Emani et-Tavil
Batı Afrika ya da diğer adıyla Sahel ülkeleri, bazıları uluslararası olaylarla yani uluslararası sistem düzeyindeki güç dengeleriyle ilişkili olmak üzere istikrarlarını ve güvenliklerini tehdit eden çeşitli düzeylerdeki bölgesel değişikliklere tanık oluyor.
Değişikliklerin yaşandığı bu bölgesel ortamın başta petrol ve madenler olmak üzere doğal kaynakların bolluğuna rağmen ekonomilerinin zayıflığının Batı Afrika ülkeleri arasında büyük ve kapsamlı bir ikilemi temsil ettiği söylemek yanlış olmaz. Belki de bu ikilemin, özellikle Batı ülkelerine ait uluslararası şirketlerin çıkarlarıyla bağlantılı seçkinler arasında sosyal adaletten yoksun politikaların bir sonucu olarak devlet kurumlarındaki kırılgan yapının ortaya çıkmasında da önemli bir faktör olduğu söylenebilir. Sahel ülkelerinin çoğunluğu yoksulluk, eğitimsizlik ve hastalık gibi sorunlarla boğuşuyor. Bu ortam da iki durumun ortaya çıkmasında başrol oynuyor. Bunlardan ilki, Mali'de iki askeri darbenin gerçekleşmesi ile bölgenin her geçen gün artan genç nüfusunun aşırılık yanlısı örgütlerin kucağına itilmesi. Yine bölge ülkelerinden Gine, Burkina Faso ve son olarak Gine-Bissau'daki başarısız askeri darbe girişimleri oldu. Tüm bu darbe girişimleri Batı Afrika’yı darbelerin merkezi haline getirirken siyasi istikrarsızlığı da körükledi.
Afrika’nın tüm taraflar için stratejik öneminin uluslararası kuruluşlardaki, özellikle Birleşmiş Milletler'deki (BM) oy ağırlığı da dahil olmak üzere bir çok meselede öneminin arttığı bir dönemde uluslararası toplum, Batı Afrika ülkeleriyle etkileşim konusunda yoğun bir rekabet içinde. Afrika ülkeleri, bir bütün olarak 193 uluslu BM üyeliğinin dörtte birinden fazlasını oluşturduğundan hassas meselelerin ele alınışında belirleyici bir rol üstleniyorlar. Burada Afrika’nın bu oy ağırlığının, örneğin Arap-İsrail çatışması sırasında İsrail'in ırkçı bir devlet olarak sınıflandırılması ve ardından 1979 yılında Camp David Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Tel Aviv'in Afrika Kıtası’ndaki ülkelerle ilişkileri yeniden kurma becerisiyle bu sınıflandırmadan çıkarılmasında önemli bir rol oynadığın belirtmekte fayda var.
Zenginlik ve yoksulluk dengeleri
Afrika şu an 300 milyon varil olarak tahmin edilen, küresel düzeyde petrol rezervlerinin yüzde 9'una ve yüzde 70'ini ürettiği altın rezervlerinin yüzde 40'ına sahip. Bu büyük doğal kaynaklar, uluslararası toplumda Afrika rekabeti için bir başka neden olarak ön plana çıkıyor.
Bu çerçevede küresel düzeyde yayınlanan ekonomik raporlara göre Kıta’nın birçok bölgesinde jeolojik araştırmalar modern tekniklerle yapılmadığından bu oranların daha fazla olması muhtemel. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı analiz haberine göre söz konusu raporlar, kristalin ve bileşimlerinde yüksek oranlarda çeşitli mineraller içeren kayalar olan metamorfik minerallerin (başkalaşım kayaçları) jeolojik bir bileşimini içerdiğini belirtilen Afrika Sahel bölgesiyle ilgili yapılan bilimsel araştırmalara dayanıyor. Buna göre Afrika, altyapı yatırım planlarını karşılamak için yıllık yaklaşık 100 milyar dolara sahip olması şartıyla, gelecekte dünya sanayisi için ana kaynak olacaktır. Aynı zamanda 2013-2063 Afrika Birliği Planı’nda Afrika Kıtası, umut verici bir gelişme elde etmek için hedeflenen on ana alandan biri.
Bu bağlamda Fransa’nın Batı Afrika yaklaşımları, büyük ülkelerin kaynak ve nüfuz arayışındaki stratejileri arasında gerginlik yaratırken, Batı Afrika bölgesindeki mevcut etkileşimler, istikrar ve büyüme arayışındaki Afrika’nın yerel hırslarını körüklüyor. Başta Fransa olmak üzere büyük ülkeler kendilerini terörle mücadele ve ülkelerin istikrarını korumak için Batı Afrika ülkelerinin destekleyicisi olarak sunuyorlar. Ancak Fransa’nın onlarca yıldır süregelen bu yaklaşımları başarısız olmuş gibi görünüyor.
