Hamaney: Nükleer görüşmeler iyi gidiyor

Reisi, 12 Nisan’da hükümetinin çalışmaları hakkında rapor sundu. (Hamaney’in internet sitesi)
Reisi, 12 Nisan’da hükümetinin çalışmaları hakkında rapor sundu. (Hamaney’in internet sitesi)
TT

Hamaney: Nükleer görüşmeler iyi gidiyor

Reisi, 12 Nisan’da hükümetinin çalışmaları hakkında rapor sundu. (Hamaney’in internet sitesi)
Reisi, 12 Nisan’da hükümetinin çalışmaları hakkında rapor sundu. (Hamaney’in internet sitesi)

İran Dini Lideri Ali Hamaney, nükleer anlaşmayı canlandırmayı amaçlayan Viyana müzakerelerinde İbrahim Reisi hükümetine desteğini dile getirdi. Her şeyin yolunda olduğunu ve müzakere heyetinin ‘karşı tarafın abartılı taleplerine direndiğini’ vurguladı.
Hamaney, 12 Nisan’da yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Viyana müzakereleriyle oyalanmayın. Müzakerelerin sonucu olumlu veya olumsuz olsa da siz kendi işinizi yapın. Müzakerelerin sonucu sizin politikalarınızı etkilememeli.”
Hamaney’e bağlı internet sitesinin aktardığı habere göre İran Dini Lideri, hükümetteki üst düzey yetkililere ve kuvvetler komutanlarına hitaben yaptığı konuşmada müzakerelerin iyi yönde ilerlediğini söyledi. Hamaney, “Müzakere heyetimiz, Ulusal Güvenlik Konseyi ve Cumhurbaşkanı’nı görüşmeler konusunda bilgilendiriyor, kararlar alıyor ve işleri ilerletmeye devam ediyor” dedi. Hamaney ayrıca heyetin şu ana kadar ABD’nin abartılı talepleri karşısında iyi şekilde direndiğini vurguladı.
Nükleer müzakerelerde son söz, Hamaney’in yetkisi altındaki Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’ne ait.
Hamaney’in açıklamasından iki gün önce parlamentodaki 290 milletvekilinden 250’si, hükümete nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için beş koşulun belirtildiği bir mektup gönderdi. ABD’nin anlaşmadan bir daha geri çekilmemesinin garanti edilmesi, İran petrolünün satışına yönelik yaptırımların kaldırıldığının, anlaşmanın Kongre tarafından onaylandığının, ABD’nin ‘Snapback’ mekanizmasına başvurmayacağının ve güncellenen anlaşma kapsamında kaldırılan yaptırımların adının değiştirilmeyeceğinin doğrulanması çağrısı yaptı.
Büyük güçler ve İran arasındaki görüşmeler, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sonra Moskova’ya uygulanan Batı yaptırımlarının İran ile ticaretine zarar vermeyeceğine dair garanti talebinin ardından geçen ay askıya alınmıştı. Washington ve Tahran söz konusu engelin aşılmasıyla birlikte  müzakerelerde askıda kalmış konular hususunda dolaylı diplomatik çatışmaya geri döndüler. Bu askıda kalmış konular çerçevesinde Tahran, öncelikli olarak Devrim Muhafızları’nın ABD terör örgütleri listesinden çıkarılmasını talep ediyor.
İran İslami Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü Mahmud Abbaszade Mişkini, İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Kani’nin müzakerelerin son durumu hakkında bir rapor sunduğunu söyledi. Mişkini, komisyon üyelerinin Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle ‘ciddi bir görüşme’ yaptığına dikkat çekti.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran Parlamentosu’nun Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu üyelerine ‘ABD’nin ciddi kararlar alması halinde anlaşmanın mümkün olduğunu’ belirtti. Bakan, “Yapılan tartışmalara göre anlaşma mümkün” dedi.
Milletvekillerine 27 sayfalık müzakere taslağı hakkında bilgi verilmesi sonrasındaki parlamento eleştirilerine değinen Mişkini, “Henüz resmi bir taslak yok. Bu yüzden görüş bildiremiyoruz” ifadesini kullandı.  Mahmud Abbaszade Mişkini szlerini şöyle sürdürdü:
