Tecavüz savaşlarda askeri bir eylem mi?

Kadınlar ve erkekleri kapsıyor. Ulusal ve cinsel zaferin ayrıca ırksal üstünlüğün bir biçimi sayılıyor

Tecavüz etnik temizlikte bir savaş silahı olarak kullanılıyor (AFP)
Tecavüz etnik temizlikte bir savaş silahı olarak kullanılıyor (AFP)
TT

Tecavüz savaşlarda askeri bir eylem mi?

Tecavüz etnik temizlikte bir savaş silahı olarak kullanılıyor (AFP)
Tecavüz etnik temizlikte bir savaş silahı olarak kullanılıyor (AFP)

Fidel Sbeity
Etiyopya'daki doktorlar, Başbakan Abiy Ahmed'in Tigray'da komşu Eritre'den güçlerin katıldığı askeri bir operasyon başlatmasından bu yana cinsel saldırı ve tecavüz vakalarında endişe verici bir artış gördüklerini açıkladılar.
CNN’ne açıklama yapan doktorlara göre tedavi ettikleri tüm kadınlar, askeri operasyonlara katılan askerler tarafından tecavüze uğradıklarına dair benzer hikayeler anlatıyorlar. İçlerinden biri, saldırganının kendisine, “Siz Tigrayların bir tarihi ve kültürü yok. Seninle her istediğimi yapabilirim ve kimsenin umurunda değil” dediğini söyledi.
Tecavüze uğrayan kadınların çoğu, tecavüzcülerin bu işi Amhara kimliklerini değiştirmelerini veya Tigraylı kimliklerinden vazgeçmelerini sağlamak amacıyla yaptıklarını ifade ediyor. Mülteci kamplarındaki Dr. Tewodros Tefera göre bu, yaşananın toplu bir askeri ve psikolojik temizlik operasyonu olduğunu gösteriyor.
Bu noktada tecavüz, askerlerin sadece vahşi ve ahlaksız operasyonları değil, siyasi, askeri ve psikolojik bir amacı olan kasıtlı ve organize bir eylem haline geliyor. Bunu doğrulayan kanıt ise kadınlara günlerce direnmeden tecavüz edilebilmesi için uyuşturucu verilmiş olmasıdır. Tigray Bölgesi’nde tacize uğrayan kadınlardan biri, 10 gün boyunca alıkonulduğu, uyuşturucu enjekte edildiğini, taşa bağlanıp tamamen çıplak bırakıldığını ve askerler tarafından tecavüze uğradığını söyledi. Aynı şeyin kadın akrabalarına da uygulandığını ifade etti. Askerler ayrıca on yaşından küçük kız çocukları ve 60 yaş üstü yaşlı kadınlara da saldırıyor.
CNN'e açıklamada bulunan doktorlar, tecavüz vakalarının gerçek sayısının resmi raporlardan çok daha fazla olduğundan şüphelendiklerini söyledi.
 İran'ın ‘Radio Zamaneh’ internet sitesinde yayınlanan İran-Irak savaşı sırasındaki karşılıklı tecavüzlere ilişkin soruşturmaya göre tecavüz, ulusal ve ırksal olduğu kadar cinsel üstünlük ve zaferin bir biçimi olarak kendini gösterir. Kadın vatanın sembolüdür. Tecavüz de işgalin, gasp edildiğini ve kontrol altına alındığının sembolüdür. ‘Görevi’ vatanını korumak olan askerler, bu nedenle başka ülke veya yerlerde ya da başka ırk, din ve mezhepten kadınlara tecavüz etmekteler.

