ABD'nin ilk kadın Dışişleri Bakanı Albright’ın savaşları: Gali’nin azli, Irak bombardımanı ve NATO genişlemesi

Kaçak bir mülteciden şöhret, para ve güç dünyasına giren milyoner bir bakana doğru Madeleine Albright

Eski ABD Başkanı Barack Obama, 29 Mayıs 2012'de Beyaz Saray'da kendisine Özgürlük Madalyası takdim etti (Reuters)
Eski ABD Başkanı Barack Obama, 29 Mayıs 2012'de Beyaz Saray'da kendisine Özgürlük Madalyası takdim etti (Reuters)
TT

ABD'nin ilk kadın Dışişleri Bakanı Albright’ın savaşları: Gali’nin azli, Irak bombardımanı ve NATO genişlemesi

Eski ABD Başkanı Barack Obama, 29 Mayıs 2012'de Beyaz Saray'da kendisine Özgürlük Madalyası takdim etti (Reuters)
Eski ABD Başkanı Barack Obama, 29 Mayıs 2012'de Beyaz Saray'da kendisine Özgürlük Madalyası takdim etti (Reuters)

Tarık eş-Şami
İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Nazilerden ve Komünistlerden kaçan bir Çek mülteci olarak ailesiyle birlikte Amerika'ya göç eden Madeleine Albright, burada güç, şöhret ve para buldu. Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki ilk kadın Dışişleri Bakanı oldu. Ama 23 Mart Çarşamba günü ölümüyle sona eren uzun ve etkili yolculuğu, kendisi hakkında övgülerle birlikte eleştirilerin yapılmasına yol açtı. Bu övgü ve eleştiriler, özellikle eski Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Butros Gali ile çatışması, Irak’ın bombalanmasındaki rolü ve Ukrayna’daki savaşın nedenlerinden biri olan NATO’nun doğuya doğru genişlemesine verdiği destek konusunda ortaya koyuldu. Peki, bu rollerin doğası nedir? Madeleine Albright’ın adı, başarılarına ve başarısızlıklarına bakılmaksızın neden tarihte kayıtlı kalacak?
ABD tarihinin ilk Dışişleri Bakanı olan Madeleine Albright, 84 yıllık etkili kamusal yaşamından sonra kızının baçıklamasına göre, 23 Mart Çarşamba günü ABD’nin başkenti Washington’da kanserden hayatını kaybetti.
Albright, Dışişleri Bakanı ve Birleşmiş Milletler (BM) temsilcisi olarak eski Başkan Bill Clinton’ın politikalarının ateşli bir savunucusu olarak çalışmadan önce, uluslararası ilişkiler konusunda parlak bir analist olarak ortaya çıktı. Çocukluğunda korku ve umuttan, yetişkinlikte meydan okuma ve diplomasiye kadar değişken bir hayat yaşadı. ABD dış politikasına damgasını vuran şiddetli siyasi çatışmalara girdi.

Yahudi mi Katolik mi?
Gerçek adı Marie Jana Korpilova olup 15 Mayıs 1937 tarihinde Çekoslovakya’nın başkenti Prag’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ancak Yahudilerin, Avrupa’nın her yerinde zulüm görmesi ve ölmesiyle birlikte, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Hitler’in tanklarının Çekoslovakya’ya girmesinin ardından ailesi Nazilerin korkusu ile geçici olarak Londra’ya taşındı. Katolikliğe geçti ve daha sonra annesi tarafından çocukluk takma adı ‘Madelinka’dan gelen Madeleine adı altında yeniden vaftiz edildi. Ama Washington Post, 1997’de onun Yahudi geçmişiyle ilgili bir haber yayınladığında Albright, ailesinin kendisine ailenin Yahudiliğinden hiç bahsetmediğini söyledi. Ancak eleştirmenler, Çek tarihine susamış seçkin bir üniversite profesörü ve araştırmacısının, ailesinin mirasından bu kadar uzun süre nasıl bu kadar habersiz olabildiğini sorguladılar.
Savaş sonrasında Albright’ın Çek diplomat olan babası, ülkesinin Yugoslavya büyükelçisi olmak için ülkesine geri döndü. Ancak komünizm konusunda endişeliydi ve 1968’de Prag’da katı Stalinistler tarafından bir darbe yapıldığında aile tekrar kaçtı. Ancak bu kez ABD’ye gittiler.

