Nebil Fehmi anılarını kaleme aldı (2): Muhalefet Mursi’ye karşı nasıl birleşti?

Eski Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi: 30 Haziran Devrimi’nden sonra Suudi Arabistan’ın gösterdiği çaba sayesinde AB yaptırımlarının önüne geçildi.

Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare
Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare
TT

Nebil Fehmi anılarını kaleme aldı (2): Muhalefet Mursi’ye karşı nasıl birleşti?

Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare
Nebil Fehmi ve Savunma Bakanı Abdulfettah’ın Moskova ziyaretinden bir kare

Eski Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi ‘Olayların Merkezinde’ başlıklı hatıratının ikinci bölümünde, Mısır’da Hüsnü Mübarek yönetimine karşı gerçekleştirilen 25 Ocak Devrimi’ne giden süreci anlatıyor. Fehmi’ye göre, Mübarek iktidarının son evrelerinde yönetimdeki görevlerini ihmal etmeye başlamıştı. Yönetimi, Ulusal Demokrat Parti ve kendisine yakın kadrolara bırakan Mübarek, genelde olayları izlemekle yetiniyordu. Bu durum çözüm bekleyen siyasi toplumsal meselelerin birikmesine ve yönetim zaafına yol açtı.  
Akil Adamlar Heyeti içinde yer alan Fehmi, Mübarek’in düşüşünden sonra yönetimi devralan Yüksek Askeri Konsey üyelerinin asker kökenli olmaları hasebiyle siyaset işleyişini kavramakta güçlük çektiklerini belirtiyor.  
Fehmi ayrıca Müslüman Kardeşler kökenli Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandıktan sonra yaptığı hataları ve ideolojik devlet anlayışına karşı ulusal devleti savunan muhalefetin kendisine karşı nasıl birleştiğini ele alıyor.   
Mursi'nin düşüşü ile Abdulfettah Sisi'nin cumhurbaşkanlığına gelişi arasındaki süreçte Fehmi, Hazım el-Beblavi hükümetinde dışişleri bakanı olarak görev aldı. Bu dönemde Müslüman Kardeşler hareketinin yoğun protestolarına, Rabia ve Nahda olaylarına tanık oldu. Mısır’daki kargaşanın uluslararası arenadaki yansımalarını yakından takip eden  Fehmi, içeride yaşananların Mısır’ın dış ilişkilerine olumsuz yansımaması için yoğun çaba sarf ettiğini ifade ediyor. Dışişleri bakanı olarak Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ABD ile yaşanan yoğun mesaiye dair aktarımlar yapıyor. Suudi Arabistan’ın bu süreçte Kral Abdullah bin Abdulaziz’in talimatıyla, özellikle Fransa üzerinde, Avrupa Birliği tarafından Mısır’a yaptırım uygulanmaması için ciddi baskı kurduğunu yazıyor. Nebil Fehmi’nin doğrudan aktarımları şöyle:  
Hüsnü Mübarek iktidarının son on yılında, tüm siyasi değişim çağrılarına kulağını tıkamış durumdaydı. Aynı zamanda sanki yönetmekten sıkılmıştı, sahip olan ama yönetmeyen biri gibiydi. Ülkenin idaresini hükümetteki Ulusal Demokrat Parti ve kendisine yakın kadrolara teslim etmiş sadece uzaktan izliyordu. Bu durum siyasi ve sosyal sorunların birikmesine ve askıda kalmasına neden oldu. Nitekim üst yönlendirme olmadığından çözüm yolları tıkanmış ve yönetim zaafı doğmuştu.  
Polis Bayramı'nın kutlandığı 25 Ocak 2011'de Kahire'de ve bazı illerde binlerce kişi "Olağanüstü hale hayır’’, ‘’İşkenceye Hayır" sloganları atarak protesto gösterileri düzenledi. Güvenlik güçlerinin Süveyş’teki gösterilere müdahalesinde can kayıpları oldu. Bu durum büyük bir galeyana yol açtı ve güvenlik politikaları ile genel olarak devleti protesto etmek amacıyla 28 Ocak’ta ‘Öfke Cuma’sı’ çağrısı yapıldı. Tunus’ta birkaç hafta önce  Zeynelabidin bin Ali yönetimini sonlandıran Yasemin Devrimi’nin yaşanmasının, gösterilere katılımın bu kadar yoğun olmasında etkisi olduğu yadsınamaz.  
"Öfke Cuma'sı" gösterilerinde "Halk rejimin düşmesini istiyor" sloganları yükselmekteydi. O günün ciddi olaylarından sonra, 29 Ocak’ta , çoğunluğu herhangi bir siyasi tarafla bağlantısı olmayan bir grup bağımsız şahsiyet, güncel gelişmeleri görüşmek üzere bir araya geldi. Akşam üzeri, Dışişleri Bakanı ve daha sonra Arap Birliği Sekreteri olan arkadaşım Nebil el-Arabi ile yaptığımız sohbet sonrasında bu gruba katılmaya karar verdik. Daha sonra medyada Akil Adamlar Heyeti olarak tanınacak olan grubun 12. üyesi olmuştum. Heyette İbrahim el-Muallim, Ahmed Kemal, Yahya el-Cümel, Nebil el-Arabi, Amr Musa, Mirvet Telavi, Necip Savirs, Amr Şubeki, Vahid Abdulmecid, Muhammed el-Adl, Halid Yusuf gibi isimler yer almaktaydı.    
5 Şubat'ta Akil Adamlar Heyeti, Nebil el-Arabi ile Avukat Ahmed Kemal Ebulmecd'i, Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman’la görüşüp krizin çözümü için bir yol haritası sunmak için görevlendirdi. Nebil el-Arabi'nin anlatımına göre, Ömer Süleyman yapılan önerileri ilgiyle dinledi, ancak Hüsnü Mübarek’e yönetimi bırakmasını teklif edemeyeceğini, diğer önerileri ise inceleyeceklerini söyleyerek görüşmeden ayrıldı. Ebulmecd ve Nebil el-Arabi Başbakan Ahmed Şefik ile de bir görüşme gerçekleştirdi, bu görüşmeden de somut bir şey çıkmadı. Yaklaşık bir hafta geçtikten sonra Hüsnü Mübarek krizin çözümü için yapılan önerileri dikkate alacağını açıkladı ve bir dizi reform taahhüt etti ancak Akil Adamlar Heyeti’ne bir göndermede bulunmadı. Mübarek’in reform taahhüdü zamanlama itibarıyla gecikmeliydi, çünkü kamuoyu göstericilerden yana tavır takınmaya başlamıştı ve göstericiler de Mübarek’in yönetimi bırakmasını şart koşmaktaydı.11 Şubat'ta Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman televizyondan yaptığı açıklamada Hüsnü Mübarek'in istifa ettiğini ve geçiş sürecinde yönetimi Yüksek Askeri Konsey’e bıraktığını duyurdu. Bu karar Mısır genelinde kutlamalarla karşılandı.  
25 Ocak Devrimi, Ortadoğu’da etkin rolü olan Mısır’ı tüm dünyanın ilgi odağı haline getirdi. Tahrir Meydanı, uzun yıllar otoriter merkezi hükümetlerin ardından, halkın katılımıyla bir yönetim modeli imkanına işaret etmesi dolayısıyla sembol haline geldi.  
Yüksek Askeri Konsey, kendini son derece karmaşık ve değişken bir siyasi sürecin içinde buldu. Konsey üyeleri asker kökenli olmaları hasebiyle siyasetten anlamadıkları için bu yeni durum karşısında ne yapacaklarını, nasıl bir denetim sağlayacaklarını bilmiyorlardı ve zaman zaman bunu itiraf etmekten de çekinmiyorlardı. Ulusal güvenlik konularına uzun süredir devam eden ilgim ve Mısır'ın Amerika Birleşik Devletleri büyükelçisi olarak hizmetim nedeniyle, Askeri Konseyin birçok üyesi, geçmişte çeşitli Mısır delegasyonlarında veya büyükelçilikte emrim altında görev yapmıştı. Bu arkadaşlar ülkedeki durumu tartışmak ve geçiş sürecinin seyri ile ilgili tavsiyelerimi dinlemek için düzenli olarak Garden City’deki dairemde beni ziyaret ettiler. Önerilerimin çoğu kanaatlerine aykırıydı, ancak tartışmalar her zaman samimi, açık sözlü ve yapıcı oldu. 