“Hazır konularda bile Batılılarla görüş anlaşmazlıklarımız ve görüş ayrılıklarımız var. Bu nedenle resmi olarak bir taslak hazırlandı diyemeyiz.”
Resmi IRNA haber ajansına göre parlamenterler arasında ‘kırmızı çizgi’ konusunda endişe yaşandı. Parlamenterlerin ‘kırmızı çizgilerin aşılmaması’ konusundaki ısrarına dikkat  çekildi.  
Diğer yandan Abdullahiyan, ABD’yi Viyana görüşmeleri sırasında ‘yeni koşullar dayatmaya’ çalışmakla suçlamıştı. Geçen pazar günü konuşan Bakan “ABD tarafı son haftalarda nükleer müzakerelerin bağlamı dışında taleplerde bulundu” dedi. Aynı şekilde geçen pazartesi günü Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade de ABD’nin nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak için bir anlaşmaya varma ‘iradesini’ sorguladı. Hatibzade, “Gerçek bir irade göstermeyen ABD ile bir anlaşmaya varıp varamayacağımızı gerçekten bilmiyoruz” ifadesini kullandı.
Sözcü ayrıca, İran’ın dondurulan varlıklarının bir kısmının yakın zamanda serbest bırakılacağına dair raporların yanı sıra üst düzey bir bölgesel yetkilinin dün İran’a ziyarette bulunduğu iddialarını yalanladı. Hatibzade, 7 milyar doların iade edileceği bir çerçeve üzerinde anlaşma olduğunu belirtirken, İran internet siteleri ise fonların serbest bırakılmasını İran asıllı ABD’li esirlerin takasına bağladı. 
Ancak ABD kaynakları söz konusu raporları ‘söylenti’ olarak nitelendirdi.
Washington birkaç gün önce bahsi geçen engel hususunda çelişkili açıklamalarda bulundu. ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley ve ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’in açıklamaları, Devrim Muhafızları’nın dış kolu olan Kudüs Gücü’nün listede kalması karşılığında Devrim Muhafızları’nın terör örgütleri listesinden çıkarılması ihtimalinin var olduğu yönünde yorumlandı. ABD kaynakları, Başkan Joe Biden’in Devrim Muhafızları’nı listeden çıkarma niyetinde olmadığını vurguladı.
İranlı bir diplomat, Reuters’a yaptığı açıklamada İran’ın, ABD’nin ‘Devrim Muhafızları’nı listeden çıkarıp Kudüs Gücü’nü yabancı terör örgütlerine uygulanan yaptırımlar kapsamında tutarak bu tıkanıklığın üstesinden gelmeye’ yönelik önerisini kabul etmediğini söyledi.
Washington’da bir grup Cumhuriyetçi geçen pazartesi günü Başkan Joe Biden’a ‘Devrim Muhafızları’nın terör örgütleri listesinden çıkarılmasına’ karşı uyarılarını yineledi. 14 Cumhuriyetçi senatör Biden’a yazdıkları bir mektupta böyle bir kararın ‘büyük ölçüde yanıltıcı’ olacağı konusunda uyarıda bulunurken bölgedeki ortaklara ve müttefiklerine ihanet etmiş olacaklarını vurguladı. Mektup, Senatörler Ted Cruz, Lindsey Graham, Bill Hagerty ve Tim Scott’un imzalarını taşıyor. Cumhuriyetçiler, Devrim Muhafızları’nın terör örgütleri listesinden çıkarılmasının dünyaya ‘ABD’nin terörizm sınıflandırmalarının, bu yönetimin siyasi kazanımlarına uygun olduğunda takas ve ticaret yapmak istediği siyasi araçlar olduğunu’ göstereceğini savundular.
Demokratlardan bazıları Cumhuriyetçilerin uyarısından birkaç gün önce Kongre’nin nükleer anlaşmanın yeniden canlanmasını engelleme şansı çok az olmasına rağmen Devrim Muhafızları’nın listeden çıkarılmasıyla ilgili endişelerini dile getirdi. New Jersey’den Demokrat Josh Gottheimer, geçen hafta “ABD’lilerin hayatlarıyla kumar oynayamayız ve yabancı bir terör örgütünün listeden çıkarılmasına izin veremeyiz” açıklamasında bulundu.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.