Papa Francis komünist mi?

Papa'nın ekonomiyle ilgili görüşleri, 1891 yılında Papa 13. Leo tarafından yazılan ‘Rerum Novarum’ (Yeni Şeyler Hakkında) adlı ünlü genelgede yer alan Katolik Kilisesi geleneğinin bir yansıması.

Papa Francis, Kovid-19 salgını sırasında yoksulların kaldığı bir bakım merkezini ziyaret etti. (Reuters)
Papa Francis, Kovid-19 salgını sırasında yoksulların kaldığı bir bakım merkezini ziyaret etti. (Reuters)
TT

Papa Francis komünist mi?

Papa Francis, Kovid-19 salgını sırasında yoksulların kaldığı bir bakım merkezini ziyaret etti. (Reuters)
Papa Francis, Kovid-19 salgını sırasında yoksulların kaldığı bir bakım merkezini ziyaret etti. (Reuters)

İmil Emin
Bu gerçekten doğru mu? Papa Francis bir dereceye kadar ideolojik ve sol Marksist bir tona mı sahip? Bazılarının utanmadan ya da endişelenmeden dile getirdiği gibi; o bir komünist mi?
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis’in Katolik Kilisesi'nin 266'ıncı papası olmasından bu yana, ekonomiyle ilgili fikri yönelimlerine ilişkin suçlamalarla hedef alındığına tanık olduk. Peki, Papa Francis, kapitalizme olan eğiliminden yahut tercihinden daha çok Marksist ve sosyalist düşünceye eğilimli olabilir mi?
Bu soruya bir yanıt aramadan önce Papa Francis'in papalığının ilk günlerinden bu yana yoksulları savunmaktan ve birçok kez dünyanın dört bir yanındaki yoksulları yiyip bitirdiğini söyleyerek eleştiri oklarının hedefine oturttuğu küresel kapitalizmi ifşa etmekten hiçbir zaman vazgeçmediğini söylemeliyiz. Beyazlı adam (Papa Francis) kendini bu yüzden Amerikalı muhafazakarların demir topuzu altında bulmuş olabilir mi?

Papa Francis'in verdiği vaazlar, Amerikalı muhafazakarları üzdü
Papa'nın bu denli yanılıyor olması üzücü’ başlıklı makalenin yazarı ABD’li radyocu Rush Limbaugh olmak üzere Amerikalı muhafazakarların bazılarından suçlayıcı seslerin yükselmesinin ana nedeni, Papa'nın vaazlarıydı.Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı analizine göre Limbaugh, bahsi geçen makalesinde, “Eğer Vatikan’ın internet sitesindeki vaaz solcular tarafından İngilizceye kasıtlı olarak yanlış tercüme edilmediyse bu Papa’nın tamamen solcu fikirleri benimsediğini gösterir” ifadelerine yer verdi.
Makalenin bir bölümünde Papa'nın ‘para sevgisinin yeni bir zorbalığa yol açabileceği’ uyarısında bulunduğu vaazın yazarı olup olmadığını sorgulayan Limbaugh, bunun ekonomik güçleri kontrol edenler lehine kaba bir güven ve saflığı yansıttığını belirtti.
15 milyondan fazla Amerikalı tarafından takip edilen ünlü radyocu Limbaugh sözlerine şöyle devam etti:
“Bu üzücü bir konuşma. Çünkü Papa hazretleri, kapitalizm ve sosyalizm söz konusu olduğunda ne dediğini bilmiyor. Papa hazretlerinin söyledikleri Marksist teorilerden ibaret olduğundan sanki para piyasalarını kimin kontrol etmesi gerektiğine dair neo-Marksist bir manifestoymuş gibi, küresel ekonominin hükümet kontrolüne ihtiyacı olduğunu söylüyor."
Papa Francis'in serbest piyasa ekonomisine yönelik eleştirisinin onu kapitalizm fanatiklerinin gözünde solun bir simgesi haline getirmesi bunun en iyi kanıtıdır. Bu durum, özellikle 1,3 milyar Katoliğin ruhani liderinin kapitalizmi, 'en iyi ihtimalle bir eşitsizlik kaynağı, en kötü ihtimalle ölümcül bir kaynak' olarak tanımlamasının ardından bazılarını Papa'nın komünist olduğunu söylemeye cesaretlendirdi.

