İran’ın nükleer müzakereleri ağırdan almasının arkasında petrol fiyatları mı var?

Analistler, kötüleşen yaşam şartlarının etkileri konusunda uyardı.

Fotoğraf  (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)
TT

İran’ın nükleer müzakereleri ağırdan almasının arkasında petrol fiyatları mı var?

Fotoğraf  (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)

İran’ın ülkenin enerjiye bağımlı ekonomisine yönelik yaptırımları hafifletmek için, uluslararası arenanın önde gelen ülkeleriyle yürütülen nükleer müzakeleri ağırdan aldığı kaydedildi. Reuters’ın haberine göre Tahran yönetimine yakın üç yetkili tarafından yapılan açıklamalarda da süreç ekonomik gidişatla ilişkilendirildi. Analistler ise İran’ın kötüleşen ekonomik durumunun etkilerine ilişkin uyarıda bulunarak yönetimin ‘saatli bomba üzerinde olduğunu’ kaydetti.
Tahran ve Washington bir yıldan uzun bir süredir 2015 nükleer anlaşmasını canlandırmak için Viyana’da dolaylı görüşmeler gerçekleştiriyor. Görüşmelerde İranlıların gelirlerini ciddi şekilde azaltan, ekonomik sıkıntıları ciddi şekilde artıran ve kamuoyunda hoşnutsuzluğa yol açan ABD yaptırımlarının kaldırılması karşılığında İran’ın nükleer taahhütlerine geri dönmesi müzakere ediliyor.  
Tahran’ın  ‘Washington’ın İran Devrim Muhafızları’nı terör örgütleri listesinden çıkarması’ konusundaki ısrarı nedeniyle Viyana süreci mart ayından bu yana çıkmaza girmiş durumda.
Her ne kadar nükleer anlaşmayı canlandırmak ncelikli hedef olmaya devam etse de İranlı yetkililer, Reuters’a petrol fiyatlarındaki artışın, gelirleri artırarak İran ekonomisine belki de aylarca nefes alma alanı sağladığını aktardılar. Kimliğinin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir İranlı yetkili “Nükleer programımız planlandığı gibi ilerliyor ve zaman bizden yana. Müzakereler başarısız olursa bu dünyanın sonu olmayacak” derken İran ekonomisinin anlaşmayı yeniden canlandırmaya şu an güçlü bir şekilde bağlı olmadığını vurguladı.  
Reuters tarafından aktarılanların aksine İranlı analistler, daha önce İran’ın petrol satışlarında elde ettiği kazanımların ABD yönetiminin İran’a yönelik yaptırımlarda gösterdiği ‘esneklikten’ kaynaklandığına olan inançlarını dile getirmişlerdi. Ayrıca Tahran’ın şu an Çin gibi ülkelere düşük fiyattan petrol satmak için izlediği yollara dair müzakerelerin başarısızlığa uğramasının yansımaları konusunda uyarmıştı.
İran’ın Devrim Muhafızları’nın ‘terör örgütü olarak sınıflandırılmaması’ talebinden vazgeçmeye karşı çıkılması nükleer müzakerelerin önündeki engelin aşılıp aşılamayacağı konusunda şüphelere yol açtı. ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, böyle bir planı bulunmadığını ve bu fikrin tamamen uzak olduğunu belirtti.
İranlı yetkililer ABD baskısına kayıtsız kalırken Tahran’ın onlarca yıldır bir yaşam biçimi haline gelen yaptırımları aşmakta ustalaştığına dikkat çektiler.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından Tahran’a karşı yaptırımları yeniden uygulamaya başlamasıyla İran’daki ekonomik kriz daha da derinleşti. Trump ayrıca Mayıs 2019’da İran’ın petrol ihracatını engelleyerek Tahran üzerindeki ekonomik baskıyı daha da artırmıştı. İran, anlaşmanın kısıtlamalarını kademeli olarak ihlal ederek daha yüksek saflıkta zenginleştirilmiş uranyum stoklarını yeniden oluşturmaya başladı. Ayrıca üretimi hızlandırmak için gelişmiş santrifüjler kurarak ve (karar vermesi halinde) bir nükleer bomba geliştirmek için gereken süreyi azaltarak karşılık verdi. Tahran, Biden’ın yönetime geçmesiyle birlikte nükleer anlaşmaya olan taahhütlerinin dışına daha fazla çıktı. Öyle ki geçen ocak ayında uranyum saflığını yüzde 20’ye, Viyana müzakerelerinin başlamasının ilk haftalarında da yüzde 60’a çıkardı. Tahran, geçen yıl şubat ayından itibaren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın Ek Protokol’ünü askıya aldı. Daha sonra da metalik uranyum üretti.
Toprakları dördüncü en büyük küresel ham petrol rezervlerine sahip olan İran’dan yapılan petrol ihracatı azaldı. İhracat günlük 2,8 milyon varilden günlük 200 bin varile düşüş yaşandı. İran, petrol ihracatıyla ilgili belirli rakamları açıklamıyor. Ancak petrol sektöründe faaliyet gösteren İranlı bir yetkili şu an günlük yaklaşık 1,5 milyon varil ihraç edildiğini ve bunun çoğunun büyük bir indirimle Çin’e yönelik olduğunu dile getirdi. İranlı yetkililer, söz konusu indirimin hacmini açıklamayı kabul etmiyor.
