Yemen Genelkurmay Başkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaşı sonlandırmaya ve zafere ulaşmaya hazırız

Yemen Genelkurmay Başkanı: Husiler geniş çaplı saldırıya hazırlanmak için ateşkesten yararlanıyor

Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz, bir grup ordu lideriyle birlikte Marib’de (SABA)
Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz, bir grup ordu lideriyle birlikte Marib’de (SABA)
TT

Yemen Genelkurmay Başkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaşı sonlandırmaya ve zafere ulaşmaya hazırız

Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz, bir grup ordu lideriyle birlikte Marib’de (SABA)
Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz, bir grup ordu lideriyle birlikte Marib’de (SABA)

Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz, Ulusal Ordu, direniş ve kabile mensuplarının savaşı askeri olarak sonlandırmaya ve zafere ulaşmaya hazır olduğunu belirtti. Başkanlık Konseyi’nin kurulmasının pratik bir dönüşümü ve çatışmayı sona erdirme, savaşı durdurma ve devleti yeniden kurma yolunda ileri bir adımı temsil ettiğini dile getirdi.
Şarku’l Avsat’a özel bir röportaj veren Bin Aziz, darbeci Husi gruba da ‘silahı bırakma, siyasi bir bileşen olarak Yemenlilerle diyalog kurma ya da ordunun savaşı askeri olarak sonlandırması’ arasında bir seçim yapması uyarısında bulundu.
Genelkurmay Başkanı, “Nisan ayı başlarında ilan edilen uluslararası ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana ve meşru hükümeti destekleyen koalisyonun uçaklarının yokluğundan açık şekilde faydalanmaları çerçevesinde terörist Husi milisler, Marib cepheleri başta olmak üzere farklı cephelerde ‘tahkimat, hendek kazma ve yol inşa etme ve ağır muharebe birimlerini tanklardan ve zırhlı araçlardan temas hatlarına taşıma’ faaliyetlerini ikiye katladı. Ayrıca savaş cepheleri boyunca yeniden füze rampaları ve insansız hava araçları konuşlandırdı” dedi. Bin Aziz, Husi milisler tarafından işlenen benzeri görülmemiş terör eylemlerine ve uçlarına göz yummaya devam eden ve İran’ın Yemen’deki açık müdahalesini ve gündemini uygulama girişimlerini kabul eden uluslararası toplumu suçladı.
Milisler açısından ateşkesin, ‘safları yeniden düzenlemeleri ve tüm beşeri, maddi ve silah yeteneklerini seferber etmeleri için’ bir fırsattan başka bir şey olmadığı konusunda uyarırken, savaş çabasının da başta Marib olmak üzere ana cephelere odaklanacağını vurguladı.
Aynı şekilde Yemen ordusunun, direnişin ve kabile mensuplarının Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) liderliğindeki koalisyonun desteği ve yardımıyla her türlü saldırganlığı püskürtmeye ve savaşı sonlandırıp zafer kazanmaya hazır olduğunu dile getirdi.

İşte Yemen Genelkurmay Başkanı ve Ortak Harekât Komutanı Korgeneral Sağir bin Aziz’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın ayrıntıları;

-Husi milislerin temsil ettiği ortak düşmana karşı askeri güçlerin meşruiyet bayrağı altında birleştirilmesi konusunda Başkanlık Konseyi’nin kurulmasının yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başkanlık Konseyi, Arapların ‘Mızraklar bir olursa kırılmaz, ayrılırlarsa birer birer kırılır’ perspektifinden doğdu. Yemen siyasi elitlerinin farkında olduğu bir şey bu. Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki (KİK) dostlardan güçlü destek aldı. Hatta tüm değişiklikleri, siyasi ve sahadaki gelişmeleri, ‘çatışmayı sona erdirme, savaşı durdurma, Yemen devletini yeniden kurma ve Yemen’de ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlama’ yolunda ileri bir adıma taşıyan pratik bir dönüşüm ve gerçeklik haline geldi. Halkımız bu siyasi gelişmeyi büyük bir memnuniyet ve beklentiyle karşıladı. Ayrıca gelişme, geniş bir bölgesel ve uluslararası memnuniyetle de karşılaştı.
Başkan Reşad el-Uleymi ve konsey üyeleri ola kardeşleri tarafından yönetilen Başkanlık Konseyi’nin, halkımızın beklediği birçok başarı ve özlemi elde etmesini sağlayan birçok faktöre sahip olduğu kanaatindeyim. Özellikle de sahadaki tüm aktif siyasi bileşenleri ve büyük tecrübelere ve liderlik tecrübesine sahip siyasi şahsiyetleri içeriyor. Tüm bu özellikler, bu özlemlere ulaşma yeteneğini geliştiriyor. Bunların başında ise devleti yeniden kurmak ve bugün İran destekli terörist Husi milislerin temsil ettiği terörizmi ortadan kaldırmak geliyor.
Milisler seçeneklerini belirlemelidir. Ya silahlarını bırakıp siyasi bir bileşen olarak diyaloğa yönelerek, devlet kurumlarının herkesi çevrelerine toplamasını garanti eden çözümler üretmeli ya da savaşın askeri olarak sonlanması için meseleyi orduya bırakmalıdır.

