Hava ve su kirliliğinin, doğumdaki cinsiyet oranlarıyla ilişkili olduğu ortaya çıktı

2 Aralık 2021'de Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de halk, kirli havadan dolayı oluşan sisli koşullarda bir caddede yolculuk ediyor (AFP)
2 Aralık 2021'de Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de halk, kirli havadan dolayı oluşan sisli koşullarda bir caddede yolculuk ediyor (AFP)
TT

Hava ve su kirliliğinin, doğumdaki cinsiyet oranlarıyla ilişkili olduğu ortaya çıktı

2 Aralık 2021'de Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de halk, kirli havadan dolayı oluşan sisli koşullarda bir caddede yolculuk ediyor (AFP)
2 Aralık 2021'de Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de halk, kirli havadan dolayı oluşan sisli koşullarda bir caddede yolculuk ediyor (AFP)

ABD ve İsveç'teki 6 milyondan fazla doğumun değerlendirildiği yeni bir çalışmaya göre bir bölgede hava ve su kirliliğine yol açan farklı maddelerin varlığı, doğumdaki insan cinsiyet oranına dair değişikliklerle bağlantılı olabilir.
Perşembe günü PLoS Computational Biology adlı bilimsel dergide yayımlanan analizde, doğumdaki cinsiyet oranının (sex ratio at birth -SRB) çok sayıda kirletici maddeyle bağlantılı olduğu fakat mevsimler, ortam sıcaklığı, şiddet içeren suç oranları, işsizlik oranları veya işe gidip gelme süreleriyle ilişkili olmadığı ortaya çıktı.
Çalışmada SRB, yenidoğan erkek çocukların yüzdesi şeklinde tanımlandı.
Şikago Üniversitesi'nden Andrey Rzhetsky liderliğindeki araştırmacılar, çalışmada "Hava ve su kirliliğine yol açan çeşitli maddelerin seviyesindeki artış, daha düşük SRB'lerle ilişkilendirildi. Bunlara su kirliliğiyle karşılaştırılma yapılması için kullanılan, artan endüstriyel ve tarımsal faaliyet seviyeleri de dahil" ifadelerini kullandı.
Bununla birlikte araştırmacılar, birkaç çevresel toksinin de daha yüksek SRB'lerle bağlantılı olduğunu buldu.
Bilim insanları, ABD'de IBM Health MarketScan sigorta tazminat talebi veri setinde yer alan, 2003'ten 2011'e kadarki 3 milyondan fazla doğumla ilgili kayıtları ve İsveç Ulusal Hasta Kayıtları'nda bulunan, 1983'ten 2013'e kadarki 3 milyondan fazla doğumla ilgili kayıtları analiz etti.
Ayrıca her doğum anındaki hava ve kirletici maddelere dair diğer ulusal veritabanlarında mevcut ek verileri de incelediler.
Çalışmada aşırı kuraklıklar, trafik ölüm oranları, endüstriyel izinler ve bir bölgedeki boş daireler gibi unsurların yanı sıra demir, kurşun, cıva, karbonmonoksit, poliklorlu bifeniller (PCB'ler), havadaki alüminyumla sudaki krom ve arseniğin de SRB'deki değişikliklerle bağlantılı olduğu tespit edildi.
Araştırmada iki parametre arasında bir korelasyon ortaya çıkarken, SRB'yle kirletici maddeler arasında bir neden-sonuç ilişkisi olup olmadığı belirlenemedi.
Bilim insanları biyolojik düzeyde SRB'nin, hamilelik sırasında özellikle kadın veya erkek embriyoları öldüren hormonal unsurlardan etkilendiğini söyledi.
Çalışmada bilim insanları, "Bu sonuçları, (uyarlanabilir) cinsel seçilim mekanizmalarına içkin saymak yerine, daha fazla ampirik doğrulama ihtiyacı duyulan halk sağlığı göstergeleri olarak yorumlamayı öneriyoruz" dedi.
Araştırmacılar, çalışmanın sınırlamalarına atıfta bulunarak, ölü doğumların cinsiyetiyle ilgili verilere erişemediklerini söyledi.
Rzhetsky yaptığı açıklamada, "İdeal olarak, artık her bir SRB-kirletici madde ilişkisinin ardından, altta yatan mekanizmayı detaylıca incelemek için insan hücresi dizilerini kullanan deneysel çalışmalar gerçekleştirilebilir" dedi.
Bilim insanları, kirlilik ve SRB'deki değişiklikler arasındaki bağlantıyı anlamak için daha fazla araştırma yapılması çağrısında bulunurken, bulguların kanun yapıcıları "çevre kirliliğini azaltmaya yönelik adımlar atmak için karar vermeye" teşvik edebileceğini de sözlerine ekledi.
Independent Türkçe