Tecavüz askeri bir eylem
Bu eylemleri savaş suçu sayan uluslararası yasalar ve tüzüklerin varlığına, sahada gerçekleşen tüm eylemleri yayınlayan medyanın varlığına ve bu tür eylemlerde gizliliğin veya zaman aşımının önlenmesine rağmen, tecavüzler hala devam etmekte. Peki, tecavüz neden bir savaş eylemi olarak kullanılıyor? Amaç ne? Bu tür suçların tarihsel örnekleri nelerdir?
Bosna, Kamboçya, Uganda, Vietnam, Ruanda, Darfur, Etiyopya ve diğer ülkelerde olduğu gibi tecavüz, etnik temizlikte bir savaş silahı olarak kullanılıyor. Tecavüz sadece kadınların başına gelmez, ilerleyen bölümlerde bahsedeceğimiz toplu erkek tecavüzü vakaları da söz konusu.
2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ‘kadınların, özellikle aşağılamak, kontrol etmek, sindirmek ve bölmek için bir savaş taktiği olarak fiziksel şiddetin kullanılarak hedef alındığını’ bildirdi.
Uluslararası Af Örgütü'ne göre, bazı askeri komutanlar, özellikle askerler zorla silah altına alındığı dönemlerde, askeri birlikler içinde bir uyum duygusu yaratmak ve sürdürmek için askeri bir strateji olarak toplu tecavüzü kullanıyor. Çocuk askerlerin tecavüze zorlanması ile onları şiddetin normalliğine alıştırmak ve içlerindeki erkeklik, tahakküm ve kontrol unsurlarını yüceltmek amaçlanıyor. Askerler açısından tecavüz, onlara anında bir güç ve başarı duygusu verir. Tecavüzcünün saldırganlığı için bir prestij ve itibar yaratır, gruba bağlılık ve risk almaya isteklilik gösterir.

Erkeklere tecavüz
Siyasi ve psikolojik arka planı olan askeri emirlerin uygulanmasında erkeklerin yine erkekler tarafından tecavüze uğraması birçok savaşta yaygın bir şekilde görülmeye başladı. Savaş mağdurlarını savunan Lara Stemple tarafından 2009 yılında yapılan bir araştırma, 1980'lerde El Salvador'da siyasi mahkumların yüzde 76'sının tecavüze uğradığını ve Saraybosna toplama kamplarındaki tutukluların yüzde 80'inin tecavüze uğradığını ortaya koydu.
Bu araştırma, erkeklerin tecavüzünün yan etkilerinden birinin, özellikle de erkeklik, namus ve haysiyetin bir gurur, takdir ve otorite meselesi olduğu erkeğe ve kadına belirli sosyal roller veren ataerkil toplumlarda tecavüze uğrayan kocalarının yanında kendilerini güvende hissetmeyen eşler tarafından terk edilmesi olduğunu bildirdi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Feminist tarihçi Gerda Lerner'e göre, işgalci bir grubun kadınlara tecavüz etme eylemi, milattan önce 2000’li yıllardan günümüze kadar, savaş ve fethin bir özelliği oldu.
Bazı savaşçı toplumlardaki bu uygulama, tarımsal, kabile ve klan toplumlarında sınıf oluşumundan önce sosyal sistemlerdeki ataerkil kurumların yapısının temellerinden biri olarak ve normal kabul edildi.

Tarihte tecavüz
Modern öncesi Avrupa çağında Cicero, bir kitabında düşmanın servetine ve mülküne el konulmasının başlı başına meşru bir savaş nedeni olduğuna dikkat çeker. Kadınlar ‘mülke’ dahil edildi ve erkeğin, kocanın, köle efendisinin veya vasinin yasal mülkiyeti olarak kabul edildi.
Eski Yunanlılar, savaşta kadınlara tecavüz edilmesini ‘savaş kuralları dahilinde toplumsal olarak kabul edilebilir bir davranış’ olarak görüyorlardı. Ortaçağ Hıristiyan savaşlarında ise asil şövalyenin, masumları, yani çocukları, kadınları ve yaşlıları korumaya iten ahlaki bir amaç için savaşan kişinin değeri yüceltildi. Bu, tecavüzü ahlaksız bir eylem olarak suç saymak için iyi bir yoldu.
Orta Çağ İslam askeri hukukunda, düşmanın siyasi ve dini inançlarına bakılmaksızın, cinayet veya infaz da dahil olmak üzere tecavüz faillerine karşı katı cezalar çıkarıldı.
İkinci Dünya Savaşı'nda, Nürnberg Mahkemeleri ve Tokyo Mahkemeleri, muzaffer Müttefik Devletler tarafından sırasıyla 1945 ve 1946'da büyük savaş suçlularını yargılamak için kurulan ilk uluslararası mahkemeler oldu. 1899- 1907 Lahey Sözleşmelerine göre cinsel şiddet suçları, savaş suçu olarak kabul edildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ruanda soykırımı sırasındaki savaş tecavüzüyle ilgili olarak, kurbanların barış ve uzlaşma adına başlarına gelenleri unutmaya zorlanmaları nedeniyle öfke duyduklarını açıkladı. Aynı şey Sudan'da Darfur'daki savaş gerçeklerinde de tekrarlandı.
Geç antik dönemde, Hindistan ayrıca Orta Asya'dan gelen savaşçıların sayısız istilasına tanık oldu. Hindistan'daki şehirler işgalciler, tapınaklar ve okullar tarafından tahrip edildi. Hint alt kıtasında büyük bir kültürel yıkıma neden oldu. Bu işgalciler ülkede kadınlara toplu tecavüzler gerçekleştirdi.
Bazı tarihçiler, Orta Çağ tarihi metinlerindeki abartı ve çarpıtmanın Viking istilacılarının vahşi bir görüntüsünü yaratmak istediği argümanını ileri sürse de Viking orduları tecavüz ve yağmayla tanınıyordu.
Arap fetihleri ​​sırasında, kadın savaş esirleri veya köleler, efendilerinin cariyesi veya kölesi oldular. Efendilerinin ölümünün ardından serbest bırakıldılar.

