İran Devrim Muhafızları: ABD, balistik füze programımızı ve bölgesel nüfuzumuzu etkileyemez

Abdullahiyan: Nükleer müzakerelerin sonucunun ABD'nin yaklaşımına bağlı olduğunu söyledi

İran Devrim Muhafızları Ordusu, yer altı üslerinde fırlatılmaya hazır balistik füzeleri gösteren bir fotoğraf yayınladı.
İran Devrim Muhafızları Ordusu, yer altı üslerinde fırlatılmaya hazır balistik füzeleri gösteren bir fotoğraf yayınladı.
TT

İran Devrim Muhafızları: ABD, balistik füze programımızı ve bölgesel nüfuzumuzu etkileyemez

İran Devrim Muhafızları Ordusu, yer altı üslerinde fırlatılmaya hazır balistik füzeleri gösteren bir fotoğraf yayınladı.
İran Devrim Muhafızları Ordusu, yer altı üslerinde fırlatılmaya hazır balistik füzeleri gösteren bir fotoğraf yayınladı.

İran Devrim Muhafızları, balistik füze programının ve sınır ötesi faaliyetlerinde temsil edilen bölgesel etkisinin, kırmızı çizgileri olduğunu ve Amerikalı yöneticilerin niyetlerinden etkilenmeyeceğini duyurdu. ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, Tahran'ın ‘Devrim Muhafızları Ordusu’nun terör listesinden çıkarılması’ talebini değerlendirmek için, Generel Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle ilgili muhtemel intikamlardan kaçınılmasını şart koştuğu iddia edildi.  
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, ABD'nin İran vatandaşlarına ve Devrim Muhafızları bağlantılı bazı şirketlere yönelik yeni yaptırım kararına tepki gösterdi. Abdullahiyan, Özbekistan Dışişleri Bakanı Abdulaziz Kamilov’la Çin'in güneydoğusundaki Tunxi'de yaptığı görüşmede, Viyana’daki nükleer müzakerelere atıfla: "Artık her şey ABD'nin gerçekçi mi yoksa müzakerelerin başarısızlığından sorumlu mu olmak istediğine bağlı" dedi. 
Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleşen nükleer müzakerelerin sonuçları belirsizliğini korurken, ABD önceki gün İran'ın balistik füze programına yardım ettiği iddiasıyla bir kişi ve ona bağlı kuruluşlara karşı yeni yaptırımlar açıkladı. ABD Hazine Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Muhammed Ali Hüseyni ve İran merkezli bazı şirketlerin Devrim Muhafızları için balistik füzeyle ilgili parçalar satın aldığı ve bu satın almanın balistik füze araştırma ve geliştirme programının bir parçası olduğu belirtildi. Açıklamada söz konusu yaptırım kararının, İran’ın Erbil’e yönelik füze saldırıları ve İran tarafından desteklenen Husilerin, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine yönelik artan saldırılarının ardından alındığına dikkat çekildi.  
İran Dışişleri Bakanlığı Söcüsü Said Hatipzade, ABD'nin yeni yaptırım kararına değinerek, "Bu hamle, ABD hükümetinin İran'a karşı başarısız azami baskı politikasını sürdürmek için İran halkına yönelik ön yargısının ve kötü niyetinin bir başka işaretidir" dedi   
Reuters haber ajansının aktarımına göre Hatibzade, "ABD, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmeye hazır olduğunu iddia etmesine rağmen, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 2231 sayılı kararını ihlal etmeye devam ediyor." ifadelerini kullandı.  
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, yeni yaptırımların nükleer müzakereleri engellemeyeceği’, müzakerelerde anlaşmaya varılmasından bağımsız olarak yürürlükte kalacağı belirtildi. Reuters’a konuşan ABD’li bir yetkili, söz konusu yaptırımların Viyana müzakereleriyle bağlantılı olmadığını söyledi. Batılı ülkeler, Devrim Muhafızları'nın balistik füze geliştirme programını eleştiriyor. İran’ın ‘balistik füze programının’, nükleer silah başlığı taşıyabilecek füzelerin geliştirilmesini kısıtlayan, BMGK’nın 2231 sayılı kararı ile çeliştiğini kaydediyorlar.  