Katolik Papalar ve onların ekonomiyle ilgili görüşler
Burada “Papa Francis'in görüşleri, Roma Katolik Kilisesi'nin (Latin Katolik Kilisesi liderlerinin ekonomiyle ilgili görüşlerinden çok mu farklıydı?” sorusu ortaya çıkıyor. Elbette, Papa Francis'in ya da ondan önce Katoliklerin ruhani lideri olan Papa 2. John Paul’ün vaazları, 1891 yılında Papa 13. Leo tarafından yazılan, o dönem Avrupa'yı kasıp kavuran ve Papa 13. Leo’nun ‘devrimci değişim ruhu’ diye adlandırdığı değişim sürecini ele aldığı ‘Rerum Novarum’ (Yeni Şeyler Hakkında) adlı ünlü genelgede yer alan Katolik Kilisesi geleneğinin yansımasından başka bir şey değil.
Genelge, bu değişimin parçası olan komünist fikirlere açık bir meydan okuma olan görüşler içeriyordu. Ancak belge aynı ölçüde kapitalist yönelimlere dair bir takım eleştiriler de barındırıyordu. Bu yüzden bazıları genelgeyi, 20’inci yüzyıldaki siyaset sahnensinin hegemonyası altına alan sol ve sağ kanat arasındaki bölünmeyle tezat, alışılmadık bir kombinasyon olarak değerlendirdiler.
Rerum Novarum genelgesi, bugün, Roma Katolik Kilisesi'nin küreselleşmiş bağlamlara belirli bir şekilde bakışının ideolojik ve ekonomik temeli olan ‘Katolik Kilisesi’nin sosyal doktrinini’ üretti.
Bu dokrin ile ilgili en iyi araştırma, inceleme ve analizlerden birini yapan İngiltere Lordlar kamarası üyesi Prof. Maurice Glassman’dır. Prof. Glassman, Katolik Kilisesi’nin geleneksel sol ve sağ ideolojileri reddeden, çağrıştırıcı ve yüce öğretileri öne çıkaran sosyal doktrini üzerine bir doktora yaptı.
Glassman’a göre bu doktrin, yalnızca bir devlet ya da pazar olduğu fikrini reddediyor ve toplumun harekete geçirilmesinin ya da başka bir deyişle dayanışmanın, zenginlerin yoksullar üzerindeki hegemonyasına karşı direniş gösterebileceğini öngörüyor. Doktrin açısından bu da ancak ilgili sendikalar ve derneklere tabi olma yoluyla gücün merkezileşmesi ile olur.
Bu öğretiler ‘özel mülkiyeti desteklediğinden ve kamulaştırmaya ya da malın grup üyelerine dağıtılmasına karşı olduğundan’ komünizmle tezattır.

Papa Francis ekonomik olarak stresli bir ülkeden geliyor
Belki de Katolik Kilisesi tarihindeki ilk Latin Amerikalı papa olan Papa Francis, Güney Amerika’nın ve özellikle de ülkesi Arjantin'in yaşadıklarından diğer papalardan daha fazla etkilenmiştir. Bu yüzden rahiplerinden her zaman dünyayı fakirlerin gözünden, onların arasında yaşayarak görmelerini istemeye devam etti. Aziz Petrus'un halefi olarak seçildiğinde, papalığa da aynı yaklaşımı getirdi. ‘İşsizliğin, dünyanın seçiminin ve bu trajediye yol açan ekonomik sistemin bir sonucu olduğunu’ söyleyen Papa Francis, uzun zamandır süregelen eşitsizliğin bir ‘sosyal günah durumu’ yarattığını savundu.
Ancak burada şu soru ortaya çıkıyor: Gerçekten de komünist bir papa ile mi karşı karşıyayız?
Cevap kesinlikle hayır. Dünyanın her yerinde Papa Francis'e hayran olan milyonlarca sol görüşlü insan ve onun eğilimlerini reddeden bir o kadar da sağ görüşlü insan var. Ama o bir komünist değil, hatta o bir Marksist bile değil. Papa Francis, 2013 yılının aralık ayı başlarında İtalyan La Stampa gazetesine verdiği röportajda, “Marksist düşünce yanlıştır. Birçok Marksist ile tanıştım. Onlar iyi insanlar ve onlardan Marksist diye bahsetmenin beni rahatsız ettiğini düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
Papa ertesi yılı ekim ayında ise Roma'da üç gün süren uluslararası toplantılarda, halk hareketlerinin temsilcilerinden iki yüz kişi ile bir araya geldi. Papa Francis, bu toplantılar sırasında, “Toprak, iş, konut gibi konulardan değinecek olsam, Papa'nın komünist olduğu söylerler. Bu garip bir şey” şeklinde konuştu.
Papa Francis, açıklamalarında ve vaazlarında çoğu kez şu ifadelere yer verdi:
“Yoksulların sevgisi, İncil'in ve Kilise'nin sosyal doktrininin kalbinde yatar. Yeryüzündeki yoksullarla ve zulüm görenlerle buluşmak belirli bir ideolojiye meydan okumak anlamına gelmez.”
Komünizm ve Marksizm ne kalp ve akıl Katolikliği ile ne de insanı hor gören sistemler içinde insanın ezilip zulüm görmesiyle bağdaştırılabilir. Bu yüzden Hıristiyanlıkta Sebt (Şabat) günü (dinlenme ve ara verme) yoktur. Bu çerçevede Papa Francis'in Arjantin'de geçen gençliği, İtalyan Katolik azizi Assisili Françesko’nun (Ö: 1226) izinden gidilen pozitif evanjelik yoksulluğa olan inancının tanıklığından başka bir şey değildir. 
GettyImages-1235742070.jpg
Papa Francis meydana gelen birçok manevi ve sosyal olayda, spekülasyonları ve pragmatist sistemi sert bir dille eleştirdi. (Getty)

