Sudan’da neler oluyor?

Ülkenin doğusunda kriz, Egemenlik Konseyi içerisindeki askeri ve sivil bileşenler arasında anlaşmazlıkları.

Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)
Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)
TT

Sudan’da neler oluyor?

Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)
Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)

İsmail Muhammed Ali
Sudan’daki olumsuz siyasi gelişmeler, özellikle ülkenin Kızıldeniz kıyısındaki ana limanlarının ve 17 Eylül’den bu yana Hartum ve Port Sudan’ı birbirine bağlayan yolun (doğu bölgesinde ‘kalkınmada dışlamaya’ karşı protestolara öncülük eden Beca Kabilesi Yüksek Konseyi tarafından) kapatılmasına neden olan doğu krizi açısından tanımlanamaz bir şekilde hızlanıyor. Durum, Egemenlik Konseyi içerisindeki askeri ve sivil bileşenler arasındaki gergin ilişkilere neden olmuştu.
Peki, bu gelişme ve olayların ‘ülkenin iç durumuna ve geleceğine, özellikle de Sudan’ın birliğinin korunmasına, geçiş sürecinin sorunsuz bir şekilde tamamlanıp seçimlerin gerçekleştirilmesine ve güvenli bir demokratik geçişe’ etkisi ne?

Tehlikeli gelişmeler
Sudan Ulusal Ümmet Partisi Siyasi Bürosu Politikalar Komitesi Başkanı İmam el-Hulv, bu olayların seyrine ilişkin olarak “Sudan’ın şu anda her düzeyde tanık olduğu gelişmelerin, özellikle askeri ve sivil bileşenler arasındaki medya geriliminde yaşananlar hususunda, sıradan vatandaşlar ve siyasi güçler için oldukça endişe verici olduğuna şüphe yok. Sudan halkının, tüm farklı bileşenleriyle tarih boyunca silahlı kuvvetlerin statüsünü ve prestijini koruduğu ve her türlü istismarı reddettiği bir dönemde ordu liderleri, ilk kez siyasi isim ve partilerle münakaşaya giriyor. Devleti ve toprak bütünlüğünü koruma konusundaki ulusal misyonu çerçevesinde siyasi faaliyetlerden uzak durmalıydı” açıklamasında bulundu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Hulv, “Ülkenin doğusunda tırmanan olaylar son derece endişe verici ve tehlikelidir. Birleşmiş Milletler (BM) misyonunun Port Sudan’a gelişinin tehlikeli bir gelişmeyi temsil ettiği açıktır. Özellikle geçiş aşamasını tehdit eden birçok uluslararası temsilcinin şu anda Hartum’da bulunması, birkaç uluslararası müdahalenin başlangıcı olabilir. Bu nedenle tüm taraflar arasındaki medya atışmasının durdurulması ve ulusal gündeme yönelmek kaydıyla, bu krizden çıkış yolu olarak çatışan gruplar arasında bir diyalogun benimsenmesi çağrısında bulunuyoruz. Ulusal gündem, demokratik dönüşüme, adil barışa, özgür ve adil seçimlere ulaşmak askeri ve sivil unsurlar arasındaki güveni yeniden tesis etmeye çalışmaktır” ifadelerini kullandı.

