisyondan maksat mutlak çoğunluğa ulaşmaktır. Sayıca en büyük blok, her şeyden önce en fazla oyu alan bloktur. Başbakanı belirleyecek olan bu bloktur” dedi.
Siyasi alanda çalışmalar yürüten araştırmacı Vail er-Rukkabi, INA’ya yaptığı açıklamada, “Federal Yüksek Mahkeme’nin sayıca en büyük bloğun hangisi olacağına ilişkin içtihadı geçerliliğini halen koruyor. Bu içtihat seçimlerde kazanan bloğun, sayıca en büyük blok olacağını söylemiyor. Seçim Kanunu sayıca en büyük blokla ilgilenmiyor. Bu da seçimi kazanan bloğun hükümeti kurma hakkına sahip olmadığı anlamına geliyor. Irak Anayasası’nın 76. Maddesine göre bir sonraki başbakanı Meclis çatısı altındaki ittifaklar belirleyecek” diye konuştu.



Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
TT

Rusya, İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması için gizli arabuluculuk yapıyor

İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)
İsrail askerleri, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye’yi ayıran tampon bölgede, Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında zırhlı personel taşıyıcı üzerinde (AFP)

Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, Rusya’nın İsrail ile Suriye arasında bir güvenlik anlaşmasına varılması amacıyla gizli arabuluculuk yürüttüğünü, bu sürecin ABD yönetiminin bilgisi ve onayı dâhilinde ilerlediğini açıkladı.

İsrail devlet televizyonu Kan 11, Azerbaycan’ın şu anda üst düzey yetkililerin katıldığı toplantı ve görüşmelere ev sahipliği yaptığını; temasların Bakü’de sürdüğünü bildirdi.

Bilgi sahibi bir güvenlik kaynağı, Rus arabuluculuğuna rağmen İsrail ile Suriye arasındaki temaslarda hâlâ bir boşluk bulunduğunu, ancak son haftalarda sınırlı da olsa ilerleme kaydedildiğini söyledi.

Kan 11’e konuşan kaynaklar, Moskova ile Şam’ın ilişkileri güçlendirmek için çalıştığını; Rusya’nın geçen ay Lazkiye kıyı bölgesine asker ve askeri teçhizat sevk ettiğini aktardı. Aynı kaynaklar, İsrail’in Suriye’nin güneyinde Türkiye’nin varlığını pekiştirme girişimleri yerine, Rusya’nın sahadaki varlığını tercih ettiğini kaydetti.

Dün (çarşamba) Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani Moskova’yı ziyaret ederek Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü ve iki ülke ilişkilerinin stratejik düzeye taşınmasının hedeflendiğini belirtti.

İkili ilişkilerdeki en dikkat çekici gelişme ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 15 Ekim’de Suriye’de geçiş döneminin başkanı Ahmed eş-Şera’yı kabul etmesi oldu. Görüşmede taraflar, stratejik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi ile enerji ve gıda alanlarında iş birliğinin önemine vurgu yapıldı.

İsrail’in Rusya ile iyi ilişkiler sürdürdüğü ve Tel Aviv’in Suriye dosyasında Moskova ile çıkar paylaşımı konusunda uzlaşı aradığı biliniyor. Mayıs ayından bu yana Putin ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Suriye başta olmak üzere çeşitli başlıkları ele alan dört uzun telefon görüşmesi yaptığı ifade ediliyor.

scd
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Moskova’da çarşamba günü gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare  (SANA)

Suriye Dışişleri Bakanlığı Enformasyon İdaresi, mayıstaki temasların ardından yaptığı açıklamada, Putin’in Suriye’yi bölmeye yönelik her türlü İsrail müdahalesini kesin biçimde reddettiğini ve Moskova’nın yeniden imar ile istikrarın sağlanmasına desteğini yinelediğini duyurmuştu.

cdfr
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Şam’da düzenlenen ortak basın toplantısından bir kare (EPA)

Tel Aviv’de ise “Türkiye nüfuzuna karşı Suriye’de Moskova ile ortak çıkarlar bulunduğu” değerlendirmesi yapılıyor. Maariv gazetesine göre Rusya, hem Türkiye hem de İsrail ile iyi ilişkiler sürdürüyor ve iki ülke arasında gerilimin tırmanmasını engellemeye çalışıyor. Aynı zamanda, tüm tarafların—Suriye dâhil—onayıyla ülkedeki pozisyonlarını korumayı hedefliyor.

dfgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İstanbul’da cumartesi günü ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmeler sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani’nin de hazır bulunduğu an (EPA)

ABD’nin İsrail-Suriye güvenlik düzenlemelerinde başat rolü üstlenmesine rağmen, Washington’un Rusya dâhil diğer müttefiklerden gelecek “olumlu katkılara” kapıyı kapatmadığı belirtiliyor.