Buenos Airesli fakir bir piskopostan papalığa
Papa Francis hayatı boyunca toplu taşıma araçlarını kullandı. Hiçbir zaman özel şoför istemedi. Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yaşarken saatlerce tek başına yürüdüğü sokakları ezbere biliyor, gördüğü herkesi selamlıyordu.
Çok az kişi Papa Francis'in Arjantin'de Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) reçetelerine uyulmasına ve Arjantin ekonomisinin neo-liberal uygulamalarına karşı yapılan gösterilere uzun süre katıldığını bilir. Papa Francis daha önce verdiği bir röportajda ​​gülümseyerek şunları söyledi:
“Yoksulluk İncil'in kalbinde yer alır. Yoksulluk ve yoksullar, Hıristiyanlık dinin sloganlarıdır. Komünistler de sloganlarımızı çalmışlardır. Hıristiyanlığın geçmişinin kesinlikle Karl Marx'tan daha eskiye dayandığı göz önüne alındığında Marx'a ve Marksistlere, Hıristiyanlığın sloganları atan Hıristiyanlar olarak bakabiliriz.”
İnsanlık onuru, ‘neo-sömürgecilik’ kavramını icat eden beyazlar içindeki Francis'in özel ilgi alanına giriyor. Neo-sömürgecilik kavramı, yoksullara karşı kasıtlı olarak baskı uygulayan ekonomiyle ilgili uluslararası kurumların hiç de masum olmayan dürtülerini ifade ediyor. Papa Francis birçok dini ve sosyal olayda, faydacı sistemi ve dünyada hüküm süren ve nüfusunun çok küçük bir kesimine hizmet eden ekonomik sistemi sert bir şekilde eleştirdi.
Roma Piskoposu Francis, 2005 yılında verdiği röportajlarından birinde de şunları söyledi:
“Kapitalizm, biz onu tanrılaştırmadıkça ve sadece araç olarak kaldığı sürece şeytani değildir. Ancak mutlak para kazanma hırsı orta çıkarsa, halkın çıkarları ve insanlık onuru ikinci ya da üçüncü sırada gelirse, para ve kâr bizi köleleştirmeye başlarsa, açgözlülük sosyal ve ekonomik sistemimizin bir direği olursa işte o zaman toplumlarımız uçuruma doğru gidiyor demektir. İnsanlar ve yaratılan diğer canlılar, paraya hizmet etmemelidir.”

Papa Francis ve Marksist olmayan bir kapitalizm eleştirisi
Belki de Papa Francis'in hayatı ve düşüncesiyle ilgili araştırma yapan bir kişi, onun kapitalizm eleştirisinin, en düşük ihtimalle siyasi ve en yüksek ihtimalle ekonomik olarak komünizmin geleneksel çerçevelerine giren sistematik Marksist eleştiriden çok uzak olduğunu tamamen anlayacaktır. Francis'in bu çerçevedeki düşünceleri, işçi sınıfıyla yakından ilişkili olarak Peronizm (Arjantin'de 1946-1955 ve 1973-1974 arasında devlet başkanlığı görevinde bulunan Juan Peron'un popülist ve milliyetçi politikaları) dönemine denk gelen gençlik yıllarının bir ürünü olabilir.
Papa Francis'in biyografisini yazan gazeteci-yazar Austen Ivereigh kitabında, eğer bu fikirler açıkça ve kategorik olarak sağa ya da sola ait değilse Papa, entelektüel gelişimi ile Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin fikirlerine ve onun heyecan verici “21’inci Yüzyılda Kapital” kitabındaki teorileriyle yakın bir görüşe sahip olduğunu söylüyor.
Papa Francis, bu göreve geldiği ilk birkaç yılda, uluslararası ekonomi dünyasındaki durgun suları harekete geçirmeyi başardı. Burada ilginç olan ise Amerikalı Senatör Bernie Sanders gibi Papa Francis'in birçok konuda ekonomik fikirlerine ve pozisyonlarına yakın olan ABD kapitalist kampının merkezinden isimlerin olmasıdır.
Sanders Nisan 2016'da Vatikan'ı ziyaret ettiğinde, Papa'nın ‘yeni bir küresel ekonomi düzeni teşvik etme girişiminde önemli ve tarihi bir rol’ oynadığına inandığını açıkça ifade etti. ABD’li ünlü senatör, Papa Francis'in ekonomiyle ilgili görüşlerini ve iklim değişikliği konusundaki tutumlarını desteklediğini vurguladı.
Papa Francis’in küresel ekonomiyle ilgili vizyonunun ana özellikleri sıkıcı olmadan ve özet bir şekilde ifade edilebilir mi?