Modern çağda tecavüz
Modern çağda, bazı tarihçiler, Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD ordusunun Japonya'yı işgalinin ilk aşamasında toplu tecavüzlerin gerçekleştiğinden bahseder. Kaynağa göre Tokyo, işgal altındaki Japon şehirlerinde Amerikan kuvvetlerinin karıştığı her türden binlerce suç vakası kaydetti. Bunlar arasında kaç tecavüz vakası olduğu bilinmiyor.
Aynı durum, Sovyet ve Moğol askerlerinin Japon sivillere saldırdığı ve tecavüz ettiği Mançurya'nın Sovyet işgali sırasında Kızıl Ordu tarafından tekrarlandı. Birçok Japon kadın, kendilerini Sovyet askerlerinin zulmünden korumak için Mançuryalı yerli erkeklerle evlendi. Bu kadınlar, ‘Muallak Savaş Eşleri’ ismiyle tanındı.
Kızıl Ordu Berlin'de de ‘üç gün boyunca tecavüz ve yağma’ operasyonları gerçekleştirdi. Bu olaylardan sonra Sovyet Ordusunun itibarı etkilendi ve bu etki yıllarca sürdü. İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda, Kızıl Ordu askerlerinin yaklaşık 200 bin Alman kadına tecavüz ettiği tahmin ediliyordu.
Belçikalı gazeteciler tarafından yapılan araştırma ve kanıtlar, 1943 yılında Sicilya'nın işgalinden sonra İngiliz kuvvetleri tarafından defalarca tecavüz ve cinsel taciz suçu işlendiğini doğruladıktan sonra İngiliz askerleri de yargılandı.
Elbette ki, 1939 yılının Eylül ayında Polonya'nın işgali sırasında Yahudi kadın ve kız çocuklarına tecavüz eden Alman kuvvetlerinin askerleri de göz ardı edilemez. Bu suçlar ayrıca Selbstschutz taburları tarafından gerçekleştirilen toplu infazlar sırasında Polonyalı, Ukraynalı, Belaruslu ve Rus kadın ve kız çocuklarına karşı da işlendi.
Yirminci yüzyılın sonunda Bosna Savaşı sırasında kasten oluşturulmuş ‘tecavüz kamplarının’ varlığı açıklandı. Bu kampların belirtilen amacı, esaret altında tutulan Müslüman ve Hırvat kadınları hamile bırakmaktı. Kadınların sıklıkla hamileliğin son aşamasına kadar hapsedildiği belirtildi.
Bu, çocukların babalarının ırkını miras aldığı ataerkil bir toplum bağlamında gerçekleşti. Dolayısıyla ‘tecavüz kampları’ yeni nesil Sırp çocuklarının doğumunu amaçlıyordu. Tresnjevka kadın grubuna göre, Sırplar tarafından yönetilen ‘tecavüz kamplarında’ 35 binden fazla kadın ve çocuk tutuldu.
Birleşmiş Milletler (BM) Barış Koruma Güçleri’nin tecavüz olaylarına karıştığı daha 1993 yılında Bosna Soykırımı sırasında keşfedilmişti. Barış Koruma Gücü askerlerinin Saraybosna'da fuhuşa zorlanan Bosnalı ve Hırvat kadınların tutulduğu bir Sırp genelevini düzenli olarak ziyaret ettikleri tespit edildi.
2004 yılında Kongo'da Uruguay, Fas, Tunus, Güney Afrika ve Nepal'den gelen Barış Koruma Gücü askerleri, 68 tecavüz ve çocuklara yönelik cinsel istismar vakası suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Gerçekleştirilen soruşturma altı Nepal askerinin hapse atılmasıyla sonuçlandı.
Sudan'da, Mısırlı bir tabur, siviller savaştan kaçmak için barış gücü karargahına kaçtığında altı kadına tecavüz etmekle suçlandı. Güney Sudan'da BM barış güçlerine karşı da genç kadın ve çocuklara tecavüz iddiaları öne sürüldü.
Ruanda'daki iç savaş sırasında, aşırılık yanlısı Hutular, Tutsileri yok etmek için tecavüzü bir araç olarak kullandı. Sadece 100 günde 250 binden fazla kadının tecavüze uğradığı ve bu tecavüzler sonucunda bin çocuğun doğduğu tahmin ediliyor. ‘Katillerin çocukları’ olarak bilinen bu çocuklar, genellikle yoksulluk içinde yaşıyor ve aşağılanıyor. Şiddete ve AIDS’e (HIV) karşı yaşıtlarından daha savunmasız durumdalar.



