Irak’taki İran yanlıları Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesini İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak görüyor

Koordinasyon Çerçevesi, projenin yeni bir hükümet kurulana kadar durdurulması çağrısında bulundu

Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)
Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)
TT

Irak’taki İran yanlıları Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesini İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak görüyor

Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)
Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)

Mueyyid et-Turfi
Irak’ın Basra ilindeki petrol sahalarından Ürdün'ün Akabe Limanı’na petrol taşınması amacıyla bir boru hattı inşa etme projesi Irak'ta bir kez daha siyasetin gündemine oturdu ve tartışmaya yol açtı. Tartışma, Irak’ın İran’a yakın Şii koalisyonu Koordinasyon Çerçevesi ile Irak Meclisi’ndeki çoğunluğu oluşturan ve üçlü ittifak diye bilinen Vatanı Kurtarma Koalisyonu ([Sünni] Egemenlik Koalisyonu, Kürdistan Demokrat Partisi/KDP, [Şii] Sadr Hareketi) arasındaki yeni Irak hükümetinin kurulması i mücadelesi çerçevesinde alevlendi. Irak Petrol Bakanlığı'nın projenin halen inceleme aşamasında olduğunu söylemesine ve herhangi bir karara bağlanmadığını açıklamasına rağmen boru hattı projesinin uluslararası bir şirkete havale edilmesiyle ilgili bilgilerin sızdırılması sonrası Irak hükümetine yönelik eleştiriler arttı. Petrol Bakanlığı, söz konusu bilgilerin geçerliliğini reddetti.

Şeffaflık yok
İran’a yakın Şii güçlerin de olduğu Koordinasyon Çerçevesi, hükümeti üstü kapalı olarak Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesiyle İsrail ile ilişkilerin ilk adımını atmaya çalışmakla suçladı. Koordinasyon Çerçevesi, yeni hükümet kurulana kadar projenin durdurulması çağrısında bulundu. Projeyi eleştirenlerin başında eski Irak Başbakanı ve Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki geliyor. Maliki yaptığı bir açıklamada, projenin mali fizibilitesi yapılana ve yeni bir hükümet kurulana kadar askıya alınmasını talep etti. Koordinasyon Çerçevesi’nin önde gelen liderlerinden bir olan Maliki, Şii koalisyonun Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesinde Irak'ın haklarını koruyan şeffaflık, yeterli bilgi ve uygun garantiler verilmesi konusunda bir takım şüpheleri olduğunu açıkladı. Eski Başbakan, mevcut hükümetin günlük işleri yürüten geçici bir hükümet olması nedeniyle bu konuda gerekli yasal yetkilere sahip olmadığının da altını çizdi.
Nuri el-Maliki, 2008 ve 2014 yılları arasındaki sekiz yıllık başbakanlığı döneminde Bağdat ve Amman'da Ürdünlü yetkililerle yaptığı görüşmeler sırasında projenin en önde gelen savunucularından biriydi.

İsrail ile ilişkiler
Irak parlamentosundaki Sadıkun Bloku Milletvekili Mehasin ed-Duleymi, Basra-Akabe Petrol Boru Hattı’nı uzatma projesi nedeniyle Irak hükümetini sert şekilde eleştirdi. Boru hattı üzerinden Ürdün'e petrol ihracatının İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak gören Duleymi, “Proje Ürdün-İsrail ortak çıkarlarına hizmet ediyor. Ancak Irak’a ekonomik olarak hiç bir faydası yok” yorumunda bulundu. Duleymi, Koordinasyon Çerçevesi’nin, hükümetin ‘Irak ekonomisini yok etmeye yönelik politikaları’ karşısında boş durmayacağı uyarısında bulundu.