Papa Francis'in kozmolojik ekonomi vizyonu
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin liderleri, 6 Mayıs 2016 tarihinde Vatikan'a geldiklerinde, Papa Francis, muhabbet ve samimiyette kararlı ve sağlam bir tutumla, sevgiyle iyilik yapmaya çalışıyordu. Fikirlerini zorla yerine getirebilecek orduları olmasa da bir takım tavsiyelerde bulundu. Joseph Stalin bir keresinde Papa 12. Pius ile ilgili “Papa'nın kaç bölük askeri var?” diye bir espri dahi yapmıştı.
Söz konusu toplantıda Papa, ‘zayıfların yeryüzündeki haklarını dikkate almayan adaletsiz bir sistem’ olarak nitelediği, dünyada hakim olan ekonomik sistemin değiştirilmesi çağrısında bulundu. Papa'nın bu anti-kapitalist ve anti-emperyalist duruşu, Eski Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales'in bir zamanlar belirttiği gibi hayatından endişe edilmesine neden oldu.
Papa Francis, 22 Ocak 2016'da İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun öncesinde bu büyük ekonomik forumda katılımcılarına Papalık Adalet ve Barış Konseyi Başkanı Gana asıllı Kardinal Peter Turkson tarafından iletilen bir mektup gönderdi. Mektupta, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yapılan son araştırmalara göre bugün yüz milyonlarca insanın işsiz olduğu bir dönemde, Dördüncü Sanayi Devrimi’nin (Endüstri 4.0) iş olanaklarını sınırladığı çalışma dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlara değinildi.
Papa Francis mektubunda, Dördüncü Sanayi Devrimi’nin dünyanın çeşitli bölgelerinde yoksulluk oranlarını ve eşitsizliği artırdığını ve bunun da dünyayı teknolojik ve insani ilerlemeyle ahlaki çöküş arasındaki bir denklemle karşı karşıya bıraktığını vurgularken, birincisi için ikinciden vazgeçilmesi mi gerektiğini sorguladı.
Bu mektup, sermaye sahipleri, sanayileşmiş ülkelerin liderleri ve siyasetçiler için adeta insani ve manevi bir haykırıştı. Çünkü Papa, dünya zenginlerinden unutmamalarını istediği dünyanın yoksulları, ötekileştirilenleri, muhtaçları ve daha az şanslı olarak adlandırdıkları için onlara olan merhametinden dolayı korku duyuyor.
Duygusal sözler veya ağlamaklı sahneler, sahada gerçek, etkili ve başarılı bir değişiklik olmadıktan sonra hiçbir işe yaramaz. Bu yüzden Papa Francis, mektubunda ​​başkalarının trajedileri karşısında ağlamanın sadece onların acılarına ve ıstıraplarına ortak olmak anlamına gelmediğini belirterek, “Bugün, adaletsizlik ve eşitsizliğin sorumlusunun eylemlerimiz olduğunu anlamalıyız” dedi.

Papa Francis ve dünyadaki açlık ve sefaletin görülmesi çağrısı
Papa, “Vatikan’ın surları ardındaki zavallı” dünyanın büyüklerini ve yeni efendilerini, ‘dünyadaki sefaleti, insanlık onurundan yoksun kardeşlerinin yaralarını, onların yardım çığlıklarını duymaları, ellerinden tutmaları’ çağrısında bulunarak, “Onları yanımıza çekip varlığımızın, dostluğumuzun ve kardeşliğimizin sıcaklığını hissettirmeliyiz. Onların feryadı bizim feryadımız olsun. Hep birlikte kötülük ve bencilliğin üstünü örten kayıtsızlık duvarını yıkalım” ifadelerini kullandı.
Papa, tüm dünyadaki din adamlarının ve dini kurumların, insanı ve çevreyi, zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir hale getiren devrimlerin ve bugün dünya ekonomisinde tanık olduğumuz radikal ve köklü değişikliklerin sonuçlarından koruma talebinde bulunmalarının nasıl bir zorunluluk haline geldiğini tam olarak ortaya koyamıyor.
Papa Francis'in Davos'a gönderdiği ‘ütopik’ bir bakış açısına son derece yakın olan mektubu, insan onuruna saygı, hoşgörü, merhamet ve sevgiye dayalı, herkesi kapsayan bir insan toplumu inşa etmek için çalışmayı böylece Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu’nun iç içe geçmiş bir sosyal, insani ve barışçıl sürece ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi’nin ve Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için yaratılışın korunması ve savunulmasına yönelik bir platform haline gelmesini hedefliyordu.
Papa Francis sık sık daha insancıl politikalar için çağrıda bulunan sahte vaatler üreten ‘vicdansız teknokratik materyalizme’ karşı uyarıda bulunuyor.
Papa, Ekim 2017'de ‘hayata eşlik edenler ve yeni teknolojik sorumluluklar’ başlığıyla Vatikan’da toplanan 23. Genel Kurulu vesilesiyle Papalık Yaşam Akademisi üyeleri ve Başkanı Monsenyör Vincenzo Paglia’yı kabul etti.
Papa Francis bu toplantıda, ekonomi ve teknolojinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan katı materyalizmin tehlikelerini hatırlattı. Günümüz insanının, insan yaşamının anlamı, kaynağı ve gidişatı hakkında eski ve modern soruların her zaman eşi görülmemiş bir şekilde buluştuğuna, tarihindeki özel bir dönemden geçiyor gibi göründüğüne dikkat çekti. Papa bu dönemin, sembolik özelliğinin, ‘insanın, saplantılı bir şekilde gerçeklik üzerindeki egemenliğine dayanan bir kültürün hızla yayılması’ şeklinde özetlenebileceğini belirtti.

