Ukrayna, nükleer ve Ortadoğu

Avrupa'daki savaşın en tehlikeli yansımalarından biri, uluslararası sistemin artık uzun soluklu bir yeniden yapılanma sürecine girmesidir.

Ülkelerin nükleer silahlara sahip olmaları ve bunları kullanma tehditleri yeniden gündeme geldi. (AFP)
Ülkelerin nükleer silahlara sahip olmaları ve bunları kullanma tehditleri yeniden gündeme geldi. (AFP)
TT

Ukrayna, nükleer ve Ortadoğu

Ülkelerin nükleer silahlara sahip olmaları ve bunları kullanma tehditleri yeniden gündeme geldi. (AFP)
Ülkelerin nükleer silahlara sahip olmaları ve bunları kullanma tehditleri yeniden gündeme geldi. (AFP)

Nebil Fehmi
Dünyanın ya da en azından Avrupa’nın oldukça riskli bir dönemden geçtiği herkesçe kabul edilen bir gerçek. Bu dönem, başta Rusya ile Batı ülkeleri arasındaki, Batı’nın ve Rusya’nın görüş ayrılıklarının ve 1950’li yıllardan bu yana aralarındaki güvenlik uyumu kavramları üzerindeki çelişkili tutumlarıyla ilgili çatışma olmak üzere birkaç açıdan İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en tehlikelisi olabilir. Her iki tarafın da diğer tarafça atlanılamayan nüfuz bölgeleri ve alanları var.
Söz konusu güvenlik uyumu kavramları, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve ona bağlı sosyalist ülkelerin taraf olduğu Varşova Paktı’nın çöküşüyle kısmen sarsıldı. Rusya, nefes kesen bir iç birleşme sırasında yaşananlardan memnun olmasa da NATO'nun doğu kanadına doğru genişlemesini onlarca yıl boyunca isteksizce kabul etti. Daha sonra nüfuzunu bir miktar yeniden kazanmaya ve en azından Batı'nın genişlemesini dizginlemeye kararlı bir şekilde ABD liderliğinin azalması ve Ukrayna'daki adımları ile ilgili Avrupa'da yaşanan kargaşaya dikkati çekmeyi seçti.
Batı, özellikle de ABD, hırslarını ve doğuya olan ilgisini abarttı. Bu tutumu, Doğu Avrupa halklarının istedikleri siyasi sistemi seçme konusundaki geçersiz kılınması amaçlanan meşru haklarına bir yanıt olarak savunuldu. ABD Savunma Bakanı'nın son dönemde ABD'nin en önemli hedeflerinden birinin Rusya'yı zayıflatmak olduğunu açıklaması bunun göstergelerinden biriydi. Bunun yanı sıra ABD ve Batı'nın kendi nüfuz bölgelerine ve alanlara olan bağlılıkları karşısında Rusya'nın kendi nüfuz bölgeleri ve alanlarına olan bağlılığını kabul etmemeleri, uyguladıkları çifte standartı yansıtıyor.
Dolayısıyla, Ukrayna'daki son olayların en tehlikeli yansımalarından biri, modern uluslararası sistemin, Çin’in aralarına katılacağı büyük güçler; ABD ve Rusya arasında çeşitli güvenlik ve ekonomik çatışmalara sahne olabilecek uzun soluklu, yeni bir yapılanma sürecine girmiş olmasıdır. Bu olurken ABD de bir yandan dünyadaki askeri, güvenlik ve ekonomik liderliğini sürdürmeye çalışıyor. Ukrayna'daki olaylarla bağlantılı bir diğer önemli güvenlik riski, bazı taraflarca dillendirilen büyük bir askeri tırmanıştır. Rusya Dışişleri Bakanı açıklamalarında üçüncü dünya savaşının çıkması olasılığını defalarca kez dile getirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, nükleer silahların kullanılabileceği tehdidinde bulunurken Rusya’nın en güçlü balistik füzelerinden biri olan RS-28 Sarmat ICBM’den bahsetti. Putin, gerektiğinde ülkesinin başkalarının kullanımına açık olmayan benzersiz bir Rus teknolojisi olan RS-28 Sarmat ICBM’yi kullanmaya hazır olduğunu belirterek açıkça tehdit etti. Bu açıklamalar, bizi yeniden Soğuk Savaş teorilerine, ‘karşılıklı olarak yok etme’ tehdidi ile güvenlik sağlamaya ilişkin efsanelere geri getiriyor.
Büyük güçler arasındaki ilişkiler, 1962 yılında Sovyetler Birliği’nin Küba'da füze konuşlandırmak istemesiyle yaşanan krizden bu yana böyle bir gerilim ve askeri tırmanışa sahne olmadı. Başkanların bilgeliği hırslarını yenmedi ve kriz çözüldü. Dünya hızla nükleer savaşın eşiğine gelirken Ortadoğu'da 1973 yılında yaşanan İsrail tarafından işgal edilen Arap topraklarını özgürleştirme savaşları sırasında Sovyetler Birliği’nin Mısır ve Suriye'ye askeri teçhizat tedarikini abartmaması yönünde dolaylı bir mesaj olarak ABD’nin kontrollü bir şekilde nükleer gerilimi körüklediğine tanık olduk.