Meclis onayı
Irak Meclis Birinci Başkan Yardımcısı Hakim ez-Zamili, Irak Petrol Bakanı İhsan Abdulcebbar ile görüşmesi sırasında yaptığı açıklamada, “Halkın özlemlerini ve ülkenin çıkarlarını etkileyen stratejik projeler, ülkenin zenginliklerini korumakla görevli milletvekillerinin onayı olmadan kabul edilmeyecek yahut imzalanmayacaktır” dedi.
2019 yılında Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski Irak hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesine ilişkin bir anlaşmanın imzalandığı duyuruldu. Anlaşmanın duyurulmasından bu yana, Şii siyasi partiler ve akımlar, anlaşmayı yoğun bir şekilde eleştirirken anlaşmaya ilişkin bir takım şüphelerini de dile getiriyorlar. Şii taraflar, anlaşmayı İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak görüyorlar. Kısa bir süre önce Irak, Mısır ve Ürdün arasında gerçekleştirilen Bağdat Zirvesi, bu eleştirileri ve itirazları görmezden geldi. Zirvede, boru hattı projesinin hayata geçirilmesi, üç ülkenin aralarındaki ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi, Irak'ın petrol ihracatı için yeni çıkış noktaları bulunması ve Basra Körfezi'ne yeni limanlar ve platformlar kurulması için seçeneklerin artırılması amacıyla atılacak adımlar tartışıldı.
Irak ve Ürdün, 2019 yılında Basra ile Akabe Limanı arasında bir petrol boru hattı kurulmasını kararlaştırdı. Proje taslağına göre Irak’ın Basra ilindeki petrol sahalarından çıkarılan ham petrolün Ürdün’ün Kızıldeniz kıyısındaki Akabe Limanı’na diğer ülkelere ihraç etmek amacıyla taşıması hedeflenen boru hattının kapasitesi günlük bir milyon varil. Ayrıca taşınan 150 bin ham petrol varili Ürdün'deki Zerka Rafinerisi’nde işlenecek. Proje ayrıca günlük 358 milyon metreküp kapasiteli doğalgaz boru hattının da hayata geçirilmesini kapsıyor.

İnceleme çalışmaları devam ediyor
Petrol Bakanı İhsan Abdulcebbar, boru hattı projesinin halen inceleme ve fizibilite sürecinde olduğunu söyledi. Projenin şimdiye kadar hiç bir kuruma sevk edilmediğini söyleyen Bakan Abdulcebbar, parlamento ile görüşülmeden, fizibilite çalışması tamamlanmadan ve halkın çıkarları sağlanmadan projenin hayata geçirilmeyeceğini vurguladı. Abdulcebbar, Meclis Birinci Başkan Yardımcısı Zamili ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada,  projenin maliyetinin 8,5 milyar doları geçmediğini ve dosyasının Irak’ın kurulacak yeni hükümetine devredileceğini de sözlerine ekledi. Projenin, ham petrolün boru hattıyla taşınmasının yanı sıra kuzey ihracat sistemine ve kuzeydeki rafinerilere ham petrol tedarikini artırmayı amaçladığını belirten Iraklı Bakan, aynı zamanda Irak'ın orta ve güney bölgelerindeki elektrik santrallerinin enerji ihtiyacının karşılanmasının planlandığını ifade etti.
Petrol Bakanı, boru hattının Basra’nın Hadise ilçesinden uzanan bölümünün günlük iki milyon varil,  Hadise ile Akabe arasında uzanan bölümünün ise günlük bir milyon varil taşıma kapasitesine sahip olacağını açıkladı.

