Yaser Arafat Vakfı’nda neler yaşanıyor?

Mahmud Abbas’ın (Ebu Mazen) talebi üzerine Nebil Şaas’ın istifa etmesi birçok eleştiriyi beraberinde getirdi.

Abbas 2020’de Nebil Şaas’ı Kudüs Yıldızı Madalyası ile ödüllendirdi (WAFA)
Abbas 2020’de Nebil Şaas’ı Kudüs Yıldızı Madalyası ile ödüllendirdi (WAFA)
TT

Yaser Arafat Vakfı’nda neler yaşanıyor?

Abbas 2020’de Nebil Şaas’ı Kudüs Yıldızı Madalyası ile ödüllendirdi (WAFA)
Abbas 2020’de Nebil Şaas’ı Kudüs Yıldızı Madalyası ile ödüllendirdi (WAFA)

Halil Musa
Nasır el-Kudva’nın ardından Yaser Arafat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğunda sadece 8 ay oturabilen Nebil Şaas, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın talebi üzerine istifa etti. Nebil Şaas’ın istifaya zorlanmasını ‘gençliğinden bu yana vatanseverliğiyle bilinen bir adama yapılmış saygısızlık’ olarak değerlendiren çevreler bu adımı eleştirdi.
Şaas, açıklamasında, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Üyesi Hüseyin eş-Şeyh ile geçen hafta yaptığı görüşmeyi aktardı. Şaas, “Şeyh bana, Başkan Abbas’ın istifa etmemi istediğini bildirdi. İki gün önce istifamı sundum ancak Devlet Başkanlığı’nın bunu talep etme sebeplerini bilmiyorum” dedi.
83 yaşındaki Şaas, bu talepten duyduğu rahatsızlığı gizlemeyerek, “Başkan Abbas’a ulaşmaya çalıştım ancak başaramadım” ifadesini kullandı.
Yaser Arafat Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Memduh el-İbadi, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, Şaas’tan istifa etmesinin talep edilmesini “Şaas’ın bulunduğu makamın görevlerini yerine getirebilecek fiziksel güce sahip olmaması” şeklinde yorumladı.
İbadi, “Şaas’ın sağlık ve mental durumu makamın yüklerini taşımasına izin vermiyor. Şaas Kasım 2021’de Ebu Ammar’ın vefatının 17’nci yıldönümü anması sırasında Yaser Arafat Ödülü’nü kazananlara ödülünü verirken ayaklarının üzerinde duramıyordu. O, ayrıca Başkan Abbas ile yapılan Mütevelli Heyeti Toplantısı’na katılmadı. Yaser Arafat Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Mahna, mütevelli heyeti önümüzdeki dönemin yeni başkanını seçmek üzere toplanıncaya kadar vakfın başına geçecek” ifadelerini kullandı.
Başkan Abbas, Mayıs 2021’de yapılması planlanan ve daha sonra ertelenen Filistin seçimlerinde Fetih Hareketi’nin milletvekili adayı olmasını istediği Nasır el-Kudva’yı, Mart 2021’de düzenlenen son Ulusal Demokrasi Kongresi’nin ardından Yaser Arafat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinden ve Mütevelli Heyet üyeliğinden aldı.
Daha sonraları Fetih Hareketi ve Merkez Komitesi’ndeki görevlerinden de ayrıldığını ilan eden Kudva’nın görevden alınmasını, Yaser Arafat Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Amr Musa ve heyetin diğer 10 üyesinin istifası takip etti.
O dönem istifa eden Mütevelli Heyet üyesi 8 kişi, bu kararı “Yaser Arafat Vakfı’na ve iç tüzüğüne yapılan saldırı nedeniyle” aldıklarını belirtmişti. Üyeler, Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilerek gelen Nasır el-Kudva’nın görevden alınmasının Mütevelli Heyet’in yetkilerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğini vurgulamıştı.
Ağustos 2021’de Yaser Arafat Vakfı Mütevelli Heyet Başkanlığı’na Memduh el-İbadi, Yönetim Kurulu Başkanlığı’na da Nebil Şaas seçildi.
Vakfın eski Yönetim Kurulu Başkanı Nasır el-Kudva, “Başkan Abbas’ın Şaas’tan istifa etmesini istemesi, vakfa ve iç tüzüğüne yönelik saldırının devamı niteliğindedir” dedi. Kudva, yeni mütevelli heyet yönetiminin seçildiği son toplantıyı ‘yasa dışı’ olarak nitelendirdi.
Vakfın iç tüzüğünü ‘ihlal eden’ Başkan Abbas’ı ‘vakfa el koymakla’ suçlayan Kudva, “Filistinli tüm vakıflar sistematik bir çalışmadan uzak bir biçimde irticalen yönetiliyor” dedi.
Yaser Arafat Vakfı Genel Müdürü Ahmed Sabah, ‘bu konuda istifa açıklamasından başka söylenen bir şey yok’ diyerek Şaas’ın istifasıyla ilgili yorum yapmayı reddetti.
Fetih Hareketi Merkez Komitesi üyeliği ve Hareketin Dış İlişkiler Sorumlusu pozisyonlarında bulunan Şaas bundan önce Başbakan Yardımcılığı ve Enformasyon Bakanlığı’nın yanı sıra Kalkınma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini yürüttü. Şaas 1996’da Gazze Şeridi’ndeki Han Yunus’tan milletvekili seçildi.
Nebil Şaas, ABD’nin Pennsylvania Üniversitesi’nden işletme alanında yüksek lisans ve doktorasını yaptıktan sonra 1994’te Filistin Yönetimi’nin kurulmasıyla birlikte Gazze’ye döndü.



Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
TT

Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

İbrahim Hamidi

Kesin olan şu ki, Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerine mücadelenin yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.

Suriye yeni bir aşamaya girdi. Rejimin geçen yıl sonunda devrilmesinden bu yana süregelen “balayı” sona erdi. Fırat'ın doğusundaki Haseke'de düzenlenen “Bileşenler Birliği Konferansı”, “Kürt dosyası” konusundaki Fransa-Türkiye anlaşmazlığı, “Dürzi dosyası” ile ilgili Amman Diyaloğu ve Rusya'nın rolünün temkinli bir şekilde geri dönüşü gibi birçok gelişme buna işaret ediyor.

Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim tarafından düzenlenen “Bileşenler Konferansı”nın Fransa'nın desteği ve ABD'nin onayı olmadan düzenlenmesi imkânsız. Çünkü her iki ülkenin askeri ve özel kuvvetleri, uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Fırat'ın doğusunda bulunuyor. Dürzi Şeyhi Hikmet el-Hicri ve “Alevi Konseyi” Başkanı Gazal Gazal'ın konferansa katılımı da salt bir tesadüf olarak değerlendirilemez. Aksine bu, hükümetin ve “Sünni çoğunluğun” tutumuna karşı çıkan bir “Azınlık ittifakı”nın oluşumunun başlangıcını işaret ediyor.

Öyleyse Suriye'de ademi merkeziyetçi sisteme doğru bir eğilim var. Bu eğilim, konferansın sonunda ademi merkeziyetçilik ilkesini, yeni anayasa taslağının hazırlanmasını ve ülkede yeni bir ordu kurulmasını destekleyen sonuç bildirgesinde açıkça görülüyordu. Daha sonra atılan adımlar da bu eğilimi pekiştirdi; üç Dürzi dini otorite, tutumlarını birleştirme yönünde adımlar attı. Şeyh Hamud el-Hinavi ve Yusuf el-Cerbu, Hicri'nin açıkladıklarına benzer tutumlar içeren ve hükümeti ve davranışlarını açıkça eleştiren, ayrıca uluslararası soruşturma çağrısında bulunan, İsrail de dahil olmak üzere birçok ülkenin tutumlarını referans gösteren bir video yayınladılar.

