Irak’ta ‘en büyük meclis bloğu’ tartışması yeniden başladı: Yeni hükümetin kurulmasıyla ilgili kriz işaretleri bulunuyor

Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği, Bağdat’taki 140 seçim merkezindeki oyların elle sayımına başladı.

Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)
Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)
TT

Irak’ta ‘en büyük meclis bloğu’ tartışması yeniden başladı: Yeni hükümetin kurulmasıyla ilgili kriz işaretleri bulunuyor

Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)
Bağdat’ta dün seçmenlerin oyları elle sayılırken (AFP)

Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği, başkent Bağdat’ın Resafe ve Kerh semtlerindeki 140 seçim merkezinde daha önce elektronik ortamda sayılan oyların elle sayımına başlandığını duyurdu. Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu Meclis’te ‘en büyük bloğu’ oluşturmak için çeşitli taraflarla iletişim halinde olduğunu duyurdu. Bu açıklama, yeni Meclis’te en çok sandalye alması dolayısıyla Sadr Hareketi’ne verilmesi beklenen yeni hükümeti kurma görevi konusunda ülkeyi bir siyasi krizin beklediğine işaret ediyor.Irak resmi haber ajansı INA’da yer alan habere göre, Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği Prosedürler Müdürü Davud Selman, “Komiserlik Kerh ve Resafe semtlerinde oyları elle saymaya başlayacak ve sonuçları 7 gün içinde ilan edecek. Komiserlik bütün sonuçları göndermeyi ve itirazları gözden geçirmeyi tamamlamasının ardından Komiserlik Konseyi sonuçları onaylayacak ve herkese duyuracak. Oyların elle sayımı sadece 140 seçim merkezinde olacak. Bu seçim merkezlerindeki sonuçlar flaş diske depolanmadı ve uydu üzerinden gönderilmedi” ifadelerini kullandı.
Seçim Komiserliği’nin önceki gün ilan ettiği kesin olmayan seçim sonuçlarına göre Şii cephede seçimleri birinci sırada tamamlayan Şii din adamı Mukteda es-Sadr’ın liderliğindeki Sadr Hareketi oldu. Sadr Hareketi’ni ise Nuri el-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu takip etti. Buna karşılık Hadi el-Amiri’nin liderliğindeki Fetih koalisyonu başta olmak üzere İran yanlısı siyasi parti ve oluşumlar ise büyük gerileme kaydetti. Sünni cephede Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Takaddum Partisi rakibi olan iş insanı Hamis el-Hancer liderliğindeki Azim Koalisyonu’na büyük bir yenilgi yaşattı. Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Kürt cephesindeki rakibi Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB) karşı dikkat çekici bir ilerleme kaydetti. Kazanan tarafta yer alan parti ve oluşumları bu sonuçları memnuniyetle karşılarken, kaybeden tarafta yer alan taraflar ise sonuçları öfkeyle karşıladı ve birçoğu ‘siyasi süreci koruma’ adına güce başvurmakla tehdit etti.
Tehdit dilini kullanan tarafların başında İran yanlısı silahlı gruplar geliyor. Zira bu grupların siyasi kanadı kabul edilen Fetih Koalisyonu seçimlerde ağır bir yenilgi aldı.
Geri kalan seçim merkezlerindeki oyların sayımını tamamlamadan sonuçları açıklamakta acele ettiği söylenen Seçim Komiserliği, ilan ettiği sonuçların kesin olmayan sonuçlar olduğunu vurgulayarak, itiraz yolunun açık olduğunu, itiraz ve şikayet sahiplerinin 3 gün içinde itirazda bulunabileceklerini belirtti. Nihai sonuçların açıklanması yaklaşık 20 gün sürecek. Bu sonuçlar duyurulmadan önce Federal Mahkeme tarafından onaylanacak. Bu süreçlerin ardından yeni Meclis’in ilk oturumu düzenlenecek. Ammar el-Hekim liderliğindeki Ulusal Hikmet Akımı hariç seçimden büyük bir yenilgiyle ayrılan bazı liderler Seçim Komiserliği’ni hedef aldı. Bu liderler arasında Irak’ın eski Başbakanı İyad Allavi de bulunuyor. Nitekim Allavi, kızı Sara Allavi’nin seçimlerde kazanabilmesi için tüm ağırlığını ortaya koymasına rağmen başarılı olamadı ve Sara seçimde ağır bir yenilgi aldı. Üstelik Allavi’nin liderlik ettiği Vataniyye Koalisyonu seçimleri boykot edeceğini ilan etmişti. Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri de seçimleri ‘üzerinde oynama yapılmış sahte seçimler’ diye niteleyerek Seçim Komiserliği’ni hedef aldı. Seçim Komiserliği aynı şekilde Irak’ın eski Başbakanı Haydar el-İbadi, Fetih Koalisyonu’nun önde gelen yöneticileri ve silahlı grupların liderlerinin de hedefindeydi.
