Eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad: Bölgedeki hiçbir savaşın kazananı olmaz

Eski İran lideri Ahmedinejad, Independent Farsça Yayın Yönetmeni Camelia Entekhabifard'a konuştu (Independent Farsça)
Eski İran lideri Ahmedinejad, Independent Farsça Yayın Yönetmeni Camelia Entekhabifard'a konuştu (Independent Farsça)
TT

Eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad: Bölgedeki hiçbir savaşın kazananı olmaz

Eski İran lideri Ahmedinejad, Independent Farsça Yayın Yönetmeni Camelia Entekhabifard'a konuştu (Independent Farsça)
Eski İran lideri Ahmedinejad, Independent Farsça Yayın Yönetmeni Camelia Entekhabifard'a konuştu (Independent Farsça)

Eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Independent Farsça'nın genel yayın yönetmeni Camelia Entekhabifard'a verdiği röportajda, Taliban'ın Afganistan'ın başına geçmesine ABD'nin yardım ettiğini ve bunun El Kaide'nin İran'la çatışmak üzere yeniden canlanmasına sebep vereceğini ancak söz konusu planın yakında bozulacağını söyledi.
Ahmedinejad, "Taliban, Afganistan ulusunun taleplerini ihlal ederek kuruldu" dedi.
Eski cumhurbaşkanı, İran'ın komşularıyla, özellikle de güneydekilerle olan ilişkilerinin gelecek yıllarda gelişmekten başka seçeneğinin bulunmadığını söyledi.
Ahmedinejad, terör örgütü DEAŞ'ın oluşturduğu tehditlerden bahsederek, "DEAŞ doğrudan dini bir savaş çıkarmayı amaçlayan Şeytan'a hizmet ediyor, bu küresel bir kapitalizm planı" dedi.
Taliban'a yönelik mevcut İran siyasetine de karşı çıktığında ısrarcı olan İranlı siyasetçi, "Muhalefet kelimesini böyle bir konum oluşturmak istemediğim için sevmiyorum. İranlıyım ve diğer tüm İranlılar gibi yaşama, düşüncemi söyleme ve fikrimi açıklama hakkına sahibim. İran 85 milyon İranlının tamamına ait. Biri hükümetin tepesinde oturuyor diye ülke onun olmuyor. Ülkede herkes eşit ve fikrini açıklayabilir. 'Muhalefet'ten bahsettiğinizdeyse ülkeyi bölersiniz, bu da doğru sözler söyleseniz bile halkın sizi dinlememesine yol açıyor" dedi.
"İran, Suudi Arabistan ve bir dereceye kadar Türkiye bölgede kilit role sahip. Bu üç ülke yan yana durursa, bölgenin tüm ülkeleri barış içinde kalır, ihtilaf veya çatışma yaşanmaz. Bunlar üç büyük ve önemli ülke. Aralarında uyuşmazlık olduğunda bölgedeki bütün ilişkiler bozuluyor."
Eski İran Cumhurbaşkanı devamında, "Birincisi, hem İran hem de Suudiler uyuşmazlıklara sahip olmanın her ikisine de zarar verdiğine inanmalı. İnanın, çatışmalarından kimseye fayda yok. Saddam'ın İran'a saldırmasıyla 8 yıllık bir savaş yaşandı. Bu savaşın bir kazananı var mıydı? Hayır yoktu. Evet, İran topraklarının alınmasına izin vermedi ama İran zaten (başından beri) oradaydı. 8 yıl sonra, onarılamaz kayıplarla sıfır noktasına döndük" dedi.
Ahmedinejad, bölge ülkeleri arasındaki çatışmaların ancak bu ülkelerin düşmanlarına ve bölge dışı güçlere hizmet edeceğini söyledi.
"Her iki ülke de konumlarından biraz geri çekilmeli. Birbirimizi tanımalı, birbirimizin inançlarına ve kimliklerine saygı göstermeliyiz. Bölgenin herkes için olduğunu kabul etmek zorundayız."
"Bu şartlarda, ileri adım atan herkes, bölge ulusları için birer tarihi kahraman olacak. İran ve Suudi Arabistan, Yemen'deki sorunu neden çözemiyor? Neden bu sorunun çözümü için binlerce kilometre ötedeki ülkeler gelsin? İki tarafla da dostluğu bulunmayan ülkeler bunlar. Ne zaman çatışma çıksa silahlarını satıyorlar. (Bu uzak ülkeler) herhangi bir güçlü ülkenin bulunduğu; İran, Suudi Arabistan, Türkiye, Irak veya Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) farketmez, sakin bir bölgeden hoşlanmıyorlar."
"İran ve Suudi Arabistan, Yemen sorununu kendileri çözmeli. Bunun kolay bir formülü var: Yemen ulusunun haklarına saygı duyulması. Yemen ulusunun kendi seçimini yapmasına izin vermeliyiz."
