Tahran’dan ABD’ye nükleer anlaşmayı canlandırmak için ‘pratik yaklaşıma bulunma’ çağrısı

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı İslami: Taahhütlere geri dönmek bizim açımızdan masada değil.

Tahran’daki nükleer araştırma reaktörü. (Arşiv- AP)
Tahran’daki nükleer araştırma reaktörü. (Arşiv- AP)
TT

Tahran’dan ABD’ye nükleer anlaşmayı canlandırmak için ‘pratik yaklaşıma bulunma’ çağrısı

Tahran’daki nükleer araştırma reaktörü. (Arşiv- AP)
Tahran’daki nükleer araştırma reaktörü. (Arşiv- AP)

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 2015 Viyana müzakerelerinde imzalanan nükleer anlaşmanın kısa vadede yeniden canlandırılması ihtimalini iki gün üst üste gündeme getirirken ABD’ye de ‘pragmatik bir yaklaşım’ gösterme ve gerçekçi davranma çağrısı yaptı.
Abdullahiyan, 24 Mart’ta Beyrut’ta gazetecilere yaptığı açıklamada, “ABD pragmatik olursa, yakın vadede bir nükleer anlaşmaya varılabilir” diyerek ülkesine yönelik yaptırımların kaldırılması meselesinin henüz tam olarak çözülmediğine dikkat çekti. Bakan sözlerini şöyle sürdürdü:
“ABD, kelimelerle ve zamanla oynayarak vakit kaybetmek yerine doğru yolu izlemeli ve pragmatik davranmalıdır. İyi, güçlü ve istikrarlı bir anlaşmaya hazırız. Ancak kırmızı çizgilerimiz pahasına değil.”
Geçen çarşamba günü Şam’ı ziyaret eden Emir Abdullahiyan, ülkesinin ve dünya güçlerinin Viyana’da anlaşmaya her zamankinden daha yakın olduğunu söyledi.
Ancak ABD’li yetkililer, İran’a uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılması karşılığında İran’ın nükleer programını sınırlayan anlaşmanın yeniden canlandırılmasına yönelik çabalara ilişkin değerlendirmelerinde daha temkinli olduklarını belirttiler. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan 24 Mart’ta ABD ve müttefiklerinin İran nükleer müzakerelerinde ilerleme kaydettiğini ancak halen sorunların mevcut olduğunu ve çözülüp çözülmeyeceklerinin belli olmadığını söyledi.
İran’ın Rusya’ya ‘Ukrayna’yı işgali nedeniyle ABD’nin Moskova’ya uyguladığı yaptırımların İran’la ticaretine zarar vermeyeceğine dair ABD’den bir garanti sağlaması’ talebinde bulunmasının ardından Rus ve İranlı yetkililer, 24 Mart’ta süresiz olarak durdurulan nükleer müzakereler konusunda Viyana’da istişarelerde bulundular.
Rusya’nın Viyana’daki uluslararası kuruluşlar nezdindeki daimî temsilcisi Mihail Ulyanov, nükleer anlaşmanın canlandırılmasına ilişkin müzakerelerin gidişatını görüşmek üzere İran misyonu başkanı Muhammed Rıza Gaibi ile bir araya geldi.
Hükümete bağlı ‘IRNA’ ve ‘ISNA’ haber ajanslarının aktardığına göre Rusya- İran görüşmesi, İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami’nin “İran, ekonomi alanındaki müzakerelere, nükleer alandaki kararlara ve uygulama planlarına güvenmedi” yönündeki ifadelerinin ardından gelişti.
İslami, Viyana’da muhtemel bir mutabakat için İran’ın adımlarına değinirken “Müzakereler kapsamında teknik görüşmeler yaptık. Her şey, ABD’nin taahhütlerine geri dönme konusundaki siyasi kararına bağlı” dedi. Taahhütlere dönüş konusunun İran açısından masada olmadığını belirten İslami sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geri dönülmesi gereken yükümlülükler var. İran yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdi ancak diğer taraf yükümlülüklerini yerine getirmedi. Bu iki eylem karşılıklıdır. Şu an yükümlülüklerini yerine getirmek istiyorlarsa biz de onların adımlarıyla orantılı adımlar atacak ve bir anlaşmaya varacağız.”
İslami, İran’ın bu ayın başlarında Fordo tesisinde bir sabotaj operasyonunu engellediği yönündeki açıklaması hakkında da  “Adım, İran güvenlik biriminin herhangi bir tehdide karşı uyanık olduğunu içeren, Siyonist varlığa gönderilmiş açık bir mesajdır” dedi.
İranlı yetkililer 14 Mart’ta güvenlik güçlerinin Tahran’ın 180 km güneyindeki Kum şehrinde güçlendirilmiş yeraltı Fordo Nükleer Tesisi’ni sabote etme girişimini engellediğini duyurdu.
İran televizyonu, Devrim Muhafızları istihbarat biriminin İsrail istihbaratıyla bağlantılı unsurlarla iletişim kuran bir ‘ağı’ çökerttiğini iddia etti. İran ile büyük güçler arasında Tahran’ın nükleer programıyla ilgili 2015 anlaşmasını canlandırma amaçlı müzakerelerde sorunlar devam ederken yapılan açıklamalarda Fordo tesisinin sabote edilmesinin planladığı belirtildi.
İslami geçen çarşamba günü yaptığı açıklamada, örgütün İran nükleer endüstrisinin geleceğini hedef almayı planladığını söyledi. Yetkili, ayrıntı vermeden 9 Nisan’daki Ulusal Nükleer Teknoloji Günü’nde ‘nükleer endüstrinin stratejik gelişimi için kapsamlı bir belge’ hakkındaki söylentileri de sonlandırmış oldu.
Geçen hafta yayınlanan haberlere göre Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), İran’ın yüzde 60’lık uranyum stokunun üçte birini tıbbi radyoizotop üretiminde kullanılan malzemelere dönüştürmeye başladığını doğruladı. Ancak aktarılana göre süreç, seyreltme ve ülke dışına gönderilmenin yanı sıra uranyumu geri kazanmayı da zorlaştırıyor.
Reuters’ın haberine göre Fransa, İngiltere ve Almanya nükleer anlaşmanın sınırlarına geri dönme hamlesi, yani İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu yüzde 3,67 saflığın üzerinde elden çıkarmasının yansımaları konusunda İran’ı uyardı. Ancak ‘Bloomberg’ ajansı, bu hareketin İran ile büyük güçler arasındaki gerginliği azaltmasının beklendiğini, zira sürecin ‘malzemeleri silah üretmek için kullanılamaz hale getirdiğini’ belirtti.