- Yemen’deki tüm cephelerde ateşkes ilan eden ve komşu ülkeleri de kapsayan Birleşmiş Milletler (BM) ateşkesinden bir ay sonra Husilerin ateşkese olan bağlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz Nisan ayı başında BM tarafından ilan edilen ateşkes sonrasında geçen süre, uluslararası kuruluşlar ve dünyada barışla ilgilenen tüm insani yardım kuruluşlarının takibine konu oldu. İran destekli Husi milislerin, bu ateşkese olan bağlılığının gerçek boyutunun özellikle Yemen, bölgesel ve uluslararası kamuoyu tarafından bilindiğini düşünüyorum. Bu kamuoyunun başında, milislerin Marib, el-Cevf, Saada, Hacca, el-Hudeyde, Taiz ve ed-Dali cephelerindeki sızıntılarının boyutuna dair her gün onlarca haber yayınlayan Şarku’l Avsat gazetesi geliyor.
Husi ihlallerinin başında, taarruz operasyonlarının ve güçlerimizin mevzilerine sızma girişimlerinin yanı sıra bubi tuzaklı eylemler ve keşif operasyonları düzenlenmesi gelmektedir. Nisan ayında bu ihlaller, 2 bin 700’ü aştı ve bayramın ilk günlerinde yaklaşık 341’e ulaştı. Husilerin Taiz’deki Garden City ve çevresini insansız hava aracıyla bombalaması bu ihlallerin en ölümcülü sayılabilir. Saldırı sonucunda 10 vatandaş yaralandı. Panik ve dehşete kapılan birçok kadın ve çocuk yaralandı. Çok sayıda vatandaşın mülkü yıkıldı. Genel olarak bu ihlaller ve beraberlerinde de daha fazla can ve mal kayıpları olmaya devam ediyor.

-Aynı haberler, Husi milislerinin ateşkesten yararlanarak üyelerini, ağır silahları ve teçhizatı cepheye gönderdiğini söylüyor. Bu konuda ne gibi bilgilere sahipsiniz?
Ateşkesin ilk saatlerinden bu yana ve Meşru hükümeti destekleyen koalisyon uçaklarının yokluğundan açık şekilde faydalanmaları çerçevesinde terörist Husi milisler, Marib cepheleri başta olmak üzere farklı cephelerde ‘tahkimat, hendek kazma ve yol inşa etme ve ağır muharebe birimlerini tanklardan ve zırhlı araçlardan temas hatlarına taşıma’ faaliyetlerini ikiye katladı. Yeni savaş mevziileri oluşturdu ve onları keskin nişancılar ve onlarca savaş ekibiyle güçlendirdi. Ayrıca casusluk ve keşif misyonlarını da harekete geçirdi. Bir haftada cephelerdeki askeri istihbaratımız milislere bağlı unsurlarını ve keşif görevlilerini yakalayabildi. Ayrıca milisler, savaş cepheleri boyunca yeniden füze rampaları ve insansız hava araçları konuşlandırdı.

-Ateşkesin devamı ve kalıcı olması yönündeki çabalar karşısında Husilerin ortaya koyduğu tehlike nedir?
İran destekli terörist Husi milislerin siyasi veya askeri olsun, bildiğimiz ve aşina olduğumuz eylem ve taktikleri hakkında yeni bir şey yok. Tehlike, uluslararası toplumun bu milisler tarafından işlenen ve terör örgütleri tarihinde benzeri görülmemiş terör eylemlerine ve suçlarına göz yummaya devam etmesinde yatmaktadır. Daha da tehlikelisi, uluslararası toplumun İran’ın Yemen’e yaptığı açık müdahaleyi ve gündemini hayata geçirme girişimlerini kabul etmesidir.
Hayata, insanlara ve inançlarına saygılı hiçbir taraf veya grupla bir arada olmaya karşı değiliz. Ama bu grup, takipçileri ve arkalarındaki İran, ideoloji ve inançlarından başka hiçbir şeye saygı duymazlar.