"Geçmişte olduğu gibi, dış politikadaki sorunların çözümüne yardımcı olabileceğimi düşündüğümde harekete geçmekten mutluluk duyacağım. Planlarımı geçmişte anlattım ve bazı kimselere mektup yazdım. Bazıları mektuplarımı memnuniyetle karşılarken bazıları tereddütlüydü."
Ahmedinejad, 2005 ile 2013 arasında İran'ı yöneten kendi hükümetinden de bahsederek, "Benim idarem döneminde kişi başına düşen gelir ve GSYİH'de artış kaydedilmişti. Sayılara ve halkın o dönemki durumuna bir bakın. Ancak ülke içinde ve dışında birçok kişi bizi hayal kırıklığına uğratmak için birleşti" dedi.
Eski cumhurbaşkanı İran'ın nükleer programı içinse, program üzerindeki ihtilaf ciddi olsa da bir çözümün de var olduğunu belirtti.
"İran ve ABD arasındaki mevcut zıtlaşmanın olumlu hiçbir yönü yok. ABD açısından kötü, İran ve birçok ülke açısından kötü. Dünya bir ağ ve bir parçası bozulduğunda tüm ağ zarar görüyor."
"Her iki ülkedeki bilgeler ve yaşlılar birbiriyle konuşarak bu sorunu çözmeli. Birkaç soruda, birbirlerine saygı duymalılar. Birbirlerinin varlığını, bağımsızlığını, kendi kaderini tayın hakkını tanımalı ve birbirlerinin işlerine karışmaktan kaçınmalılar."
"Benim yönetimim zamanında, ABD'ye mektup yazdık. 'Hükümetlerimizin birbiriyle sorunu olsa bile, halklara neden engel oluyorsunuz?' dedim. Her iki ülkenin halklarının kolayca gidip gelmesine izin verin. İran ve siz, ikiniz sert bir tavır sergiliyorsunuz. Neden? Halkların birbirleriyle etkileşime girmesine izin vermeniz sorunu kendiliğinden çözer. Çözümlerden biri, karşılıklı vizesiz giriş veya her yıl birkaç milyon vize vermek olabilir."
"Şu an, anlaşmazlıkların ne üzerine olduğu net değil. Suriye mi? Açık bir formül var. Suriye halkı ne istediyse onu kabul edelim. Yemen'de de aynısı geçerli. Irak da aynı. Afganistan da aynı. Bence önünde sonunda olacak şey bu çünkü başka bir çıkış yolu yok."
İran'ın nükleer tesislerine karşı İsrail'in askeri saldırı düzenlemesi ihtimalini ele alan Ahmedinejad, "Her şey mümkün ama bölgedeki hiçbir savaşın kazananı olmaz" dedi.
"Savaş bölgede sadece yıkıma yol açar."
"Bu soru daha üst düzeyde çözülmeli. ABD, İran'ın nükleer programından gerçekten kaygı duyuyor mu? ABD'nin 5 bin 600 adet 5. nesil gelişmiş atom bombası var. Hassas uzun menzilli füzelere sahip. Hint Okyanusundaki üslerinden bölgemizdeki herhangi bir noktayı hedef alabiliyor."
"Nükleer programın bahane olduğuna inanıyorum. Bazı farklılıklar var, bu da onları büyütmek için bahane oldu. Bu farklılıkları gidermeliyiz."
"İran bazı suçlamalarla karşı karşıya kalıyor. Ama İran'ın gerçekten bir atom bombasına ihtiyacı var mı? Atom bombasıyla ne yapacak? Siyonist rejimde de bunlardan var. Onların ne işine yarıyor?"
Ahmedinejad, nükleer silahların caydırıcı rolü olabileceğini reddediyor.
"Nükleer silahlar tarihin belirli bir dönemine aitti. İnsan toplumu bunun ötesine geçti. Tıpkı okçuluğun ötesine geçmesi gibi. Şimdi insan fikirleri önemli."
"Nükleer enerji, nükleer silahlardan farklı. Nükleer enerjiye herkesin ihtiyacı var."
İran'ın nükleer programının ABD için bahaneden ibaret olduğunda ısrar eden Ahmedinejad, "Nükleer programdan önce İran ile ABD neden çatışıyordu?" diye sordu.
"ABD, savaşta bize karşı Irak'ı desteklemişti. Bize yaptırım uyguladı. Neden? Bu soru önemli."
"Bugün Hindistan, Pakistan ve Siyonist rejimin atom bombası var. Nasıl oluyor da onlar açısından sorun olmuyor? Bölgedeki diğer birkaç ülkenin daha nükleer silaha sahip olduğuna dair doğru bilgilere sahibim. Nasıl oluyor da kimse onlardan şikayet etmiyor? Sadece bizim elimizde olursa mı kötü? Hem zaten nükleer silah istemediğimizi söylüyoruz."
