İran’ın nükleer müzakereleri ağırdan almasının arkasında petrol fiyatları mı var?

Analistler, kötüleşen yaşam şartlarının etkileri konusunda uyardı.

Fotoğraf  (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)
TT

İran’ın nükleer müzakereleri ağırdan almasının arkasında petrol fiyatları mı var?

Fotoğraf  (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)

İran’ın ülkenin enerjiye bağımlı ekonomisine yönelik yaptırımları hafifletmek için, uluslararası arenanın önde gelen ülkeleriyle yürütülen nükleer müzakeleri ağırdan aldığı kaydedildi. Reuters’ın haberine göre Tahran yönetimine yakın üç yetkili tarafından yapılan açıklamalarda da süreç ekonomik gidişatla ilişkilendirildi. Analistler ise İran’ın kötüleşen ekonomik durumunun etkilerine ilişkin uyarıda bulunarak yönetimin ‘saatli bomba üzerinde olduğunu’ kaydetti.
Tahran ve Washington bir yıldan uzun bir süredir 2015 nükleer anlaşmasını canlandırmak için Viyana’da dolaylı görüşmeler gerçekleştiriyor. Görüşmelerde İranlıların gelirlerini ciddi şekilde azaltan, ekonomik sıkıntıları ciddi şekilde artıran ve kamuoyunda hoşnutsuzluğa yol açan ABD yaptırımlarının kaldırılması karşılığında İran’ın nükleer taahhütlerine geri dönmesi müzakere ediliyor.  
Tahran’ın  ‘Washington’ın İran Devrim Muhafızları’nı terör örgütleri listesinden çıkarması’ konusundaki ısrarı nedeniyle Viyana süreci mart ayından bu yana çıkmaza girmiş durumda.
Her ne kadar nükleer anlaşmayı canlandırmak ncelikli hedef olmaya devam etse de İranlı yetkililer, Reuters’a petrol fiyatlarındaki artışın, gelirleri artırarak İran ekonomisine belki de aylarca nefes alma alanı sağladığını aktardılar. Kimliğinin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir İranlı yetkili “Nükleer programımız planlandığı gibi ilerliyor ve zaman bizden yana. Müzakereler başarısız olursa bu dünyanın sonu olmayacak” derken İran ekonomisinin anlaşmayı yeniden canlandırmaya şu an güçlü bir şekilde bağlı olmadığını vurguladı.  
Reuters tarafından aktarılanların aksine İranlı analistler, daha önce İran’ın petrol satışlarında elde ettiği kazanımların ABD yönetiminin İran’a yönelik yaptırımlarda gösterdiği ‘esneklikten’ kaynaklandığına olan inançlarını dile getirmişlerdi. Ayrıca Tahran’ın şu an Çin gibi ülkelere düşük fiyattan petrol satmak için izlediği yollara dair müzakerelerin başarısızlığa uğramasının yansımaları konusunda uyarmıştı.
İran’ın Devrim Muhafızları’nın ‘terör örgütü olarak sınıflandırılmaması’ talebinden vazgeçmeye karşı çıkılması nükleer müzakerelerin önündeki engelin aşılıp aşılamayacağı konusunda şüphelere yol açtı. ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, böyle bir planı bulunmadığını ve bu fikrin tamamen uzak olduğunu belirtti.
İranlı yetkililer ABD baskısına kayıtsız kalırken Tahran’ın onlarca yıldır bir yaşam biçimi haline gelen yaptırımları aşmakta ustalaştığına dikkat çektiler.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından Tahran’a karşı yaptırımları yeniden uygulamaya başlamasıyla İran’daki ekonomik kriz daha da derinleşti. Trump ayrıca Mayıs 2019’da İran’ın petrol ihracatını engelleyerek Tahran üzerindeki ekonomik baskıyı daha da artırmıştı. İran, anlaşmanın kısıtlamalarını kademeli olarak ihlal ederek daha yüksek saflıkta zenginleştirilmiş uranyum stoklarını yeniden oluşturmaya başladı. Ayrıca üretimi hızlandırmak için gelişmiş santrifüjler kurarak ve (karar vermesi halinde) bir nükleer bomba geliştirmek için gereken süreyi azaltarak karşılık verdi. Tahran, Biden’ın yönetime geçmesiyle birlikte nükleer anlaşmaya olan taahhütlerinin dışına daha fazla çıktı. Öyle ki geçen ocak ayında uranyum saflığını yüzde 20’ye, Viyana müzakerelerinin başlamasının ilk haftalarında da yüzde 60’a çıkardı. Tahran, geçen yıl şubat ayından itibaren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın Ek Protokol’ünü askıya aldı. Daha sonra da metalik uranyum üretti.
Toprakları dördüncü en büyük küresel ham petrol rezervlerine sahip olan İran’dan yapılan petrol ihracatı azaldı. İhracat günlük 2,8 milyon varilden günlük 200 bin varile düşüş yaşandı. İran, petrol ihracatıyla ilgili belirli rakamları açıklamıyor. Ancak petrol sektöründe faaliyet gösteren İranlı bir yetkili şu an günlük yaklaşık 1,5 milyon varil ihraç edildiğini ve bunun çoğunun büyük bir indirimle Çin’e yönelik olduğunu dile getirdi. İranlı yetkililer, söz konusu indirimin hacmini açıklamayı kabul etmiyor.