Askeri konsey, devlet işleyişinin normale dönmesi umuduyla seçim sürecini bir an önce tamamlamayı tercih etti. Konsey üyesi arkadaşlarım bu konuda şüpheliydiler. Fakat konseyin büyük çoğunluğu, ordunun ülkede güvenliği sağlamakla görevli olduğunu, siyasi sistemi ve bu sürece eşlik eden diyalog ve tartışma mekanizmalarını kurmak için eğitilmediğini düşünüyordu. Onlara göre, Askeri Konseyin önceliği güvenlik ve istikrarı sağlamaktı. 
2012'de anayasanın onaylanmasının ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı ve 30 Haziran 2012'de Müslüman Kardeşlerin adayı Muhammed Mursi seçimi kazandı. Hem mensubu olduğu Müslüman Kardeşleri hem de seçilmesinden memnun olmayan Mısır toplumunun geri kalanını temsil etmeliydi ancak bunu başaramadı. Mursi ve kadroları, halkın saygısını ve desteğini alan silahlı kuvvetler başta olmak üzere, devletin çoğu kurumu ile çatışma yoluna gitti. Göreve geldikten kısa süre sonra silahlı kuvvetlerin mali işler başkanını çağırarak, ordunun bütçesine dair hesap sordu. Tabi bu ilkesel olarak anlaşılabilir bir şey, ancak zamanlaması itibariyle, ordunun etkisini kırmaya yönelik bir mesaj olarak görüldü.  
Mısır ordusunun, İsrail'den Sina Yarımadası'ndaki topraklarını geri aldığı 6 Ekim zaferinin yıldönümü kutlamalarında Mursi, bir kritik hata daha yaptı. Kutlamalara aralarında Cumhurbaşkanı Enver Sedat’a düzenlenen suikasta karışmış olanların da olduğu aşırılık yanlısı İslamcıları davet etti. Ordu içinden üst düzey yetkililer daha sonra bana, bu hareketi bir hakaret olarak algıladıklarını aktaracaktı. Mısır kamuoyu bu daveti, şiddet yanlısı aşırı İslamcıları meşrulaştırma niyetinin bir işareti olarak yorumladı.  
Cumhurbaşkanı Mursi, kutlamadan birkaç gün sonra cumhuriyet başsavcısını görevden azletme kararı aldı. Bu karar, cumhurbaşkanının bir bütün olarak yargı kurumuna yönelik müdahalesine şüphelenen yargı çevrelerini öfkelendirdi.  
Kasım 2012'de cumhurbaşkanı, kendisine mutlak yetkiler veren ve yalnızca mevcut anayasanın değil, Mısır'ın daha önce bildiği tüm anayasaların da tam bir ihlalini temsil eden bir anayasa bildirgesi yayınladı. Bu bildirgeye yönelik protestoların artmasıyla birlikte, ülkedeki liberaller, solcular ve insan hakları aktivistleri bir araya gelerek, sivil hakları korumak için Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni kurdu.  
Sonuç olarak Mursi'nin siyasi hataları, muhalefeti kendisine karşı birleştirdi ve iktidardan düşmesine neden oldu. Mısır halkı, ideolojik bir yönetimi sakıncalı bulduğu için Müslüman Kardeşlerin yönetime tamamen hâkim olmasına göz yummadı. Tüm ordularda olduğu gibi, Mısır ordusunun da olağan dışı koşullara müdahale etmek, dış tehditlerle başa çıkmak ve iç kargaşa yaşanması durumunda, devletin güvenliğini ve istikrarı sağlamak için acil durum planları vardır. Ordu, 30 Haziran 2013 gösterileri öncesinde kararlı bir şekilde hareket ederek ülkenin çeşitli yerlerinde stratejik noktaları kontrol altına aldı. 
3 Temmuz 2013'te Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi, halkın talebi üzerine Muhammed Mursi’nin görevden azledildiğini, anayasanın askıya alındığını ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur’un geçici başkan olarak atandığını duyurdu. Televizyonlardan canlı yayınlanan duyuruda, Sisi’nin yanında kuvvet komutanları, Ezher şeyhi, Ortodoks kilisesi patriği, liberal ve selefi partilerin liderleri hazır bulunmaktaydı. 3 Temmuz açıklamasının hemen ardından ülkenin birçok yerinde İhvan üyeleri ve destekçileri tarafından şiddetli protestolar düzenlendi. Gösteriler Kahire’deki Rabia Meydanı ve Giza’daki Nahda Meydanı’nda yoğunlaştı.  
Ordunun büyük rol oynadığı yol haritasının açıklanmasına katılan çok sayıda siyasi şahsiyetin yanı sıra Muhammed El Baradey ile yeni hükümetin kurulması için çok sayıda istişare gerçekleştirildi. 30 Haziran olaylarından sonra Mısır'ın ilk hükümetini kurmak için yapılan istişareler, kendisini dünyaya zengin bir mirasa ve sağlam dini geleneklere sahip ılımlı bir sivil devlet olarak sunmaya çalışan Mısır'daki siyasi sahnenin karmaşıklığını yansıtıyordu. Bu süreçte Baradey benimle temasa geçti, başbakan adayı Hazım el-Beblavi'nin teklif etmesi durumunda dışişleri bakanı pozisyonunu kabul edip etmeyeceğimi sordu. Çok gönüllü olmadığımı ama Beblavi ile görüşüp teklifini açık fikirli bir şekilde dinleyeceğimi söyledim. Bunu memnuniyetle karşılayarak, "ikimiz de geçmişte hükümete katılmayı reddettik, şimdiyse birlikte katılacağız gibi görünüyor" dedi. 
14 Temmuz 2013'te Beblavi'den, dışişleri bakanı pozisyonu ile ilgili görüşme yapmak üzere çağrı aldım.  Beblavi ile görüşmemiz gayet dostane geçti. Bir sonraki görüşmede, kendisine dış politika vizyonumu sundum. Bana teşekkür etti ve toplantının ardından medya mensuplarına dışişleri bakanı pozisyonunu kabul ettiğimi duyurmamı istedi. Ramazan ayının ilk günü olan 16 Temmuz'da, çoğunluğu teknokrat olan yeni hükümet Cumhurbaşkanı Adli Mansur'un huzurunda yemin ederek göreve başladı.  Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi üç başbakan yardımcısından biri olarak kabinede yer almaktaydı. Başbakan Hazım el-Beblavi İhvan üyelerine bakanlık teklif ettiğini ancak reddettiklerini söyledi.  
Hükümetin iftar saatine kadar uzayan ilk toplantısına Cumhurbaşkanı Mansur başkanlık etti. Önümüzde zorlu bir sürecin olduğu açıktı, devlet kurumlarının acil bir hızla yeniden harekete geçirilmesi gerekiyordu. Gergin ve değişken bir ortamda hükümet zor şartlar altında çalışmalıydı, tarihsel bir sorumluluk taşıyorduk, değişim özlemlerini göz ardı etmeden istikrar için halk desteğini harekete geçirmek gerekiyordu. İhvan destekçilerinin ve kaosu fırsat olarak görenlerin şiddet olaylarını sınırlandırmalı ve bu arada uluslararası baskılarla uğraşmalıydık. Ülkede güvenlik sorunları yaşanmaktaydı, dışişleri bakanı olarak bu meselelerle doğrudan ilgilenmedim, güvenlik ve istikrarın sağlanması için, savunma ve içişleri bakanlığı ile istihbarat teşkilatı yoğun mesai harcadı.  
Yeni hükümetin göreve başlamasının ardından Muhammed el-Baradey, İhvanla yaşanan gerginlikleri çözüme ulaştırma girişimlerine öncülük etti. Ancak bir süre sonra güvenlik güçleri ile Müslüman Kardeşler arasında çatışmaların yaşanması bu çabalarını sekteye uğrattı. Sonuç olarak ya Mursi geri dönecek ve Müslüman Kardeşler tekrar başa geçecekti ya da 3 Temmuz’da açıklanan yol haritası uygulanacaktı. Bu süreçte iç ve dış arabuluculuk girişimlerinin sonuçsuz kalacağı ortaya çıktı.  