NASA, teknik sorunlar nedeniyle Starliner görevlerini azalttı

Starliner uzay aracı Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan uzaklaşıyor (AFP)
Starliner uzay aracı Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan uzaklaşıyor (AFP)
TT

NASA, teknik sorunlar nedeniyle Starliner görevlerini azalttı

Starliner uzay aracı Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan uzaklaşıyor (AFP)
Starliner uzay aracı Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan uzaklaşıyor (AFP)

NASA dün yaptığı açıklamada, Boeing ile Starliner uzay aracı sözleşmesini gözden geçirerek uçuş sayısını altıdan dörde düşüreceğini belirtti.

NASA'nın Ticari Mürettebat Programı kapsamında Boeing'e verilen 4,5 milyar dolarlık ilk sözleşme, Starliner'ın sertifikasını aldıktan sonra altı uçuş öngörüyordu. Revize edilen sözleşmeyle NASA, kalan iki uçuşu isteğe bağlı hale getirdi.

Starliner programı yıllar içinde gecikmeler, teknik aksaklıklar ve maliyet aşımlarıyla karşı karşıya kaldı. Bir Boeing sözcüsü, şirketin programa bağlılığını sürdürdüğünü söyledi. NASA, bir sonraki Starliner görevinin mürettebatsız olacağını ve Boeing'e 2016'dan bu yana 2 milyar dolardan fazla maliyet çıkaran geliştirme çabalarının üçüncüsü olacağını belirtti.

Geçen yılki görev sırasında, itici sistem sorunları nedeniyle mürettebat yaklaşık dokuz ay boyunca Uluslararası Uzay İstasyonu'nda kalmak zorunda kalmıştı. NASA, Starliner-1 olarak bilinen bir sonraki görevin Uluslararası Uzay İstasyonu'na kargo teslim edeceğini ifade etti.

NASA, Amerikalı astronotları Uluslararası Uzay İstasyonu'na götürüp getirebilecek uzay araçları inşa etmek ve fırlatmak için 2014 yılında Boeing ve SpaceX'i seçti. SpaceX'in Dragon görevi, 2020'deki ilk mürettebatlı görevinden bu yana NASA'nın astronotları taşımada kullandığı temel araç oldu, ancak Starliner yıllardır gecikmeler, teknik sorunlar ve maliyet aşımlarından muzdaripti.

Boeing sözcüsü, "Starliner-1 görevine odaklanırken, güvenlik bizim için en önemli öncelik olmaya devam ediyor. Bu görev, önceki uçuş testlerinden ve bu sonbaharda gerçekleştirdiğimiz testlerden alınan sonuçları ve dersleri içeriyor" dedi.


Yapay zekayla hazırlanan Noel resmi büyük öfkenin ardından kaldırıldı

Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
TT

Yapay zekayla hazırlanan Noel resmi büyük öfkenin ardından kaldırıldı

Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)
Duvar resmi "Lovecraftvari korku sahnesi" diye nitelendi (AFP)

Yapay zeka üretimi olan ve "Lovecraftvari bir korku sahnesi" diye nitelendirilen Noel temalı duvar resmi, kamuoyunun büyük tepkisi üzerine kaldırıldı.

