Tunus: İçişleri Bakanı’na yönelik suikast girişimini planlayan fail, iki terör örgütüyle bağlantılı

Fotoğraf: (Yassine Gaidi / AA_Arşiv)
Fotoğraf: (Yassine Gaidi / AA_Arşiv)
TT

Tunus: İçişleri Bakanı’na yönelik suikast girişimini planlayan fail, iki terör örgütüyle bağlantılı

Fotoğraf: (Yassine Gaidi / AA_Arşiv)
Fotoğraf: (Yassine Gaidi / AA_Arşiv)

Tunus Ulusal Muhafızları (İçişleri Bakanlığı) Genel İdaresi Sözcüsü Hüsameddin el-Cibali, geçen Ocak ayında Tunus’un güneyindeki Kabili bölgesinde meydana gelen terör saldırısına ilişkin bir güvenlik araştırmasının yürütüldüğünü açıkladı. Cibali, söz konusu araştırmaya göre radikalizm yanlısı bir unsur tarafından Ulusal Muhafızlara bağlı devriyeye yönelik bıçaklı saldırının, İçişleri Bakanı Tevfik Şerafeddin’i hedef alma amacı taşıdığını söyledi. Söz konusu terörist yakın zamanda ülkenin güneyindeki Tuzer vilayetine ziyarette bulunan Bakan Şerafeddin’i hedef alan bir saldırı planlıyordu.
Cumartesi akşamı başkent Tunus’un kuzeyindeki askeri el-Uvayna bölgesi kışlasında düzenlediği basın toplantısında konuşan Cibali, güvenlik devriyesine saldıran kişinin Medenin ve Susa’daki iki terörist grupla temas halinde olduğunu belirtti.
Tunus İçişleri Bakanlığı’nın yaklaşık 2 ay önce İçişleri Bakanı’nı hedef alan başarısız suikast girişim planı açıklaması, geniş bir siyasi tartışmaya neden oldu. Tartışma, bıçaklama eyleminin Kabili’deki Douz bölgesinde meydana gelmesi ve Bakanın ziyaretinin Tuzer şehrine olması nedeniyle açıklanan bilgilerin ciddiyetine yönelik eleştiriler yapıldı.
Suikast girişimine dair açıklamayla eş zamanlı olarak, faaliyetleri dondurulmuş olan parlamentodaki milletvekilleri, işadamları, gazeteciler ve siyasi partilerdeki politikacılar da dahil olmak üzere 25 isim için koruma ve güvenlik takibinin de kaldırıldığı ilan edildi. Bu çerçevede iki olay arasında bir bağlantı olduğu savunulurken, bakanlığın Tevfik Şerafeddin’e yönelik suikast girişiminde bulunulduğunu açıklamasının, koruma ve güvenlik takibinin kaldırıldığı isimlere ‘İçişleri Bakanı’nın suikastla tehdit edildiği’ mesajını iletme amacı taşıdığı belirtildi.
25 isme koruma ve güvenlik takibine izin verilmeyeceğini belirten Tunus İçişleri Bakanlığı, birçok bölge ve yerleşim bölgesinin güvenlik korumasına ve çok sayıda güvenlik unsuruna ihtiyaç duyduğunu vurguladı.
Gözlemciler, mali ve insani açıdan maliyetli olan güvenlik korumasının kaldırılmasının, bir sürpriz olduğunu belirtirken, özellikle Tunus arenasındaki siyasi kriz ve siyasi sahneyi oluşturan farklı taraflar arasındaki derin siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle korumanın gerekliliğine dikkati çektiler.
Ölüm ve suikastla tehdit edilenlerin önemli bir kısmı için güvenlik koruması sağlanması çağrısında bulunanlar, bu durumun radikalizm yanlısı unsurların Tunus’ta yeni siyasi suikastlar gerçekleştirmesi için cesaret verici bir adım olacağı konusunda uyardı.
Öte yandan feshedilen Tunus parlamentosunun başkanı ve Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi, bugün uzaktan bir parlamento toplantısı düzenleme çağrısı yaptı. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Başbakan Necla Buden’a görüşme çağrısını, alaycı dille ifade eden Gannuşi, “Gökyüzünde bir uzay aracı var, isterlerse bu uzay aracının içinde toplansınlar” dedi.
Halk Temsilcileri Meclisi’nin dondurulmuş bir meclis olduğunu ve alınacak herhangi bir kararın ‘uzay dışında, tarih ve coğrafyadan bağımsız bir karar olacağını’ vurgulayan Said, “Geri dönüşü hayal edenler, bir vehme kapılmaktadır ve boş hayalleri gerçekleşmeyecektir” şeklinde konuştu.
Öte yandan Tunus Genel İşçi Sendikası Başkanı Nureddin Tabbubi, sendikanın savaşının Cumhurbaşkanı Kays Said ile, hükümetle veya herhangi bir siyasi ya da toplumsal taraf ile olmadığını vurguladı. Tabbubi, Tunus’un batısındaki Kassarin’de bölgesel işçi sendikası konferansının açılışında yaptığı açıklamda, işçi sendikasındaki mücadelenin toplumsal kazanımlar için yapıldığını söyledi. Yetkili, sendika liderlerinin rolünün, ücret artışı talepleriyle sınırlı olmadığını ve Tunus’ta ulusal bir role sahip olduklarını dile getirdi.