Yükselen yol
Wellesley Koleji’nde siyaset bilimi okuduktan sonra zengin bir gazete mirasçısı ile evlendi ve bir aile kurdu. Başkentteki elitlerle olan temasının bir sonucu olarak Albright, Washington’ın Georgetown banliyösünde etkili bir salon lideri oldu. 1976’da Columbia Üniversitesi’nden hukuk doktorasını alırken, Doğu Avrupa’dan bir mülteci olan Zbigniew Brzezinski’nin yanında çalıştı. Bu durum, Brzezinski’nin 1976’da Jimmy Carter’ın başkan seçilmesinden sonra ulusal güvenlik danışmanı olmasıyla siyaset dünyasına adım atmasının bir kapısıydı. Brzezinski, Albright’ı iktidara yakınlığından keyif aldığı kongre irtibat görevlisi olarak Beyaz Saray’a getirdi.
Belki de Albright’ın en büyük sıçrayışı 1982’de meydana geldi. Eşi, onu başka bir kadın için terk ettiğinde, ilk başta kırılmış olmasına rağmen boşanma anlaşması, onu bir milyoner ve geleceğin savaşlarında çarpışmaya daha hazır hale getirdi. Dış politika kuruluşundaki yükselişi, 1950’lerde ve 1960’larda kadınların geleneksel rollerini yansıtıyordu ve hırsı, kadınları profesyonel bir kariyer yapmaya teşvik eden doğmakta olan bir feminist hareketten etkilendi.
Bu nedenle halkla ilişkiler üzerine birçok kitap ve makale yazdı. Demokrat Parti’de, Başkan Jimmy Carter’ın danışmanı ve üç başkan adayının (1984’te eski Senatör Walter Mondale, 1988’de Vali Michael Dukakis ve 1992’de eski Başkan Bill Clinton) dış politika danışmanı olarak başarının zirvesine yükseldi. Aynı zamanda Başkan Yardımcılığına aday olan ilk kadın olan Geraldine Ferraro’nun kampanya dış politika danışmanıydı.

Butros Gali’nin azli
Başkan Bill Clinton döneminde eşi Hillary, dostu Albright’ın ABD yönetiminin BM temsilcisi (1993- 1997) ve ardından Dışişleri Bakanı (1997-2001) olmasına katkıda bulundu. O dönemde ABD tarihinde bir kadının sahip olduğu en yüksek pozisyon buydu. Ancak Albright ve Clinton, Somali, Ruanda ve Bosna iç savaşlarındaki barışı koruma operasyonları konusunda BM Genel Sekreteri Butros Butros- Gali ile defalarca çatışma yaşadı. ABD kuvvetleri, 1992’de iç savaştan dolayı açlıktan ölmek üzere olan kurbanlara gıda ve malzeme yardımı sağlamak için Somali’ye girdiğinde Albright ve Clinton, insani çabaları ve barışı koruma operasyonlarını sıcak bir şekilde desteklediler. Ancak 1993’te Somalili bir savaş ağasına bağlı güçler, 18 ABD askerini öldürdüğünde ve Amerikalılar, televizyonda ölen bir Black Hawk pilotunun ve iki Somalilinin cesetlerinin Mogadişu sokaklarında sürüklendiğini gösteren fotoğrafa tanık olduğunda Clinton, BM’nin siyasi olarak tehlikeli misyonlarından çekildi. Bu nedenle ABD, Ruanda'da 1994’te bir milyona yakın insanın öldürüldüğü, soykırıma ve gaspa sürüklendiğinde  BM barış gücüne yardım sağlamaktan kaçındı. Albright daha sonra Butros Gali’yi suçlayarak, üzerine düşeni yapmadığını belirtti. Ancak Butros Gali, destek için Başkan Clinton ile görüşme girişiminin reddedildiğini söyledi.
Birkaç sene sonra Clinton, ABD’nin Ruanda’daki eylemsizliği için özür diledi. Bu çerçevede Albright, 2003 yılında anılarında, ‘eski Başkanın kendisine bir mektup aracılığıyla, ABD ve uluslararası toplumun Ruanda’daki suçları durdurmak için acilen harekete geçmemesinden duyduğu derin üzüntüyü dile getirdiğinden’ bahsetti.
Ancak Albright’ın Butros Gali ile olan anlaşmazlığı Ruanda ile sınırlı değildi. Gali, Clinton yönetiminin bir temsilcisi olarak Albright’ın ‘Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları ve 1992- 1995 yılları arasında Bosna- Hersek’te yaşanan iç savaş sırasında sahadaki uygulamaları desteklemeyi reddetme’ hususlarında oy verme modelinden dolayı hayal kırıklığına uğradı. Bosna savaşı, etnik ve dini anlaşmazlıkları ateşlediği, Müslümanlara ve diğer azınlıklara karşı yüzlerce ve binlerce katliam, tecavüz ve etnik temizlik kampanyasının yanı sıra, yüz binlerce kişinin yerinden edilmesine yol açan kanlı bir çatışma olarak biliniyor.
BMGK, işlenen ihlalleri ve vahşeti kınarken, barışı koruma güçleri ise savaşı durduramadı. Clinton yönetimi sonunda çatışmaya bir son vermesine rağmen, bazı sınırlı hava saldırıları dışında ABD kayda değer bir müdahalede bulunmadı.
ABD’nin Gali’nin tavrı konusundaki tedirginliği karşısında Albright, Butros Gali’nin ikinci dönemde seçilmesini engellemek üzere, 1996’da veto hakkını kullandı. BMGK’nın ezici çoğunluğu, Gali’nin görev süresinin yenilenmesi yönünde oy kullanmıştı. Durum, eski Genel Sekreter’in dürüstlüğüne bir saldırı olarak nitelendirildi. Butros Gali, bir seçim yılında Clinton’a siyasi kazanç sağlamak amacıyla azledildiğini savundu.