Proje yatırımlar yüzünden durduruldu
Irak, 1990’lı yıllardan bu yana, Irak topraklarından Ürdün topraklarına uzanan bir petrol boru hattı kurma konusunda ilerleme kaydetmeye çalışsa da art arda göreve gelen hükümetler, çeşitli engellerle karşı karşıya kaldılar. Bu engellerin başında yaptırımlar gelirken bunu, başta Enbar ili olmak üzere boru hattının geçtiği güzergahtaki güvenlik sorunları takip etti.
Irak, Saddam Hüseyin’in iktidarda olduğu dönemde patlak veren İran-Irak savaşı sırasında Basra ilindeki limanların saldırılara uğramasının ve Suriye rejiminin, Baniyas Limanı’na uzanan Irak’a ait boru hattının topraklarından geçişini engellemesinin ardından yeni ihracat noktaları arayışına girdi. Irak, bu doğrultuda, petrol ihracatının devam etmesini ve Irak ekonomisinin savaştan etkilenmemesini sağlamak amacıyla komşu ülkelerle boru hattı projelerinin hayata geçirilmesi için çalışmalara başladı. Fakat Saddam Hüseyin rejiminin Kuveyt’i işgal etmesinin ardından Irak’a sert uluslararası yaptırımlar uygulandı. Yaptırımlar, boru hattı projeleri çalışmalarının askıya alınmasına ve projelerin sadece resmi açıklamalara malzeme haline gelmesine neden oldu. Irak hükümeti, o dönem yaptırımlar nedeniyle yurtiçinde ve yurtdışında hiçbir boru hattı projesini hayata geçiremedi. Bu yüzden Basra limanları ve Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı üzerinden ihracata devam etmek zorunda kaldı.
Irak’ta 2013 yılının Nisan ayından bu yana göreve gelen hükümetler, Basra’daki petrol sahalarından çıkarılan ham petrolü Ürdün'e taşıyacak bir boru hattı inşa etme dosyasını etkin bir şekilde gündeme getirmeyi başaramadılar. Irak, 2018 yılının sonlarında, Basra limanları ve Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı dışında ihracat için yeni bir alternatif bulunması gerektiğine ikna oldu. Çünkü önümüzdeki yıllarda günlük yedi milyon varilin üzerine çıkması beklenen Irak petrolünün ihracatı için artık bu yol yeterli olmayacak.
Basra'nın petrol sahaları ve limanları en iyi durumda günlük yaklaşık dört buçuk milyon varil petrol ihraç edebilecek kapasiteye sahip. Irak ile Türkiye arasında 1976 yılında faaliyete geçen petrol boru hattı ise Kerkük yataklarından Türkiye'nin Ceyhan limanına 1,6 milyon varil petrol taşıma kapasitesine sahip. Ancak boru hattının artık iyice eskimesi sonucunda kapasitesi 600 bin varile düşmüş durumda. Bunun yanında 2003 yılından bu yana silahlı grupların el yapımı patlayıcılarla düzenlediği birçok saldırı nedeniyle boru hattının büyük bölümü hasar gördü.

DEAŞ sorunu
Petrol uzmanı Hamza el-Cevahiri, Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı güzergahının DEAŞ için güvenli bir sığınak olarak görülen Horan Vadisi’nden geçtiğinin altını çizdi. Hürmüz Boğazı'nın ise dünyanın en hayati geçitlerinden biri olduğuna dikkati çeken Cevahiri, “Petrol boru hattı Horan Vadisi'nden geçiyor. Oradan ne bir uçak ne de bir araba geçer. Hatta iletişim ekipmanları dahi çalışmaz” dedi. Cevahiri, Körfez'de seyrüseferlerin sadece bir ya da iki olayda yalnızca birkaç saatliğine durması dışında durduğunu duymadığını belirtti.

Günlük 30 milyon varil petrol kapasitesi
Körfez ve Hürmüz Boğazı’nın günlük 30 milyon varil petrolün geçtiği dünyanın en hayati geçitleri arasında olduğuna işaret eden Cevahiri, ‘Buranın kapatılmasının, petrol arzının askıya alınmasına ve dolayısıyla Avrupa ülkelerinin yarısının ekonomik olarak çökmesine neden olacağını’ öne sürdü. Bir raporda boru hattından bir varil petrolün taşınmasının maliyetinin 14 doları bulduğu, Körfez'e petrol taşımanın maliyetinin ise sadece 60 senti geçmediğine işaret edildiğini belirten uzman isim, tüm bu büyük tartışmaların ardından bakanlığın proje için henüz bir fizibilite çalışması yapmadığını da sözlerine ekledi.
Projenin Irak için önemi
Ekonomi uzmanı Salih el-Hemaşi ise Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesinin, ekonomik çıkarlarının az olmasına rağmen Irak için önemli olduğunu söyledi. Irak’ın gelecekte komşu ülkelerden geçecek başka boru hatları kurma planları olduğuna dikkati çeken Hemaşi, “Bu proje ile Akabe Limanı aracılığıyla Ürdün’e günlük 150 bin varil petrol taşınacak. Böylece maliyetler düşecek. Çünkü petrol tüketici ülke tarafından değil, üretici ülke tarafından taşınacak. Ayrıca Mısır’a da 350 bin varil petrol taşınacak” ifadelerini kullandı.