Bileşenler Birliği Konferansı’nı takip eden bir diğer adım, Ürdün ve ABD'nin Amman'da hükümet ile Dürzi dini otoriteleri arasında, çeşitli ülkelerden yetkililerin katılımıyla, bakanlar düzeyinde bir müzakere süreci için hazırlıklara başlamasıydı. Aslında bu süreç iki karmaşık meselenin, yani Kürt meselesi ile Dürzi meselesinin ele alınmasında uluslararası Paris sürecine bölgesel bir alternatif oluşturma arzusunu yansıtıyor.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da eş-Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. “Bileşenler Konferansı” da Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi

Paris, Ürdün sınırındaki güney şehirlerinin geleceğini görüşmek üzere Suriye-İsrail görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı. Tel Aviv, güneydeki tüm ağır ve orta silahların çekilmesi Süveyda, Dera ve Kuneytra illerinde İsrail hava desteğiyle yerel konseyler ve bağımsız yönetimlerin kurulması da dahil olmak üzere bir talep listesi sunmuştu. Paris ayrıca, 10 Mart'ta Kürt meselesini ve Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Suriye Demokratik Güçleri Lideri Mazlum Abdi arasındaki anlaşmanın uygulanmasını ele alan Suriye-Amerikan-Fransız görüşmelerine de ev sahipliği yaptı.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. Ankara Paris'i “Kürtlere taraftar”, Paris de Ankara'yı Şara hükümetine taraftar gördüğünden, “Bileşenler Konferansı” Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi. Sonuç olarak Suriye hükümeti, Paris'te Kürtlerle müzakerelerin askıya alındığını resmen duyurdu.

Kürtlerle ilgili Fransa-Türkiye ve Dürzi sorunu ile güneydeki düzenlemeler konusunda Türkiye-İsrail arasındaki çatışma, Suriye hükümetinin “müttefik ittifakı”nda çatlakların oluşmaya başladığının göstergeleri. Arap, bölge ve Batı ülkelerinin Şam'ın tutumunu desteklediği aylar sona erdi ve Suriye'de dış ajandalar arasındaki çatışma dönemi başladı.

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Batı'nın tutumundaki değişim belirtilerinin ardından, Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir. Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve İstihbarat Direktörü Hüseyin Selame'nin Moskova ziyareti ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus yetkililerle yaptıkları görüşmeler, Şam ile Moskova arasında yeni bir ilişkinin başlangıcı niteliğinde ve şu temel konuları ele alıyor: Suriye'ye yeniden Rus silahlarının tedarik edilmesi, Hmeymim ve Tartus üslerinin ortak yönetimi, ekonomik ilişkiler, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde Rus devriyeleri yapılması ve Beşşar Esed ile Moskova'da ikamet eden üst düzey rejim yetkililerinin kaderi.

Son yedi ayda “sınırsız Batı desteği” alan Şam, sahil bölgesi ve Süveyda'daki olaylar ve İsrail'in devam eden saldırı ve işgallerinin ardından büyük olasılıkla Batılı ülkelerin söylemlerinde, taleplerinde ve eylemlerinde bir değişim algılamaya başladı. Bu sebeple de Rusya'ya belirli hedefler doğrultusunda el uzatmak istedi. Bu hedefler; Batı ile birlikte doğulu bir denge kurmak, İsrail hareketlerini kontrol etmek, Suriye sahil bölgesinde istikrarı sağlamak, Kamışlı Havalimanı'nı işleterek ve kuzeydoğu Suriye'de devriye gezerek sahada askeri bir denge sağlamak. Türkiye’nin Moskova ile yeni Suriye arasındaki yakınlaşmadan uzak olması mümkün değil.

ABD ve Avrupa ülkeleri, Ukrayna'da savaşan Rusya'nın Suriye'ye dönmesine izin verecek mi? Şam, ademi merkeziyetçi idareleri kabul edecek mi? Bileşenler arasındaki koordinasyon siyasi koordinasyondan askeri koordinasyona mı kayacak? Şam, değişen sahneye, taleplere ve söylemlere nasıl yanıt verecek? Askeri olarak dahil olan taraflar -ABD, Türkiye, Rusya ve İsrail- arasındaki ilişkinin niteliği nedir?

Bu soruların birçok cevabı var, ancak kesin olan bir şey var; Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerindeki ve içindeki çatışmanın yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.