Burada, yukarıda sözünü ettiğimiz iki olaydan bu yana Sovyetler Birliği (Rusya) ve ABD’nin, hata ve yanlış hesap yapmaktan kaçınmak için bilgi alışverişinde bulunmak ve nükleer politikalarını, askerlerinin konuşlandırılmasını ve nükleer güçlerinin hazırlık durumlarını bir birleri ile paylaşmak için bir sistem kurdukları belirtilmeli. Ancak şu an bu önlemler neredeyse tamamen durmuş durumda. Bu da iki tarafın otokontrol ve acil gözden geçirme mekanizmalarını kaybetmelerine neden olurken karşı tarafın gerçek niyetlerine dair ortak teorilere kapıyı ardına kadar açtı. Nükleer seçenek bir kez daha, çok tehlikeli bir konu olan ülkeler arasındaki güvenlik hesaplamalarına dahil edildi.
Yani ülkelerin çeşitli şekillerde nükleer silahlara sahip olmaları ve bunları kullanma tehdidi bir kez daha olasılıklardan biri haline gelmiş ve diğer ülkelerin nükleer silah edinme arzularını bir kez daha körüklemiştir. Eski bir Sovyet cumhuriyeti olan Ukrayna’da dahi bir zamanlar nükleer silahlar vardı. Batı’nın biyolojik kitle imha silahları üretme olasılığı ya da Rusya'nın taktik nükleer silah kullanma olasılığından giderek daha fazla konuşulduğu dikkatlerden kaçmıyor. Kuzey Kore'nin de balistik füze geliştirmeye yönelik açıklamalarının bununla aynı zamana denk gelmesinin ise bir tesadüften ibaret olmadığına inanıyorum.
İkinci sonuç da dünyanın bir kez daha, biyolojik ve nükleer silahlar ile özellikle taktik nükleer silahlar dahil olmak üzere kitle imha silahları edinme ve hatta kullanma tehdidini içeren askeri bir gerilim dönemine girdiğini ortaya koyuyor.
Ortadoğu'nun dünyanın kimyasal kitle imha silahları kullanılan en çalkantılı bölgelerinden biri olduğu herkesçe biliniyor. Ortadoğu’da bir nükleer devlet olduğu ilan edilmemiş olan İsrail de yer alıyor. Ortadoğu'nun çeşitli bölgelerinde hakim olan kaba politikalarıyla İran'ın nükleer programı, çok sayıda kardeş Arap ülkesini endişelendiriyor.
Ukrayna'daki son durum, Ortadoğu'daki siyasi ve askeri kalıplar üzerinde, henüz netleşmiş bir vizyon olmasa da dikkate alınması gereken birçok güvenlik etkisine sahip. Bu yansımalar çerçevesinde İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) ve Almanya arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılmasının sağlanamaması durumunda İran'ın nasıl bir tepki vereceği merak ediliyor. Nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla Avusturya’nın başkenti Viyana’da anlaşmanın tarafları arasında yapılan müzakerelerde sona yaklaşılmışken  İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ABD’nin Yabancı Terör Örgütleri (FTO) listesinden çıkarılması talebiyle müzakereler askıya alındı. Çünkü ABD Başkanı Joe Biden yönetimi DMO’nun FTO’da kalması gerektiğini düşünüyor ve böyle bir adım atmayı istemiyor. Bu konu, ABD’de yaklaşan ara seçimler ve ABD Kongresi’nin her iki kanadı; Temsilciler Meclisi ve Senato da çoğunluk için Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler arasındaki yoğun yarışın başlamasıyla daha da kızışacak.
İsrail'in tüm bunlar karşısındaki tutumu da kafaları karıştırıyor. İran'la nükleer anlaşmayı canlandırmaya tepki olarak ya da İran’ın Suriye ve Lübnan'da disiplinli ama rahatsız edici askeri varlığıyla Levant Bölgesi’nde yeni bir Ortadoğu denklemi ve dengeleri kurma bağlamında kendisini nükleer devlet ilan edip etmeyeceği merak ediliyor.
İsrail ve hatta İran, bölgesel çatışmalarını kontrol altına almak ve uluslararası dengelerden çıkmak için taktik nükleer silahlar üretme yetenekleri olduğundan bahsetmeye başlarlar mı? Bir kilotonluk bomba şeklindeki taktik nükleer silahların, amonyak nitrat miktarı açısından 2020 yılında Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta meydana gelen ve yaklaşık 400 metrelik bir alanda ciddi hasara neden olan patlamaya eşdeğer olduğu biliniyor. Bu da kimyasal ve biyolojik silahlardan konuşulmasının önünü açıyor.
İsrail ya da İran, nükleer silahlara sahip olduklarını açıklasalar veya bunları kullanmakla tehdit etseler Araplar nasıl bir tutum sergilerlerdi? Yoksa bu olduktan sonra mı bölgeyi nükleer silahlardan ve diğer kitle imha silahlarından korumak için daha spesifik ve kesin önlemler almak için harekete geçireceğiz? Nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturmak adına İran’la yapılan nükleer anlaşmayı genişletmeli ya da en azından bu anlaşmayı ek protokollerle tamamlamalıyız. Bu ek protokollerden biri bölgede nükleer silahların yasaklanması için bölgesel bir anlaşma yapılmasıdır. Diğeri ise Ortadoğu ülkeleri arasındaki ilişkilere dair bir ilkeler bildirgesi imzalanmasıdır. Bunun için bir takım girişimlerin, fikirlerin ve eylemlerin olması gerekiyor. Mısır ve Suudi Arabistan'ın bunları en iyi şekilde benimseyip harekete geçirebileceğine inanıyorum.