Suriye'nin kritik aşamadan çıkışının zorluğu

Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
TT

Suriye'nin kritik aşamadan çıkışının zorluğu

Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)

Refik Huri

Suriye, uluslararası mercek altında hâlâ zorlu ve hassas bir sınavdan geçiyor. Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni duruma özellikle Körfez ülkelerinden gelen Arap desteği, Suriye ve bölgenin önemli istikrarı, Selefi cihatçılığın yükünün fiilen hafifletilmesi çerçevesinde, Şam'ı Arap dünyasındaki konumuna geri döndürecek role oynanan bahis kapsamında koruyucu bir kalkan teşkil ediyor. Gerçek, Suriyeliler için dar Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) otoritesi aracılığıyla ulusal güvenliği ve ülkeyi kontrol etmenin zorluğunu teyit ediyor. HTŞ de kendisi ile müttefik, hatta entegre “cihatçı” grupları kontrol edemiyor, onların mezhepsel temelde katliamlar yapmasını engelleyemiyor gibi görünüyor. “Özgürleştiren karar sahibi olur” sloganı bu durum için geçerli değil, çünkü uluslararası koşullar, Türkiye'nin HTŞ’nin İdlib'den lideri ve üst düzey yetkilileri kaçan Şam'a hızla ilerlemesini sağlamasına izin vermeden önce, Suriye'yi Esed rejiminden kurtarmak, tüm yönelimlerden Suriyelilerin yıllar boyunca fedakarlıklar yaptığı uzun ve maliyetli bir süreçti.

Sahil bölgesinde yaşanan katliamların ardından Ceramana, Sahnaya, Humus ve Halep’te “cihat” ve azınlık mensuplarını tekfir etme çağrıları kapsamında yaşananlar, “zorla ve zor kullanarak yönetme” zihniyetinin bir uygulamasından ibaret, ancak rejime karşı kazanılan zafer, Suriye halkına karşı kazanılan bir zafer değil. Suriyeli bileşenlere karşı “cihat” ilan etmek, ülkeyi içeride vatandaşlığa, dışarıda dünya ile açık ilişkiye değil, Kandahar’a yöneltme çabasıdır. Bu durum Arap desteğiyle çelişmektedir ve BM’nin endişelerini dile getirdiği uluslararası toplumun sınavlarında başarısız olma çağrısıdır.