Mart ayında Brent tipi ham petrolün varil fiyatı 139 dolara ulaşırken uluslararası petrol fiyatları ise halen yüksek. Bu durum, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının arz sıkıntısı korkularını alevlendirmesinden sonra 2008’den bu yana en yüksek düzey oldu. İran Parlamentosu mart ayında genel bütçedeki petrol ve kondensat ihracatı için maksimum sınır tahminini günde varil başına 60 dolardan 1,2 milyon varili, varil başına 70 dolardan günde 1,5 milyon varile yükseltti.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Orta Doğu ve Orta Asya Departmanı Direktörü Cihad Azur, Reuters’a yaptığı açıklamada İran ekonomisinin son birkaç yılda yaptırımlara uyum sağladığını söyledi. Azur, “Petrol fiyatlarındaki yükseliş ve İran’ın petrol üretimine hız vermesi gelirlerin artmasına katkıda bulundu” dedi.
Diğer yandan İranlı analist Henry Rohm, Tahran’ın yaptırımların hafifletilmesinin etkisini hafife aldığını ve uzun vadeli dayanıklılığını artırdığını vurguladığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“İranlı yöneticiler, muhtemelen daha güçlü iç ekonominin performansını, ABD’nin petrol yaptırımlarını uygulama konusundaki sınırlı kabiliyetini ve Avrupa’nın bir anlaşmaya varmak için acele etmeme nedeni olarak Ukrayna’daki savaşa dair hoşnutsuzluğunu hesaba katıyor.”
Analist tüm bu tabloya rağmen İran’ın uygun bedelle bir anlaşmayı kabul etmeye hazır olduğuna dikkat çekti.
Gelirlerdeki son artışa rağmen yaptırımların İran’daki günlük yaşam üzerinde halen büyük bir etkisi var. Bu durum, işletme sahiplerinden düşük gelirli ailelere kadar herkesin ‘yükselen enflasyon, değer kaybeden bir para birimi ve artan işsizlikle’ karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Eski bir yetkili, Reuters’a yaptığı açıklamada “Yöneticiler, içeride hoşnutsuzluğun kaynadığından endişeli olabilir” dedi. Sonuç olarak İranlı yetkililerin, düşük gelirli insanlar arasında huzursuzluğa dönüş korkusuyla yaptırımları kaldırmayı tercih ettiklerini belirtti. Zira halkın son yıllarda tekrarlanan protestoları, liderlere ekonomik sıkıntıların bir sonucu olarak yaşanan hoşnutsuzluk nedeniyle karşılaşabilecekleri tehlikeyi hatırlatıyor. Yetkili ayrıca daha yüksek petrol gelirlerinin faydalarının henüz pek çok insan arasında hissedilmediğini de vurguladı.
İranlı kaynaklar bu hafta başlarında Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ülkenin üst düzey departmanlarının, gelecek üç ay içinde halk protestoları beklentisiyle güvenlik ve yargı kurumlarına ‘gizli yönergeler’ sağladığını söyledi. Kaynaklara göre yetkililer, gıda ürünlerindeki artış ve nükleer müzakerelerin çökeceği endişeleri nedeniyle İran halkının, öncekilerden daha fazla protesto gösterisinde bulunacağından endişe ediyor. Yetkililer ayrıca yaşam şartlarına yönelik gösterilerin,  nedeniyle geçen yıl su kıtlığının şiddetlenmesiyle hükümetin su politikasına karşı tekrarlanan protestolarla eş zamanlı olarak düzenlenmesinden korkuyor.
İranlı analist Said Laylaz, Reuters’a şu açıklamada bulundu:
“İran’ın yatırım, kalkınma ve istihdam yaratma için gereken gelirleri israf eden kötü yönetim ve yolsuzluk da dahil olmak üzere iç ekonomik sorunları, kurum için yaptırımlardan daha büyük bir zorluk teşkil ediyor.”
Ortadoğu Enstitüsü İran Programı Direktörü Alex Watankhah da “Bütün ekonomik göstergeler İran'da kötüleşen bir ekonomik gerçekliğe işaret ediyor. İran’ın bir saatli bombanın üzerinde oturduğunu söylemek abartı olmaz” ifadelerini kullandı.
Reuters’a göre İran’da resmi enflasyon oranı yüzde 40 civarında. Bazı taraflar ise yüzde 50’den fazla olduğu tahmininde bulunuyor. İran hükümetine bağlı ‘İran’ gazetesi, geçen ay İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanlığını üstlenmesinden sonraki sekiz ay içinde enflasyonun mart ayında yaklaşık yüzde 60’tan yüzde 46’ya düştüğünü duyurdu. İran İstatistik Merkezi geçen ay yayınlanan son istatistiklerde enflasyonun geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 43, ancak toplam yıllık enflasyonun yüzde 39’un üzerinde olduğunu aktardı.
İran’ın yaklaşık 82 milyonluk nüfusunun yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Resmi olmayan tahminler, işsizlik oranını resmi oran olan yüzde 11’in oldukça üzerinde gösteriyor. Ekmek, et ve pirinç gibi temel gıda maddelerinin fiyatları her geçen gün artıyor. Resmi medya organları sık sık hükümet fabrikalarında çalışanlar da dahil olmak üzere aylardır maaşları ödenmeyen çalışanların işten çıkarıldığını ve grevler düzenlediğini duyuruyor. Aynı şekilde Tahran’da ev sahibi olmak, birçok kesim için imkânsız hale geldi. Fiyatlar son aylarda bazı bölgelerde yaklaşık yüzde 50 arttı. Para birimi, 2018’den bu yana dolar karşısında yüzde 70’ten fazla değer kaybetti.
Tahran’da yaşayan bir öğretmen ve iki çocuk babası olan Muhsin Sıddıki duruma ilişkin şu soruyu yöneltti:
“Petrol geliri nereye gidiyor? Neden herhangi bir iyileşme hissetmiyoruz?”



İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor
TT

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz  bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik yakın bir İsrail askeri saldırısı uyarısında bulunmasından kısa bir süre sonra İsrail ordusunun İran'a karşı “önleyici bir saldırı” başlattığını duyurdu.

Buna karşılık İran silahlı kuvvetleri İsrail'e karşılık vermede “sınır tanımayacaklarını” vurguladı.

Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Kudüs'ü işgal eden rejim tüm kırmızı çizgileri aştığına göre ... Bu suça karşılık vermenin sınırı olmayacaktır.”

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden bazıları...

  • Yükselen Aslan Operasyonu: Cuma günü şafak vakti İsrail, Natanz'daki Ahmedi Ruşen uranyum zenginleştirme kompleksi de dahil olmak üzere İran'daki çok sayıda nükleer ve askeri tesisin yanı sıra birçoğu suikasta kurban giden üst düzey askeri komutanların evlerine “kesin ve önleyici” saldırılar düzenledi.
  • Hedef alınan İranlı liderler: Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Ortak Operasyonlar Dairesi Komutanı General Gulam Ali Raşid öldürüldü.
  • Nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar: Saldırılarda başta Muhammed Mehdi Tahrani ve Feridun Abbasi olmak üzere altı nükleer bilim adamı öldürüldü.
  • İran'ın tepkisi: Tahran Tel Aviv'e doğru çok sayıda füze ile karşılık verdi.

*İran Devrim Muhafızları: Füze saldırımızda ülkemizi vurmak için kullanılan İsrail askeri merkezlerini ve hava üslerini hedef aldık.

*Washington'un İran füzelerine karşı İsrail'e yardım ettiğini söyleyen ABD'li bir yetkili: “ABD'nin İsrail'i hedef alan füzelerin düşürülmesine yardımcı olduğunu teyit ediyorum” dedi.

*İsrail medyasında yer alan haberlere göre acil servisler İran'ın füze saldırısında ikisi ağır olmak üzere 40 kişinin yaralandı.