Irak’ta test
Clinton, ikinci döneminde kendisini 1997 yılında Dışişleri Bakanı olarak seçtiğinde Albright, ABD tarihinde bu üst düzey pozisyonu üstlenen ilk kadın olarak, dokuz ülkeyi kapsayan bir dünya turuna çıktı. Tur çerçevesinde küresel meseleleri anladığını göstermeyi, dil becerilerini ve Başkan Clinton'ın dış politika yapıcısı ve sözcüsü olarak merkezi konumunu sergilemeyi amaçlamıştı.
Ancak 1997’nin sonlarında ve 1998’in başlarında büyük bir kriz baş gösterdi. Eski Kriz, 1991 Körfez Savaşı’nın sonunda yayınlanan bir BMGK kararını ihlal ederek, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in BM müfettişlerinin Irak’ın kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarını sakladığına inanılan bölgelere girmesini engellemesinin ardından yaşandı. Bölgede aylarca süren uyarılar ve ABD askeri takviyelerinin ardından Albright ve Başkan Clinton, alanlar teftiş için yeniden açılmadıkça Irak’a yıkıcı hava saldırıları tehdidinde bulundular. Albright, Saddam Hüseyin’e yönelik açık uyarısında, Irak’ın ‘gidişatı tersine çevirmek veya sonuçlarla yüzleşmek’ olmak üzere basit bir seçenekle karşı karşıya olduğunu söyledi.
Daha sonra BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Albright tarafından belirlenmiş son şartları taşıyarak Bağdat’a uçtu ve Irak liderinin, BM silah denetçileri ve diplomatik refakatçileri tarafından bölgelere sınırsız erişimine izin verme anlaşması sağladı. Bununla birlikte Aralık 1998’de ABD ve İngiltere, Irak’ın kitle imha silahları üretme kabiliyetini yok etmek için onlarca Irak askeri hedefini ve araştırma tesisini bombaladı.

Madeleine’in savaşı
ABD’nin en yüksek rütbeli kadın diplomatı olarak kısa sürede Kosova krizinde yönetimin şahin lideri oldu. Yugoslav lideri Slobodan Miloseviç, çoğunluğu Arnavut olan eyalete karşı kanlı bir kampanya emri verdi. Albright, babası Çek Cumhuriyeti büyükelçisiyken Belgrad’da yaşıyordu. Yıllarca Miloseviç’i insan hakları ihlalleri nedeniyle eleştirdi ve bu, kendisini Miloseviç ile yüz yüze bir görüşmeye sevk etti. Ülkesini yeterince tanımadığı suçlamasına bu ülkede yaşadığını söyleyerek yanıt verdi.
‘Time’ dergisi bu duruma ‘Madeleine’in Savaşı’ adını verdi. 1999’daki NATO hava saldırıları, Yugoslav kuvvetlerinin geri çekilmesine ve binlerce Arnavut mültecinin geri dönmesine yol açtı.