Bilgelik ve deneyim
İmam el-Hulv, geçiş hükümetini doğudaki protestocularla aynı masaya oturmaya çağırırken, böylece özellikle meşru oldukları için talep konusunda uzlaşı sağlayabileceklerini dile getirdi. Yetkili, akılcı yönelimin ve ‘birliği ve inşası için’ vatanın çıkarlarını ileriye taşımanın, geçiş sürecini sorunsuz bir şekilde sona ulaştıracağını vurguladı.
Hulv, “Elbette bir iç çatışma veya darbe olmasını ummuyoruz. Tüm bu şüpheli ve rahatsız edici senaryolar, ilkesel olarak reddedilmektedir. Ama işler eğer bu şekilde devam ederse, durumun ne olacağını bilemeyiz. Bu, kuşkusuz geçiş dönemini sabote etmeye ve başarısızlığa uğratmaya çalışan güçlere kapı açar. Aynı zamanda ülke çıkarlarıyla çelişen ve kendi gündemi olan dış müdahaleye de kapı aralar” değerlendirmesinde bulundu. 
Hulv ayrıca, “Özellikle tüm taraflarca kabul edilebilir öneriler ve çözümler sunması gereken büyük partiler olmak üzere Sudan halkının ve hükümetinin, bu krizi ‘dışlamadan ve nefretten uzak bir şekilde tüm etnik, siyasi ve kültürel bileşenleriyle milletin bütünlüğünü ve bekasını koruyarak’ bilgelik ve deneyimle aşacağını umuyoruz” dedi.
Siyasi güçlerin askeri bileşeni ve yürütme otoritesi tarafından yöneltilen suçlamalar hakkında ise İmam el-Hulv, “Askeri bileşen, Egemenlik Konseyi düzeyinde geçiş otoritesi açısından gerçek bir ortaktır. Ülkenin güvenliğini ve istikrarını her türlü iç ve dış tehlike ve tehdide karşı korumak için temsil edilen belirli görevleri vardır. Anayasada belirtilen görevlerinin dışına çıkmaması gerekmektedir. Bu, iyi bir gösterge değildir ve görevlerinin sınırlarına uymalı, siyasi güçlerin ve yürütme erkinin merkezinde yer alan siyasi meselelerden uzak durmalıdır. Sudan Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı da olan Egemenlik Konseyi Başkanı, ordunun yönetme arzusunun olmadığını ve siyasi süreçte liderliğin görevinin, 2024 yılında geçiş döneminin sonunda yapılacak genel seçimlerle sona erdiğini defalarca dile getirdi. Bu söze bağlı kalmasını umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Çelişkiler ve sapmalar
Sudan Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi Kemal Karrar, “Sudan’da yaşananların, askeri bileşenle ortaklığın başlamasından bu yana gerçekleşmesinin beklendiğine inanıyorum. Bu durumun uzun sürmemesini bekliyorduk. Çünkü ortaklık, çelişkiler içeriyor. Bu çelişkilerin başında, Egemenlik Konseyi’nin askeri bileşen üyelerinin çoğunun, Nisan 2019’da bir halk devrimi nedeniyle düşen önceki rejimin parçası olması geliyor. Öyle ki Ömer el-Beşir rejimindeki güvenlik komitesini temsil ettiler. 30 yıl boyunca güçlü bir kol olarak kabul edildiler. Sonuç olarak, siyasi ve ekonomik nüfuz kazandılar. Devrime inanmamalarına rağmen, çıkarlarını korumak için iktidardaki varlıklarını korudular” açıklamasında bulundu.
Karrar, “Sorun şu ki bu hükümet, çelişkileriyle birlikte, Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin en basit tüzüğüne ve programına bile itimat etmedi. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın önceki rejiminin ekonomi politikalarını benimsedi. Yeni bir şey getirmedi. Aksine İsrail ile ilişkiler kurmaya ve Kızıldeniz bölgesinde ABD’lilere ve Ruslara askeri üsler vermeye yöneldi. Bu nedenle durumun bu kadar kötüye gitmesi gerekiyordu. Zira hükümet devrimin yolundan saptı ve siyasi kuluçka makinesi, artık halkı temsil etmiyor. Askeri ve sivil bileşenler arasındaki ortaklık artık gerçek değil. Egemenlik Konseyi başkanlığının sivillere devredileceği tarih yaklaşırken, ordunun sesleri yükseldi ve buna hiçbir gerekçe göstermeden itiraz ettiler” dedi.