Eski diplomat ve Suriye-Ortadoğu uzmanı akademisyen Mihail Harari’ye göre, Ahmed eş-Şera’nın Suriye’yi temkinli ve dengeli biçimde yönetmesi, ülkeye bölgesel ve uluslararası destek kazandırdı. Harari, İsrail’in Suriye’de kaosun sürmesini isteyen bir aktör gibi görünmekten kaçınması gerektiğini savundu.

Şarku’l Avsat’ın Harari’nin Maariv’de yayınlanan makalesinden aktardığı analize göre İsrail’in çıkarlarını sağlıklı yönetebilmesi için Şam ile bir güvenlik anlaşmasını hızla sonuçlandırması gerekiyor. Harari, son savaşta elde edilen askerî kazanımların siyasi kazanca dönüştürülmesinin, mevcut “pasif” tutumla mümkün olmayacağını ifade etti.


Gazze’de ilk kez silahlı bir grup sivilleri göçe zorladı

Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
TT

Gazze’de ilk kez silahlı bir grup sivilleri göçe zorladı

Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)

Gazze’nin doğusundaki Tuffah Mahallesi’nde faaliyet gösteren silahlı bir grup, İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran “sarı hat”a yakın bir konut alanında yaşayan sivillerin tamamını silah tehdidi altında tahliyeye zorladı.

Şarku’l Avsat’a konuşan saha kaynakları, “Rami Halis Grubu” olarak anılan silahlı yapıya mensup kişilerin perşembe sabahı erken saatlerde Şuaf ve Kibbutz bölgelerinde ayakta kalan evlerin yakınına gelerek havaya ateş açtığını, ardından bölgeden çekildiğini aktardı. Aynı grubun öğle saatlerinde geri dönerek megafonla, gün batımına kadar tahliye edilmemesi halinde ateş açılacağı uyarısında bulunduğu belirtildi.

Kaynaklara göre silahlı kişiler, olası bir saldırıdan kaçınmak amacıyla sivillerle doğrudan temas kurmadı ve yüzlerce metre mesafeden megafonla seslendi. Grup, tahliyenin İsrail ordusunun talimatıyla yapıldığını iddia ederken, İsrail güçlerinin sarı hattın doğusunda, bu ailelerin kısa süre önce döndüğü evlere yaklaşık 150 metre uzaklıktaki bölgeleri kontrol ettiği ifade edildi.

Tehditler üzerine bölge sakinleri fiilen göç etmek zorunda kaldı ve Gazze kentinin batısındaki alanlara yöneldi. Kaynaklara göre, bir kısmı ağır hasarlı evlerde, bir kısmı ise çadırlarda yaşayan 240’tan fazla kişi yeni ve zorlu bir göç yolculuğuna çıktı.

Önceki İsrail adımı

Saha kaynakları, İsrail güçlerinin salı ve çarşamba akşamları söz konusu bölgelere patlayıcı içermeyen sarı renkli variller attığını, ancak o aşamada tahliye talep edilmediğini ifade etti. Bugünkü zorla tahliye adımının ise, ateşkes anlaşması kapsamındaki çekilme hattı doğrultusunda “yeşil ve güvenli” olarak sınıflandırılan bölgelerde yaşayan daha fazla sivili yerinden etmeye yönelik İsrail planlarının uygulanması anlamına geldiği kaydedildi.

tgrhy
Gazze kentinin doğusundaki Tuffah Mahallesi’nde yıkılmış bir bina (EPA)

İsrail güçlerinin son haftalarda sarı hattın kapsamını genişlettiğine işaret eden kaynaklar, yeni hamlenin Tuffah Mahallesi’nin içine doğru yaklaşık 150 metre derinlikte ve 300 metre genişlikte yeni bir alanın fiilen kontrol altına alınması anlamına geldiğini vurguladı. Bu sürecin, zaman zaman bombardıman, zaman zaman tehdit yoluyla mahallenin adım adım ele geçirilmesi şeklinde ilerlediği belirtildi.