Seçim sonuçlarına yapılan itirazların ardından elle yapılan sayımın ardından Fetih Koalisyonu’nun aldığı sandalye sayısı 14’ten 17’ye yükselmesine rağmen Sadr Hareketi elde ettiği 73 sandalye ile en büyük blok olma özelliğini koruyor. Yeni hükümeti Meclis’in en büyük bloğu kuracak.
Bu bağlamda ‘Meclis’in en büyük bloğu’ tartışmaları yeniden gündeme geldi. Sadr Hareketi ‘Meclis’in en büyük bloğu’nun seçimde en yüksek oyu alan parti veya oluşum olduğunu savunurken, rakibi Kanun Devleti Koalisyonu ise en büyük bloğun seçimlerden sonra Meclis çatısı altındaki çeşitli parti ve oluşumlar tarafından kurulacağını belirtiyor. Iraklı Hukuk Uzmanı Tarık Harb, yaptığı açıklamada, “Seçim Yasası’nın 45. maddesi ve Anayasa’nın 76. maddesine göre Sadr Hareketi, hükümeti kurma görevi verilecek sayıca en büyük bloktur. Meclis tarafından seçilecek cumhurbaşkanı, hükümet kurma görevini başka bir parti veya oluşuma değil Sadr Hareketi’ne vermekle yükümlüdür. Çünkü seçim sonuçları Hareketin diğer parti ve oluşumlara karşı üstünlüğünü ortaya koydu. Federal Yüksek Mahkeme’nin içtihadı 2020 Yılı ve 9 Sayılı yeni Seçim Kanunu’nun 45. maddesinde kayıt altına alındı ve belirlendi” ifadelerini kullandı. Harb’in bahsettiği madde, milletvekillerin bloklar arasında geçiş yapmalarını engelliyor. Zira daha önceki dönemlerde vekillerin bloklar arasında geçiş yapmaları sebebiyle Meclis’te sayıca en fazla bloğun hangisi olduğunun tespitinde sıkıntılar yaşanıyordu. Harb, açıklamasının devamında, “Bir vekil veya vekillerin bulundukları bloktan tamamen geçiş yapmalarının engellenmesi, Meclis çatısı altındaki blokların sahip olduğu vekil sayılarının sabit kalması ve değişmemesi anlamına gelir. Vekil sayısı nihai sonuçlarda olduğu haliyle kalacak ve söz konusu maddenin geçişi engellemesiyle bir bloktaki vekil sayısının artması mümkün olmayacak. Dolayısıyla Sadr Hareketi seçimi kazananların sayısı bakımından en büyük blok. Bundan dolayı cumhurbaşkanını seçmeyi garanti altına aldı” dedi.
Bloklar arası geçiş ile koalisyonlar arası geçiş arasındaki farka dikkat çeken Harb, “Koalisyonlar arasında geçiş yapmak farklı bir mesele. Birincisinde (bloklar arasında geçiş yapıldığında) bir milletvekili geçiş yaptığı parti ve oluşumun hanesine yazılıyor. Koalisyonda ise blokların vekil sayılarına bir ekleme yapılmıyor. Çünkü koalisyonda blokların vekil sayıları olduğu gibi kalıyor ve değişmiyor. Yani blokların vekil sayıları artmadan olduğu haliyle kalıyor. 2010 seçimlerinde Maliki 89 sandalye Allavi 91 sandalye kazanmıştı. Fakat geçişler (bloklar arası geçişler) açıktı. Bu nedenle Maliki’nin tarafına geçen vekillerle birlikte Maliki’nin bloğundaki vekil sayısı 100’ün üzerine çıktı. Yani Allavi’nin bloğundaki sayıdan daha fazlaydı. Buna binaen hükümeti kurma görevi Maliki’ye verildi” ifadelerini kullandı.
Irak’ın resmi haber ajansı INA’ya değerlendirmelerde bulunan Hukuk Uzmanı Ali et-Temimi, “Federal Yüksek Mahkeme’nin 2010 ve 2014 yıllarındaki içtihatları, sayıca en fazla bloğun seçimlerden sonra bir liste tarafından ya da iki veya daha fazla listeden oluşabileceğini vurguluyordu. Sayıca en fazla blok (anayasa) yemini ettikten sonra birinci oturumda belirlenirdi. 2020 Yılı ve 9 Sayılı Seçim Kanunu’nun 45. maddesi ise hükümet kurulana kadar bloklar, partiler ve oluşumlar arasında geçiş yasağı getirdi. Bu madde bloklar arası koalisyona izin veriyor. Yani Federal Yüksek Mahkeme’nin içtihadının ikinci fıkrası, geçişlerin engellenmesi sebebiyle 45. maddeye göre geçersiz hale geldi. Fakat bu maddenin ikinci fıkrası parti ve bloklar arası koalisyonlara izin veriyor. Bu da hiçbir parti ve oluşumun başka bir parti ve oluşumla tek blok kuramayacağı ve kendi yapısını koruyacağı anlamına geliyor. Buradaki koalisyondan maksat mutlak çoğunluğa ulaşmaktır. Sayıca en büyük blok, her şeyden önce en fazla oyu alan bloktur. Başbakanı belirleyecek olan bu bloktur” dedi.
Siyasi alanda çalışmalar yürüten araştırmacı Vail er-Rukkabi, INA’ya yaptığı açıklamada, “Federal Yüksek Mahkeme’nin sayıca en büyük bloğun hangisi olacağına ilişkin içtihadı geçerliliğini halen koruyor. Bu içtihat seçimlerde kazanan bloğun, sayıca en büyük blok olacağını söylemiyor. Seçim Kanunu sayıca en büyük blokla ilgilenmiyor. Bu da seçimi kazanan bloğun hükümeti kurma hakkına sahip olmadığı anlamına geliyor. Irak Anayasası’nın 76. Maddesine göre bir sonraki başbakanı Meclis çatısı altındaki ittifaklar belirleyecek” diye konuştu.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.