Zira Cumhurbaşkanı Şara'nın rejimi devirmeye ve İran'ı ülkeden çıkarmaya dayanan iç ve dış kredisi, yeni rejimin geçmişten farklı temeller üzerine inşasında ilerleme sağlanmadığı sürece sağlam ve kalıcı olmayacaktır. Açıklanan hedef ve sloganlarla sahadaki gerçekler arasındaki çelişkiyi sona erdirme fırsatı sınırsız bir şekilde açık değil. Resmi söyleme göre amaç, bir hukuk ve vatandaş devleti inşa etmek. Gerçekler ise Suriye, Çeçenistan, Afganistan, Uygur ve diğer ülkelerden unsurların da aralarında bulunduğu silahlı “cihatçı” örgütlerin gerçekleştirdiği katliamlarda hayatını kaybeden masum kurbanların görüntüleriyle dolu. Siyaset ve özgürlük anlayışına aykırı olan partileri feshetme dışında, nispeten açık siyasal özgürlüklere karşılık toplumsal özgürlükler daraltılıyor. Yabancı “cihatçı” savaşçıların sınır dışı edilmesine, vatandaşlık verildikten sonra onlara Savunma Bakanlığı ve güvenlik birimlerinde kadro verilmemesine ilişkin Amerikan ve Avrupa koşulları ile Arap talepleri göz önüne alındığında, yeni durumun sıkıntılı olduğu anlaşılıyor. Yazılı olan denklem, Suriye'nin ulusal toprakları üzerindeki birliğini ve egemenliğini korumaya gayret etmek ama zengin toplumsal çeşitlilik ve iktidara katılım kabul edilmeden birleşik bir Suriye olmayacaktır. Ülkenin birliği sağlanmadığı takdirde de toplumsal çeşitliliğini kaostan, iç savaştan ve dış müdahalelerden korumak mümkün olmayacaktır. Bugünkü tablo endişe verici; Fırat'ın doğusunun durumuna ilişkin siyasi düzenleme konusunda anlaşmaya varan iki taraf arasında bir tartışma yaşanıyor. Sahil kesimlerinde, Suveyda, Humus, Halep ve Dera'da çatışma ve yeni katliamlardan endişe ediliyor. Konuşmalarda verilen tüm güvenceler kararlı pratik adımlar gerektiriyor. Rejimin yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni fırsatın başarısızlığa uğramasından daha tehlikeli olan, yeni rejimin, son derece merkezi bir başkanlık sistemi içinde, başka türlü bir tek adam yönetimine dönüşmesidir.

Alternatif ise tüm vatandaşlar için ulusal güvenliği ve emniyeti koruyabilen bir devlet inşa etmeyi başarmaktır. Zira İsrail işgali, şu anda genişliyor ve kendisine karşı koyacak bir güç yok. ABD, Netanyahu hükümetine ve aşırı dinci ve milliyetçi sağcı ortaklarına mutlak bir destek veriyor. İran, zayıf noktaları ve korkunç mezhepçi iklimi kullanarak Suriye “arenasına” geri dönme çabalarını saklamıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz göre hükümet kabuğundan çıkıp toplumda ve hükümette milli birliğe saygıyı yeniden tesis etme yönünde geniş ve hızlı adımlar atmazsa, eski rejimin mirası olan mezhepçiliğin iç savaşa veya özel idare ve federalizm taleplerine dönüşmesi muhtemel. Kalıcı bir anayasa hazırlanıp, seçimler yapılmadan önce yeni yayımlanan Anayasa Bildirgesi’nin değiştirilmesi gerekiyor. Açılım hükümeti olarak tanımlanan hükümet ise tüm ana güç merkezlerini Şara'nın İdlib Emirliği’ndeki yoldaşlarına verirken, Suriye'nin birliği açısından önemli tarafların yanı sıra, çevrelerini temsil etmeyen bakanlara sözde görevler verdi.

Tarihçi Albert Horani, Patrick Seale'in “Suriye Üzerine Mücadele” (1987) adlı kitabının ikinci baskısına yazdığı önsözde, “zayıf tarafın güçlü tarafı çıkarlarını gerçekleştirmeye zorladığını” kaydeder. “Suriye'deki siyasi yapının zayıflığı ve istikrarsızlık, güçleri müdahale etmeye yöneltiyor. Ama Suriye'yi kimse kontrol edemedi, üstünde hegemonya kuramadı. Çünkü Suriye'yi kim kontrol ederse, Arap dünyasının doğusunda üstünlük onundur” der. Bugün, Başkan Eisenhower'ın deklare ettiği “Tarafsızlık Doktrini” ve buna bağlı olarak Sovyetler Birliği'nin müttefiki olan Suriye'nin “düşman” ilan edilmesi, Başkan Donald Trump'ı Batı saflarına katılması için Şam'a baskı yapmaya teşvik edebilir. Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın Suriye'deki “zayıf siyasi yapı"” tehlikesinden kurtulmak için Suriye'nin çeşitliliğine güvenmekten başka çaresi yok ve bu yol da açık.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.