Yabancı güçlerin Libya'yı terk etme kararına 5 ülke destek verdi… Hedef Türkiye mi?

Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin davetlisi olarak Libya’da bulunuyor ve orduya danışmanlık hizmeti veriyor / Fotoğraf: Twitter
Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin davetlisi olarak Libya’da bulunuyor ve orduya danışmanlık hizmeti veriyor / Fotoğraf: Twitter
TT

Yabancı güçlerin Libya'yı terk etme kararına 5 ülke destek verdi… Hedef Türkiye mi?

Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin davetlisi olarak Libya’da bulunuyor ve orduya danışmanlık hizmeti veriyor / Fotoğraf: Twitter
Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin davetlisi olarak Libya’da bulunuyor ve orduya danışmanlık hizmeti veriyor / Fotoğraf: Twitter

Libya'da yeni yönetimin belirleneceği seçim, 24 Aralık'ta gerçekleşecek. Ancak Trablus ve Bingazi yönetimleri arasındaki çatışmalar bitmiş değil.
Her iki yönetimden katılımın olduğu 5+5 Ortak Askeri Komite aldığı kararla yabancı asker ve savaşçıların aşamalı olarak Libya'dan ayrılması planını onayladı.
Geçen günlerde İsviçre'nin Cenevre kentinde bir araya gelen Libyalı tarafların temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen görüşmelerin sonunda yapılan açıklamada, "5+5 Ortak Askeri Komitesi, Libya'daki yabancı paralı askerler, yabancı savaşçılar ve yabancı güçlerin ülkeden aşamalı, dengeli ve eş zamanlı olarak ayrılması planını hazırladı ve onayladı" denildi.

Ortak açıklamaya 5 devlet destek verdi
Açıklamaya Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, Almanya, Birleşik Krallık ve İtalya destek verdi.
Durum böyle olunca dikkatler bir kez daha Libya'ya çevrildi. Zira hazırlanıp onaylanan plan Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. 
Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin davetlisi olarak Libya'da bulunuyor ve orduya danışmanlık hizmeti veriyor.
5 ülke, Türkiye'nin Libya'dan çıkması için baskı yapabilir mi? Konuyu Independent Türkçe'ye değerlendiren uzmanlar, Ankara'nın varlığının yasal olduğunu söyledi.

"Alınan kararlar için 'önemli değil' denilemez" 
Emekli Büyükelçi Abdurrahman Bilgiç'e göre, 5+5 Ortak Askeri Komite'nin aldığı kararın Libya'da önümüzdeki günlerde yapılacak seçim süreciyle ilgili. Kararı alanlar diyalog sürecinin arkasında durulduklarının işaretini verdi.
Hemen arkasından ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya'nın ülkedeki silahlı güçler ve yabancı ülkelere ait askeri unsurların Libya'yı terk etmelerini destekleyen açıklamalar yapmalarının yabana atılmaması gerektiğini ifade eden Bilgiç, "Böyle bir açıklama sadece Fransa'dan ya da sadece Mısır veya Bingazi'den gelse 'önemli değil' deriz" dedi.

Abdurrahman Bilgiç / Fotoğraf: Twitter
5+5 Ortak Askeri Komite'nin hazırladığı kapsamlı eylem planının zaten var olduğunu hatırlatan Bilgiç, yabancı güçlerin Libya'yı terk etmesine yönelik kararın sadece Türkiye'ye yönelik olmadığını ifade etti. 

"Libya'daki tüm güçlerin çıkartılması hedefleniyor" 
"Aynı şey başka ülkeler için de geçerli" diyen Bilgiç, "Yani sadece bize yönelik değil, bütün yabancı güçlerin ve dışardan gelen bütün grupların çıkarılması hedefleniyor. Bilindiği gibi Rusların Wagner grubunun askerleri de vardı. Veya Birleşik Arap Emirlikleri'nin getirdiği gruplardan da söz ediliyor" diye konuştu. 
Alınan kararların Libya'da faaliyet gösteren tüm paralı savaşçılarla ülkelere ait askeri güçleri kapsadığını aktaran Bilgiç, şunları kaydetti: 
"Bunların tamamını kapsayan bir süreç. Yapılan açıklamadan Türkiye'nin de üzerine alınması gereken durum var. Orada böyle bir mevcudiyet varsa onların çekilmesi gerekecek. Süreç ne zaman başlar bilmiyorum. Onu ancak orada görev yapanlar bilir. Açık kaynaklara yansıyan ifadeler var ama mahiyetini bilmiyorum."