Ek bir tampon bölge

Görünen o ki İsrail, Gazze’nin doğusunda, özellikle Selahaddin Caddesi’nden 7 Ekim 2023 öncesindeki sınırlara kadar uzanan ve en az 2,5 kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturma planını fiilen hayata geçiriyor. Bu plan, Filistinli kaynaklar tarafından haftalar önce Şarku’l Avsat’a açıklanmıştı.

sd
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze’nin kuzeyinden güneyine uzanan Selahaddin Caddesi, savaş boyunca büyük askerî öneme sahipti ve İsrail ordusu bu yolu farklı eksenlerden kesmeye odaklandı. Ateşkes anlaşmasında “ilk çekilme hattı” olarak sunulan sarı hattın, birçok bölgede fiilen ileri taşındığı; bunun da çevredeki yerleşim alanları üzerinde İsrail kontrolünü genişlettiği ifade ediliyor.

Süregelen ihlaller

Bu gelişmeler, Gazze Şeridi’nde İsrail’in ateşkes ihlallerinin sürdüğü bir döneme denk geldi. Beyt Lahiya’da bir insansız hava aracı saldırısında bir Filistinli hayatını kaybederken, diğer bölgelerde de İHA’lardan ve zırhlı araçlardan açılan ateş sonucu yaralanmalar yaşandı. İsrail hava kuvvetleri, Han Yunus’un doğusu ve Refah’ın kuzeyinde çeşitli hedefleri vurdu.

10 Ekim 2023’te yürürlüğe giren ateşkesten bu yana İsrail ihlallerinde hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısının 413’ü aştığı bildiriliyor. Hamas ise ihlal sayısının 900’ü geçtiğini belirterek, arabulucularla temas halinde olduklarını ve anlaşmanın ikinci aşamasına geçilmesini değerlendirdiklerini açıkladı.

rgh
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta, bir yardım mutfağından yemek almak için bekleyenler arasında duran Filistinli bir kız (AP)

Hamas, İsrail’in anlaşmaya uyması konusunda ABD’nin rolüne dikkat çekiyor. Hareketin sözcüsü Hazım Kasım, “Başkan Trump’ın Gazze ve bölgede barışı sağlayabilecek tek kişi olduğuna inanıyoruz. Netanyahu’yu barışın gereklerini yerine getirmeye zorlayabilecek tek aktör odur” dedi.


Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
TT

Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)

Sudanlıların, 15 Nisan 2023’ten bu yana yaşadıkları savaşın ve insani trajedinin yakın zamanda sona ereceğine dair umutları giderek zayıfladı. İlk kurşunun sıkıldığı andan itibaren bölgesel ve uluslararası girişimlerin tıkanması, kamuoyundaki karamsarlığı daha da derinleştirdi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inisiyatif alması ve Başkan Donald Trump’tan doğrudan müdahale istemesi, karamsar tablo içinde yeni bir umut penceresi açtı; Suudi Arabistan, kilitlenmiş sürecin çözümünde belirleyici bir aktör olarak öne çıktı.

Veliaht Prens, kısa süre önce ABD’ye yaptığı resmî ziyaret sırasında, savaşın durdurulmasına yardımcı olması için Başkan Trump’tan müdahale talep etti. Trump, 19 Kasım’da düzenlenen ABD–Suudi İş Forumu’nda yaptığı açıklamada bu talebi doğruladı.

dfrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Riyad’daki el-Yemame Sarayı’nda Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ı kabul ederken (SPA)

Veliaht Prens’in Sudan’daki savaşı sona erdirmek için kendisinden doğrudan müdahale istediğini ifade eden Trump,  “Prens, Sudan konusunda belirleyici bir adım atmamı talep ediyor” dedi. Trump, ABD’nin çatışmanın bitirilmesinde etkin bir rol oynayacağını da sözlerine ekledi.

Halk ne diyor?

Savaşın harabeye çevirdiği Hartum’da vatandaşlar, Suudi hamlesini “kardeşlerden beklenen” bir adım olarak görüyor. Ahmed Musa, “Veliaht Prens’in yaptığı, kardeş bir ülke olan Suudi Arabistan’dan beklenen bir adımdır” diyor.

Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolüne giren Faşir’de yaşayan Hava İbrahim, savaşın yıkımını şu sözlerle anlatıyor: “Savaş yeşili kuruyu yok etti; çok zarar gördük.”

Kuşatma altındaki Kuzey Kordofan’ın başkenti Ubeyd’en İsa Abdullah ise genel ruh hâlini şöyle özetliyor: “Savaştan etkilenmeyen ev kalmadı; bu nedenle kardeşlerin müdahalesini memnuniyetle karşılıyoruz.”