-Ortaya koydukları tüm seferberlik faaliyetlerinden sonra Husi milislerin önümüzdeki günlerde Marib’i hedef alma niyetiyle ilgili işaret veya bilgi var mı?
İran destekli terörist Husi milislerinin medyada ateşkese olan bağlılığından uzak bir şekilde, yaşananlar bu tavrın tam tersi. Saldırılar, sızmalar ve keskin nişancılar da dahil olmak üzere saldırganlıkları durmadan devam ediyor. Bu saldırganlıklar, tüm cephelerde iyi düşünülmüş bir plana göre ortaya koyuluyor. Milislerin bakış açısına göre ateşkes, hayal ettikleri hedefe ulaşmalarını sağlamak için bir fırsattan başka bir şey değil. Saflarını yeniden düzenleyerek, tüm beşeri, maddi ve silah kabiliyetlerini seferber ederek, tüm bunları kendileri açısından uygun zamanda uyduracakları bir bahaneyle geniş ve ani bir saldırıya hazırlık olarak taarruz mevzilerine itmek için bir fırsattır. Savaş çabasının Marib başta olmak üzere büyük cephelerde yoğunlaşacağı kesin.

-Husi milislerinin Marib’e yönelik olası bir büyük saldırısına karşı Ulusal Ordu güçlerinin ve halk direnişinin ne gibi hazırlıkları var?
Ulusal ordumuz ve onunla birlikte direniş kahramanları, kabile mensupları ve onu destekleyen herkes, Allah’a ve Yemen’in ve Yemenlilerin onur ve özgürlüğünü savunmanın adaletine, daha sonra da tarihsel olarak kanıtlanmış cesaretlerine ve büyük savaş tecrübelerine inanıyorlar. 8 yıllık savaşlarda kazandıkları büyük tecrübeleri ile milisleri yenilgiye uğratabilirler. Arkalarında kan bağları, ortak bir kader ve bağlı oldukları Suudi Arabistan Krallığı ve BAE liderliğindeki Arap koalisyonu kardeşleri var. Bunlar hazırlık faktörleridir. Hatta bunun da ötesi, Allah’ın izniyle zafer ve kararlılıktır.



Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
TT

Mahmud Abbas, Şarku’l Avsat’a konuştu: Gazze, Filistin Yönetimi’nin sorumluluğundadır; saldırılar sona erdiğinde hemen harekete geçeceğiz

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (AFP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’nden sorumlu olup, ‘Filistin halkına yönelik saldırılar biter bitmez’ üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu belirtti. Abbas, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajında, “Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Röportajın devamında Aksa Tufanı saldırısının herkes için sürpriz olduğunu söyleyen Abbas, “Kimse bunu beklemiyordu” dedi ve Filistin Yönetimi’nin ‘Filistin halkının yeni bir Nekbe (felaket) yaşamaması için’ Arap, bölgesel ve uluslararası tüm taraflarla birlikte hareket etmeye kararlı olduğunun altını çizdi.

Abbas, Suudi Arabistan’ın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ‘tarihî, onurlu, soylu ve tutarlı duruşlar’ şeklinde niteledi ve Suudi Arabistan’ın ‘bilhassa bölgenin ve dünyanın sahne olduğu bu tehlikeli koşullar altında’ Filistin devletinin tanınması meselesini herhangi bir kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasına dikkat çekti.

Başkan Joe Biden yönetiminin, bağımsız bir Filistin devleti kurulmasıyla sonuçlanacak siyasi çözüm sürecini derinleştirmek için İsrail hükümetine ‘gerçek anlamda ve ciddi bir baskı’ uygulamadığını düşünen Abbas, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun barış süreci önünde bir ‘engel’ haline gelmesinden sonra da artık ‘İsrailli bir ortağın’ olmadığından bahsetti.

Abbas, yeni bir hükümetin kurulması meselesinin de Filistin’in iç meselesi olduğunu ifade etti ve şöyle dedi:

“Filistin’in bağımsız kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.”

Röportajın metni:

 -Sayın Başkan, bir Filistin devletine giden yolda mı ilerliyoruz yoksa ikinci bir Nekbe yolunda mı?

-Tüm Filistin ulusal konseylerinin kararlarına göre başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurmak, ulusal sabitelerimizdendir. Dünyanın çoğu ülkesinin tanıdığı Filistin devletimizin bağımsızlığını somutlaştırmak için sürekli ve özenli bir şekilde çalışıyoruz ve bu devletin tam bir uluslararası tanımaya mazhar olması ve Birleşmiş Milletler’deki (BM) konumunun tam üye ülke statüsüne yükseltilmesi için gayret gösteriyoruz. Bu esnada halkımız, onu kendi topraklarından söküp atmayı hedefleyen tüm girişimlere karşı koyacaktır. Biz de gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te tehcirin önüne geçerek, Filistin halkının yeni bir felaket yaşamasını önlemek için ilgili Arap, bölgesel ve uluslararası taraflarla her düzeyde hareket edeceğiz. Tüm dünyayı, özellikle de ABD yönetimini bu konuda uyardık ve böyle tehlikeli bir adımın hem bölge hem de dünya için feci sonuçlar doğuracağına ve bölgeyi bir istikrarsızlık haline sokacağına işaret ettik.