Ek protokol
Viyana müzakerelerinin akıbetine ilişkin belirsizlik ürerken İran resmi kurumları, UAEA ile İran arasındaki ilişkiler konusu da dahil, nükleer anlaşmayla doğrudan ilgili meseleleri yeniden gündeme getirdi. UAEA, İran nükleer programının (İran’ın imzaladığı Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması maddelerinin yanı sıra nükleer anlaşma çerçevesinde) BM’den özel bir misyon ile takip edilmesi gerektiğini savunuyor.
IRNA haber ajansı, 25 Mart’ta Tahran’ın 2003’te Avrupa Troykası ile müzakere masasına oturmasından önce İran faaliyetlerinin ortaya çıkmasından bu yana UAEA ve Tahran arasındaki gergin ilişkilere dair açıklamada bulundu. Bu çerçevede IRNA şu değerlendirmede bulundu:
“UAEA, nükleer yakıt tedariki faaliyetlerinin başlamasıyla, alenen açık sorunlar hakkında ajansı bilgilendirmeye gerek olmadığı halde İran’ın denetim raporlarının gizli tuttuğunu iddia ediyor.”
Analizde atıf yapılan konular arasında, özellikle İran’ın 2003 yılındaki Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın Ek Protokol’üne katılmayı kabul etmesi de yer alıyor. İran, UAEA ile iş birliğini azaltmaya karar vermesi sonrasında geçen yıl şubat ayında protokolden geri çekilmiş ve müfettişlerin bazı hassas faaliyetleri belgeleyen güvenlik kamerası kayıtlarına erişimini engellemişti.
IRNA, Ek Protokol’ü kabul etmesi için beş faktöre dikkat çekti:
1- İthal santrifüjlerin kirlenmesi.
2- Nükleer programla bağlantılı komisyoncular ve ülkeler tarafından yapılan bilgi sızıntısı.
3- İran’ın (o dönemde) uranyum zenginleştirmeyi durdurma beyanı.
4- (Söz konusu dönede reformist çoğunluğa sahip) Parlamentonun Ek Protokol’ü kabul taslağı.
5- Reformist Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin bildirisi.
Aynı şekilde Ruhani’yi ‘İran’a olası bir İsrail-ABD saldırısı’ konusunda uyaran eski UAEA Başkanı Muhammed el-Baradey’e de suçlamalar yöneltildi.
Mevcut hükümetin nükleer programında ilerleme konusundaki ısrarı göz önüne alındığında İran’ın Viyana’da bir anlaşmaya varması halinde Ek Protokol’ün sınırlamalarına geri dönüp dönmeyeceği ise belirsiz.