Hükümet toplantısından birkaç gün sonra, Başbakan Hazım El-Beblavi ve İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim Milli Güvenlik Kurulu’na, Rabia ve Nahda meydanlarındaki gösterileri dağıtma kararı aldıklarını bildirdi. Milli Güvenlik Kurulu, Adli Mansur başkanlığında düzenleniyordu, kurulun üyeleri; Başkan Yardımcısı Muhammed el- Baradey, Başbakan ve Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi, İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim, Genelkurmay Başkanı Sıdkı Subhi ve askeri yetkililerdi. Öneriyi dinledik ve tartıştık, nihayetinde gösterilerin dağıtılması kararı verildi. 14 Ağustos 2013'te polis öncülüğündeki güvenlik güçleri oturma eylemlerini dağıtmak için müdahalede bulundu. Hükümet kaynakları, Rabia ve Nahda meydanlarında silahlı protestocular ile polis güçleri arasında yoğun bir çatışma yaşandığını duyurdu. Müdahale, çok sayıda Müslüman Kardeşler üyesi ve güvenlik gücü mensubunun ölümüyle sonuçlandı. 
Dışişleri bakanı olarak durumun dış yansımalarıyla yüzleşmek için birkaç adım atmaya karar verdim. Attığım ilk adım, iç ve uluslararası kamuoyuna hitap ederken, görüşlerimin ve verdiğim rakamların doğru bilgiler içermesini sağlamaya yönelikti. Biraz zaman kaybedecektim ancak dünya kamuoyunun Mısır'ın açıklamalarına güvenmesi için bu son derece gerekliydi.  
Ardından, Rabia ve Nahda meydanlarındaki olaylar dahil olmak üzere, Mursi yönetiminin devrilmesinden sonraki süreçte yaşanan güvenlik sorunları ve can kayıplarıyla ilgili olayları araştırmak üzere Yargıç Fuad Riad başkanlığında bağımsız bir komisyonun kurulmasını önerdim. Bu öneri bakanlar kurulu tarafından onaylandı. Bu soruşturma komisyonunun olaylarla ilgili verileri, bugüne kadarki en kapsamlı ve nesnel rapor olmaya devam ediyor. 
Birincisinden daha az önemli olmayan ikinci hedefim, bu olayların uluslararası arenada tartışılıp Mısır devleti karşıtı bir tutuma neden olmasını engellemekti. 2013 yazında, Mısır'ın New York'taki Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi, Mısır'daki durumu görüşmek üzere bir BM Güvenlik Konseyi toplantısı düzenlemeye yönelik hamleler olduğunu bana bildirdi. Bu durumu ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'ye sorduğumda, girişimin Fransa’dan geldiğini söyledi. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ise girişimin arkasında ABD ve İngiltere olduğunu ısrarla vurguladı. Girişimin kim tarafından yapılacağını öğrenmekle ilgili daha fazla vakit kaybetmeden, veto etmelerini garanti altına almak için Rus ve Çinli yetkililerle istişarelerde bulundum.  
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Eylül 2013'teki toplantıları, dünyanın çeşitli ülkelerinden üst düzey katılım ışığında Mısır diplomatik hareketinin yeni bir aşamasını başlatmak için en uygun yerdi. Savunma yerine hücumu benimseyen bir diplomasi sergilemek niyetindeydik. Mısır’ın bölgesel ve uluslararası düzeyde aktif rolünü yeniden kazandığına dair güçlü bir mesaj vermek istiyorduk. Mısır heyetine Cumhurbaşkanı Adli Mansur’un başkanlık etmesi tartışıldı, ancak heyetin dışişleri bakanı düzeyinde olması kararlaştırıldı.  
21 Eylül 2013'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) toplantılarına katılmak için New York'a gittim. BM genel merkezinin önünde, yeni rejime muhalif olanlarla destekleyenler gösteri düzenlemekteydi. BM Mısır Daimi Misyonundan, Genel Kurul'un hazırlık görüşmeleri hakkında bilgi aldım. Bu bilgiler arasında, New York'taki Türk heyetinin Mısır'ın katılımı konusunda şu ana kadar herhangi bir açıklama yapılmadığını içeren kısa bir rapor da bulunmaktaydı. Toplantılara katılacak Türk heyeti tam olarak gelene kadar gelişmeleri yakından ve temkinli takip etme kararı aldık.  
BMGK toplantılarına katılan delegasyon başkanları için ABD başkanının ev sahipliğinde düzenlenen geleneksel resepsiyonda, Obama beni bir kenara çekti, Mısırlıların Mursi'nin yönetiminden duyduğu rahatsızlığı anladığını, ancak ABD Başkanı olarak, demokratik bir yönetim sağlanana kadar Mısır’a yapılan askeri yardımları askıya almak zorunda olduğunu söyledi. Bu pozisyonunu ertesi gün BMGK’ya hitaben yapacağı konuşmada açıklayacağını belirtti. Ben de özellikle açıklamanın yapılacağı yere ve zamana itiraz ederek; Mısır’ın ulusal güvenlik ihtiyaçlarının stratejik nitelikte olduğunu hatırlattım ve yardımların Amerika Birleşik Devletleri tarafından sürdürülebilir olması garanti edilmezse başka kaynaklara yönelmek zorunda kalabileceğimizi ifade ettim. Böylesi bir durumda konuşmanın akabinde bunu kabul edilemez bulduğumuzu basına açıklayacağımı belirttim.  
30 Haziran 2013'ten sonra Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz düşmanca olmasa da kırılgandı ve geçiş dönemi boyunca hassas bir şekilde ele alınması gerekiyordu. Başta Fransa, İspanya, İngiltere, Yunanistan, İtalya ve Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri bizimle tam olarak hemfikir olmasalar da görüşlerimizi duymaya hevesli olduklarını gözlemledim. Mısır Fransa ile ilişkilerinde Suudi Arabistan’dan çok önemli bir destek aldı. 30 Haziran olaylarına müteakip, Kral Abdullah bin Abdülaziz'in talimatı üzerine Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud El Faysal, ülkesinin Mısır'daki yeni rejime tam destek sunduğunu Fransa’ya bildirdi. Mısır’daki yeni rejimin kategorik olarak reddedilmemesi ve Avrupa Birliği tarafından baskı yapılmaması yönünde uyardı. Fransızlarla konuşmadan önce benimle temasa geçen bakana, yaklaşımı ve bireysel çabalarından duyduğum memnuniyeti ifade ettim.  
Suudi temasından sonra, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton birkaç defa Mısır’ı ziyaret etti. Görüş ayrılıklarımız olsa da bir süre sonra Mısır yönetimi ile Müslüman Kardeşlerin uzlaşamayacağını anladı. Nitekim Muhammed Mursi hala cumhurbaşkanlığı görevine dönmekte ısrar ediyordu.  
Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, bazı çekinceler ve zaman zaman yaşanan gerginliklere rağmen, yavaş yavaş istikrar kazandı. Bazı birlik üyeleri Avrupa Konseyi'nin seçimleri gözlemlemek için delegasyon gönderme kararını tersine çevirmeye çalıştığında, Ashton ile soğuk bir konuşma yapmak zorunda kaldım. AB’nin sürekli demokratik sistem inşasından bahsettiğini, buna rağmen gözlemci göndermemelerinin anlaşılabilir olmayacağını belirttim. Ashton bazı İskandinav ülkelerinden gelen baskılara rağmen, gözlemcilerin katılmasını sağladı.  
Mısır’da Mursi'nin devrilmesinin ardından, seçimlere kadar sürecek geçiş döneminin 12 ay sürmesi planlanıyordu.  
Ocak 2014'te yeni anayasanın onaylanmasının ardından şiddet olayları patlak verince, Cumhurbaşkanı Adli Mansur, anayasada belirtilenin aksine cumhurbaşkanlığı seçimlerinin parlamento seçimlerinden önce yapılmasına karar verdi. Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi geçerli oyların %96,91'ini alarak 8 Haziran 2014'te cumhurbaşkanı olarak yemin etti. 
Sisi seçildikten sonra, Mısır'ın Afrika Birliği'ne dönüşü ve dış politika ile ilgili meseleleri tartışmak için onunla temas halinde oldum. Yeni hükümetin kurulması beklenenden uzun sürmüştü, internet haberlerinden yeni kabinede yer almadığımı öğrendim. Benim için beklenmedik bir haber olsa da çok zor koşullarda başardıklarımla mutlu olduğum için rahatlamıştım.  