Sudan Kurucu İttifakı'nın (Te'sis) fiilî başkenti konumundaki Nyala’dan F. Cibril, kamuoyunun temel beklentisinin çatışmaların sona ermesi, insani yardımların ulaştırılması ve yerinden edilenlerin geri dönüşü olduğunu belirtti.

sa
Güney Sudan’ın Renk şehrinde bir sınır noktasından ayrılmayı bekleyen, yerinden edilmiş ailelerin kişisel eşyalarını taşıyan bir kamyon (Arşiv – AFP)

Sudanlılar dışarıdan dayatılan bir çözümden ziyade, tarafları yeniden müzakere masasına getirecek, siyasi süreçlerin zaman kazanmak için kullanılmasını engelleyecek “tarafsız” bir arabulucu istiyor. Kamuoyunda Suudi Arabistan’ın bu rolü üstlenebileceği düşünülüyor.

Geri adım sinyalleri

Resmî düzeyde tepkiler tek çizgide ilerlemedi. Trump’ın 19 Kasım 2025’te Veliaht Prens’in talebini açıklamasının hemen ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdülfettah el-Burhan adımı memnuniyetle karşıladı ve X’te “Teşekkürler Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Trump” mesajını paylaştı.

Suudi ve ABD girişimlerine destek açıklayan Burhan hükümeti, barış için hazır olduğunu vurguladı; ancak Dörtlü Grup çerçevesindeki arabuluculuğa mesafeli durarak Suudi Arabistan’ın tek başına yürüteceği bir süreci ön plana çıkardı.

Askerî bir anlaşma mı?

Eski Başbakan Abdullah Hamduk’un liderliğindeki sivil-demokratik ittifak Sumud, Suudi çabalarını “yeni bir yol açabilecek olumlu bir adım” olarak değerlendirdi; ancak çözümün yalnızca askerler arasında kalmaması ve sivil aktörlerin kapsamlı bir uzlaşmaya dâhil edilmesi şartını koydu.

HDK’ye yakın Sudan Kurucu İttifakı da Suudi Arabistan’ın  hamlesini desteklediğini ve bunun krallığın Sudan’ın çöküşünü önleme konusundaki hassasiyetini yansıttığını söyledi.

Girişim başarılı olur mu?

Sudanlılar, Suudi–ABD girişimlerinin ateşkesi zorlayan, insani yardım geçişlerini mümkün kılan ve krizi yeniden üretmeyen bütüncül bir diplomatik çerçeveye dönüşmesini umuyor. Avukat Hatem İlyas, Şarku’l Avsat’a bu yaklaşımın “en büyük ihtiyaç” olduğunu ifade etti.

İlyas, Şarku’l Avsat’a, savaşın en büyük zorluğunun meşruiyet mücadelesi, toplumsal bölünme, kurumların zayıflığı ve çok sayıda aktörün çıkar çatışmalarından kaynaklanan karmaşık yapı olduğunu ifade etti.

rty6
Faşir’den kaçan Sudanlılar, 19 Kasım 2025’te Kuzey Sudan’daki Debbe kentinde bulunan “El-Ifad” yerinden edilmişler kampına ulaştıktan sonra dinlenirken (AFP)

Tüm belirsizliklere karşın, Sudan’ın doğusundan batısına uzanan kentlerde ortak bir duygu öne çıkıyor. Paris’te yaşayan gazeteci Muhammed el-Esbat, kamuoyunda silahların susmasına ve uzun süredir beklenen barışa giden yola dair temkinli ama güçlü bir beklentinin hâkim olduğunu ifade etti.

Yakın bir çözüme dair umutların zayıflamasının ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın 15 Aralık’ta Riyad’a yaptığı ziyaret ve Veliaht Prens’le gerçekleştirdiği üst düzey görüşme, yeniden iyimser bir hava yarattı.

Riyad’da bu görüşmenin yapılması bile, savaşın durdurulması ve insani felaketin sona erdirilmesine yönelik yeni bir umut kapısı araladı. Genel kanaat, “Suudi Arabistan’ın Sudan’da savaşı durdurma dosyasını önceliklerinin başına aldığı” yönünde.

Savaşın yorduğu, canlar aldığı, geçim kaynaklarını yok ettiği ve milyonları mülteci ile yerinden edilmiş kişi hâline getirdiği Sudanlılar, ülkelerine, evlerine ve özledikleri hayatlarına dönmeyi umut ediyor. Peki bu kez girişimler kalıcı bir barış getirecek mi?