Kingston upon Thames'teki Riverside Walk'a yapılan duvar resmi, uzaktan bakıldığında hacıların buz pateni yapmak ve ateş yakmak için toplandıklarını gösteriyordu.

Ancak daha yakından bakıldığında yüzler, hayvanlar ve kardan adamlar deforme olmuş gibi görünüyordu. Paten yapan insanların yüzleri çarpıktı ve manzaradaki köpeklerse tavuklara benziyordu.

Dev duvar resmi, halk arasında büyük bir tepkiye yol açmakla kalmadı, aynı zamanda sosyal medyada da viral oldu ve bulunduğu ticari bölgedeki bina sahiplerini duvar resmini kaldırmaya yöneltti.

cvfg
Binanın sahibi, yapay zeka üretimi enstalasyonu kaldırdı (AFP)

Reddit'te bir kişi, sanat eserinin "Lovecraftvari korku sahneleri" içerdiğini söyledi. Bir başkasıysa Facebook'ta, "Hacıların İsa'nın doğumunu kutlamak için toplandıkları bir doğum sahnesi" gibi görünen duvar resmi karşısında "nutkunun tutulduğunu" yazdı.

Kingston upon Thames Kraliyet Bölgesi'nden bir sözcü The Independent'a şunları söyledi:

Kingston Belediye Meclisi, resmin planlanması veya finansmanında herhangi bir rol oynamadı. Bina sahibi, enstelasyonun kaldırıldığını doğruladı.

Riverside Walk yolundaki Côte Brasserie restoranının müdürü, Metro'ya çok sayıda şikayet aldıklarını ve duvar resminin "büyük bir tartışma konusu" haline geldiğini söyledi.

xsdf
Bölge sakinleri duvar resminin tutarsızlıklarla dolu olduğunu söyledi (AFP)

"Duvar resmini binanın sahibi astı, restoranla hiçbir ilgisi yok" dedi.

Yazın, çarpık deniz ürünleri içeren, yapay zeka üretimi bir duvar resmi de astılar ki bu da tartışma yaratmıştı. Sanırım herkesin kendi fikri var. Alışveriş yapanlardan birçoğu bakmak için durdu ama çok fazla şikayet de vardı.

Kelly Sherlock, Metro'ya şunları söyledi:

Çirkin bir görüntüydü, gerçekten de çılgıncaydı. Herkes bakmak için oraya gidiyordu, bu yüzden dikkat çekiciydi ama yanlış şekilde.

London Centric'e göre yapının sahipleri, duvar resminin 16. yüzyıl Flaman ressamı Pieter Bruegel’dan (baba) esinlenen bir Noel sahnesi olduğunu iddia ediyor. Bruegel, köylülerin yer aldığı tür resimleriyle tanınıyordu. Bazı resimlerinin adları, İncil'deki bir öyküye gönderme yapan "Masumların Katliamı" ve "Karda Avcılar"dır.

The Independent, Riverside Walk'ın arkasındaki yatırım şirketine ulaştı ancak yanıt alamadı.

Independent Türkçe


Yatırım balonu ile küresel güç dönüşümleri arasında yapay zeka

‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
TT

Yatırım balonu ile küresel güç dönüşümleri arasında yapay zeka

‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)
‘Yapay zekâ’ ifadesinin önünde bir robot kolu ve oyuncak el gözüküyor. (Reuters)

Yapay zekâ alanındaki mevcut sıçramanın, tıpkı 2000’lerin başındaki internet balonuna benzer tehlikeli bir mali balon mu olduğu, yoksa sanayi devriminden bu yana en köklü ekonomik dönüşümü mü temsil ettiği konusunda küresel tartışma alevleniyor. Ancak bazı araştırmacılara göre ‘balon’ kavramının klasik tanımı, bugünün gerçekliğini açıklamakta yetersiz kalıyor. Yapay zekâ artık şirket bilançolarıyla ölçülebilecek bir ekonomik sektör olmaktan çıkmış durumda; küresel güç dengelerini teknoloji üzerinden yeniden şekillendiren uluslararası bir ulusal güvenlik altyapısına dönüşerek, maliyeti ne olursa olsun devletleri ve piyasaları yatırım yapmaya zorlayan bir unsura dönüştü.