Nebil Fehmi anılarını kaleme aldı (1): ABD, Hüsnü Mübarek’in yerine hangi adayları destekledi?



ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni
TT

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'ye yönelik barış planını, özellikle de Gazze Şeridi'ne uluslararası bir güç konuşlandırılmasını desteklemek için ABD tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan taslak kararının tam metni.

Güvenlik Konseyi içindeki müzakereler kapsamında birkaç kez revize edilen metin, İsrail ile Hamas arasında 10 Ekim'de ateşkesi sağlayan planı onaylıyor.

Karar taslağı, sınır bölgelerinin güvenliğini sağlamak ve Gazze Şeridi'ni silahsızlandırmak için İsrail, Mısır ve yeni eğitilen Filistin polisiyle iş birliği yapacak bir “uluslararası istikrar gücü” kurulmasına olanak tanıyor. Uluslararası istikrar gücü ayrıca “resmi olmayan silahlı örgütlerin kalıcı olarak silahsızlandırılması” üzerinde çalışacak, sivilleri koruyacak ve insani koridorlar oluşturacak.

Yine karar taslağı, Gazze’de teorik olarak Trump başkanlığında olacak ve görev süresi 2027 sonuna kadar devam edecek bir geçiş yönetimi organı olan “Barış Kurulu”nun kurulmasına da olanak sağlıyor.