NATO genişlemesi
Soğuk Savaş’ın bitişini izleyen ideolojik kargaşa ortasında bazı eleştirmenler, Albright’ı stratejik  planlayıcıdan çok bir ‘kaleci’ olarak nitelendirdi. Ancak Albright, istikrarlı bir Avrupa’nın ABD’nin çıkarları için temel olduğu düşüncesi dolayısıyla, bu iddianın kendisini rahatsız etmediğini söyledi. Eski ‘Varşova Paktı’ ülkelerinin, ittifakın dağılmasından sonra Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana elde edilen demokratik kazanımları güçlendirmek için Batı ile hizaya girmesi gerektiğine inanıyordu. Altı yıllık transatlantik diplomasiden sonra Albright, Rusya'yı ve şüpheci ABD Senatosunu ‘Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nin NATO’ya katılmasına izin vermeye’ ikna etmeye çalıştı. Bu durum, belki de onun en büyük diplomatik başarısı oldu.

Başarılar ve başarısızlıklar
Albright, iklim değişikliğine ilişkin ‘Kyoto Protokolü’nün onaylanmasını teşvik etmek gibi birçok başarıya imza attı. Afrika’daki ABD’li diplomatlar, Albright’ın 1998 yılında Nairobi ve Darüsselam’da kamyonlarla yapılan saldırılarla ilgili uyarıları dikkate almadığını söylediler. Saldırılar, Kenya’nın başkenti Nairobi ve Tanzanya’nın Darüsselam şehrinde ABD büyükelçiliklerinde 224 kişinin ölümüne neden olmuştu.
Albright, görev süresi boyunca nükleer silahların ‘haydut devletlere’ yayılmasına karşı çıktı. Ancak 2000 yılında eski Kuzey Kore lideri Kim Jong-İl’i ziyareti sırasında, Clinton görevden ayrılmadan önce balistik füze programını sınırlamak için bir anlaşma sağlayamadı.
Birçok gözlemci, Albright’ın Asya pahasına Avrupa’ya çok fazla odaklandığına dikkat çekiyor. ABD Hazine Bakanlığı, 1990’ların sonlarında ve Çin’in küresel bir ekonomik güç olarak ortaya çıkmasıyla birlikte bölgedeki ekonomik krizle mücadelede başı çekti.

‘Beyaz çocuklar’
Albright’a yakın isimlere göre kendisi, en yüksek pozisyonları isteyen erkek yardımcılarının çoğuna tam olarak güvenmiyordu. Zira sırtından gizlice vurdukları kanaatindeydi. Bu sebeple de onlara ‘beyaz çocuklar’ dedi. Bununla birlikte girişimleri genellikle riskten kaçınan Beyaz Saray tarafından engellendi. Clinton’ın ulusal güvenlik danışmanlarının Albright’tan daha fazla etkisi vardı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Albright, 2001 yılında Dışişleri Bakanı olarak görevinden istifa ettikten sonra, Çek Cumhuriyeti’nde siyasi bir kariyer yapabileceğine dair spekülasyonlar gündeme geldi. 1993’ten 2003’e kadar Çek Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı olan yazar ve eski ayrılıkçı Vaclav Havel, Albright’ın kendi yerini alabileceğini öne sürdü. Albright ise, bu açıklamadan dolayı gurur duyduğunu, ancak bununla ilgilenmediğini dile getirdi. 2018’de yayınlanan son kitabında eski Başkan Donald Trump’ı eleştirirken, “Demokrasi sorunlarının üstesinden gelinebilir, ancak tarihten dersler çıkarırsak ve demokrasiyi hafife almazsak” değerlendirmesinde bulundu.