Dev yatırımlar

Şarku’l Avsat’ın Washington Post’tan aktardığına göre, teknoloji devlerinin finansal verileri ve Wall Street analizleri, benzeri görülmemiş düzeyde harcamalara işaret ediyor. Microsoft, Amazon ve Google gibi şirketler, bilişim altyapısı ve gelişmiş çip üretimine yüz milyarlarca dolar ayırıyor. Bu yatırımların yalnızca mütevazı sayılabilecek yüzde 10’luk bir geri dönüş sağlayabilmesi için 2030 yılına kadar yıllık yaklaşık 650 milyar dolar ek gelir artışı gerekiyor. Öte yandan, OpenAI’den rakiplerine kadar yapay zekâ laboratuvarlarının operasyonel zararları tarihi seviyelere ulaşmış durumda; bu da kâr değil beklentilerin sürüklediği bir balon ihtimaline yönelik uyarıları güçlendiriyor. Buna ek olarak, dikkat çeken bir ‘döngüsel’ finansman modeli ortaya çıkıyor: Çip üreticileri, milyarlarca dolarlık yatırımlar yaptıkları şirketlerden aynı donanımları satın alıyor. Uzmanlar bu davranışın, geçmişte patlayan mali balonları önceleyen sürdürülemez finansman zincirlerini hatırlattığını belirtiyor.

Rekor sürede yayılım

Bununla birlikte, ters yöndeki tablo da en az eleştiriler kadar güçlü. Yapay zekâ ürünleri, son yirmi yılda hiçbir tüketici teknolojisinin başaramadığı bir hızla yaygınlaşıyor. Şirketin geçen ay açıkladığı verilere göre, ChatGPT’nin haftalık kullanıcı sayısı 800 milyonu aşmış durumda. Bu büyüme hızı, TikTok ve diğer büyük sosyal medya platformlarını geride bırakıyor. Karşılaştırmak gerekirse, en hızlı büyüyen sosyal uygulamalardan TikTok’un aylık 1 milyar kullanıcıya ulaşması 5 yıl sürmüş, bu eşiği 2021’de aşmıştı. Her ne kadar teknoloji henüz tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa da iş dünyasında da benimseme oranı hızla artıyor. ABD’de yapay zekâyı kullanan veya kullanmayı planlayan şirketlerin sayısı giderek genişliyor. OpenAI ise bugün bir milyondan fazla şirkete hizmet sunduğunu belirtiyor. Öte yandan teknik testler, modellerin kabiliyetlerinin yaklaşık her 7 ayda bir iki katına çıktığını ortaya koyuyor. Bu durum, modellerin ardışık nesilleri arasındaki verimlilik farkının hızla daraldığı ve mevcut kaygıların bir bölümünün yalnızca bir yıl içinde geçerliliğini yitirebileceği anlamına geliyor.

Algoritmaları elinde tutan geleceği de elinde tutar

Ancak mevcut finansal ve teknik tartışmalar, yaşanan dönüşümü açıklamaya yetmiyor. Bugün ortaya çıkan gelişmeler, klasik ‘piyasa balonu’ mantığını aşan bir yapıya işaret ediyor. Yapay zekâ, büyük şirketlerin yönettiği ve devletlerin uluslararası sistemde varlıklarını korumanın şartı olarak desteklediği bir ‘savunma bütçesine’ dönüşüyor. Bu nedenle yapay zekâ yarışından çekilmek artık ekonomik bir tercih değil; doğrudan geleceğin dışına düşmek anlamına geliyor. Bu durum piyasaların da geleneksel anlamda bir çöküşe yaklaşmadığını gösteriyor: Washington’dan Pekin’e hükümetler, sektörü stratejik bir güç alanı olarak gördükleri için hem fon sağlıyor hem de koruma kalkanı oluşturuyor.