Önceki taslaklardan farklı olarak, bu karar gelecekte kurulacak bir Filistin devleti olasılığından bahsediyor.

Karar taslağında Filistin Ulusal Otoritesi gerekli reformları uyguladığında ve Gazze'nin yeniden inşasına başlandığında, “Filistinliler için güvenilir bir kendi kaderini tayin etme ve devlet kurma süreci için koşulların nihayet oluşabileceği” belirtiliyor. Bu madde İsrail tarafından sert bir şekilde karşılandı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı Karar taslağının ve Trump’ın Planı’nın tam metni şöyledir:

Güvenlik Konseyi, 29 Eylül 2025 tarihli ve (bu karara Ek 1 olarak eklenmiş) Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı memnuniyetle karşılamıştır. Bunu imzalayan, kabul eden veya onaylayan devletleri takdir etmektedir.

Ayrıca Trump’ın 13 Ekim 2025 tarihli tarihi Kalıcı Barış ve Refah Deklarasyonu'nu memnuniyetle karşılamaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri, Katar Devleti, Mısır Arap Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Gazze Şeridi'nde ateşkesi kolaylaştırmada oynadıkları yapıcı rolü takdir etmektedir.

Gazze Şeridi'ndeki durumun bölgesel barışı ve komşu devletlerin güvenliğini tehdit ettiğini kabul etmektedir.

Filistin meselesi de dahil olmak üzere Ortadoğu'daki durumla ilgili önceki Güvenlik Konseyi kararlarını hatırlatmaktadır.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır

1. Güvenlik Konseyi, Kapsamlı Planı onaylamakta, tarafların planı kabul ettiğini kabul etmekte ve tüm tarafları, ateşkesi iyi niyetle ve gecikmeden sürdürmek de dahil olmak üzere planı eksiksiz bir şekilde uygulamaya çağırmaktadır.

2. Uluslararası tüzel kişiliğe sahip geçiş yönetimi olacak bir “Barış Kurulu” kurulmasını memnuniyetle karşılamaktadır. Bu kurul, Kapsamlı Plan’a uygun olarak ve ilgili uluslararası hukuk ilkeleriyle uyumlu bir şekilde, Gazze'nin yeniden inşasına yönelik çerçeveyi geliştirecek ve finansmanı koordine edecektir. Kurul, Başkan Trump'ın 2020’de sunduğu barış planı ile Suudi-Fransız teklifi de dahil olmak üzere çeşitli tekliflerde yer aldığı gibi, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tatmin edici bir şekilde tamamlayana kadar görevini sürdürecektir. Reform programının uygulanması Filistin Ulusal Otoritesi’nin Gazze üzerinde güvenli ve etkili bir kontrolü yeniden kazanmasını sağlayacaktır.

Filistin Ulusal Otoritesi’nin reform programını uygulaması ve Gazze'nin yeniden inşa sürecinde kaydedilen ilerlemenin ardından, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkı ve bir Filistin devletinin kurulması yönünde güvenilir bir yol geliştirmek için koşullar oluşabilir.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır.

3. Barış Kurulu ile iş birliği içinde insani yardımın tam olarak yeniden başlatılmasının ve ilgili uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak ve BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve Kızılay da dahil olmak üzere iş birliği yapan kuruluşlar aracılığıyla Gazze Şeridi'ne ulaştırılmasının önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, yardımların barışçıl amaçlarla kullanılmasını ve silahlı örgütler tarafından yönlendirilmemesini sağlamayı da garanti etmektedir.

4. Barış Kurulu’na katılan üye devletlere ve Kurul'un kendisine şunları yapma yetkisi vermektedir:

(a) Aşağıdaki 7. fıkraya göre kurulacak kuvvetlerdeki personelin ayrıcalıkları ve dokunulmazlıkları da dahil olmak üzere, Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak.

(b) Gerektiğinde görevlerini yerine getirmek üzere uluslararası tüzel kişiliğe ve yürütme yetkilerine sahip operasyonel birimler kurmak. Bu görevlere şunlar dahildir:

  1. Arap Devletleri Birliği tarafından onaylanan, Gazze Şeridi'nde Filistinli teknokratlardan oluşan bağımsız ve apolitik bir komitenin denetlenmesi ve desteklenmesi de dahil olmak üzere, Gazze'de kamu hizmetlerini yönetmek ve günlük idareyi üstlenmek üzere bir geçiş yönetimi kurmak.

  2. Gazze'de yeniden inşa ve ekonomik toparlanma programlarını uygulamak.

  3. Gazze'de kamu hizmetlerini ve insani yardımı koordine etmek, desteklemek ve sunmak.

  4. Kapsamlı Plan’a uygun olarak, insanların Gazze'ye giriş ve çıkışlarını kolaylaştırmak için gerekli önlemleri almak.

  5. Kapsamlı Plan’ı desteklemek ve uygulamak için gerekli tüm ek görevleri yapmak.

  6. 4’üncü fıkrada belirtilen operasyonel birimlerin Barış Kurulu'nun yetki ve denetimi altında faaliyet göstereceği ve bağışçılardan, Kurul'un finansman mekanizmalarından ve hükümetlerden gelen gönüllü katkılarla finanse edileceği anlaşılmaktadır.

  7. Dünya Bankası ve diğer finans kuruluşları, bağışçıların yönetiminde özel bir güven fonunun kurulması da dahil olmak üzere, Gazze'nin yeniden inşasını ve kalkınmasını desteklemek için gerekli finansmanı sağlamaya ve kolaylaştırmaya çağrılmaktadır.

Güvenlik Konseyi, Barış Kurulu ile iş birliği yapan üye devletlere, Kurul’un kendisine, Gazze'de, Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik bir komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurma yetkisi vermektedir. ISF, Mısır Arap Cumhuriyeti ve İsrail Devleti ile yakın istişare içinde, katılımcı devletlerin kuvvetlerinden oluşacaktır ve uluslararası insancıl hukuk da dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun olarak görevini yerine getirmek için gerekli tüm araçları kullanacaktır.

ISF şunları yapacaktır:

• Mevcut anlaşmalarına halel getirmeksizin İsrail ve Mısır ile iş birliği yapmak.

• Eğitimli ve seçilmiş bir Filistin polis gücünü desteklemek.

• Sınır bölgelerini güvence altına almak.

• Gazze Şeridi'nin silahsızlandırılması, tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapının tamamen imha edilmesi ve yeniden inşa edilmesine izin verilmemesi yoluyla güvenlik ve istikrarı sağlamak.