Mart ayında Brent tipi ham petrolün varil fiyatı 139 dolara ulaşırken uluslararası petrol fiyatları ise halen yüksek. Bu durum, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının arz sıkıntısı korkularını alevlendirmesinden sonra 2008’den bu yana en yüksek düzey oldu. İran Parlamentosu mart ayında genel bütçedeki petrol ve kondensat ihracatı için maksimum sınır tahminini günde varil başına 60 dolardan 1,2 milyon varili, varil başına 70 dolardan günde 1,5 milyon varile yükseltti.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Orta Doğu ve Orta Asya Departmanı Direktörü Cihad Azur, Reuters’a yaptığı açıklamada İran ekonomisinin son birkaç yılda yaptırımlara uyum sağladığını söyledi. Azur, “Petrol fiyatlarındaki yükseliş ve İran’ın petrol üretimine hız vermesi gelirlerin artmasına katkıda bulundu” dedi.
Diğer yandan İranlı analist Henry Rohm, Tahran’ın yaptırımların hafifletilmesinin etkisini hafife aldığını ve uzun vadeli dayanıklılığını artırdığını vurguladığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“İranlı yöneticiler, muhtemelen daha güçlü iç ekonominin performansını, ABD’nin petrol yaptırımlarını uygulama konusundaki sınırlı kabiliyetini ve Avrupa’nın bir anlaşmaya varmak için acele etmeme nedeni olarak Ukrayna’daki savaşa dair hoşnutsuzluğunu hesaba katıyor.”
Analist tüm bu tabloya rağmen İran’ın uygun bedelle bir anlaşmayı kabul etmeye hazır olduğuna dikkat çekti.
Gelirlerdeki son artışa rağmen yaptırımların İran’daki günlük yaşam üzerinde halen büyük bir etkisi var. Bu durum, işletme sahiplerinden düşük gelirli ailelere kadar herkesin ‘yükselen enflasyon, değer kaybeden bir para birimi ve artan işsizlikle’ karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Eski bir yetkili, Reuters’a yaptığı açıklamada “Yöneticiler, içeride hoşnutsuzluğun kaynadığından endişeli olabilir” dedi. Sonuç olarak İranlı yetkililerin, düşük gelirli insanlar arasında huzursuzluğa dönüş korkusuyla yaptırımları kaldırmayı tercih ettiklerini belirtti. Zira halkın son yıllarda tekrarlanan protestoları, liderlere ekonomik sıkıntıların bir sonucu olarak yaşanan hoşnutsuzluk nedeniyle karşılaşabilecekleri tehlikeyi hatırlatıyor. Yetkili ayrıca daha yüksek petrol gelirlerinin faydalarının henüz pek çok insan arasında hissedilmediğini de vurguladı.
İranlı kaynaklar bu hafta başlarında Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ülkenin üst düzey departmanlarının, gelecek üç ay içinde halk protestoları beklentisiyle güvenlik ve yargı kurumlarına ‘gizli yönergeler’ sağladığını söyledi. Kaynaklara göre yetkililer, gıda ürünlerindeki artış ve nükleer müzakerelerin çökeceği endişeleri nedeniyle İran halkının, öncekilerden daha fazla protesto gösterisinde bulunacağından endişe ediyor. Yetkililer ayrıca yaşam şartlarına yönelik gösterilerin,  nedeniyle geçen yıl su kıtlığının şiddetlenmesiyle hükümetin su politikasına karşı tekrarlanan protestolarla eş zamanlı olarak düzenlenmesinden korkuyor.
İranlı analist Said Laylaz, Reuters’a şu açıklamada bulundu:
“İran’ın yatırım, kalkınma ve istihdam yaratma için gereken gelirleri israf eden kötü yönetim ve yolsuzluk da dahil olmak üzere iç ekonomik sorunları, kurum için yaptırımlardan daha büyük bir zorluk teşkil ediyor.”
Ortadoğu Enstitüsü İran Programı Direktörü Alex Watankhah da “Bütün ekonomik göstergeler İran'da kötüleşen bir ekonomik gerçekliğe işaret ediyor. İran’ın bir saatli bombanın üzerinde oturduğunu söylemek abartı olmaz” ifadelerini kullandı.
Reuters’a göre İran’da resmi enflasyon oranı yüzde 40 civarında. Bazı taraflar ise yüzde 50’den fazla olduğu tahmininde bulunuyor. İran hükümetine bağlı ‘İran’ gazetesi, geçen ay İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanlığını üstlenmesinden sonraki sekiz ay içinde enflasyonun mart ayında yaklaşık yüzde 60’tan yüzde 46’ya düştüğünü duyurdu. İran İstatistik Merkezi geçen ay yayınlanan son istatistiklerde enflasyonun geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 43, ancak toplam yıllık enflasyonun yüzde 39’un üzerinde olduğunu aktardı.
İran’ın yaklaşık 82 milyonluk nüfusunun yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Resmi olmayan tahminler, işsizlik oranını resmi oran olan yüzde 11’in oldukça üzerinde gösteriyor. Ekmek, et ve pirinç gibi temel gıda maddelerinin fiyatları her geçen gün artıyor. Resmi medya organları sık sık hükümet fabrikalarında çalışanlar da dahil olmak üzere aylardır maaşları ödenmeyen çalışanların işten çıkarıldığını ve grevler düzenlediğini duyuruyor. Aynı şekilde Tahran’da ev sahibi olmak, birçok kesim için imkânsız hale geldi. Fiyatlar son aylarda bazı bölgelerde yaklaşık yüzde 50 arttı. Para birimi, 2018’den bu yana dolar karşısında yüzde 70’ten fazla değer kaybetti.
Tahran’da yaşayan bir öğretmen ve iki çocuk babası olan Muhsin Sıddıki duruma ilişkin şu soruyu yöneltti:
“Petrol geliri nereye gidiyor? Neden herhangi bir iyileşme hissetmiyoruz?”



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.