Papa ve bireysellik uyarısı
Asla komünist olamayacak bir isim olan Papa, kendi nefislerine kulluk edenlerin hatta en sevdiği yakınlarını dahi buna feda edenlerin olduğu konusunda uyararak, “Bu, işe yaramaz bir bakış açısıdır. Çünkü böyle bir kişi artık gözlerini başkalarına ve dünyaya çeviremeyecek duruma gelene kadar sürekli aynada kendisine bakan biri haline gelir. Bu durumun yaygınlaşması, hayattaki tüm duygular ve ilişkiler için ciddi sonuçlar doğurur” dedi.
O halde bu, Papa Francis'in bireyin yaşam kalitesini artırma arzusunun meşruiyetini ve bunu sağlayabilecek ekonomik ve teknik kaynakların önemini inkar ettiği ya da küçümsediği anlamına mı geliyor?
Kesinlikle hayır. Çünkü Papa hazretleri aynı zamanda hayatı, güç ve kâr adına sömürülen veya gözden çıkarılan bir kaynak olarak gören ekonomi ve teknolojinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan katı materyalizmin sessizliği altında bireyciliğin hakimiyet kuramayacağını belirtiyor.
Papa Francis, özellikle dünyanın dört bir yanındaki erkeklerin, kadınların ve çocukların teknokratik materyalizmin aldatıcı vaatlerinin acısını ve sıkıntılarını çektiklerine işaret ederken alanında uzman bir ekonomist gibi görünüyor. Ayrıca pazar büyüdükçe otomatik olarak refahın da yayılacağı propagandasının aksine yoksulluk, çatışma, reddedilme, dışlanma, kızgınlık ve sefalet yayılıyor.
Aziz Petrus'un koltuğunda mutlu mesut bir şekilde oturan Papa hazretleri, daha insancıl politikalara ilham kaynağı olacak gerçek bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin yollarını arıyor. Bu bağlamda Papa Francis liderliğindeki Vatikan, ‘oligarşi biçimlerine’, yani oligarşinin büyük ekonomik ve finansal ağlar tarafından yönetimine son verilmesi çağrısında bulunuyordu.
Vatikan'ın İnanç Doktrini Cemaati (Roma engizisyonu/Congregation for the Doctrine of the Faith-CDF) ile Bütünleşik İnsani Gelişmeyi Teşvik Etme Dicastery'sinin iş birliğinde hazırlanan, Papa tarafından onaylanan ve Mayıs 2018’de yayınlanan bir raporda, Kutsal Koltuk (Holy See /Papalık Makamı) ‘etkili tarafların ve büyük finansal ağların artan ve yayılan gücüne’ karşı uyarıldı. Rapora göre siyasi güç kullanmak zorunda olan bir kişi, söz konusu tarafların ulusal boyutu aşması ve yönettikleri sermayelerin hareketleri nedeniyle bunlar karşısında çoğu zaman şaşkın ve çaresiz kalırken kamu yararına hizmet etmek olan görevini yapmak için mücadele etmesi gerekir.
Yukarıda bahsi geçen rapor, her bireyin ve bir bütün olarak toplumun bütünleşik gelişimini teşvik etme ve aynı zamanda hem dayanışmanın hem de özenin gereklerini bir araya getirme noktasında iktisat ve siyaset alanındaki aktörler arasında yeni bir ittifak yapılmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunun altını çiziyor.
Papa'nın Marksist olmayan insani sesinin duyulduğu raporda, Papa, piyasaların tek başlarına kendilerini kontrol edemediğine ve bugün finans sektörünün deyim yerindeyse yayılması ve reel ekonomi üzerindeki kaçınılmaz hakimiyeti yüzünden bencilliğin ve baskının topluma emsalsiz zararlar verebileceğine işaret ediyor.
Raporun sonunda şu ifadeler yer alıyor:
“Özellikle şansı daha az olanların aleyhine olmak üzere suiistimallerin ve sahtekârlıkların daha kolay üretildiği koşulları yaratan etik olmayan tutumlar kınanmalıdır.”
Bu okumayla ilgili satır arası notlarda son olarak şu soru akıllara geliyor:
“Dünyadaki mevcut koşullarının ekonomi reformcusu olan Roma Katolik Kilisesi Papası, Vatikan’nın mali ve ekonomik işlerinin yeniden düzenlenmesi konusunda sessiz kalır mıydı?”
New York merkezli bir Amerikan iş dünyası dergisi Fortune, 1 Eylül 2014'te ‘Kutsal Reformcu’ anlamına gelen ‘Holy Reformer’ altında Papa Francis'in gülümseyen bir fotoğrafının yer aldığı bir kapak yayınladı.
Derginin hikayesine göre Papa Francis, Papa 16. Benedict'in istifasından yaklaşık beş ay sonra “Vatikan'ın ardı ardına yaşadığı finansal krizleri düzeltecek, Vatikan'daki ekonomik çalışmaları yeniden yapılandırmaya yönelik bir plan hazırlamak istiyorum” açıklamasında bulundu.
Papa Francis’in Papalık Makamı’na gelişinden çok kısa bir süre sonra böyle bir açıklamada bulunmasının radikal bir anlamı var mı?