• Devlet dışı silahlı örgütleri kalıcı olarak silahsızlandırmak.

• İnsani yardım operasyonları da dahil olmak üzere sivilleri korumak.

• Filistin polis gücünü eğitmek ve desteklemek.

• İnsani yardım koridorlarını güvence altına almak için ilgili devletlerle koordinasyon sağlamak.

• Kapsamlı Plan’ı desteklemek için gerekli tüm ilave görevleri yerine getirmek.

Barış Kurulu ve onunla iş birliği yapan üye devletler, Gazze'de Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurabilir

ISF kontrolü ve istikrarı sağladığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre Gazze’den çekilecektir. Gazze'nin yenilenen herhangi bir terör tehdidinden arındığı garanti edilene kadar çevre güvenlik varlığı sürdürülecektir.

ISF şu görevleri yerine getirecektir:

(a) Barış Kurulu'na Gazze'deki ateşkesin uygulanmasının denetlenmesinde yardımcı olmak ve Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak

(b) Barış Kurulu'nun stratejik yönlendirmesi altında ve gönüllü katkılar, Kurul'un ve hükümetlerin finansman mekanizmaları tarafından finanse edilecek şekilde faaliyet göstermek.

Barış Kurulu ve bu kararla yetkilendirilen uluslararası sivil ve güvenlik varlığının, Kurul’un gelecekteki icraatlarına tabi olmak üzere, 31 Aralık 2027 tarihine kadar varlığını sürdürmesine ve ISF’nin görev süresinin uzatılmasına yönelik herhangi bir kararın Mısır, İsrail ve diğer katılımcı üye devletlerle tam bir iş birliği ve koordinasyon içinde alınmasına karar verilmiştir.

Üye devletler ve uluslararası kuruluşlar, operasyonel birimlerine ve ISF'ye personel, ekipman ve mali kaynak sağlama fırsatlarını belirlemek, teknik yardım sağlamak ve çalışmalarını ve belgelerini tamamen tanımak için Barış Kurulu ile iş birliği yapmaya çağırılmaktadır.

Barış Kurulu'ndan, yukarıda kaydedilen ilerleme hakkında her altı ayda bir Güvenlik Konseyi'ne yazılı bir rapor sunması talep edilmektedir.

Bu konunun Güvenlik Konseyi’nin gözetimi altında kalmasına karar verilmiştir.

_______________________________________________________________________________________

Ek 1 – Başkan Donald J. Trump'ın Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı

1. Gazze, komşuları için hiçbir tehdit oluşturmayan, radikalizm ve terörden arındırılmış bir bölge olacaktır.

2. Gazze, yeterince acı çekmiş halkının yararına yeniden geliştirilecektir.

3. Tarafların bu öneri üzerinde mutabık kalmaları halinde savaş hemen sona erecektir. İsrail Savunma Kuvvetleri rehinelerin iade işlemlerinin alt yapısını hazırlamak amacıyla üzerinde uzlaşılan sınırlara çekilecektir. Bu aşamada tüm askerî faaliyetler (hava ve topçu saldırıları dâhil) durdurlacak, cephe hatları dondurulmuş şekilde muhafaza edilecektir.

Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır

4. İsrail'in kamuoyuna açık bir şekilde anlaşmayı kabul ettiğini duyurmasından itibaren 72 saat içinde, hayatta olan ve olmayan tüm rehineler iade edilecektir.

5. Tüm rehinelerin serbest bırakılmasının ardından İsrail, müebbet hapis cezası almış 250 Filistinli tutukluya ek olarak, 7 Ekim 2023'ten sonra Gazze'de tutuklanan bin 700 tutukluyu serbest bırakacaktır. Bu kapsamda tutulan tüm kadın ve çocuklar da buna dahildir. Naaşı verilecek her İsrailli rehine karşılığında İsrail, 15 Gazzelinin cenazesini iade edecektir.

6. Tüm rehineler iade edildikten sonra, barışçıl bir arada yaşamayı ve silahlarını bırakmayı taahhüt eden Hamas üyelerine af tanınacaktır. Gazze'den ayrılmak isteyenlere ev sahibi ülkelere güvenli geçiş imkânı sağlanacaktır.

7. Anlaşmanın kabul edilmesinin ardından Gazze'ye derhal yardım gönderilecektir. Yardım miktarları, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada belirtilen miktarlardan az olmamalıdır ve altyapının (su, elektrik, kanalizasyon), hastanelerin, fırınların yeniden işler hâle getirilmesini ve molozların temizlenip yolların açılmasını mümkün kılacak ekipmanların girişini kapsamaktadır.

8.Yardımlar, BM ve bağlı ajansları, Kızılay ve taraflar ile ilişkisi olmayan diğer uluslararası kuruluşlar aracılığıyla ve her iki tarafın da müdahalesi olmaksızın Gazze’ye giriş yapacak ve dağıtılacaktır. Refah Sınır Kapısı’nın her iki yönde de açılması, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada uygulanan aynı mekanizmaya tabi olacaktır.

9. Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır. Komite, nitelikli Filistinliler ile uluslararası uzmanlardan oluşacaktır. Başkan Donald J. Trump başkanlığında, eski Başbakan Tony Blair de dahil olmak üzere diğer üyeler ve devlet başkanları tarafından yönetilecek “Barış Kurulu” adı verilen yeni bir uluslararası geçiş organının gözetiminde görev yapacaktır. Bu yapı, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tamamlayana kadar Gazze'nin yeniden inşası için çerçeveyi oluşturacak ve finansman sağlayacaktır.

Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkına ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir

10. Yeniden inşa ve kalkınmaya yönelik “Trump Ekonomik Planı”, Ortadoğu'da modern mucize şehirlerin gelişimine katkıda bulunmuş uzmanlardan oluşan bir komite tarafından hazırlanacaktır. Çeşitli uluslararası tarafların yatırım teklifleri de değerlendirilecektir.

11. Katılımcı ülkelerle müzakere edilerek, tercihli gümrük tarifelerine sahip özel bir ekonomik bölge oluşturulacaktır.

12. Hiç kimse Gazze'den ayrılmaya zorlanmayacaktır. Ayrılmak isteyenler bunu özgürce yapabilecek, dönmek isteyenlere de dönüş hakkı tanınacaktır. Halkın Gazze’de kalması teşvik edilecek ve daha iyi bir geleceğe katkı sunmaları sağlanacaktır.