"Çatışmaları durması bir fırsat olarak görülüyor" 
Kuzey Afrika uzmanı Nebahat Tanrıverdi Yaşar ise Berlin'de gerçekleştirilen ikinci uluslararası Libya konferansında ana konulardan birinin paralı savaşçılar ve yabancı güçlerinin çekilmesi olduğunu ancak Türkiye bu ifadeye şerh koyduğunu hatırlattı. 
Berlin'de görüşülen diğer önemli konu başlığının ise 24 Aralık'ta yapılması planlanan genel seçimler olduğunu söyledi Yaşar.

Nebahat Tanrıverdi Yaşar / Independent Türkçe
Birleşmiş Milletler himayesinde devam eden uluslararası çabaların bu iki konuda yoğun çaba sarf ettiğini dile getiren Yaşar, şunları kaydetti: 
"2014'ten beri Libya'da tartışmalı bir meşruiyet problemi var. Haziran 2014'te gerçekleşen seçimler, meşruiyet üzerinde hak iddia eden, biri Tobruk'taki Temsilciler Meclisi diğeri Trablus'taki Milli Genel Kongresi etrafında olmak üzere iki rakip kampın ortaya çıkmasına neden olmuştu. Tarafları uzlaştırmak için devreye giren BM himayesinde Libya Siyasi Anlaşması imzalanmış ve Ulusal Mutabakat Hükümeti kurulmuştu."
BM'nin, 2014'ten itibaren Libya'da meşruiyeti taşıyan siyasi aktörü belirlemede önemli bir konuma sahip olduğunu anlatan Nebahat Tanrıverdi Yaşar, "Çatışmaların durduğu son dönem bir fırsat penceresi olarak görülüyor. Bir şekilde bu meşruiyeti tekrar içeriden Libya vatandaşları tarafından yenilenmesini isteniyor. Libya şimdi ulusal seçimlere doğru ilerlerken, Libya'nın demokratik geçişi, çatışma çözümü ve barış inşası için daha büyük bir umut var. Libya'da 2014 yılından bu yana her düzeyde tartışılan meşruiyet sorunu seçimlerle çözülebilir. Ancak Libya'da 2014'te yaşananlar, sürecin kendisi siyasi rakipleri ortadan kaldırmak için savaşın bir uzantısı olarak araçsallaştırıldığında seçimlerin nasıl silahlı çatışmaları tetikleyebileceğinin mükemmel bir örneğidir. Tarafsız güvenlik güçlerinin yokluğunda ve seçim sonuçlarının taraflar arasında kabul edilip edilmeyeceği ise cevapsız kaldı. Özellikle ikinci nokta, çatışma riskine karşı daha hazırlıklı olmayı gerektiriyor" ifadelerini kullandı. 

"Avrupa hem Rusya'nın hem de Türkiye'nin kalmasını istemiyor"
"Hem Türkiye hem de Rusya'nın Libya'da askeri olarak kalıcı olması Avrupa tarafından çok istenmiyor" diyen Yaşar, şöyle devam etti: 
"ABD ve Batılı aktörler bir şekilde oradaki çatışmasızlığın askerlerin çekilmesiyle mümkün olduğuna dair bir kanaat geliştirmiş durumdalar. BM himayesindeki süreç de bu iki ana hedef etrafında şekilleniyor. Ama Türkiye'nin kısa dönemde çekilmesine ilişkin tahminde bulunmak zor. Bazı şehirlerin uluslararası gözlemciler için güvenli hale getirilmesi ve gözlemcilerin şehirlere girdikten sonra bir şekilde hem doğu Libya'daki yabancı güçler hem batı Libya'daki yabancı askeri varlığa dair sayı ve ekipman bilgilerinin kayıt altına alınması ve kademeli çekilmenin koordine edilmesi bir yol haritasında uzlaşıldığı yönünde haberler mevcut. Ancak önümüzdeki günlerde hızlı bir çekilme çok olası görünmüyor. 