Avrupa Troykası, İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyma tehdidinde bulundu

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
TT

Avrupa Troykası, İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyma tehdidinde bulundu

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot dün yaptığı açıklamada, Avrupa Troykası’nın (Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya), o tarihe kadar bir nükleer anlaşmaya varılamaması halinde ağustos ayı sonuna kadar İran'a yönelik Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarının otomatik olarak geri getirilmesine yönelik ‘snapback’ mekanizmasını harekete geçireceğini söyledi.

Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Barrot, “Fransa ve ortakları, 10 yıl önce kaldırılan silahlar, bankalar ve nükleer ekipmanlar üzerindeki küresel yasağı yeniden uygulamaya koymakta haklılar. İran'dan güçlü, somut ve inandırıcı bir taahhüt gelmediği takdirde bunu en geç ağustos ayı sonuna kadar yapacağız” ifadelerini kullandı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ise dışişleri bakanları toplantısında ‘İran'ın ele alınacağını’ söyledi. Kallas, “Diplomatik yolu ve müzakereleri yeniden başlatmak bizim çıkarımıza” dedi.

xo9p0
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Brüksel'de düzenlenen AB dışişleri bakanları toplantısının oturum aralarında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (EPA)

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce tarafından yapılan açıklamaya göre, AB dışişleri bakanları toplantısı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Avrupa Troykası'ndaki mevkidaşlarıyla Ortadoğu'da istikrarın desteklenmesi ve İran'ın nükleer silah geliştirememesinin sağlanması konularında telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Avrupa ülkeleri, ekim ayında süresi dolacak olan 2231 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı kapsamında snapback mekanizmasını harekete geçirmekle tehdit ediyor. Bu mekanizma, karar kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde Tahran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasına olanak sağlıyor.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi pazartesi günü yaptığı açıklamada, mekanizmayı harekete geçirmenin ‘yasal dayanaktan yoksun düşmanca bir tedbir’ olduğu uyarısında bulunarak, Avrupalıları taahhütlerini ihlal etmekle suçladı. Bekayi, Avrupalı güçlerin bu adımı atması halinde orantılı bir karşılık verileceği tehdidinde bulundu.

İran medyası, Tahran'ın Moskova ve Pekin'i nükleer anlaşmadan çekildiklerini duyurmaya ikna etmeye çalıştığını ve bu sayede BM Güvenlik Konseyi'nde yaptırımların yeniden uygulanmasına yönelik herhangi bir girişimi engellemek için yasal bir dayanak elde edeceğini belirtti.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi bugün Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ve Çinli mevkidaşı Wang Yi ile Avrupa Troykası’nın nükleer anlaşma kapsamında BM yaptırımlarına otomatik olarak geri dönüş anlamına gelen snapback mekanizmasını harekete geçirmesini engellemenin yolları üzerine istişarelerde bulundu.

Lavrov ve Wang Yi pazartesi günü Pekin'de bir araya gelerek Arakçi'nin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) dışişleri bakanları toplantısına katılmasından önce İran'ın nükleer dosyasını ele aldılar.

Arakçi bugün Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, “Mevcut durumda elbette Çin Dışişleri Bakanı ve Rusya Dışişleri Bakanı ile ikili görüşmeler yapacağız” dedi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı pazar günü, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in İran'ı Washington'un istediği uranyum zenginleştirmesine izin verilmeyecek bir nükleer anlaşmayı kabul etmeye çağırdığı yönündeki haberi ‘yalan’ olarak nitelendirdi.

cdfrgthyu
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin bugün Pekin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) dışişleri bakanları toplantısı çerçevesinde gerçekleştirdikleri görüşmeden (İran Dışişleri Bakanlığı)

ABD merkezli haber sitesi Axios'un dosyaya yakın kaynaklara dayandırdığı haberine göre Putin, İran'a ABD ile uranyum zenginleştirmesini engelleyecek bir anlaşmayı kabul etmesi çağrısında bulundu. Rusya nükleer program konusunda yıllardır İran'ın başlıca diplomatik destekçisi konumunda.

Moskova, İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını kamuoyu önünde desteklemiş olsa da Putin, İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaşın ardından özel oturumlarda daha sert bir tutum benimsedi.