Yeni devrim
Karrar’ın tahminlerine göre bu sahne, Sudan sokaklarının yeniden aynı safa girmesine ve kitlesel bir halk devriminin ikinci dalgasının ortaya çıkmasına uzanıyor. Çünkü şu an yaşananlar, sokakları tatmin etmiyor ve sokakların iradesine aykırı bir yönelim var.
Kemal Karrar, Libya ve Yemen’de olduğu gibi durumun kaosa dönüşmeyeceği gerçeğinin yanı sıra, askeri darbenin, eski rejimin siyaset sahnesine geri dönmesinin veya uluslararası toplum tarafından bir çözüm bulma olasılığının uzak olduğunu dile getirdi. Karrar, “Beklenen şey, Sudan halkının devrimi, onu güpegündüz çalanlardan geri almasıdır” dedi.
Doğu Sudan’daki krizin temel nedeninin, hükümetin ekonomik programının hizmetlere ve altyapıya dikkat etmemesi olduğuna dikkati çeken yetkili, programın bu hayati bölgedeki ticaret ve ekonomik hareketliliği felç ettiğini vurguladı.
Karrar, “Ne yazık ki, hükümetin Doğu’daki krize müdahalesi zayıf kaldı, sanki uluslararası toplumun çözmesini bekliyormuş gibiydiler. Ve sanki Sudan, manda yönetimi ve sömürgecilik altındaymış gibiydiler” dedi.

BM misyonu
Bu gelişmeler ortasında BM Sudan’daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) heyeti, doğudaki krizin sebepleri ve çözüm yollarının yanı sıra, Kızıldeniz Eyaleti’ndeki siyasi ve güvenlik durumunu, kalkınma ve insani ihtiyaçlarını ele almak amacıyla 14 Ekim’de Port Sudan’a geldi.
Misyon temsilcisi Stephen Korn, Kızıldeniz Eyaleti Valisi Abdullah Şangaray ile görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, “Doğu Sudan’daki siyasi sorunların çözümü, Hartum’daki merkezi hükümet, Beca Kabilesi Yüksek Konseyi ve bağımsız belediye başkanları arasında diyalog yürütülmesini gerektiriyor” dedi.
Korn, BM heyetinin Kızıldeniz Eyaleti’ne yapacağı ziyaretin üç gün süreceğini ve bu süre zarfında doğunun sorunlarına ilişkin farklı bakış açıları ve çözüm önerileri dinleyeceğini ifade etti.
Bu misyonun programı, Beca Kabilesi Yüksek Konseyi Başkanı Nazer Seyyid Muhammed el-Emin ve Sinkat bölgesindeki kadın sektörü ile bir toplantıyı da içeriyor. Ayrıca program kapsamında, Deniz Limanları İdaresi Müdürü, Kızıldeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, direniş komiteleri ve yerel yönetim liderleri görüşmeler de yer alıyor.



Savaş gibi dramatik bir şekilde yeni Ortadoğu'ya doğru

Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)
Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)
TT

Savaş gibi dramatik bir şekilde yeni Ortadoğu'ya doğru

Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)
Netanyahu’nun iki hafta içinde bölgedeki sonraki adımlara ilişkin mevcut temasları tamamlamak üzere Washington'ı ziyaret etmesi bekleniyor (AFP)

Emel Şehade

Washington ve Tel Aviv arasında, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in de katılımıyla İran'a karşı savaşın nihai hedefini gerçekleştirmek için bu günlerde yüksek ve hızlı bir tempoda çalışmalar ve koordinasyonlar yürütülüyor. Gazze'deki savaşının sona ermesini ve Suriye'nin İbrahim (Abraham) Anlaşmalarına dahil edilmesini öngören kapsamlı bir anlaşmayla Lübnan meselesini sona erdirecek adımların atılmasına başlandı. Batı Şeria ise, bazı bölgelerinin ilhakı ve İsrail'in bu bölgeleri ilhakının tanınmasıyla İsrail'e verilen bir hediye olacak.

