İran, nükleer müzakereler sürecinde uzaya roket fırlatmaya hazırlanıyor

Planet Labs Inc. şirketinden bir uydu tarafından çekilen ve İran’ın cumartesi günü Simnan istasyonunda uzaya roket fırlatma hazırlıklarını gösteren bir görüntü (AP)
Planet Labs Inc. şirketinden bir uydu tarafından çekilen ve İran’ın cumartesi günü Simnan istasyonunda uzaya roket fırlatma hazırlıklarını gösteren bir görüntü (AP)
TT

İran, nükleer müzakereler sürecinde uzaya roket fırlatmaya hazırlanıyor

Planet Labs Inc. şirketinden bir uydu tarafından çekilen ve İran’ın cumartesi günü Simnan istasyonunda uzaya roket fırlatma hazırlıklarını gösteren bir görüntü (AP)
Planet Labs Inc. şirketinden bir uydu tarafından çekilen ve İran’ın cumartesi günü Simnan istasyonunda uzaya roket fırlatma hazırlıklarını gösteren bir görüntü (AP)

Viyana’da dünya güçleriyle kırılgan nükleer anlaşmaya ilişkin müzakereler devam ederken, Associated Press (AP) tarafından yayınlanan uydu görüntülerine göre İran, uzaya roket fırlatmaya hazırlanıyor.
Bu olası adım, Humeyni uzay istasyonunda atılırken, devlete ait medya organları da bir dizi başarısız fırlatma girişiminden zarar gören İran uzay programı kapsamında yakın zamanda planlanan uzay fırlatma programını yayınladı. İran Devrim Muhafızları da askeri uyduları Dünya’nın yörüngesine yerleştirmek için paralel bir program yürütüyor.
Fırlatma sürecinin Viyana görüşmeleri devam ederken yapılması, daha önce diplomatik turu bir ‘taslak’ olarak nitelendiren Tahran’ın müzakerecilerinin sert tavrıyla da uyumlu.
‘Planet Labs Inc.’ tarafından geçen cumartesi günü çekilen ve AP tarafından pazar günü yayınlanan uydu görüntüleri, Tahran’ın 240 km güneydoğusundaki Simnan şehrinin çöl ovalarındaki uzay istasyonunda gerçekleşen faaliyetleri gösteriyor.
Videoya göre füzeyi genellikle fırlatma rampasında tutan devasa beyaz bir şasinin yanında bir destek aracı duruyor. Aynı destek aracı, fırlatmadan önce sahadaki diğer uydu görüntülerinde de görünüyor. Ayrıca daha önceki fırlatmalarda da  görülen, demir raylar üzerinde hareket eden bir platforma sahip bir hidrolik vincin de füzeyi taşımak için kullanılmış olması muhtemel.
Son günlerde uzay limanında çekilen diğer uydu görüntüleri, tesisteki araba sayısında bir artış olduğunu gösterirken, bu da genellikle fırlatmadan önce aktivitenin arttığına işaret ediyor. Uzmanlara göre füze test’ tesisi olduğuna inanılan bir bina da artan aktiviteye tanık oldu. Bu gelişme, resmi IRNA haber ajansının 5 Aralık’ta uzay programının fırlatılmaya hazır dört uydu içerdiğini belirten bir makale yayınlamasından sonra gelişti. Bu uydulardan birinin düşük yörünge görüntüleme için ‘Zafar 2’ olarak adlandırıldığı ve son hazırlık aşamasında olduğu açıklandı. Yaklaşık 113 kilogram (250 pound) ağırlığında. Zafar 1 roketi, Şubat 2020’de uzay limanında fırlatılmasının ardından yörüngeye giremedi. Bu fırlatmada ‘Simurg’ füzesi kullanıldı, ancak o dönemde İranlı yetkililere göre uydu doğru hızda yörüngeye oturtulamadı. İran uyduyu inşa etmek için yaklaşık iki milyon Euro para harcadı.
İran’ın sivil uzay programı, son yıllarda bir dizi aksilik ve yıkıcı patlamalara tanık oldu. Gizli bir patlama bile, 2019 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın dikkatini çekmişti. Trump, Twitter üzerinden patlamanın ardından casusluk yapmak için gizli bir ABD uydusunun resmini yayınlayarak, “ABD trajik kazaya karışmadı” yorumu yaptı.