Papa Francis daha az şanslılar için mücadele ediyor, komünistler için değil
Elbette bu açıklama diğer herhangi bir değer veya öncelikten önce Papa'nın fakirlere olan ilgisinin ir işaretidir. Papa, yoksullar ve bağışlanma ile ilgili endişelerini, Kilise inancıyla ilgili tüm dogmatik meselelerin üzerinde tuttu.
Papa Francis, Ağustos 2014'te mütevazı beyaz kıyafeti ve boynundaki metal haçı ile bir grup ekonomistle bir araya geldi. Onlarla stratejik planını hazırlayan bir ekonomi grubunun lideri gibi konuşan Papa şunları söyledi:
“Ruhani mesajımız güvenilirliğe dayanmalı. Bu yüzden önce mali işlerimizde şeffaf olmalıyız. Yüzyıllardır süregelen gizliliğin ardından Kilise’nin sandıklarındaki hesap defterlerimizi açmanın zamanı geldi. Geçtiğimiz yıllarda Vatikan’a büyük kötülükleri dokunan bu mali kriz döngüsünü sona erdirmek için artık katı önlemler almalı ve şeffaf protokoller uygulamalıyız.”
Papa ekonomistlerden oluşan grupla yaptığı görüşmede ayrıca “Vatikan'ın beceriksiz uygulamaları başkalarının onu sevmesini engelledi. Bu uygulamaları bir an önce durdurmalıyız” diyerek detaylı açıklamalarda bulundu.
Papa konuşmasını bitirmeden önce gruba hitaben şunları söyledi:
“Sizler uzmanlarsınız, size güveniyorum. Bu sorunlara çözüm bulmak için top şimdi sizde. Bu çözümlerin bir an önce sağlanmasını istiyorum.”
Vatikan'ın mali işlerine ilişkin karmaşık fakat pragmatik ve ne istediğini bilen bir görüşe sahip görünen Papa Francis, “Para, birçok şeyi başarmak için önemlidir. Bunlar insanlığın amacına ulaşmasına yardımcı olan şeyler olsa bile eğer kalbinizi ona bağlarsanız, sizi yok eder” dedi.
Vatikan'da ‘Büyük Reformcu’nun belirtileri erkenden görülmeye başlandı. Seleflerinin protokollerini ve tanıdıkları ayrıcalıkları kaldıran Papa, “Bağış yapan kişiler ve şirketlere ayrıcalık tanınamaz.  Öte yandan, Kilise’nin bankalarla ekonomik ilişkilerinde özel bir muamelede bulunması veya bağışçılarla iş yemekleri yemesi söz konusu olamaz. Bunlar Papa’yı ilgilendirmez” ifadelerini kullandı. Böylece Papa Francis, işlerini bu tür bir toplantı yapma noktasına getiren tüm kardinallere özel ve açık bir mesaj gönderdi. En önemlisi de bağışçılara özel önceliklerin kaldırılması oldu ve artık bu protokol geçmişte kaldı.



Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.


WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
TT

WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)

ABD gazetesi The Wall Street Journal (WSJ), ABD’li yetkililerin, Başkan Donald Trump yönetiminin Gazze Şeridi'ni istikrara kavuşturmak için ABD’li bir generalin komutasındaki 10 bin kişilik çok uluslu bir güç oluşturmaya çalıştığını söylediğini aktardı.