Bağımsız bir Filistin devletinin kurulması meselesine gelince İsrail'in raporuna göre ikincil bir konu olarak ele alındı. İsrail, Filistinlilerle olan savaşın iki devletli çözüm fikri çerçevesinde çözülmesine hazır olduğunu belirtirken bunun için Filistin Yönetimi'nde reformlar yapılmasını şart koştu. ABD ise Batı Şeria'da belirli bir İsrail egemenliğini tanıyacağını bildirdi.

‘Büyük anlaşmanın’ gerçekleşmesi umuduyla, Netanyahu'yu yargılanmaktan kurtarmak ve İsraillilerin onun için öngördüğü hapishaneden uzak bir siyasi hayat sürmesini sağlamak için her türlü çaba gösteriliyor. Bu, yıllardır onu takip eden ve savaşları uzatmasına neden olan bir kabus.

İki hafta içinde Netanyahu’nun Washington’ı ziyaret etmesi ve orada Ortadoğu'da atılacak dramatik adımlarla ilgili mevcut görüşmeleri sonuçlandırması bekleniyor.

Netanyahu, ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff, İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesine ilişkin iyimserliğini dile getirmesinin ardından İsrail halkına seslendiği kısa bir videoda şunları söyledi:

"İran'a karşı cesurca savaştık. Savaşta büyük ve önemli bir zafer elde ettik. Bu zafer, barış anlaşmalarının dramatik bir şekilde genişletilmesi için bir fırsat yaratacak. Kaçırılan vatandaşlarımızın kurtarılması ve Hamas'ın yenilgiye uğratılması için büyük bir gayretle çalışıyoruz. Ek barış anlaşmalarını ilerletmek için kaçırılmaması gereken stratejik bir fırsat yakaladık, bir günü bile boşa harcamamalıyız.”

Gazze'den başlıyor

İsrail kaynakların görüşmelerin gidişatını yakından takip eden siyasi ve güvenlik kaynaklarından aktardığı bilgilere göre Netanyahu, Gazze’deki savaşı iki hafta içinde sona erdirme önerisine karşı çıkmadı. Anlaşma, İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını da içeriyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de dahil olmak üzere dört Arap ülkesinin, Gazze'nin yönetimine müdahil olması öngörülüyor. İsraillilere göre bu ülkeler Gazze Şeridi'nin yönetiminden uzaklaştırılacak olan Hamas’ın yerine Gazze'nin işlerini yönetecek.

Siyasetçiler ve konuyla ilgili gelişmeleri yakından takip edenler, böyle bir adımın İsrail’deki mevcut hükümet koalisyonu iktidardayken kolayca geçmeyeceğini tahmin ediyorlar. İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesi olasılığı hakkında yorum yapan İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, “Bu harika bir şey, ancak ülkenin bölünmesi, düşmana toprakların teslim edilmesi ve Filistin terör devletinin kurulması şeklinde varlığımı tehdit eden parlak bir ambalaj. Biz bunu istemiyoruz, teşekkürler” ifadelerini kullandı.

Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de Smotrich’e katılarak, “Başbakanın geçmişteki hataları tekrarlamasına ve Filistin terör devletinin kurulmasına veya tehlikeli tavizlere yol açacak müzakerelere girmesine inanmak zor. İsrail halkı zafer istiyor, barış kisvesi altında teröristlerle uzlaşı girişimleri değil” dedi.

İsrailli analist Itamar Eichner, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“Trump, İsrail muhalefetini de bölgesel adımlarla ilişkilendirebilir. Naftali Bennett, Yair Lapid ve Benny Gantz gibi isimler, Smotrich ve Ben-Gvir'in hükümetten ayrılması durumunda Netanyahu'ya siyasi bir güvenlik ağı oluşturmak için daha sonraki bir aşamada Beyaz Saray'a davet edilebilir.”