Eski sömürgeciler, Kızıldeniz’de Cibuti'den başlayıp Atlantik Okyanusu'ndan Moritanya'ya kadar uzanan bir kuşakla Kıta’nın kuzeyindeki ülkelerle eski kolonileri olan Batı Afrika ülkeleri için daha fazla kırılganlık ve zayıflık üretti. Paris, bu doğrultuda iki mekanizma benimsedi. Bunlardan ilki Batı Afrika'daki bazı ülkelerle askeri ittifaklar kurarak doğrudan askeri müdahalede bulunmaktı. Fransa, ilk önce 2013 yılında Kırmızı Kelebek Operasyonu ve aynı yıl Mali'de Barkhane Operasyonu’nu başlatarak Orta Afrika'ya askeri olarak müdahil oldu. Ancak 2021 yılındaki saha başarısızlığının yanı sıra yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının genel olarak Batı ekonomileri üzerindeki olumsuz etkisinin ardından askeri faaliyetlerin maliyetleri baskı yarattı. Bu baskılar, bölgedeki silahlı örgütler tarafından esir alınan Fransa vatandaşlarının serbest bırakılması için terör örgütlerine fidye ödemeyi kabul etme noktasına geldi ve iki operasyonu da sona erdirmek zorunda kaldı.
Askeri ittifaklara gelince; G5 Sahel ülkeleri (Çad, Nijerya, Nijer, Burkina Faso, Moritanya ve Mali) ile kurulan ittifak, Körfez’in kısmi finansman desteği ile yaklaşık 5 bin silahlı unsurdan oluşan bir askeri güçle kurulmuştu.
Batı Afrika'daki yüksek düzeyde güvenlik tehditlerini göz önünde bulundurursak, Paris’in yaklaşımları doğrudan istikrar düzeyini yükseltmek açısından bir başarısızlıkla sonuçlandı.
Fransa’nın Batı Afrika'da başarısız olmasının üç nedeni olduğunu düşünüyorum. Birincisi, özellikle nüfusun büyük bir yüzdesinin Müslüman olduğu ülkelerde, bir yabancıya karşı direniş kavramlarının güçlenmesini ve desteklenmesini körükleyen doğrudan askeri müdahale seçeneğine gitmesiydi. Askeri müdahale, aşırılık yanlısı örgütleri harekete geçiren provakatif bir uyarı oldu ve askeri olarak bir araya gelme güdüsünü harekete geçirdi. Bu da bize Nijerya'dan başlayarak G5 Sahel ülkelerine yayılan Boko Haram gibi aşırılık yanlısı başlıca örgütlerin sahip olduğu üst düzey imkanları ve DEAŞ ve El Kaide'nin Batı Afrika ülkelerinde kendilerine yeniden yer bulmalarının nedenini açıklıyor.
İkinci neden ise, Batı Afrika ülkelerinden teröre karşı birlikte hareket ettiği müttefiklerine karşı samimiyetsiz olması ve bazı durumlardan kaçınmasıdır. Bu, G5 mekanizmasının insan faktörü açısından bir takım sınırlamalar getirmesinin yanı sıra, Batı Afrika ülkelerinin ordularından ayrı kuvvetler olacak şekilde tasarlanmasından kaynaklandı. Bu durum, Batı Afrika ülkelerinin ordularının terörizm karşısında finansman, silahlanma ve askeri-teknik yetenekler açısından zayıflamasına neden oldu. Belki de Fransa, terörizm karşısında Batı Afrika ülkelerinin ordularını gerçekten desteklemenin bu ülkeler için Fransa kaynaklı istenmeyen bir güç yaratabileceğinden ve bunun da devlet kurumlarının Fransa’nın o ülkenin doğal kaynaklarıyla ilgili arzularına karşı koyma yeteneği elde etmesini sağlamasından çekiniyordu.
Üçüncü nedene gelirsek; eski sömürgeciden, özellikle de eski sömürgecinin ülkelerinin zenginliklerini sömürme huyundan vazgeçmesi gerektiğini düşünen genç Afrikalı seçkinlerin yeni eğilimlerinde gözlemlenebilir. Bu belki de G5 Sahel ülkelerinin 2019 yılında, Afrika’nın zenginliğini sömürmek için bir mekanizma ve sömürgeci ülkelerin buradaki nüfuzunun devam etmesi için bir adres olarak kullanılan Fransız bankacılık sisteminden çekilmesini açıklıyordur.