İran'daki güvenlik değişiklikleri... Askeri zorunluluk mu, diplomatik mesaj mı?

Tahran'daki İran Radyo ve Televizyon Kurumu binasına düzenlenen İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlar, 16 Haziran (Reuters)
Tahran'daki İran Radyo ve Televizyon Kurumu binasına düzenlenen İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlar, 16 Haziran (Reuters)
TT

İran'daki güvenlik değişiklikleri... Askeri zorunluluk mu, diplomatik mesaj mı?

Tahran'daki İran Radyo ve Televizyon Kurumu binasına düzenlenen İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlar, 16 Haziran (Reuters)
Tahran'daki İran Radyo ve Televizyon Kurumu binasına düzenlenen İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlar, 16 Haziran (Reuters)

İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nin savunma konularıyla ilgilenecek bir alt komite kurulmasına ilişkin kararını onaylamasının ardından, güvenlik ve askeri kurumların kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesi çerçevesinde gerçekleşen bu gelişmeye ilişkin iç tepkiler farklılık gösterdi. İranlı bir milletvekili, ülkenin en üst düzey güvenlik kurumunda yapılan değişikliklerin ‘mevcut savaş koşullarında gerekli’ olduğunu söylerken, eski bir yetkili ise bunun ‘Batı'ya yönelik bir mesaj’ olduğunu belirtti.

Değişiklikler, kamuoyunun artan baskısı altında bekleniyordu. Zira haziran ayında İsrail ile yaşanan kısa süreli savaşın sonuçları, İran için 1980'lerde Irak ile savaşından bu yana en büyük askeri zorluktu.

Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreterliği, yeni savunma organının ‘savunma planlarını gözden geçireceğini ve İran Silahlı Kuvvetleri’nin kapasitesini merkezi bir şekilde güçlendireceğini’ bildirdi. İran devlet televizyonu, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi üyelerinin komitenin oluşumunu onayladığını duyurdu.

Komitenin yapısı Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nden çok farklı olmayacak. Komite, sembolik olarak İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan tarafından yönetilecek ve Meclis Başkanı, yargı yetkilileri, silahlı kuvvetlerin üst düzey komutanları, savunma, istihbarat ve dışişleri bakanları da komiteye dahil olacak.

Komite, mevcut Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Ekber Ahmediyan tarafından savunma planlarının hazırlanması ve İran Silahlı Kuvvetleri’nin kapasitesinin güçlendirilmesi için yönetilecek. Komitenin üyeleri arasında Meclis Başkanı, Yargı Erki Başkanı, silahlı kuvvetlerin komutanları ve ilgili bakanlıklar yer alacak.

Birçok haberde, İran Dini Lideri Ali Hamaney'in Danışmanı Ali Laricani'nin, komite genel sekreterliği görevine getirileceği, Devrim Muhafızları Ordusu'nun (DMO) üst düzey generali olan Ahmediyan'ın rolünün ise savunma konularıyla sınırlı kalacağı belirtildi.