Anahtar ülke Suriye

İsrailliler, Suriye'nin Abraham Anlaşmalarına katılan ilk ülke olacağını düşünüyorlar. Hatta İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Tzachi Hanegbi'nin bu konuyu bizzat takip ettiği ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara yönetimiyle doğrudan görüşmelerde bulunduğu ortaya çıktı. Hanegbi’nin İsrail parlamentosu Knesset’in Dışişleri ve Güvenlik Komitesi'ndeki konuşmasından, Suriye'nin ötesinde daha büyük hedefleri olduğu anlaşılıyor. Suriye ile barışın sadece zaman meselesi olduğunu söyleyen Hanegbi, Lübnan ile anlaşmanın çok yakında imzalanabileceğini belirtti.

İsrailliler, Hanegbi’nin Lübnan ile ilgili sözlerine hassas bir konu olduğundan itiraz ettiler. Öte yandan Hizbullah, askeri gücünü artırmaya devam ederken siyasi açıdan da halen önemli bir konuma sahip. Suriye konusunda ise İran ve Hizbullah'ın Suriye'de yeniden kontrolü ele geçirmesine izin vermemek konusunda İsrail ve Suriye ortak çıkarları olduğunda hemfikirler.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, İsrail televizyonu KAN’a verdiği röportajda Suriye ile barış konusunda sorulan bir soruya, Şara ile İsrail'in güvenliğini garanti altına alacak şekilde barış görüşmeleri başlatabileceklerini ve Suriye'nin artık kendileri için stratejik bir tehdit olmadığını, şu anda tehdidin İran olduğunu ve diğer ülkelerinse İsrail’in uyum sağlaması gereken zorluklar olduğunu söyledi.

Katz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Witkoff’un Arap ülkeleriyle yapılan anlaşmalar konusundaki iyimserliği, 10 yılı aşkın bir süredir ortaya koyduğumuz vizyonu yansıtıyor ve İran böyle bir barışı engellemeye çalışıyor. Bugün durum daha kolay çünkü bu ülkelerin bazıları İsrail ile yakınlaştı. Bizim büyük bir güç olduğumuzu anladılar. Bu yüzden bölgedeki barış konusunda iyimserim.”

ABD’li bir kaynağa göre İsrail, Suriye konusunda kırmızı çizgilerini ortaya koydu. Bunlar arasında Türkiye’nin Suriye’de asker bulundurmaması ve İran ile Hizbullah'ın geri dönmelerinin engellenmesi yer alıyor. İsrail ayrıca Suriye’nin güneyinin silahsızlandırılmasını talep etti. İsrailli üst düzey bir yetkiliye göre İsrailliler ABD'li Temsilci Witkoff’a İsrail’in ülkenin güneyindeki silahsızlandırma tamamlanana kadar Suriye'deki güçlerini muhafaza edeceği mesajını iletti. İsrail'in, kuzey sınırında konuşlu Birleşmiş Milletler (BM) güçlerine ABD askerlerinin de eklenmesini istediği belirtildi. Buna karşılık, İsrailli yetkili, Suriye hükümetinin müzakereler sırasında Golan Tepeleri konusunu gündeme getireceğini, ancak Beşşar Esed rejiminden daha esnek davranacağını tahmin ettiklerini ifade etti.

Netanyahu'nun yargılanması

İsrail sahnesine gelince iktidardaki koalisyon ortaklarından Likud Partisi tarafından Netanyahu'nun yargılanmasını iptal etmeyi amaçlayan bir hareketlilik başlatıldı. Parti ayrıca, Netanyahu'nun yargılanmasını iptal edebilecek bir yasa tasarısı hazırlayarak Knesset'e sunmaya hazırlanıyor. Netanyahu ise, ‘bölgesel, uluslararası ve güvenlikle ilgili son derece önemli gelişmelerle’ meşgul olduğu gerekçesiyle, önümüzdeki iki hafta içinde görülmesi planlanan hakkında davanın ertelenmesi için mahkemeye acil bir talepte bulundu.