WSJ tarafından isimleri açıklanmayan yetkililere göre savaştan sonra Gazze'ye bu gücün konuşlandırılması önümüzdeki yılın büyük bir bölümünü alacak. Aynı yetkililer, söz konusu gücün görevinin Hamas'ı silahsızlandırmayı da içerecek şekilde genişletilme olasılığı konusundaki çekinceler nedeniyle hiçbir ülkenin asker göndermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın WSJ'den aktardığı habere göre ABD'li yetkililer, gelecek yılın başlarında 5 bin asker gönderme taahhüdü almayı umuyor ve bu sayının 2026 sonuna kadar 10 bine çıkmasını hedefliyor. Ancak diğer yetkililer, gücün asker sayısının 8 bini geçmeyeceğini düşünüyor.

WSJ, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaklaşık 70 ülkeye Gazze’ye konuşlandırılacak güce askeri veya mali katkı sağlamaları için resmi talepte bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker gönderme veya ekipman ve lojistik dahil olmak üzere başka şekillerde yardım sağlama konusunda istekli olduğunu bildirdi.

Katar'da salı günü 25'ten fazla ülkenin ABD'nin liderliğinde yapılacak toplantıda bir araya gelerek söz konusu gücün kurulması ve görev kapsamı için planlar hazırlaması bekleniyor.

WSJ, ABD'li yetkililerin Hamas'ın silahsızlandırılmasındaki herhangi bir gecikmenin İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmek yerine bölgede kalmasına neden olabileceğini söylediklerini aktardı.

Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimi döneminde Ortadoğu meselelerinden sorumlu eski ABD Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Michael Singh, konuya ilişkin değerlendirmesinde “Hamas ile çatışmaktan kaçınan bir barış gücü, bölgede yeni sorunlar yaratabilir” dedi.

Singh, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Güç kullanmaya isteksiz olan barış gücü, İsrail için ‘Hamas'ı silahsızlandırmada başarısız olmakla kalmayıp, yeniden silahlanmasına da zemin hazırlayan ve İsrail'in hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir güç olma’ şeklindeki en kötü senaryoyu yaratma riskini taşıyor.”

ABD'li yetkililere göre Hamas, ağır silahlarını Mısır'ın gözetimi altında depolara kaldırmaya açık olduğunu özel olarak ifade etti.


Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

TT

Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)

İnci Mecdi

Savunma meselelerinde uzman bir Amerikan web sitesi, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine atfedilen tartışmalı bir stratejik teklifi içerdiği iddia edilen bir belgenin ayrıntılarını yayınladı. “Avrupa'yı Yeniden Muhteşem Yapalım” başlıklı yeni strateji kapsamında dört Avrupa ülkesini Avrupa Birliği'nin politikalarından uzaklaştırmayı ve ABD'nin nüfuz alanına yaklaştırmayı amaçlıyor.

Arku’l Avsat’ın Defense One internet sitesinden aktardığı habere göre gizli belge, Washington'un Avrupa kıtasında siyasi bir depreme neden olacak bir adımla Avusturya, İtalya, Macaristan ve Polonya'yı Avrupa bloğunun politikalarından koparmaya çalışma niyetinden bahsediyor.

Avrupa'ya göç

Bu sözde sızıntı, resmi ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin yayınlanmasından bir hafta sonra geldi. 33 sayfadan oluşan strateji, “medeniyetinin silinmesi” olasılığına karşılık uyarısı, kıtanın demografisini değiştiren büyük göç dalgaları göz önüne alındığında, bazı Avrupa ülkelerinin “güvenilir müttefik” olarak kalıp kalamayacağına dair şüpheleri nedeniyle Avrupa'da geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Strateji  ayrıca mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde kıtanın “20 yıldan daha kısa bir süre içinde tanınmaz hale gelebileceğine” de dikkat çekti.

Sızdırılan belge, “ABD'ye sadık kalarak egemenlik arayışında olan ve geleneksel Avrupalı yaşam tarzlarını koruyan veya yeniden canlandıran” partileri, hareketleri, düşünsel ve kültürel figürleri destekleme ihtiyacına işaret ediyor. Bu eğilim, resmi stratejide “Avrupa ülkelerinde kıtanın mevcut gidişatına karşı direnişin geliştirilmesi” şeklindeki ifadenin bir uzantısı olarak görülüyor. Buna ek olarak, milliyetçi partilerin artan etkisine de güveniliyor.

Bu partilerin isimleri açıkça belirtilmese de, tahminler bunların arasında Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki “Ulusal Miting”, İspanya'da “Vox”, İngiltere'de “Reform” ve “Almanya İçin Alternatif” partilerinin de yer aldığını gösteriyor. Bunlara ek olarak, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki “İtalya'nın Kardeşleri” Partisi de bulunuyor.

