Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz, Ulusal Ordu, direniş ve kabile mensuplarının savaşı askeri olarak sonlandırmaya ve zafere ulaşmaya hazır olduğunu belirtti. Başkanlık Konseyi’nin kurulmasının pratik bir dönüşümü ve çatışmayı sona erdirme, savaşı durdurma ve devleti yeniden kurma yolunda ileri bir adımı temsil ettiğini dile getirdi.
Şarku’l Avsat’a özel bir röportaj veren Bin Aziz, darbeci Husi gruba da ‘silahı bırakma, siyasi bir bileşen olarak Yemenlilerle diyalog kurma ya da ordunun savaşı askeri olarak sonlandırması’ arasında bir seçim yapması uyarısında bulundu.
Genelkurmay Başkanı, “Nisan ayı başlarında ilan edilen uluslararası ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana ve meşru hükümeti destekleyen koalisyonun uçaklarının yokluğundan açık şekilde faydalanmaları çerçevesinde terörist Husi milisler, Marib cepheleri başta olmak üzere farklı cephelerde ‘tahkimat, hendek kazma ve yol inşa etme ve ağır muharebe birimlerini tanklardan ve zırhlı araçlardan temas hatlarına taşıma’ faaliyetlerini ikiye katladı. Ayrıca savaş cepheleri boyunca yeniden füze rampaları ve insansız hava araçları konuşlandırdı” dedi. Bin Aziz, Husi milisler tarafından işlenen benzeri görülmemiş terör eylemlerine ve uçlarına göz yummaya devam eden ve İran’ın Yemen’deki açık müdahalesini ve gündemini uygulama girişimlerini kabul eden uluslararası toplumu suçladı.
Milisler açısından ateşkesin, ‘safları yeniden düzenlemeleri ve tüm beşeri, maddi ve silah yeteneklerini seferber etmeleri için’ bir fırsattan başka bir şey olmadığı konusunda uyarırken, savaş çabasının da başta Marib olmak üzere ana cephelere odaklanacağını vurguladı.
Aynı şekilde Yemen ordusunun, direnişin ve kabile mensuplarının Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) liderliğindeki koalisyonun desteği ve yardımıyla her türlü saldırganlığı püskürtmeye ve savaşı sonlandırıp zafer kazanmaya hazır olduğunu dile getirdi.
İşte Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın ayrıntıları;
-Husi milislerin temsil ettiği ortak düşmana karşı askeri güçlerin meşruiyet bayrağı altında birleştirilmesi konusunda Başkanlık Konseyi’nin kurulmasının yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başkanlık Konseyi, Arapların ‘Mızraklar bir olursa kırılmaz, ayrılırlarsa birer birer kırılır’ perspektifinden doğdu. Yemen siyasi elitlerinin farkında olduğu bir şey bu. Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki (KİK) dostlardan güçlü destek aldı. Hatta tüm değişiklikleri, siyasi ve sahadaki gelişmeleri, ‘çatışmayı sona erdirme, savaşı durdurma, Yemen devletini yeniden kurma ve Yemen’de ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlama’ yolunda ileri bir adıma taşıyan pratik bir dönüşüm ve gerçeklik haline geldi. Halkımız bu siyasi gelişmeyi büyük bir memnuniyet ve beklentiyle karşıladı. Ayrıca gelişme, geniş bir bölgesel ve uluslararası memnuniyetle de karşılaştı.
Başkan Reşad el-Uleymi ve konsey üyeleri ola kardeşleri tarafından yönetilen Başkanlık Konseyi’nin, halkımızın beklediği birçok başarı ve özlemi elde etmesini sağlayan birçok faktöre sahip olduğu kanaatindeyim. Özellikle de sahadaki tüm aktif siyasi bileşenleri ve büyük tecrübelere ve liderlik tecrübesine sahip siyasi şahsiyetleri içeriyor. Tüm bu özellikler, bu özlemlere ulaşma yeteneğini geliştiriyor. Bunların başında ise devleti yeniden kurmak ve bugün İran destekli terörist Husi milislerin temsil ettiği terörizmi ortadan kaldırmak geliyor.
Milisler seçeneklerini belirlemelidir. Ya silahlarını bırakıp siyasi bir bileşen olarak diyaloğa yönelerek, devlet kurumlarının herkesi çevrelerine toplamasını garanti eden çözümler üretmeli ya da savaşın askeri olarak sonlanması için meseleyi orduya bırakmalıdır.
- Yemen’deki tüm cephelerde ateşkes ilan eden ve komşu ülkeleri de kapsayan Birleşmiş Milletler (BM) ateşkesinden bir ay sonra Husilerin ateşkese olan bağlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz Nisan ayı başında BM tarafından ilan edilen ateşkes sonrasında geçen süre, uluslararası kuruluşlar ve dünyada barışla ilgilenen tüm insani yardım kuruluşlarının takibine konu oldu. İran destekli Husi milislerin, bu ateşkese olan bağlılığının gerçek boyutunun özellikle Yemen, bölgesel ve uluslararası kamuoyu tarafından bilindiğini düşünüyorum. Bu kamuoyunun başında, milislerin Marib, el-Cevf, Saada, Hacca, el-Hudeyde, Taiz ve ed-Dali cephelerindeki sızıntılarının boyutuna dair her gün onlarca haber yayınlayan Şarku’l Avsat gazetesi geliyor.