"Türkiye, Libya'da ateşkesin devamı için önemli bir aktör"
Açıklamanın Türkiye'nin Libya'ya yönelik politikasının şekillenmesi açısından önemli olduğuna vurgu yapan Yaşar, "Türkiye, Libya'da ateşkesin devamı için önemli bir aktör. Dolayısıyla 5+5 görüşmelerinde böyle bir planın çıkması ve plana dair uygulamanın nasıl olacağı muhtemelen Türkiye'nin Libya'daki askeri varlığı açısından önemli bir dönüm noktası olacaktır. Türkiye, son Berlin konferansında askeri çekilmeye dair koyduğu şerh dışında BM himayesinde devam eden süreçten ayrılarak bir tepki vereceğini düşünmüyorum" diyerek sözlerini noktaladı.

"Rusya varlığını Wagner ile sürdürüyor"
Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen ise Batı'nın çıkarları için parçalanan Libya'da sorunların katlanarak devam ettiği görüşünde. 
Geçen zaman içerisinde Türkiye ve Rusya'nın müdahalesi olduğunu, Rusya'nın doğu, Türkiye'nin de batıdaki Libyalıları destek verdiğini hatırlatan Eslen, "Rusya'nın askeri varlığı Wagner ile oldu. Süreç içerisinde taraflar uzlaştı ve müşterek bir yönetime doğru adımlar attı. 5+5 Ortak Askeri Komite'nin çağrısı da gelişmeler paralelinde oldu" değerlendirmesinde bulundu.

Nejat Eslen / Fotoğraf: Twitter
"Yabancı güçler çıksın" çağrısının ilk defa yapılmadığını anımsatan Eslen, "Libya'da hangi yönetim iş başında olursa olsun, ne tür gelişmeler yaşanırsa yaşansın Türkiye'nin çıkarını garanti altına alması gerekir. Bunu sağlayabilmenin yolu da diplomasidir" dedi.
Eslen'e göre 5+5 Ortak Askeri Komite'nin yaptığı çağrının gereğinin gerçekleşmesi oldukça güç. Zira Rusya'nın Wagner'i çekmedikçe Türkiye de oradaki askeri varlığını çekmez. Ayrıca Türkiye'nin oradaki varlığı da danışmanlardan ibaret. 

"Libya, Suriye, Ege ve Doğu Akdeniz'de geri çekilme var"
Ancak Eslen, Türkiye'nin Libya konusunda eskide olduğu kadar aktif olmadığını savunuyor. Eslen'e göre, konjonktür nedeniyle Türkiye birçok alanda geri çekilmekte. 
Bu geri çekilmenin artan dış baskılardan kaynaklandığını savunan emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, sözlerini şöyle tamamladı: 
"Bu gerilemeyi Suriye'de Ege'de zaten görüyoruz. Bu Libya'yı da etkileyebilir. Çok dikkatli olmak gerekir. Libya'daki kaotik süreç yakın bir gelecekte bitecek gibi durmuyor. Çünkü Libya'ya müdahale eden güçler zaten kaostan yana. Son olarak şunu ifade etmek istiyorum; Türkiye'nin Ege, Doğu Akdeniz, Irak, Suriye ve Libya'daki çıkarlarını geçekleştirebilmesi için iç cephesini güçlendirmesi lazım. İç cephemiz ne kadar güçlü olursa Libya ve diğer bölgelerdeki çıkarlarımızı o kadar güçlü bir şekilde savunabiliriz." 

"Türkiye, Libya ordusunu eğitiyor" 
Libya'yı yakından takip eden ve sürekli olarak buraya giderek görüşmeler gerçekleştiren ve bu nedenle adının yazılmasını istemeyen bir yetkili ise alınan kararların tavsiye niteliği taşıdığını söyledi. 
Libya'da bir meşru bir de gayri meşru gücün olduğunu, paralı askerler ve yabancı savaşçıların bulunduğunu asıl bunların istenmediğini anlatan yetkili, "Türkiye ise orada muhalif olarak durmuyor. Orada Libya ordusunu eğitiyor. Türkiye'nin varlığı da yapılan askeri anlaşmaya binaen var" dedi. 
Yasadışı bir şekilde ülkede faaliyet gösteren birçok paralı grubun bulunduğunu anlatan yetkili, şu değerlendirmede bulundu: 
"Türkiye'nin direkt çıkma sözü yapılan anlaşmaya göre başbakan da değil ancak başkanlık komisyonu söyleyebilir. Yetki komisyonda. Sözünü ettiğimiz 5 ülke perde gerisinde Hafter'e destek veriyor. Hafter onlara güveniyor. Sorulduğunda zaten Hafter, 'Türkiye çıksın' diyor. Çünkü karşı tarafta paralı askerler haddinden fazla. Hafter sorumluluğu üzerinden atıyor."
Independent Türkçe
 



Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
TT

Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)

İsrail’in, askeri kapasitesini yeniden inşa ettiği gerekçesiyle Lübnan’daki Hizbullaha karşı geniş çaplı bir operasyon başlatabileceğine ilişkin endişeler giderek artıyor. Son haftalarda İsrail medyasında sıkça dile getirilen bu iddialar, pazar günü Beyrut’un güney banliyölerinden Haret Hreik’te Hizbullah’ın bir numaralı askeri yetkilisi Heysem Tabtabain’in hedef alınmasıyla sahada da kendini gösterdi.

Aynı zamanda İsrail’in atacağı olası adımlar hem Lübnan içinde hem de uluslararası çevrelerde ciddi kaygılara yol açıyor. Bu bağlamda, her zamanki gibi en hızlı tepkiyi veren ülke Fransa oldu. Paris, ismini vermeden Hizbullah’ın üst düzey bir komutanını hedef alan saldırıdan duyduğu endişeyi açıkladı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen cumartesi CNBC Arabiya’ya verdiği röportajda Lübnan’daki durumun “son derece kırılgan” olduğunu ve önümüzdeki dönemin “belirleyici” nitelikte olacağını vurgulamıştı.

Fransız Dışişleri Sözcüsü Pascal Confavreux, pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, “23 Kasım Pazar günü Beyrut’u hedef alan İsrail saldırısının, zaten son derece gergin olan ortamda tırmanma riskini artırdığı için Fransa’da derin bir endişe yarattığını” söyledi.

Fransa, her açıklamasında olduğu gibi tüm taraflara itidal çağrısında bulunarak, tehditlerin raporlanması için oluşturulan ateşkes izleme mekanizmasının önemine dikkat çekti. Paris, geçen yıl kurulan ve bir ABD’li generalin başkanlık ettiği, bir Fransız subayın ise başkan yardımcılığı görevini üstlendiği bu mekanizmada aktif rol oynuyor. Mekanizmada Lübnan, İsrail ve Birleşmiş Milletler de yer alıyor.

fgth
Güney Lübnan'da İsrail'in Manara yerleşim birimine bakan bir UNIFIL gözlem noktası (EPA)

Fransa, bu mekanizmayı “taraflarca tanınan ve tek taraflı adımların engellenmesi ile hem Lübnan hem de İsrail’de sivillerin güvenliğinin sağlanması için gerekli çerçeve” olarak değerlendiriyor. Ancak mekanizmanın temel sorunu, geçen yıl imzalanan 27 Kasım 2024 Ateşkes Anlaşmasından bu yana İsrail’in günlük askeri operasyonlarını durdurmasını sağlayamaması. İsrail bu operasyonları, Hizbullah’ın ateşkese uymadığı ve askeri altyapısını yeniden inşa ettiği gerekçesiyle sürdürüyor. Fransız açıklaması, Paris’in “Lübnan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğüne bağlılığını” yeniden teyit ediyor.

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Macron’un Ortadoğu ve Kuzey Afrika danışmanı Anne-Claire Legendre, iki günlük bir ziyaret için Beyrut’a giderek üç üst düzey yetkili, Lübnan ordusu komutanı ve UNIFIL temsilcileriyle görüşmüştü


AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
TT

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Üst düzey bir Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan’la iş birliğinin ‘sınırı olmadığını’ belirterek, Riyad’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkeze dönüştüğünü, reform hızının yüksek olduğunu, değişime açık bir tutum sergilediğini ve net bir vizyona sahip olduğunu söyledi.

Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, Brüksel’in Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için geniş ufuklar gördüğünü vurguladı. Sikela, bu iş birliğinin yalnızca ikili düzeyde değil; Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de de güçlü bir potansiyel taşıdığını ifade etti.

yhju
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Sikela, Riyad’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) Küresel Sanayi Zirvesi’ne katılımı sırasında yaptığı açıklamada, sürdürülebilir sanayi kalkınması, istihdam yaratma ve katma değer üretme başlıklarının küresel ekonominin ihtiyaçlarıyla örtüştüğünü belirtti.

UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi

Jozef Sikela, Suudi Arabistan’ın UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasının yerinde bir adım olduğunu belirterek, AB’nin UNIDO ile toplam taahhüt tutarı 350 milyon dolara yaklaşan 38 aktif program yürüttüğünü açıkladı. Sikela, “UNIDO’nun en büyük ortağı ve en büyük gönüllü katkı sağlayanı biziz” ifadesini kullandı.

Sikela, sanayi, ticaret ve enerji bakanlığı geçmişine de atıfta bulunarak, zirveyi Suudi yetkililerle görüşme fırsatı olarak değerlendirdiğini belirtti. Suudi bakanlarla, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) temsilcileriyle ve şirketlerle bir araya geldiğini ifade eden Sikela, iş birliğinin yalnızca AB ile Suudi Arabistan arasında değil, dünyanın başka bölgelerinde de derinleştirilebileceğini söyledi. Sikela, “Yenilenebilir enerji, hidrojen, madencilik, çevrenin korunması, eğitim ve mesleki gelişim gibi alanlarda aynı önceliklere sahibiz” dedi.

Suudi Arabistan’la ilişkiler hız kazanıyor

Sikela, Suudi Arabistan ile ilişkilerin ‘çok güçlü bir ivme kazandığını’ vurguladı. Geçen yıl Brüksel’de AB ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) arasındaki ilk zirvenin düzenlendiğini hatırlatan Sikela sözlerini şöyle sürdürdü: “Krallık, Körfez’deki en büyük ticaret ortağımız ve ekonomisini çeşitlendiren, net vizyona sahip bir ülke.”

sdefrgt
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğinin sınırları olmadığını vurguladı. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun ülkeyi Avrupa şirketleri ve yatırımcıları için çok cazip bir merkez haline getirdiğini belirterek, “Neden? Çünkü net bir vizyona sahip olmak, net bir yön anlamına geliyor ve yatırımcıların aradığı da bu: istikrar ve öngörülebilirlik. 2030 Vizyonu, yatırımcılara gelecek konusunda güven veriyor” şeklinde konuştu.

Sikela, “Bu vizyonu Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerdeki bakış açımız ve bölge ile dünya konusundaki sorumluluğumuzla birleştirebilirsek, iş birliğinin sınırı olmaz; çünkü ortak gündemimiz çok geniş” ifadelerini kullandı.

Jozef Sikela’ya göre Suudi Arabistan, ekonomisini çeşitlendirmeye ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmeye odaklanıyor; bu öncelikler Avrupa’nın aynı alanlara gösterdiği ilgiyle örtüşüyor. Aynı durum, ortak çalışma alanı olarak görülen Orta Asya için de geçerli.

Sikela sözlerine şöyle devam etti: “Bu perspektiften bakıldığında Brüksel, Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için güney ülkelerinde geniş fırsatlar görüyor. PIF, Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de aktif; bu bölgeler aynı zamanda AB’nin ‘Global Gateway’ (Küresel Geçit) girişimi kapsamında değerlendiriliyor.”

‘Global Gateway’… Geleceğe yatırım

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, AB’nin benimsediği Global Gateway girişiminin, partner ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amacıyla yatırım, teknoloji ve Avrupa standartlarını kullanarak uygulanan stratejik bir yatırım programı olduğunu vurguladı.

ty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Vizyon 2030'un yatırımcılara gelecek konusunda güven verdiğini söyledi. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Temel hedef geleceğe yatırım yapmak, bu da varlıklara yatırım yapmadan önce insanlara yatırım yapmayı içeriyor” dedi.

Sikela’ya göre AB ve üye ülkeler, dünyadaki kalkınma harcamalarının en büyük kaynağı; küresel harcamaların yüzde 40’ından fazlasını sağlıyorlar, oysa ekonomileri dünya üretiminin yalnızca yüzde 16’sını oluşturuyor.

Sikela, başlangıçta 2027’ye kadar 300 milyar euro hedeflendiğini, bu hedefin neredeyse bu yıl gerçekleştirildiğini ve bu nedenle hedefin 2027’ye kadar 400 milyar euroya yükseltildiğini belirtti.