Laricani geçen yıl, İran Dini Lideri Ali Hamaney'in Danışmanı olarak aktif bir rol oynadı ve Beşşar Esed'in devrilmesinden önce Lübnan ve Suriye'ye gitti. Son olarak Hamaney'den Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e bir mesaj iletti. Daha önce Pezeşkiyan'ın Laricani'yi eski görevine geri getirmeye çalıştığına dair haberler çıkmıştı. İkili, Pezeşkiyan'ın 3 yıl boyunca Meclis Başkan Yardımcısı olduğu dönemde parlamentoda birlikte çalışmıştı.

t5y67u8
İran Dini Lideri Ali Hamaney'in Danışmanı Ali Laricani'nin internet sitesinde yayınlanan arşiv fotoğrafı

Yetkililer, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'ne bağlı Nur News Ajansı ve Tesnim ve Fars gibi DMO’ya yakın önde gelen medya kuruluşları tarafından sızdırılan haberlere rağmen, Laricani'nin atanmasını henüz resmi olarak açıklamadı. Resmî açıklamanın bu ayın ilerleyen günlerinde yapılması bekleniyor.

Laricani, iki yıl boyunca Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreterliği görevini yürüttükten sonra 12 yıl boyunca Meclis Başkanı olarak görev yaptı. Şarku’l Avsat’ın reformist çizgide yayın yapan Ham Mihan gazetesinden aktardığına göre Laricani, toplamda 25 yıl boyunca Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi üyesi olarak görev yaptı.

İran, 1980'lerde İran-Irak savaşı sırasında benzer bir komite kurmuştu. O dönemde komiteye, savaş sırasında Meclis Başkanı olan eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani başkanlık etmişti.

İran Meclisi İçişleri Komisyonu üyesi milletvekili Kamran Gazanferi, komitenin kurulmasının ‘mevcut savaş koşullarında gerekli’ olduğunu söyledi. Değişikliği temel olarak ‘Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi ve genel sekreterliğinin zayıflığına’ bağladı.

Parlamento çevrelerine yakın olan Iran Observer haber sitesine konuşan Gazanferi, Ali Laricani'nin ‘özel yeteneklere sahip olduğunu, ancak zayıf yönleri de bulunduğunu’ vurguladı. Gazanferi, “Yetkililer, onun Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreterliği’nde bulunmasından yararlanmaya karar verirlerse, bazı yönlerden faydalı olabilir, ancak konseyin tüm zayıflıklarını ortadan kaldırmayacaktır” dedi.

2015 yılındaki nükleer müzakereler sırasında Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu'nun başkanlığını yürüten eski milletvekili Haşmetullah Felahatpişe, “Saha gerçekleri, savaşın yeniden başlaması ihtimalinin yüzde 90 olduğunu gösteriyor. Çünkü Siyonist varlık savaştan başka bir şey istemiyor” ifadelerini kullandı.

İran iç politikası konusunda uzmanlaşmış Fararu internet sitesine konuşan Felahatpişe, “Laricani'nin atanmasının İranlıların gerilimi azaltma çabalarının bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bu, ülkenin siyasi yönetim sistemindeki pahalı bir hatanın düzeltilmesi olarak görülebilir” dedi. Felahatpişe, son yıllarda askerlerin bu pozisyondaki hakimiyetini ve politikacıların geri çekilmesini eleştirdi.

Felahatpişe sözlerini şöyle sürdürdü: “Pezeşkiyan hükümetinin dışişleri bakanı bile parlamentonun güvenini kazanmak için mecliste askeri sicilini sergiledi. İran'ın bazı diplomatik seçeneklerini kaybetmesine neden olan boşluklardan biri, savaş öncesinde Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nin diplomasi alanında hiçbir rol oynamamış olmasıdır. Ne yazık ki, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreterliği mevcut gelişmeler ve tehditler hakkında siyasi analiz yapmaktan yoksundu.”

Laricani'nin atanmasının ilk sonucunun ‘İran'ın ulusal güvenliğini diplomasi çerçevesinde gördüğü mesajını Batı'ya vermek’ olacağını öngören Felahatpişe şu ifadeleri kullandı: “Geçmişteki savaş önlenebilirdi, olası bir savaş da önlenebilir. Diplomatlar müzakere masasının mimarlarıdır. Dostlar ve düşmanlar dahil tüm tarafların ulusal çıkarlarını ortaya koymakla yükümlüdürler ve buna dayanarak müzakere masasını düzenlerler.”

Felahatpişe, Trump'ın ‘Kongre'deki çoğunluğunu kaybetmeden önce 4 trilyon dolarlık anlaşmayı gerçekleştirme şansının sınırlı olduğunu’ ve ‘şirketlerin bölgedeki güvensizlikten endişe duyduğunu’ belirtti. Felahatpişe, İran'ın ‘istikrar peşinde olduğunu’ ve Netanyahu'nun ‘kendi siyasi çıkarları için savaşı uzatmaya çalıştığını’ iddia etti.