İki kaynak Rusların İsrail hükümetine Putin'in İran'ın uranyum zenginleştirmesi konusundaki tutumu hakkında bilgi verdiğini söyledi. Üst düzey bir İsrailli yetkili, “Putin'in İranlılara bunu söylediğini biliyoruz” dedi. Putin bu tutumunu geçen hafta ABD Başkanı Donald Trump ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı görüşmelerde de dile getirdi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk döneminde İran'a yönelik ABD yaptırımlarının yeniden uygulanmasından bu yana Tahran, 20 yıllık bir stratejik anlaşma yoluyla Moskova’yla ve İran'ın petrol ihracatının yüzde 90'ını satın alan Pekin’le bağlarını güçlendirdi.

Arakçi Telegram üzerinden yaptığı paylaşımda şöyle yazdı: “ŞİÖ yavaş yavaş küresel arenaya açılıyor, yani bölgesel arenayı yavaş yavaş aşıyor… Gündeminde ekonomik, siyasi ve güvenlik alanları da dahil olmak üzere bir dizi farklı konu var.”

Diğer yandan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, hükümetinin ‘tüm ciddiyetiyle bu barışçıl yolu izleyeceğini’ söyledi ve ek ayrıntı vermeden ‘diplomasi penceresinin halen açık olduğunu’ vurguladı.

Pezeşkiyan, “Geleceğe doğru yeni ufuklar açmak için geçmişi eleştirel gözlerle gözden geçirmeliyiz. Bizi daha iyi bir yarına götürecek olan şey, umudu yeniden inşa etmek, öğrenme ve değişme isteği ile anlayış, empati ve rasyonaliteye dayalı yeni bir yoldur... Diplomasi penceresinin açık olduğuna inanmaya devam ediyoruz ve bu barışçıl yaklaşımı kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

Pezeşkiyan sözlerini şöyle sürdürdü: “Savaşın dayattığı büyük sınavda, psikolojik baskılara ve halkımızın karşılaştığı pek çok zorluğa rağmen, İran'ın çağdaş tarihinde halkın katılımının, uzlaşının ve toplumsal uyumun en dikkat çekici tezahürüne tanık olduk. Ülke içinde ve dışında, her eğilimden İranlılar saldırgan düşman karşısında tek vücut oldular.”

İran Cumhurbaşkanı'nın açıklamaları, İran Genelkurmay Başkanı Abdurrahim Musevi'nin İsrail ile 12 gün süren savaş sırasında ülkesinin ‘varlığının ve toprak bütünlüğünün eşi benzeri görülmemiş şekilde tehdit edildiğini’ söylemesinin ardından geldi.

Pezeşkiyan hükümeti, muhafazakâr milletvekillerinin muhalefetine rağmen Batılı güçlerle müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduğunun sinyallerini verdi.

yhu7ı8
ABD ile İran arasında 19 Nisan'da ikinci tur görüşmelerin yapıldığı Roma'daki Umman Büyükelçiliği'nin girişinde bekleyen gazeteciler ve polis memurları (AP)

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi pazartesi günü yaptığı açıklamada, İran ve ABD arasında altıncı tur müzakereler için ‘belirli bir tarih olmadığını’ söyledi. Bekayi, “Diplomasinin ve müzakere yolunun etkinliğini doğrulamadığımız sürece böyle bir yola girmeyeceğiz” dedi.

Arakçi ve ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff nisan ayından bu yana Umman arabuluculuğunda beş tur görüşme gerçekleştirdi. Daha sonra İsrail 13 Haziran'da İran'a saldırı başlattı ve ABD'nin İran'ın üç nükleer tesisini bombaladığı 12 günlük bir savaşı tetikledi.

Tahran ve Washington arasında yeni bir müzakere turunun 15 Haziran'da yapılması gerekiyordu, ancak savaş nedeniyle iptal edildi.

İran Dini Lideri Ali Hamaney’in uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti pazartesi günü yaptığı açıklamada, ülkesinin uranyum zenginleştirmeyi durdurma şartına bağlanması halinde ABD ile nükleer müzakerelere yer olmadığını söyledi ve böyle bir şartı Tahran'ın bağlı olduğu ‘kırmızı çizgilere’ aykırı olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın İran medyasından aktardığına göre Velayeti, Pakistan İçişleri Bakanı Muhsin Nakvi ile gerçekleştirdiği görüşmede, “Müzakereler zenginleştirmenin durdurulması şartına bağlanırsa kesinlikle gerçekleşmeyecek” dedi.