‘FATF’ düğümü
İran yaptırımların kaldırılmasına hazırlanırken Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu’na (FATF) katılma konusundaki tartışmaların yeniden başlaması bekleniyor. Bu adımın gerekliliğini hatırlatan ISNA, 24 Mart’ta paylaştığı açıklamada Ruhani başkanlığındaki eski hükümetin FATF’a katılma projesini yürürlüğe koyma girişimlerine dikkat çekti.
Eski hükümet, 2015 Viyana müzakerelerinde İran’ın finansal riskleri takip eden örgütün kriterlerine uyması karşılığında kara listeden çıkarılması ve gri listeye alınması konusunda bir yan anlaşmaya varmıştı.
Önceki hükümet ayrıca parlamentodaki iç yasaları değiştirmenin yanı sıra FATF’a katılmak üzere iki tüzük çıkarmayı başardı. Ancak Anayasayı Koruma Konseyi (parlamento kararlarını denetleyen organ), projeyi onaylamayı kabul etmedi ve bu durum projenin hükümet ile Anayasa Koruma Konseyi arasındaki anlaşmazlıkların karara bağlanması için Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi’ne sevk edilmesine neden oldu. Konsey yaklaşık iki yıldır hükümetin kararıyla ilgili bir adım atmadı.
Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyelerinin tamamını ve Anayasa Koruma Konseyi üyelerinin yarısını doğrudan İran Dini Lideri Ali Hamaney seçiyor.
Eğer İran ve büyük güçler, Viyana müzakerelerinde nükleer anlaşmanın yeniden sağlanması konusunda siyasi bir anlaşmaya varırlarsa, İran’ın FATF’ın kriterlerine uymayı kabul etmemesi halinde, İran ticaret ve bankacılık sektörü ciddi bir zorlukla karşı karşıya kalacak. FATF, geçen yılın şubat ayından bu yana İran’ı kara listeye almış durumda.
Bu çerçevede ISNA, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi’nin Ruhani hükümetinden kurtulduktan sonra projeyi onaylaması için herhangi bir baskıyla karşılaşmadığını ve projeyi arşive havale ettiğini aktardı. Ajans, “Konsey, yaptırımlar kaldırılırsa konuyu yeniden açabilmek için Viyana müzakerelerinin akıbetinin belirlenmesini bekliyor” dedi.
Tahran, Viyana müzakerelerinde ‘yaptırımları kaldırmanın ve ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin tekrarlanmamasını sağlamanın’ önceliği olduğunu vurguluyor. Tahran’ın kara para aklama ve terörün finansmanı ile mücadele kriterlerine uymaması, Viyana’da bir anlaşmaya varılması durumunda bankacılık ilişkilerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını ve dolar cinsinden işlem yapılmasını engelleyecek.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.