Bu yeni düzenin merkezinde hızla şekillenen bir ikili kutup yapısı bulunuyor. Yalnızca ABD ve Çin; altyapıya, sermayeye, veriye, çip üretim kapasitesine ve yapay zekâ modellerinin yeni nesillerini geliştirecek teknolojik güce sahip. Dünyanın geri kalanı ise giderek ‘tüketici bölgelere’ dönüşüyor. Bu durum sadece ekonomik rekabeti değil, egemenliğin yeniden tanımlanmasını da beraberinde getiriyor: Algoritmalara sahip olmak, artık stratejik caydırıcılık unsurlarına sahip olmakla eşdeğer görülüyor. Tek fark, algoritmanın nükleer silahların aksine sınır tanımadan çoğaltılabilir, ihraç edilebilir ve sürekli geliştirilebilir bir güç olması.

Bu yarışın ortasında bireyler de görünmez maliyetlerle karşı karşıya. Yüksek faiz oranları, konut baskısı ve geleneksel sektörlerde likiditenin daralması, artık sıradan ekonomik döngülerin sonucu değil; küresel sermayenin ultra yüksek teknolojiye yönelmesinin doğrudan etkisi. İnsan zamanının kendisi bile bir kaynağa dönüşmüş durumda: Toplanan veriler fiyatlandırılıyor, işleniyor ve daha akıllı modellerin yapımında kullanılıyor. Buradaki insan katılımı bir karar ortaklığı değil; adeta makine için bir ‘yakıt’ rolü görüyor. Gerçek karar yetkisi ise artık yapay zekâyı devletlerin güvenliği ve ekonomisinin ayrılmaz bir unsuru olarak yöneten dev teknoloji şirketlerinin elinde bulunuyor.

Yeni güç dengelerinin formülü

Bu noktada “Bir balonun içindeyiz değil miyiz?” sorusu, eski dünyanın kavramlarına sıkışmış bir soru haline geliyor. Yapay zekâ modellerinin gerçek iş ortamına yönelik bazı karmaşık görevlerde başarısız olması gibi olumsuz göstergeler, artık devletlerin ve şirketlerin yapay zekâyı değerlendirirken dikkate aldığı temel faktör değil. Bu aktörler yapay zekâyı ölçülebilir bir teknoloji ürünü olarak değil, güç ve üretim düzenini baştan şekillendiren kapsamlı bir süreç olarak görüyor. Dolayısıyla tereddüt etmek finansal bir risk değil, küresel sistemde yükselen yeni düzende yer kaybetmek anlamına geliyor.

Ortaya çıkan sonuç, sektörün dışarıdan bakıldığında bir spekülasyon balonunu andırsa da, içeriden bakıldığında klasik anlamda patlamaya açık bir balon olmadığı yönünde. Aksine bu yapı, devletlerin, siyasi, ekonomik ve güvenlik gücüyle ayakta tuttuğu bir projeye dönüşmüş durumda. Küresel ekonomi artık tek bir denkleme indirgeniyor: ‘Algoritmaları elinde tutan geleceğe hükmeder; sahip olmayan ise rolünü, sınırlarını ve ihtiyaçlarını yeniden tanımlamak zorunda kalır.’

Bu nedenle birçok uzmana göre, yapay zekâ devriminin bir fırsat mı yoksa tehdit mi, bir atılım mı yoksa bir balon mu olduğu yönündeki tartışmalar geride kalmış durumda. Yapay zekâ artık geri çekilme ihtimali bulunmayan ekonomik-siyasi bir kader haline geldi. Bu gerçeği görmezden gelmek, sadece artık var olmayan bir dönemin diliyle konuşmak anlamına geliyor.