Husi ihlallerinin başında, taarruz operasyonlarının ve güçlerimizin mevzilerine sızma girişimlerinin yanı sıra bubi tuzaklı eylemler ve keşif operasyonları düzenlenmesi gelmektedir. Nisan ayında bu ihlaller, 2 bin 700’ü aştı ve bayramın ilk günlerinde yaklaşık 341’e ulaştı. Husilerin Taiz’deki Garden City ve çevresini insansız hava aracıyla bombalaması bu ihlallerin en ölümcülü sayılabilir. Saldırı sonucunda 10 vatandaş yaralandı. Panik ve dehşete kapılan birçok kadın ve çocuk yaralandı. Çok sayıda vatandaşın mülkü yıkıldı. Genel olarak bu ihlaller ve beraberlerinde de daha fazla can ve mal kayıpları olmaya devam ediyor.
-Aynı haberler, Husi milislerinin ateşkesten yararlanarak üyelerini, ağır silahları ve teçhizatı cepheye gönderdiğini söylüyor. Bu konuda ne gibi bilgilere sahipsiniz?
Ateşkesin ilk saatlerinden bu yana ve Meşru hükümeti destekleyen koalisyon uçaklarının yokluğundan açık şekilde faydalanmaları çerçevesinde terörist Husi milisler, Marib cepheleri başta olmak üzere farklı cephelerde ‘tahkimat, hendek kazma ve yol inşa etme ve ağır muharebe birimlerini tanklardan ve zırhlı araçlardan temas hatlarına taşıma’ faaliyetlerini ikiye katladı. Yeni savaş mevziileri oluşturdu ve onları keskin nişancılar ve onlarca savaş ekibiyle güçlendirdi. Ayrıca casusluk ve keşif misyonlarını da harekete geçirdi. Bir haftada cephelerdeki askeri istihbaratımız milislere bağlı unsurlarını ve keşif görevlilerini yakalayabildi. Ayrıca milisler, savaş cepheleri boyunca yeniden füze rampaları ve insansız hava araçları konuşlandırdı.
-Ateşkesin devamı ve kalıcı olması yönündeki çabalar karşısında Husilerin ortaya koyduğu tehlike nedir?
İran destekli terörist Husi milislerin siyasi veya askeri olsun, bildiğimiz ve aşina olduğumuz eylem ve taktikleri hakkında yeni bir şey yok. Tehlike, uluslararası toplumun bu milisler tarafından işlenen ve terör örgütleri tarihinde benzeri görülmemiş terör eylemlerine ve suçlarına göz yummaya devam etmesinde yatmaktadır. Daha da tehlikelisi, uluslararası toplumun İran’ın Yemen’e yaptığı açık müdahaleyi ve gündemini hayata geçirme girişimlerini kabul etmesidir.
Hayata, insanlara ve inançlarına saygılı hiçbir taraf veya grupla bir arada olmaya karşı değiliz. Ama bu grup, takipçileri ve arkalarındaki İran, ideoloji ve inançlarından başka hiçbir şeye saygı duymazlar.
-Ortaya koydukları tüm seferberlik faaliyetlerinden sonra Husi milislerin önümüzdeki günlerde Marib’i hedef alma niyetiyle ilgili işaret veya bilgi var mı?
İran destekli terörist Husi milislerinin medyada ateşkese olan bağlılığından uzak bir şekilde, yaşananlar bu tavrın tam tersi. Saldırılar, sızmalar ve keskin nişancılar da dahil olmak üzere saldırganlıkları durmadan devam ediyor. Bu saldırganlıklar, tüm cephelerde iyi düşünülmüş bir plana göre ortaya koyuluyor. Milislerin bakış açısına göre ateşkes, hayal ettikleri hedefe ulaşmalarını sağlamak için bir fırsattan başka bir şey değil. Saflarını yeniden düzenleyerek, tüm beşeri, maddi ve silah kabiliyetlerini seferber ederek, tüm bunları kendileri açısından uygun zamanda uyduracakları bir bahaneyle geniş ve ani bir saldırıya hazırlık olarak taarruz mevzilerine itmek için bir fırsattır. Savaş çabasının Marib başta olmak üzere büyük cephelerde yoğunlaşacağı kesin.
-Husi milislerinin Marib’e yönelik olası bir büyük saldırısına karşı Ulusal Ordu güçlerinin ve halk direnişinin ne gibi hazırlıkları var?
Ulusal ordumuz ve onunla birlikte direniş kahramanları, kabile mensupları ve onu destekleyen herkes, Allah’a ve Yemen’in ve Yemenlilerin onur ve özgürlüğünü savunmanın adaletine, daha sonra da tarihsel olarak kanıtlanmış cesaretlerine ve büyük savaş tecrübelerine inanıyorlar. 8 yıllık savaşlarda kazandıkları büyük tecrübeleri ile milisleri yenilgiye uğratabilirler. Arkalarında kan bağları, ortak bir kader ve bağlı oldukları Suudi Arabistan Krallığı ve BAE liderliğindeki Arap koalisyonu kardeşleri var. Bunlar hazırlık faktörleridir. Hatta bunun da ötesi, Allah’ın izniyle zafer ve kararlılıktır.