*CNN'e konuşan İsrailli yetkili şu ifadeleri kullandı: "Bakanlar Kurulu şu anda İran'ın füze saldırısına verilecek yanıtı görüşmek üzere toplanıyor."

*İsrail Savunma Bakanlığı İran'a ait onlarca hava savunma sistemi hedefinin imha edildiğini duyurdu.

*İsrail ordusu , gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu açıkladı.

*İsrail ordusu, Hemedan ve Tebriz de dahil olmak üzere İran Hava Kuvvetleri'ne ait askeri üslere saldırdığını ve imha ettiğini açıkladı.

*Trump, Washington'un bölgesel güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla krizin çözümüne yönelik çabalara katılmaya hazır olduğunu teyit etti.

*Suudi Arabistan Nükleer Düzenleme Kurumu: Krallığın çevresi herhangi bir radyolojik sonuca karşı güvenlidir.

*Katar Emiri Trump ile telefonda görüşerek gerilimin azaltılması ve diplomatik çözümlere ulaşılması gerektiğini vurguladı.

*İran hava sahası Cumartesi gününe kadar kapalı kalacak.

*İran Televizyonu: Hava savunma sistemleri ilk kez iki İsrail F-35 savaş uçağını düşürdü.

*İran'a yönelik daha fazla saldırıda bulunma sözü veren Netanyahu yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Son 24 saat içinde üst düzey askeri komutanları, önde gelen nükleer bilim adamlarını, rejimin en önemli uranyum zenginleştirme tesislerini ve balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü ortadan kaldırdık. Daha fazlası gelecek... Rejim kendisine ne yapıldığını ya da ne yapılacağını bilmiyor. Hiç bu kadar savunmasız olmamıştı."

*İsrail ordusu: İran İsrail'e en az 100 roket fırlattı, bunların çoğu engellendi ya da hedefe ulaşmadı

*ABD Enerji Bakanı: Ortadoğu'daki mevcut durumun küresel enerji kaynakları üzerindeki olası etkilerini izlemek üzere Ulusal Güvenlik Konseyi ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz.

*İran , Fordo ve İsfahan tesislerinde sınırlı hasar olduğunu doğruladı.

*UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirdi:

*Nükleer tesislerin güvenliğini teyit etmek üzere İranlı yetkililerle temas halindeyiz.

*İran, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinin İsrail saldırılarının ilk dalgası sırasında hedef alındığını doğruladı.

*İranlı yetkililer bize Fordo ve İsfahan'daki iki nükleer tesisin saldırıya uğradığını bildirdi.

*İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum ürettiği bir yer üstü tesisi imha edildi.

*Natanz'daki yeraltı zenginleştirme tesislerine yönelik bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti yok ancak güç kaynağına yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir.

*Sebepleri ya da koşulları ne olursa olsun nükleer tesisler asla saldırıya uğramamalıdır.

*İsrail Savunma Bakan, "İran, İsrail'deki sivil yerleşim yerlerine roket atarak kırmızı çizgileri aşmıştır. İran rejimi ağır bir bedel ödeyecektir" dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı, "İran rejimi her zamankinden daha zayıftır ve bu İran halkının rejime karşı durması için bir fırsattır. Netanyahu'dan İran halkına: Ben ve İsrail halkı sizinle birlikteyiz. İran'ın balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha ettik. İsrail, İran'a karşı tarihin en büyük askeri operasyonlarından birini başlattı. İranlıları baskıcı ve şeytani rejime karşı birleşmeye çağırıyorum."

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı Ortadoğu'da güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam etmenin önemine vurgu yaptılar.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı itidal, gerilimi azaltma ve tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini ele aldı.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İranlı hacıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve anavatanlarına ve ailelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için koşullar hazır olana kadar kendilerine tüm hizmetlerin sağlanması talimatı verdi.

*İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İsrail'in askeri ve nükleer tesislere yönelik büyük saldırısının ardından ülkesinin itidal çağrılarını reddettiğini vurguladı.

*İsrail itfaiyesi İran'dan atılan roketin ardından binada mahsur kalanları kurtardı.

*İsrail itfaiyesi İran'ın füze saldırısının yol açtığı büyük olaylara müdahale ettiğini duyurdu

*İran devlet televizyonu: İsrail'e dördüncü roket dalgası fırlatıldı

*İsrail ordu sözcüsü İran medyasında yer alan bir savaş uçağının düşürüldüğü ve pilotun yakalandığı haberlerini yalanladı


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.