Ahmedinejad, nükleer silahlara sahip olduğunu öne sürdüğü diğer ülkeler hakkındaki iddiasını desteklemedi. Ortadoğu ülkeleri arasında sadece İsrail'in nükleer silahlara sahip olduğu biliniyor.
Ahmedinejad, "Bir kez daha söylüyorum: Nükleer silahlar çağı sona erdi" dedi.
"Bugün ABD'deki insanlar mutsuzsa ve hükümetlerine isyan ederlerse atom bombası ne işe yarayacak? Eski Sovyetler Birliği'ni düşünün. Atom silahları vardı ama yine de çöktüler."
"ABD, İran'ın 50 yıl önceki İran olmadığını kabul etmeli. İran ulusu kendi ayakları üzerinde durmak istiyor. Bunun farkına varılmalı ve birbirimizin iç işlerine karışmamalıyız."
"Ana problemin çözülmesi gerekiyor. Diğer tüm sorunlar bahaneden ibaret. Bize terörist diyorlar. Biz de onlara aynı şeyi diyoruz. İki tarafın da kendine göre nedenleri var. ABD bize bölgeye neden müdahale ettiğimizi soruyor ama hiçbir ülke bu bölgeye ABD'den daha fazla müdahale etmiyor. Bu tarz tüm müdahalelere karşıyım. Ama ABD daha fazlasını yaparken bizden şikayet ediyor."
"Bütün ülkelerin sorunları var. Birbirimizin sorunlarına odaklanmak istemezsek sorunları asla çözemeyiz ve herkes zarar görür."
Ahmedinejad, Donald Trump'ın İran'la doğrudan ve koşulsuz müzakere talebindeki dürüstlüğünü sorguladı. Eski İran Cumhurbaşkanı, "Müzakereleri ve barışı savunması gereken taraf İslam Cumhuriyeti'dir" dedi.
"Ama üzerimizde ağır yaptırımlar varken müzakere masasına nasıl gidebiliriz? Kimse eşit olmayan bir konumdan pazarlık yürütemez. Sürdürülebilir anlayış eşitlikten kaynaklanır."
Ahmedinejad, dünyanın başka bir Soğuk Savaş görmeyeceğini öngörüyor.
Koronavirüs salgınına değinen Ahmedinejad, "Birileri araştırma yapıyordu ve kontrolden çıktı. Sonra da aşı ve ilaçla gelenlerin sırası geldi" dedi.
Sözümona "araştırmayı" hangi ülkelerin yaptığını netleştirmeyen eski İran Cumhurbaşkanı devamla, "Şeytani niteliklere sahip bazı kimseler koronavirüsü etrafa taşıyor ve dünya çapında kaos yaratıyor" dedi.
"Hesap verme günü gelecek. Biyolojik silahlar şu an çok gelişmiş olsa da barış getirmeyecek."
Ahmedinejad ayrıca BAE'nin 50. kuruluş yıldönümü ve İran devrimimin 44. yılı hakkında da konuştu.
"Devrim, ülkenin kuruluşundan farklıdır. İran binlerce yıldır var oldu ama yönetim sistemimiz değişti. Fakat BAE yeni kurulmuş bir ülke. Bu iki ülke tarih, kültür veya nüfus bazında karşılaştırılamaz."
Ahmedinejad sözlerini, "Tüm bunlara rağmen yine de bizler komşu ve dostuz. Birbirimizin yanında yer almalı ve bölgeyi ortaklaşa idare etmeliyiz" diye sürdürdü.
Dubai Expo ziyareti için BAE'de bulunan Ahmedinejad, "BAE çok büyük ve hızlı değişimler yaşadı. İş ve yatırımcı çekmekte başarılı oldu. Dubai artık ekonomik planlamaya dayalı bir iş merkezi. Abu Dabi ve Şarika ise petrol gelirine güveniyor. Dubai bu yüzden onlardan farklı" dedi.
BAE'nin ilerlemesinin ülkenin stratejik ve uzun vadeli hedeflerine göre değerlendirilmesi gerektiğini belirten Ahmedinejad, mevcut başarıları nihai hedeflerle kıyasladı.
İran'ın maddi ve insan kaynaklarıyla coğrafi pozisyonu itibarıyla BAE'den farklı olduğunu ifade eden eski İran Cumhurbaşkanı, "İran uzun dönemli hedeflere sahip olsa bile, şeffaf olmadığı için bu hedefler herkese değil çok az kişiye netlik arz ediyor. Hedeflere nasıl varacağımız de belirsiz. İran halkı bundan muzdarip. Koşulların ıslah edilmesini umuyorum. İran bölge ülkelerinin seviyesine hızla ulaşacak kapasiteye sahip" diye konuştu.
Gezisinden bahseden Ahmedinejad, Dubai Expo'yu görmeye geldiğini söyledi.
"Dubai Expo bir iş etkinliği değil, ulusların kültürlerini ve tarihlerini birbirine tanıtmasını amaçlıyor."
Ahmedinejad'ın Dubai gezisi toplamda 5 gün sürdü.
Independent Türkçe



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.