İlişkilerin geliştirilmesi
Boru hattının maliyetini Irak üstlenecek. Petrolün taşınmasında ise Ürdün'ün payı olacak. Ancak bunun karşılığında Irak'ın başta Ürdün ve Mısır olmak üzere komşu ülkelerle ilişkilerinin geliştirilmesi gibi kazanımları da söz konusu. Hemaşi’ye göre bu, Irak petrolünün Basra limanları üzerinden halihazırda Körfez'de bulunan iki çıkış noktasından yapılan ihracat kapasitesini ve Türkiye'nin Ceyhan Limanı üzerinden yapılan ihracat kapasitesini de artıracak. Hemaşi, projeye harcanacak miktarın, iki yıl içinde kendini amorti edebileceğini, bunun yanında Mısır’ın elektriği enerjiyle sağlayacağını, Ürdün’ün ise Akabe Limanı ile bir rafineri ülkesi olacağını vurguladı.  Irak'ın rafinerilerinin günlük ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle petrol türevleri sıkıntısı çektiğini hatırlatan Hemaşi, böylece Ürdün’ün Irak'a petrol türevleri tedarik edeceğini belirtti. Ekonomi uzmanı ayrıca Suudi Arabistan ve Suriye gibi komşu ülkelerle başka boru hatları inşa etme planları olduğunu da sözlerine ekledi.



İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor
TT

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz  bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik yakın bir İsrail askeri saldırısı uyarısında bulunmasından kısa bir süre sonra İsrail ordusunun İran'a karşı “önleyici bir saldırı” başlattığını duyurdu.

Buna karşılık İran silahlı kuvvetleri İsrail'e karşılık vermede “sınır tanımayacaklarını” vurguladı.

Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Kudüs'ü işgal eden rejim tüm kırmızı çizgileri aştığına göre ... Bu suça karşılık vermenin sınırı olmayacaktır.”

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden bazıları...

  • Yükselen Aslan Operasyonu: Cuma günü şafak vakti İsrail, Natanz'daki Ahmedi Ruşen uranyum zenginleştirme kompleksi de dahil olmak üzere İran'daki çok sayıda nükleer ve askeri tesisin yanı sıra birçoğu suikasta kurban giden üst düzey askeri komutanların evlerine “kesin ve önleyici” saldırılar düzenledi.
  • Hedef alınan İranlı liderler: Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Ortak Operasyonlar Dairesi Komutanı General Gulam Ali Raşid öldürüldü.
  • Nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar: Saldırılarda başta Muhammed Mehdi Tahrani ve Feridun Abbasi olmak üzere altı nükleer bilim adamı öldürüldü.
  • İran'ın tepkisi: Tahran Tel Aviv'e doğru çok sayıda füze ile karşılık verdi.

*İran Devrim Muhafızları: Füze saldırımızda ülkemizi vurmak için kullanılan İsrail askeri merkezlerini ve hava üslerini hedef aldık.

*Washington'un İran füzelerine karşı İsrail'e yardım ettiğini söyleyen ABD'li bir yetkili: “ABD'nin İsrail'i hedef alan füzelerin düşürülmesine yardımcı olduğunu teyit ediyorum” dedi.

*İsrail medyasında yer alan haberlere göre acil servisler İran'ın füze saldırısında ikisi ağır olmak üzere 40 kişinin yaralandı.

*CNN'e konuşan İsrailli yetkili şu ifadeleri kullandı: "Bakanlar Kurulu şu anda İran'ın füze saldırısına verilecek yanıtı görüşmek üzere toplanıyor."

*İsrail Savunma Bakanlığı İran'a ait onlarca hava savunma sistemi hedefinin imha edildiğini duyurdu.

*İsrail ordusu , gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu açıkladı.