Paris'in demokratik değerleri korumadaki güvenilirliği ise Mali'deki askeri darbeyi reddederken ve ona karşı baskı uygularken bir süre önce uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden Çad'ın eski Cumhurbaşkanı İdris Debi'nin oğlu Muhammed İdris Debi İtno’nun Çad'da iktidarı ele geçirmek için uyguladığı anayasal darbeyi kabul etmesinden sonra ciddi şekilde şüpheye neden oldu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Afrika'da demokrasiyi desteklemek için bir fon kurma ya da sonuncusu Sivil Toplum Örgütleri Konferansı da olmak üzere Paris'in 2021 yazında Batı Afrika ülkelerinden gençlerle bir araya gelinen konferanslara ev sahipliği yapma gibi çabaları, Fransa’nın Batı Afrika'daki nüfuzunu sürdürmek için son çırpınışları olarak görülüyor.
Batı Afrika’da hakim bir güç olan Fransa ile bölge ülkeleri arasındaki etkileşim başarı getirmezken üstüne bir de terör örgütlerinin sayısında ve imkanlarında bir artışla sonuçlandığını gösteriyor. Bunun sonucunda çok sayıda insanın yaşamını yitirdiği veya zarar gördüğü terör eylemleri de arttı. Polislerin ve askerlerin hedef alındığı terör eylemlerinde artış oldu. Örneğin Mali’de Mart 2020’de gerçekleşen terör eyleminde 157 kişi öldü. Saldırının sorumluluğunu, Dana Ambassago adlı terör örgütü üstlendi.
Aynı yıl Kamerun’da gerçekleştirilen ve Boko Haram'ın üstlendiği saldırıda 101 kişi yaşamını yitirdi. Burkina Faso’da 2015 yılında yaşanan şiddet olaylarında artış yaşandı. Kasım 2021'de bir hafta içinde düzenlenen iki terör saldırısında 53 polis öldü. Geçtiğimiz ocak ayındaki askeri darbenin nedenlerinden biri olarak güvenlik güçlerinin verdiği kayıpların sayısının fazla olması gösterildi.
Uluslararası dengelerdeki değişiklikler
Fransa’nın bölgedeki başarısızlığı, bölgesel ve uluslararası düzeyde rekabet eden güçlerin Kıta’ya uygun bir şekilde girmelerine zemin hazırlıyor gibi görünüyor. Örneğin Batı Afrika ülkelerinin askeri yeteneklerine yönelik doğrudan güvenlik desteğinin olmaması, Rusya'nın Wagner şirketi ile Mali'ye girmesine katkıda bulundu. Oysa bu, Fransa’nın Batı Afrika'daki varlığının en önemli dayanak noktasıydı.
Türkiye’nin 2005'i “Afrika yılı” ilan etmesi, Ankara’nın bölgeye nüfuzu için uygun bir zemin hazırladı. Ayrıca Afrika Birliği (AfB), 2008 yılında Türkiye'yi stratejik ortak ilan etti. Aynı yıl 49 Afrika ülkesinin katılımıyla Türkiye ile Afrika arasındaki ilk iş birliği zirvesi İstanbul'da yapılırken, son ortaklık zirvesi de geçtiğimiz aralık ayında Batı Afrika ülkelerinin çoğunluğunun katılımıyla yine İstanbul'da gerçekleşti.
Türkiye Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ile Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) arasındaki iş birliği anlaşması imzalandı. Ayrıca Doğu Afrika Topluluğu (EAC) ile de bir iş birliği anlaşması imzalanırken, 2008 yılında Ankara'nın Afrika Kalkınma Bankası (AfDB) ve Afrika Kalkınma Fonu'na (AfDB) üyelik başvuruları da onaylandı.
Bu yüzden Mali, Batı ülkelerinin genel olarak Batı Afrika ülkeleri üzerindeki nüfuzlarının simgesi ve lideri olarak görülen Fransa'nın geleneksel nüfuzuna karşı öncü bir devlet olabilir. Fransa’nın Bamako Büyükelçisi’nin geçtiğimiz ocak ayının sonlarında Mali'den sınır dışı edilmesinin ardından Afrika kamuoyunun söylemlerinin, gelecekteki güç dengesinin doğasına ilişkin birçok sembolik boyuta sahip olduğu da unutulmamalı.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.