Jozef Sikela, girişimin ‘eşit ortaklığa dayandığını ve ülkelere şart dayatmak veya dengesiz ilişkilere çekmek yerine güç kazandırmayı hedeflediğini’ ifade ederek, bunun giderek parçalanan bir dünyada geniş kabul gördüğünü söyledi.

İş birliğinin derinleştirilmesi

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri, Global Gateway girişimini Suudi yetkililerle görüştüğünü ve iki tarafın çıkarına hizmet edecek iş birliği fırsatlarını ele aldıklarını belirtti.

Sikela, “Girişim, ortak çıkarı olan partnerler için kapalı değil. Suudi kurumlarının ve özel sektör yatırımlarının katılımını memnuniyetle karşılıyoruz. AB ile Suudi Arabistan arasında iş ortamının iyileştirilmesi konusunu da tartıştık. İlişkileri derinleştirecek ek adımlar bekliyoruz. Yapılacak çok iş var, ancak ilerleme hızlı ve doğru yoldayız” şeklinde konuştu.

Gelecek için büyük potansiyel

Sikela, Avrupa-Suudi Arabistan ilişkilerinin önümüzdeki beş yıldaki perspektifi sorulduğunda, Suudi Arabistan’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini vurguladı. Sikela, “Bugün bir bankacı olsaydım, Avrupa şirketlerine Suudi Arabistan’a ilgilerini artırmalarını tavsiye ederdim. Çünkü burası istikrarlı, öngörülebilir ve geleceğe yönelik büyük bir potansiyele sahip bir ortam” ifadelerini kullandı.

gty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat'a verdiği röportaj sırasında (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Suudi Arabistan’daki en büyük çekim unsurları, reformların hızı, değişime açıklık ve net vizyondur. Siz bir vizyon belirlediniz ve hükümetin bu vizyona bağlı olduğuna eminim; bunu her gün gösteriyorlar” dedi.

Jozef Sikela sözlerini şu ifadeyle tamamladı: “İşte AB ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğini tamamen farklı bir seviyeye taşımak için üzerine inşa etmek istediğimiz temel budur.”


Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
TT

Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)

İngiltere Savunma Bakanlığı, dün yaptığı açıklamada, İngiliz devriye gemisinin Manş Denizi'nde takip ettiği bir Rus firkateyni ve petrol tankerini durdurduğunu, Rus donanmasının İngiliz suları etrafındaki faaliyetlerinin son iki yılda yüzde 30 arttığını belirtti.

Bakanlık, Kraliyet Donanması devriye gemisi HMS Severn'in son iki hafta içinde Manş Denizi'nden geçiş yapan Rus firkateyni RFN Stoyky ve tanker Yelnya'yı durdurduğunu açıkladı.

AP’ye göre Severn, sonunda izleme görevini Bretonya açıklarında kimliği belirsiz bir NATO müttefik gemisine devretti.

Bakanlık, İngiltere'nin, kıyılarında konuşlu gemilere ek olarak, NATO'nun Kuzey Atlantik ve Arktik bölgesindeki Rus gemileri ve denizaltılarını izleme misyonu kapsamında İzlanda'ya üç Poseidon keşif uçağı konuşlandırdığını bildirdi.

Bu haber, Savunma Bakanı John Healey'nin gazetecilere, Rus casus gemisi Yantar'ın İskoçya açıklarındaki faaliyetlerini izleyen keşif uçağı pilotlarına lazer ışınları tuttuğunu söylemesinden sadece birkaç gün sonra geldi.

İngiltere, Yantar'ın eylemlerini "pervasız ve tehlikeli" olarak nitelendirerek, topraklarına yönelik herhangi bir ihlale yanıt vermeye hazır olduğunu belirtti.

Haley çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Rusya'ya ve Putin'e mesajım şu: Sizi görüyoruz ve ne yaptığınızı biliyoruz" dedi.

Londra'daki Rusya Büyükelçiliği, Haley'nin sözlerine, İngiliz hükümetini "askeri bir saplantıyı körüklemekle" suçlayarak yanıt verdi ve Moskova'nın Birleşik Krallık'ın güvenliğini baltalamaya çalışmadığını ifade etti.