13. Hamas ve diğer silahlı fraksiyonlar, Gazze’nin yönetiminde doğrudan, dolaylı ya da herhangi bir şekilde yer almayacaklarını taahhüt etmektedir. Tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapı tamamen imha edilecek ve yeniden inşa edilmesine izin verilmeyecektir. Gazze, bağımsız gözlemcilerin gözetiminde, uluslararası fonlarla desteklenen ve bağımsız kuruluşlar tarafından doğrulanan satın alma ve yeniden entegrasyon programlarıyla silahsızlandırılacaktır.

14. Bölgesel ortaklar, Hamas ve diğer fraksiyonların yükümlülüklerine uymalarını sağlamak ve “Yeni Gazze”nin ne komşuları ne de kendi halkı için tehdit oluşturmamasını garanti altına alacaklardır.

15. ABD, Ürdün ve Mısır ile iş birliği içinde, Filistin polisini eğitmek ve desteklemek üzere Gazze'ye bir an önce konuşlandırılacak bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurmak için Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışacaktır. Bu güç, sınırları güvence altına almak, silah girişini engellemek ve yeniden inşa için mal akışını kolaylaştırmak amacıyla İsrail ve Mısır ile birlikte çalışacaktır.

16. İsrail Gazze'yi ne işgal edecek ne de ilhak edecektir. Kontrol ve istikrar sağlandığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir.

17. Eğer Hamas teklifi geciktirir veya reddederse, yukarıda belirtilen hususlar, İsrail Kuvvetleri tarafından kademeli olarak uluslararası istikrar gücüne devredilecek “terörden arındırılmış” alanlarda uygulanmaya devam edecektir.

18. Filistinliler ile İsraillilerin zihin dünyasını ve anlatı biçimlerini dönüştürmeyi amaçlayan, hoşgörü ve barışçıl bir arada yaşama değerlerine dayalı bir dinler arası diyalog mekanizması hayata geçirilecektir.

19. Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkı ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir.

20. ABD, İsrail ile Filistinliler arasında kalıcı ve barışçıl bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla bir diyalog süreci başlatacaktır.


Suriye, Uygur savaşçılarını Çin'e teslim etmeyi planladığı yönündeki haberleri yalanladı

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Pekin'de eş-Şeybani ile görüştü, (SANA)
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Pekin'de eş-Şeybani ile görüştü, (SANA)
TT

Suriye, Uygur savaşçılarını Çin'e teslim etmeyi planladığı yönündeki haberleri yalanladı

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Pekin'de eş-Şeybani ile görüştü, (SANA)
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Pekin'de eş-Şeybani ile görüştü, (SANA)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili, dün hükümetin Uygur savaşçıları Çin'e teslim etmeyi planladığı yönündeki haberleri yalanladı. Kaynak, "Agence France-Presse'in (AFP) Suriye hükümetinin savaşçıları Çin'e teslim etme niyetine dair haberlerinde doğruluk payı yok" dedi.

AFP, Suriye hükümetinden bir yetkilinin, Suriye'nin, Müslüman Uygur azınlıktan savaşçıları Çin'e teslim etmeyi planladığını söylediğini belirtti ve diplomatik bir kaynağa dayanarak, savaşçı sayısının 400 olduğunu ifade etti.

Suriye'deki bir diplomatik kaynak AFP'ye yaptığı açıklamada, "Şam'ın önümüzdeki dönemde 400'den fazla Uygur savaşçıyı Çin'e teslim etmeyi planladığını" söyledi.

Hükümet kaynağı, konunun şu anda Pekin'i ziyaret eden Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'nin gündeminde olduğunu belirterek, Şam'ın "Çin'in talebi üzerine, savaşçıları Suriye ordusuna entegre etmeyi reddetmesinin ardından" savaşçıları gruplar halinde teslim etmeyi planladığını söyledi.

Suriye'nin kuzeyindeki İdlib'de kalesi bulunan Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) gerçekleştirdiği ve Beşşar Esed'in devrilmesiyle sonuçlanan saldırının ardından Şam'da yeni yönetimin iktidara gelmesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra, geçiş hükümeti dünyayla ilişkilerinde yeni bir sayfa açmayı hedefliyor.

Savaş yıllarında Suriye'ye akın eden yabancı savaşçılar konusu en hassas konulardan biri. Zira ülkelerinin çoğu onları geri almayı reddederken, geçici devlet başkanı Ahmed eş-Şara da yıllardır Esed'e karşı aynı cephede savaşan, aralarında Uygur savaşçıların da bulunduğu yabancı savaşçıları terk edemiyor.

Çin'in kuzeybatısında yaşayan ve Türkçe konuşan Müslüman bir azınlık olan bu savaşçıların çoğu, Heyet Tahrir eş-Şam ve müttefiklerinin kalesi olan İdlib'deki silahlı cihatçı bir grup olan Türkistan İslam Partisi'ne (TİP) mensuptur. HTŞ, iktidara geldikten sonra tüm askeri grupların feshedildiğini ilan etti.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre Suriye'deki Uygur savaşçıların sayısı 3 bin 200 ila 4 bin arasında değişiyor ve bunların büyük çoğunluğu İdlib'de konuşlu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Gözlemevi, bunların tamamının yeni ordu içerisinde özel bir birliğe entegre edildiğini belirtti.

Bu arada, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, dün Suriyeli mevkidaşı Esad eş-Şeybani ile yaptığı görüşmede ülkesinin Suriye'deki barış çabalarına verdiği desteği teyit etti.

Yi, eş-Şeybani'ye, "Çin'in Suriye'nin mümkün olan en kısa sürede barışa ulaşma çabalarını desteklediğini" söyledi ve Pekin'in Şam'ın "uluslararası topluma entegre olma ve siyasi diyalog yoluyla halkın iradesine uygun bir ulusal yeniden yapılanma planına ulaşma" çabalarına verdiği desteği vurguladı.

Görüşme, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın ABD'yi ziyaretinden bir hafta sonra gerçekleşti. Eş-Şara, Beyaz Saray'da Başkan Donald Trump tarafından kabul edildi.

13 yıllık iç savaşın ardından Suriye, eski Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimi altında yaşadığı diplomatik izolasyondan kurtulmaya çalışıyor. Aralık 2014'te, dönemin HTŞ lideri Ahmed eş-Şara liderliğindeki bir koalisyon, Esed'i devirdi.

Suriye'nin yeni liderleri, iktidara geldiklerinden beri geçmişlerinden uzaklaşmaya ve hem Suriyeliler hem de Batılı güçler tarafından kabul edilebilir, daha ılımlı bir imaj sergilemeye çalıştılar. Çin, özellikle daimi üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi bünyesinde Suriye'ye sürekli olarak diplomatik destek sağladı.