Pyongyang: Amerika ve Güney Kore arasındaki tatbikatlar “doğrudan askeri provokasyon”

Askerler, temmuz ayında Pyongyang'da düzenlenen askeri geçit töreninde (Arşiv-Reuters)
Askerler, temmuz ayında Pyongyang'da düzenlenen askeri geçit töreninde (Arşiv-Reuters)
TT

Pyongyang: Amerika ve Güney Kore arasındaki tatbikatlar “doğrudan askeri provokasyon”

Askerler, temmuz ayında Pyongyang'da düzenlenen askeri geçit töreninde (Arşiv-Reuters)
Askerler, temmuz ayında Pyongyang'da düzenlenen askeri geçit töreninde (Arşiv-Reuters)

Kuzey Kore, Güney Kore ve ABD ordularının gerçekleştireceği geniş çaplı ortak askeri tatbikatları “doğrudan askeri provokasyon” olarak nitelendirerek kınadı ve Seul'de yeni yönetimin göreve başlamasıyla sınırlar arasında gerginliğin azaldığına dair işaretlere rağmen misilleme yapacağı uyarısında bulundu.

Kuzey Kore Savunma Bakanı No Kwang-chol, ordunun Güney Kore ve ABD arasında 11 gün sürecek geniş çaplı tatbikatlara karşı ulusal güvenliği savunmasının “temel görevi” olduğunu ve bu tatbikatların gerçek ve ciddi bir tehdit oluşturduğunu söyledi.

Kuzey Kore'nin Kore Merkezi Haber Ajansı'nda (KCNA) bugün yer alan açıklamada, "Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) silahlı kuvvetleri, ABD ve (Güney) tarafından yürütülen savaş tatbikatlarına kesin ve kararlı bir şekilde yanıt verecek, egemenliğini koruma hakkını tüm gücüyle kullanacaktır" denildi.

Güney Kore ve ABD geçen hafta, Kuzey Kore'den gelebilecek artan nükleer savaş tehdidine karşı güçlendirilmiş bir güvenlik stratejisinin parçası olarak, komuta kontrolü ve asker seferberliğini test etmek amacıyla yıllık tatbikatların 18 Ağustos'ta başlayacağını duyurdu.

Her iki taraf da hava koşullarını gerekçe göstererek, saha tatbikatlarının önemli bir bölümünün erteleneceğini ve gelecek ay ayrı ayrı olarak gerçekleştirileceğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre erteleme, haziran ayında erken seçim kazanan liberal Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae-myung'un Pyongyang ile gerginliği azaltma girişimi olarak değerlendiriliyor.

Kuzey Kore nükleer kapasitesini geliştirmeye ve Rusya ile askeri bağlarını güçlendirmeye devam ederken, iki Kore arasındaki ilişkiler son yıllarda eşi görülmemiş seviyelere geriledi.