Paris, İran’ın Viyana sürecine ilişkin düzenlenen toplantıya ev sahipliği yaptı

İran’daki Buşehr Nükleer Santrali. (EPA)
İran’daki Buşehr Nükleer Santrali. (EPA)
TT

Paris, İran’ın Viyana sürecine ilişkin düzenlenen toplantıya ev sahipliği yaptı

İran’daki Buşehr Nükleer Santrali. (EPA)
İran’daki Buşehr Nükleer Santrali. (EPA)

Fransa, İngiltere ve Almanya dışişleri bakanlıkları yetkilileri, ABD’nin İran nükleer dosyasından sorumlu yetkilisi ve Avrupalı arabulucu dün Paris’te bir araya geldiler. Nitekim Viyana müzakerelerinin dört ay önce askıya alınması ve müzakerelere geri dönmekte geciken İran'ın bu yönde bir tarih vermemesi nedeniyle söz konusu dosyanın ‘kritik bir dönemden geçtiği’ belirtildi. Müzakerelere dönüş yönünde acele eden Batı, Rusya ve Çin, bu konuda Tahran'a diplomatik yollarla baskı uyguluyor.
Fransa Dışişleri Bakanlığı dün çevrimiçi düzenlediği toplantıda, ABD dahil olmak üzere 2015 anlaşmasını imzalayan altı ülkenin hızlıca anlaşmaya varma yönünde müzakereleri geçen haziranda kalınan noktadan sürdürmeye hazır olduğunu duyurdu. Paris, İran'ın 2015 anlaşmasını ihlal eden ‘benzeri görülmemiş’ tehlikedeki nükleer faaliyetlerine son vermesinin, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile ‘tam ve eksiksiz iş birliğini’ sürdürmesinin ‘acil ve gerekli’ olduğunu yineledi.
Paris’teki koordinasyon toplantısı, ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley'in Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Rusya'yı kapsayan, öncesinde ise İsrail'i ziyaret ettiği kapsamlı gezisinin ardından geldi. Avrupalı ​​kaynakların belirttiği üzere Batılılar, İran zaman kazanma yaklaşımına müzakerelerden kaçmaya devam ettiği takdirde Tahran ile nasıl başa çıkılacağına dair bir plan formüle etmeyi ve olası senaryoları incelemeyi amaçlıyor.
Dünkü görüşme, UAEA’nın üç ayda bir düzenlenen toplantısı ve İran Dışişleri Bakanı Siyasi İşler Yardımcısı Ali Bakıri’nin Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Avrupalı ​​müzakereci Enrique Mora ile görüşmek üzere yapacağı Brüksel ziyareti öncesinde geldi. Bakıri, bir süre önce Abbas Arakçi’nin yerine İran nükleer müzakere ekibi liderliğini devralmıştı.
UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi yarın, geçen ay ziyaret ettiği ve çeşitli anlaşmalara vardığı Tahran’a doğru yola çıkacak. Grossi, Grossi , Washington’da ABD'li yetkililere Tahran’a önceki ziyareti sırasında üst düzey hükümet yetkilileriyle görüşme fırsatı bulamadığından şikayet etmişti. UAEA’nın bildirdiğine göre İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami ile bir araya gelecek olan Grossi, eylül ayında imzalanan, uluslararası müfettişlerin izleme görevini yerine getirmesine izin veren söz konusu anlaşmanın içeriğini uygulama yönünde Tahran’dan net bir onay istiyor.
ABD merkezli Stimson Araştırma Merkezi’nde verdiği bir konferansta İran nükleer meselesinin zor bir dönemeçten geçtiğini söyleyen Grossi, Washington Post ile yaptığı bir röportajda ise Tahran'da yapacağı görüşmelerin İran'ın nükleer programının uluslararası gözetimindeki kesintiler ve diğer meseleler etrafında şekilleneceğini vurguladı. Öz konusu meseleler çözülmediği takdirde ‘anlaşmaya geri dönmenin neredeyse imkansız’ hale geleceği uyarısında bulunan Grossi, anlaşmaya dahil olan diğer tüm tarafların, gözetim sistemi tamamen restore edilmediği takdirde ‘bu tür bir anlaşmaya varmanın çok zor olacağı’ konusunda kendisine güvence verdiğini kaydetti. Washington'ın dosyaya ilişkin endişelerin, ele alma ihtiyacının farkında olduğunu söyleyen Grossi, ABD ve İran’ın müzakerelere geri dönmeye yönelik bir tutum sergileyip sergilemeyeceğini görmek açısından önümüzdeki haftaların ‘oldukça önemli’ olacağını bildirdi. Grossi geçen hafta UAEA’nın üyelerine dağıttığı raporda şu ifadelere yer verdi:
“İran, izleme ve doğrulama faaliyetlerini geçen şubat ayından bu yana önemli ölçüde azalttı. UAEA’nın İran'ın nükleer programını uzun vadede izleme konusundaki teknik yetenekleri zayıflayacak; faaliyetlerine olan güven ise zamanla azalacak.”
Tahran, uluslararası müfettişlerin bazı nükleer tesislere erişmesini engellemişti. Anlaşmanın İran’ın nükleer programındaki hızlı ilerleyişi endişeyle karşılayan diğer tarafları ise 2015 anlaşmasının önceki veya geliştirilmiş haline geri dönmenin son derece zor ve hatta anlamsız hale gelmesinden korkuyor.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley daha önce yaptıkları açıklamalarda müzakere seçeneğinden vazgeçerek diğer seçeneklere başvurma imasında bulunmuşlardı. Hareket etmekte özgür olduğunu vurgulayan İsrail ise İran'ın nükleer silahlarıyla askeri açıdan başa çıkmak için 1,5 milyar dolar tahsis ettiğini teyit etmişti. Grossi, Washington Post'a verdiği demeçte “Sahadaki durumun değiştiği herkes için açık” dedi. “İlgili taraflar, sahadaki durumun geldiği seviyeyi bilmeden nasıl bir anlaşmaya dönebilir?” diye sordu.
Bu nedenle, Grossi'nin Tahran ziyareti ve sonuçları, müzakere sürecinin geleceğine etkisi açısından oldukça önemli. Durum netleşene kadar, doğrudan veya dolaylı yolla yapılan görüşmeler, kaydedilen gelişmeler ve yollanan mesajlar sürecek. Ancak çözüme dair anahtarın bugün Tahran'da ve müzakere masasına dönmeden önce güvence istemek gibi taleplerine bağlı olduğu kesin. Nitekim müzakerelerin yeniden başlaması sürecin başarılı olacağı anlamına gelmiyor. Biden yönetimi müzakerelere geri dönmeye istekli olsa da eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ekibine vermediğini İbrahim Reisi'nin verip vermeyeceği belirsizliğini koruyor.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.