Sahte haberler

Beyaz Saray, belge ile ilgili haberi “sahte haber” olarak nitelendirerek hemen bu iddiaları kesin bir dille reddetti. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Yardımcısı Anna Kelly, Başkan Trump'ın “şeffaf” olduğunu söyledi. İmzalı resmi strateji belgesinin, onaylanmış tek belge olup, alternatif veya gizli bir versiyon olduğu fikrini reddetti

Gözlemciler, açıklanan stratejinin gerçekten de Avrupa Birliği'ne yönelik keskin bir bakışı yansıttığını, zira liderlerini kitlesel göç karşısında çaresiz kalmakla suçladığını söylüyor. Keza  Brüksel'in politikalarını ulusal egemenliği baltalamaktan, siyasi özgürlükleri kısıtlamaktan ve üye devletlerin rolünü zayıflatmaktan sorumlu tutuyor. Avrupa'nın göç politikalarını “kıtanın çehresini değiştirmek ve huzursuzluk yaratmak” olarak tanımlıyor.

Tekrarlanan aleni açıklamaları sırasında Trump, “kötüleşen Avrupa ülkelerini” ve onların “siyasi doğruculuğa takıntılı” liderlerini hedef alarak, göç politikalarının ülkelerini “yok ettiğini” ve bunun sonucunda Avrupa'nın “parçalandığını” varsaydı.

Ukrayna savaşı

Ukrayna savaşı da Atlantikli müttefikler arasında bir gerilim ve geniş çaplı anlaşmazlık noktasını temsil ediyor. Son günlerde ABD Başkanı Avrupalı liderlere yönelik açıklamalarını sertleştirerek onları zayıf olarak nitelendirdi ve Ukrayna'daki savaşı sonlandıramamakla suçladı. Trump ile Almanya, İngiltere ve Fransa liderleri arasında aynı konuyla ilgili gergin bir telefon görüşmesinin ardından gerginlik daha da arttı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Washington ile ek görüşmelerin beklendiğini ve önümüzdeki hafta başında Ukrayna konusunda uluslararası bir toplantı yapılması olasılığının bulunduğunu vurguladı.

Bu yönelimler, ABD-Avrupa ittifakını parçalamaya yönelik girişimlere karşı uyarıda bulunan Papa 14. Leo’nun kayda değer tutumu da dahil olmak üzere kapsamlı eleştirilere yol açtı. Papa, Trump'ın bazı açıklamalarının ABD ile Avrupa arasındaki tarihi ittifakın doğasında “köklü bir değişikliği” temsil edebileceğini söyleyerek, bu ittifakın mevcut aşamada zarar görme tehlikesine karşı uyarıda bulundu.

Beş güç

İngiliz The Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, iddia edilen belge tartışmaya başka bir boyut kazandırıyor. Zira küresel nüfuz dengesini yeniden şekillendirecek bir hamleyle, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya'yı kapsayan “beş temel güç” adı verilen yeni bir uluslararası blok oluşturulması önerisinden bahsediyor.

Daha önce Trump, Rusya'nın G8’den çıkarılmasından ve böylece grubun G7’ye dönüşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek tartışmalara yol açmış ve bunu “çok büyük bir hata” olarak tanımlamıştı. Hatta daha da ileri giderek Çin'i de ekleyerek G9 adını verdiği bir grup oluşturmayı teklif etmişti.

Ulusal Güvenlik Stratejisi, bir adım daha ileri giderek, büyük güçlerin yer aldığı, üye devletlerin zengin olmasını ve demokratik sistemlerle yönetilmesini gerektiren G7’nin koşulları ile sınırlanmamış yeni bir blok inşa etmeyi öneriyor.

Beyaz Saray'dan gelen resmi yalanlamalara rağmen, bu sızıntılar Avrupa'nın transatlantik ilişkilerin geleceği ve Washington'un kıtanın siyasi haritasını yeniden şekillendirmedeki rolü konusunda giderek artan endişelerini büyütmeye devam ediyor. Daily Mail gazetesi, Avrupalıların tepkilerinin öfkeli ve hızlı olduğunu bildirdi. Chatham House Enstitüsü'nden araştırmacı Leslie Vinjamuri, yaşananların “Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan uluslararası liberal düzenin sonunu” temsil ettiğini söyledi.

Bazı Avrupalı ​​liderler, Washington'un milliyetçi ve Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan partileri güçlendirebilecek şekilde, kıtanın iç siyasi işlerine tekrar müdahale etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Artan gerilimin gölgesinde ABD Kongresi, ABD yönetiminin Avrupa'daki Amerikan askeri varlığını yasama organının onayı olmadan azaltma yetkisini kısıtlamayı amaçlayan Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı oylamaya hazırlanıyor.