*İsrail ordusu, Hemedan ve Tebriz de dahil olmak üzere İran Hava Kuvvetleri'ne ait askeri üslere saldırdığını ve imha ettiğini açıkladı.

*Trump, Washington'un bölgesel güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla krizin çözümüne yönelik çabalara katılmaya hazır olduğunu teyit etti.

*Suudi Arabistan Nükleer Düzenleme Kurumu: Krallığın çevresi herhangi bir radyolojik sonuca karşı güvenlidir.

*Katar Emiri Trump ile telefonda görüşerek gerilimin azaltılması ve diplomatik çözümlere ulaşılması gerektiğini vurguladı.

*İran hava sahası Cumartesi gününe kadar kapalı kalacak.

*İran Televizyonu: Hava savunma sistemleri ilk kez iki İsrail F-35 savaş uçağını düşürdü.

*İran'a yönelik daha fazla saldırıda bulunma sözü veren Netanyahu yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Son 24 saat içinde üst düzey askeri komutanları, önde gelen nükleer bilim adamlarını, rejimin en önemli uranyum zenginleştirme tesislerini ve balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü ortadan kaldırdık. Daha fazlası gelecek... Rejim kendisine ne yapıldığını ya da ne yapılacağını bilmiyor. Hiç bu kadar savunmasız olmamıştı."

*İsrail ordusu: İran İsrail'e en az 100 roket fırlattı, bunların çoğu engellendi ya da hedefe ulaşmadı

*ABD Enerji Bakanı: Ortadoğu'daki mevcut durumun küresel enerji kaynakları üzerindeki olası etkilerini izlemek üzere Ulusal Güvenlik Konseyi ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz.

*İran , Fordo ve İsfahan tesislerinde sınırlı hasar olduğunu doğruladı.

*UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirdi:

*Nükleer tesislerin güvenliğini teyit etmek üzere İranlı yetkililerle temas halindeyiz.

*İran, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinin İsrail saldırılarının ilk dalgası sırasında hedef alındığını doğruladı.

*İranlı yetkililer bize Fordo ve İsfahan'daki iki nükleer tesisin saldırıya uğradığını bildirdi.

*İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum ürettiği bir yer üstü tesisi imha edildi.

*Natanz'daki yeraltı zenginleştirme tesislerine yönelik bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti yok ancak güç kaynağına yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir.

*Sebepleri ya da koşulları ne olursa olsun nükleer tesisler asla saldırıya uğramamalıdır.

*İsrail Savunma Bakan, "İran, İsrail'deki sivil yerleşim yerlerine roket atarak kırmızı çizgileri aşmıştır. İran rejimi ağır bir bedel ödeyecektir" dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı, "İran rejimi her zamankinden daha zayıftır ve bu İran halkının rejime karşı durması için bir fırsattır. Netanyahu'dan İran halkına: Ben ve İsrail halkı sizinle birlikteyiz. İran'ın balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha ettik. İsrail, İran'a karşı tarihin en büyük askeri operasyonlarından birini başlattı. İranlıları baskıcı ve şeytani rejime karşı birleşmeye çağırıyorum."

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı Ortadoğu'da güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam etmenin önemine vurgu yaptılar.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı itidal, gerilimi azaltma ve tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini ele aldı.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İranlı hacıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve anavatanlarına ve ailelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için koşullar hazır olana kadar kendilerine tüm hizmetlerin sağlanması talimatı verdi.

*İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İsrail'in askeri ve nükleer tesislere yönelik büyük saldırısının ardından ülkesinin itidal çağrılarını reddettiğini vurguladı.

*İsrail itfaiyesi İran'dan atılan roketin ardından binada mahsur kalanları kurtardı.

*İsrail itfaiyesi İran'ın füze saldırısının yol açtığı büyük olaylara müdahale ettiğini duyurdu

*İran devlet televizyonu: İsrail'e dördüncü roket dalgası fırlatıldı

*İsrail ordu sözcüsü İran medyasında yer alan bir savaş uçağının düşürüldüğü ve pilotun yakalandığı haberlerini yalanladı


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.