Aynı zamanda Nisan 2020’de Devrim Muhafızları, yörüngeye bir uydu fırlatarak gizli uzay programını ortaya çıkardı. Daha sonra ABD Uzay Komutanlığı Başkanı, ‘Tahran’ın yörüngeye başarılı bir şekilde ulaşma yeteneğinin görülmesine rağmen’ uyduyu, İran’a hayati istihbarat sağlamayan ‘cılız bir uzay kamerası’ olarak nitelendirdi.
Devlet televizyonunda yayınlanan yakın tarihli bir rapora göre İran Yüksek Uzay Konseyi, 11 yıl aradan sonra ilk kez Reisi döneminde bir araya geldi. Reisi, Kasım ayında düzenlediği toplantıda “Durum, bu hükümetin uzay endüstrisini geliştirme kararlılığını yansıtıyor” dedi. Toplantıya, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın yanı sıra füze programını yöneten üst düzey bir Devrim Muhafızları üyesi olan General Emir Ali Hacızade de katıldı.
ABD, bu uydu fırlatma eylemlerinin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarına meydan okuduğunu iddia ediyor. BMGK, İran’ı nükleer silah taşıma kapasitesine sahip balistik füzelerle ilgili herhangi bir faaliyette bulunmamaya çağırıyor. Nükleer anlaşma tarafları, İran’ın bu tür testler gerçekleştirmesinin, BMGK’nın 2231 sayılı kararı ile çelişeceğini belirtti. BMGK ayrıca, Tahran’a nükleer anlaşmanın ardından bu tür testler yapmama çağrısında bulunuyor.
Ancak olası fırlatma, İran’ın nükleer programı üzerindeki gerginliklerin bir kez daha artmasıyla birlikte gelişti. Başkan Trump, 2018’de ABD’yi dünya güçleriyle yapılan nükleer anlaşmadan geri çektiğinden beri İran, nükleer programıyla ilgili anlaşmanın getirdiği tüm kısıtlamaları yavaş yavaş terk etti.
Bugün Tahran, uranyumu yüzde 60 saflıkta zenginleştiriyor. Bu, yüzde 90’a ulaşan silah endüstrisi seviyelerinin altında teknik bir adım. Zenginleştirilmiş uranyum stoku büyümeye devam ediyor ve uluslararası müfettişler ilerlemeyi takipte zorluklarla karşı karşıya. Geçen ay Devrim Muhafızları’na bağlı Tesnim Haber Ajansı, eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in ABD’ye mesaj göndermek amacıyla ‘uzaya uydu gönderme örtüsü altında füze manevraları yapmakta’ ısrar ettiğini gösteren yeni bir kitaptan alıntılar yayınladı.
İran, Kasım 2013’te Cenevre’de büyük güçlerle nükleer programı hakkında bir ön anlaşma imzaladı. Bu çerçevede yeni yaptırımların uygulanmaması, altına uygulanan yaptırımların kaldırılması ve petrol ve petrokimya satışlarına yönelik yaptırımların azaltılması karşılığında bazı nükleer faaliyetlerinin durdurulmasını ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile işbirliğini kabul etti. 21 ay sonra Temmuz 2015’te nükleer anlaşmaya varıldı.
Devrim Muhafızları’na bağlı ajans, “Hasan Ruhani hükümetinin destekçilerinin ‘füze manevralarının nükleer müzakerelerin başarısız olmasının nedenleri arasında’ olduğu ifadelerinin aksine Zarif, füze tatbikatları yapmakta ısrar ediyordu” dedi. Zarif’in, kendisini eleştirenlerin iddialarının aksine ‘görüşmeleri sadece İran’ın füze gücünü belirlemek için bir köprü yapmakla kalmayıp, Cenevre anlaşmasından sonra füze manevralarının destekçilerinden biri olduğunu iddia ettiği’ de belirtildi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.