Esed, 2004'ten bu yana Çin'e yaptığı ilk ziyaret olan Eylül 2023'teki Asya Oyunları'nın açılış töreninden önce Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldi. Bu görüşmede Şi Cinping, Suriye ile "stratejik ortaklık" ilan etti ve ikili ilişkilerin "uluslararası dalgalanmalara dayanması" nedeniyle övgüde bulundu.


İsrail'de yükselen sesleri susturmaya çalışan milisler

İsrail parlamentosu Knesset’in Arap üyesi Eymen Udeh, Tel Aviv'de Gazze'deki savaşı protesto eden bir gösteride, Kasım 2023 (AFP)
İsrail parlamentosu Knesset’in Arap üyesi Eymen Udeh, Tel Aviv'de Gazze'deki savaşı protesto eden bir gösteride, Kasım 2023 (AFP)
TT

İsrail'de yükselen sesleri susturmaya çalışan milisler

İsrail parlamentosu Knesset’in Arap üyesi Eymen Udeh, Tel Aviv'de Gazze'deki savaşı protesto eden bir gösteride, Kasım 2023 (AFP)
İsrail parlamentosu Knesset’in Arap üyesi Eymen Udeh, Tel Aviv'de Gazze'deki savaşı protesto eden bir gösteride, Kasım 2023 (AFP)

Arap siyasi liderlere, muhalefetteki Yahudi siyasi aktivistlere ve eleştirilerde bulunan gazetecilere yönelik devam eden saldırıların ardından, milislerin İsrail’de muhalefeti susturmak için aktif ve ısrarlı bir şekilde çalıştığı, bu aktivistlerin hayatları için gerçek bir tehdit oluşturduğu ve birçoğunu sıkı güvenlik önlemleri altında yaşamaya zorladığı ortaya çıktı.

Bu milis gücü, İsrail parlamentosu Knesset'in Arap üyelerine karşı harekete geçti ve son iki hafta içinde Arap Değişim Hareketi Ortak Listesi Başkanı Milletvekili Eymen Udeh’e kanlı bir saldırı düzenlemeye çalıştı.

Milisler, Udeh’in Pardes Hanna-Karkur beldesinde solcu siyasi aktivistlerle katıldığı bir toplantıya ve Nes Tziona şehrinde düzenlenen başka bir toplantıya saldırdı, arabasının camlarını kırdı ve ona taş attı. Polisin her iki olayda da kendisine saldırı düzenleneceğini bildiği ve bunu kendisine bildirerek toplantılara katılmaması konusunda uyardığı ortaya çıktı. Ancak Udeh, “Faşist teröristlere boyun eğmeyeceğiz. Hiçbir koşulda halkla toplantılarımızı iptal etmeyeceğiz ve onların amacının Yahudilerle Araplar arasında herhangi bir toplantının yapılmasını engellemek olduğunu biliyoruz” diyerek toplantılara katılmaktan geri durmadı.

g
Knesset'in Arap üyesi Eymen Udeh, 9 Mayıs'ta Kudüs'te düzenlenen Halk Barışı Zirvesi etkinliğinde konuşma yaparken (AFP)

Udeh ile aynı bloktan bir başka milletvekili olan Ofer Cassif de Kudüs'te bazı polis memurlarının katılımıyla benzer bir saldırıya maruz kaldı.

Ultra-Ortodoks Yahudileri temsil eden Şas Partisi’nden iki Yahudi milletvekili de saldırıya uğradı ve bunun sonucunda yaralandı. Saldırı, dindar gençleri askerlik hizmetinden kısmen muaf tutacak bir yasa konusunda hükümetle müzakere etmeyi kabul ettikleri için onlardan intikam almak isteyen ultra-Ortodoks Yahudi unsurlar tarafından gerçekleştirildi.

Güvenlik önlemleri artırıldı

Eleştirilerini dile getiren gazetecilerden Guy Belz, Dana Weiss, Yonit Levi ve Rina Matsliah'a yönelik ölüm tehditleri nedeniyle bu gazetecilerin çevresinde ve çalıştıkları Kanal 12 televizyonu stüdyolarının kapılarında sıkı güvenlik önlemleri alındı.

Gazeteci Belz’in Hayfa'da vereceği konferans iptal edildi. Her cumartesi hükümetin politikalarını protesto etmek için düzenlenen protesto gösterilerinin organizatörlerinden biri olan üniversite öğretim üyesi Shikma Bressler’in Tivon'da vereceği konferans da iptal edildi.

Temiz Yönetim Derneği, bu olayları hükümetin ve bakanlarının, politikalarını reddeden ve kararlarını ve uygulamalarını eleştiren herkese karşı yürüttüğü kampanyanın doğal bir sonucu olarak değerlendirdi.

srt
İsrail işgali altındaki Batı Şeria'nın el-Halil şehrinde oyuncak silah taşıyan İsrailli bir çocuk, Mart 2024 (AFP)

Adalah Hukuk Merkezi ise İsrail kolluk kuvvetlerine, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında açıkça terör eylemi niteliğinde olan bu şiddet olaylarına ilişkin kapsamlı ve etkili bir soruşturma başlatılması çağrısında bulundu. Merkez, saldırganların ve kışkırtıcıların kimliklerini ortaya çıkardığını iddia ettiği düzinelerce video ve tanık ifadesini polise sundu.

Paris'teki Sosyal Bilimler İleri Araştırmalar Okulu'nda araştırma direktörü olan Fransız-İsrailli sosyolog Eva Illouz, yaşananların İsrail'de Yahudi faşizminin muazzam bir büyüme gösterdiğinin işareti olduğunu söyledi ve bu faşistlerin Başbakan Binyamin Netanyahu, partisi ve müttefiklerinin ‘doğal ortakları’ olduğunu vurguladı.

Illouz, Haaretz gazetesine verdiği röportajda şunları söyledi:

“Netanyahu, yirmi yıldır Yahudiler ve Araplar arasında nefret tohumları ekmeye ve yargının meşruiyetini sorgulamaya devam ediyor ve milli kimliği dine dayandırıyor.”

Illouz, 1980'den önce Yahudi terörizminin İsrail'de marjinal bir fenomen olduğunu, ancak o yıldan itibaren HaMakhteret HaYehudit, Kah, Teror Negid Teror, Bet Ayin ve LeHava gibi Yahudi grupların terörist saldırılar düzenlediğini ve bunların çoğunun polis tarafından engellendiğini belirtti. Bu grupların bazıları aşırı milliyetçiydi. Diğerleri ise Siyonizme karşı olduklarını ilan ettiler ve İsrail Devleti'ni yıkıp yerine Yahuda Krallığı'nı kurmak istediler.