Mahkemeye sunulan dilekçede, İran'a karşı savaşın ve bölgesel ve uluslararası gelişmelerin ardından, Başbakan Netanyahu’nun tüm zamanını ve enerjisini birinci dereceden siyasi, ulusal ve güvenlik meselelerine ayırması gerektiği, bunların arasında Gazze'ye karşı savaşın yönetimi ve rehinelerin kurtarılması dosyasının ele alınmasının da bulunduğu belirtildi.

Dilekçede ayrıca, “Bu olağanüstü koşullar altında, saygın mahkemenin, İran'a karşı savaşın ardından önümüzdeki iki hafta içinde Başbakan’ın ifade vermesi planlanan duruşmaları iptal etmesi talep ediliyor” ifadesi yer aldı. İsrail yargısı bu talebi reddetti.

İsrailli analist Eichner, ABD Başkanı Trump'ın Netanyahu'nun yargılanmasının iptalini talep ettiği dramatik paylaşımının, yargılamanın iptal edilmesi çağrısının bağlamından kopuk olmayan, aksine bir ‘paket anlaşmanın’ parçası olabileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerektiğini belirterek “Trump, Netanyahu’ya açıkça ve muhtemelen pratik olarak da destek sağlarken, Başbakan Netanyahu’nun da Gazze’deki çatışmayı sona erdirmesi ve bölgesel hedeflerine doğru ilerlemesi için elinden geleni yapması bekleniyor. Bu daha geniş bir bağlamda atılan ilk adım olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Netanyahu da Trump'ın sözlerine yanıt verdi. Muhtemelen böyle bir anlaşmayla bağlantılı olabilir, çünkü Trump'ın paylaşımına katılarak “Başkan Trump, bana, İsrail’e Yahudi halkına verdiğiniz büyük destek için teşekkür ederim” yazdı. Netanyahu “Ortak düşmanlarımızı yenmek, kaçırılanlarımızı kurtarmak ve barış çemberini hızla genişletmek için birlikte çalışmaya devam edeceğiz” diye ekledi.

Affetmek yok

Öte yandan İsrail'de, Trump'ın Netanyahu'nun yargılanmasının iptal edilmesi talebiyle iç işlerine müdahale etmesini reddeden birçok ses yükseldi. Ayrıca, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'a, iddianamede yer alan ağır suçlamalar nedeniyle Netanyahu hakkında af çıkarmaması çağrısında bulundular.

İsrail gazetesi Haaretz geçtiğimiz cuma günü yayınlanan sayısını bu konuya ayırdı. Gazete Cumhurbaşkanı Herzog'dan baskıya boyun eğmemesini ve ‘rüşvet almak ve görevini kötüye kullanmakla’ suçlanan Başbakan hakkında af çıkarmamasını istedi. Trump'ın talebini büyük bir hata olarak değerlendiren gazeteye göre bu hem İsrail'in yasaları uygulama mekanizmasını zayıflatıyor hem kutuplaşmayı derinleştiriyor hem de Trump’ın bu ‘kaba’ müdahalesi İsrail'i ABD’ye bağlı bir devlet olarak gösteriyor.

Gazete ilgili haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Netanyahu ise her zamanki gibi İran'a karşı mücadelede ulusal birliğin oluştuğu bir anı, hakkındaki davanın iptal edilmesi şeklinde kişisel çıkar sağlamak için kullanıyor. Aralarında Gideon Sa'ar, Yoav Kisch ve ve Shlomo Deri'nin bulunduğu bazı bakanların Başkan Trump'ın talebini desteklemesi, egemenlik, ulusal onur ve yönetim gibi kavramları bayrağına yazan hükümeti gülünç bir duruma düşürürken bu adımın gerçekte Netanyahu'nun yargılanmasının iptalini amaçlayan planlı bir siyasi hamle olduğunu gösteriyor.”