İran Devrim Muhafızları’ndan dün yapılan açıklamada, “Devrim Muhafızları’yla bağlantılı füze gücü ve bölgesel etki İran halkı için birer kırmızı çizgidir. Ülkemiz Amerikan mafya rejimi tarafından hedef alınmaktadır. İran’ın savunma derinliğini ve caydırma gücünü zaafa uğratmak düşmanın temel hedefleri arasındadır. Böylelikle İslam Cumhuriyeti’ni yok ederek, hegemonik sistemin ve Siyonizmin niyetleri karşısında teslim olmasını sağlamak istiyorlar’’ denildi.  
Devrim Muhafızları’nın açıklamasında, “Düşmanların İslam ümmetine karşı saldırıları ve hatalarına, her yerde belirleyici ve yıkıcı bir etkiyle karşılık verecektir" denildi. Devrim Muhafızlarının açıklamasında, “Açıkça beyan ederiz ki İran, güvenliğini sağlayacak ilerlemeleri ve caydırıcı gücünü, Beyaz Saray yöneticilerinin ve müttefiklerinin niyetleri ve umutları doğrultusunda gerçekleştirmedi. O halde; şeytani propaganda, tehdit, ayartma ve şantaj yoluyla bu alanlarda bir değişikliğe gitmemiz ve bunlardan etkilenmemiz mevzu bahis değildir’’ ifadeleri kullanıldı. Devrim Muhafızlarının açıklaması, 1 Nisan’da kutlanan İslam Cumhuriyeti Günü münasebetiyle yapıldı.  
Viyana’daki nükleer müzakerelerin koordinatörü Enrique Mora, Washington’la Tahran’ın görüşlerini yakınlaştırmak amacıyla bu hafta İran’a ziyaret gerçekleştirdi. Abdullahiyan Mora’ya, Devrim Muhafızları’nın ‘terör listesinden’ çıkarılmasının, müzakerelerdeki en önemli konu olduğunu söyledi. Viyana’daki ‘nükleer müzakerelerde’ mart ayında sona yaklaşıldığı açıklanmış, ancak son dakikada Rusya’nın ‘İranla ilişkilerinin etkilenmeyeceğine dair garanti talebi’ nedeniyle müzakereler aksamıştı.
Farsça yayın yapan Radio Farda’ya açıklamada bulunan ‘nükleer müzakereleri’ yakından takip eden diplomatik kaynaklar, ABD yönetiminin İran'dan, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin intikamı çerçevesinde herhangi bir girişimde bulunulmayacağının taahhüt edilmesini istediğini iddia etti. Diplomatik kaynaklar, İran'ın ‘Devrim Muhafızları’nın’ ‘yabancı terör listesinden’ çıkarılmasında ısrar ettiğini ve bu durumun ‘müzakerelerde anlaşmaya varılmasının’ önündeki en önemli engel olduğunu aktardı. Bir kaynak, Amerikan istihbarat servislerinin, Tahran'ın Süleymani suikastına karışmakla suçladığı bazı eski Amerikalı yetkililere yönelik eylem planları olduğuna yönelik bilgi edindiğini, bu şartlarda, İran’ın ‘Devrim Muhafızları’nın’ terör listesinden çıkarılması talebinin Washington tarafından onaylanmayacağını söyledi.  
Associated Press (AP) Haber Ajansı, haftalar önce, Viyana’daki müzakerelerde, İran’ın Süleymani’nin intikamıyla ilgili eylem planlarının tartışıldığını aktarmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Kongre’ye verdiği bilgide, İran’dan kaynaklanan ciddi tehditler nedeniyle, eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve ABD'nin İran Özel Temsilcisi Brian Hook’un güvenliğinin sağlanması için ayda iki milyon dolar harcandığını belirtmişti. Pompeo ve Hook’un korunması için Ağustos 2021 ile Şubat 2022 arasında 13,1 milyon dolar harcandı.  
Axios haber sitesi, geçen haftaki haberinde, İsrailli ve Amerikan kaynaklarına atıfta bulunarak, ABD’nin, Devrim Muhafızları’nı terör listesinden çıkarmak için, İran'dan bölgesel faaliyetlerini kısıtlamasını talep ettiği, ancak Tahran yönetiminin bu teklifi reddettiği iddia edildi. ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, geçen hafta yaptığı açıklamada, ‘nükleer anlaşmadan bağımsız olarak, İran Devrim Muhafızları’nın terör listesinde tutulmaya devam edileceğini belirtmişti.  
İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani 2020’nin başlarında ABD Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla gerçekleşen hava saldırısında öldürülmüştü. Bu olay İran’ın petrol ihracatına kısıtlamalar getirilmesi ve Devrim Muhafızları’nın yabancı terör örgütleri listesine alınmasının ardından gerçekleşmişti.  



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.