İSRAİL’İN BÜYÜK HATASI

-Gazze’nin yaşadığı felaketi durduracak çözümün özellikleri nedir?

-Gazze ve Filistin topraklarının geri kalanı, benzeri görülmemiş bir felaket yaşıyor. İsrail ölüm makinesi, Filistinli varlığın tüm bileşenlerini ortadan kaldırmak için sistemli ve planlı bir tahribat uyguluyor. Zannediyor ki bu uygulamalar kendisine güvenlik ve istikrar sağlayacak. Ama bedelini ağır ödeyeceği büyük bir hata yapıyor. Çünkü güvenliği ve barışı sağlamak için tek çözüm; bu savaşı hemen durdurmak, işgal ordusunu bir karış toprak koparmadan Gazze Şeridi’nin tamamından çekmek ve Gazze Şeridi’ne insani ve tıbbi yardımların girişini hızlandırmaktır. Zira biz, bedeli ne olursa olsun Filistin halkının topraklarından tehcir edilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Tüm bunlardan sonra uluslararası meşruiyet kararlarına ve Arap Barış Girişimi’ne dayalı bir siyasi çözüm için hazırlık yapmak gerekir. Bu çözüm de Filistin devletinin tanınması, bu devletin BM Güvenlik Konseyi kararıyla BM’ye tam üyelik kazanması ve iki devletli çözüme uygun olarak bağımsız Filistin devleti çözümünü somutlaştırmak üzere, 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti topraklarına yönelik İsrail işgalini durduracak belirli bir takvime ve uluslararası teminatlara sahip bir uluslararası barış konferansının düzenlenmesi ile başlar.

İsrail, Filistin halkına karşı güvenlik ve askerî temelli her türlü çözümü denedi ve bunların başarısızlığı ispatlandı. Şimdi uluslararası meşruiyet kararlarının ve uluslararası hukukun uygulanmasına ilişkin olarak uluslararası toplumun, özellikle de ABD yönetiminin sözünü söyleme vaktidir.

-ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken size, Filistin devletinin resmi olarak tanınmasına ilişkin bir taahhüt iletti mi?

-ABD yönetimi yetkilileriyle birkaç defa (Blinken’la beş defa, Jake Sullivan ve William Burns ile defalarca) görüştük ve kendilerinden iki devletli çözüm ve uluslararası meşruiyete dayalı barışı sağlama çabalarının desteklenmesi hakkında vaatler duyduk. Onlarla derin ve devam eden bir diyalog mevcuttu, ancak sahada herhangi bir şey değişmedi. Yani bu sözlerin pratik uygulamasını görebilmemiz için Başkan Biden yönetimi, sağcı İsrail hükümetine gerçek ve ciddi bir baskı uygulamadı. İşgalci İsrail, siyasi sürecin dayandığı tüm temelleri yıkma yolunda bariz bir yaklaşım sergiliyor, iki devletli çözüm de dahil olmak üzere uluslararası meşruiyet kararlarına alenen karşı çıkıyor, Filistin halkına karşı kapsamlı bir savaş yürütüyor ve bilhassa Gazze Şeridi’nde kanlı kıyımlar ve etnik temizlik, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te ise ırkçı ayrımcılık ve şiddet suçu işliyor.  

FOTO: Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)
Abbas, geçtiğimiz çarşamba günü Ramallah’ta Blinken’ı ağırladı (AFP)

ABD, bu işgale himaye ve destek sağlamaya devam ediyor. Bu da bizi, bizim ne duyduğumuzun ya da ABD yönetiminin ne söylediğinin bir önemi olmadığını, önemli olanın sahada olup bitenler olduğunu söylemeye sevk ediyor. Herkes için güvenlik ve istikrar sağlayacak ve uluslararası meşruiyete dayalı net ve ciddi bir siyasi süreç yolunda ilerleyebilmemiz için ABD yönetiminden uygulama talep ediyoruz.

ÇÖZÜM İÇİN ‘SAMİMİ BİR AMERİKAN İRADESİ’ LAZIM

-Güvenlik Konseyi kararı ya da başka bir formül yoluyla siyasi ufku açacak bir mekanizma tasavvuru var mı?

-Mekanizma belli; sadece uygulama gerekiyor: BM Güvenlik Konseyi’nin Filistin devletinin BM’ye tam üyeliğine dair bir karar açıklaması ve BM gözetiminde tüm uluslararası tarafların katılacağı bir uluslararası barış konferansı düzenlenmesi. Bu konferansın ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına ve uluslararası hukuka uygun olarak tüm tarafların bağlı kalacağı ve belirli bir takvime dayalı olacak siyasi bir süreçle ve açık uluslararası teminatlarla desteklenen bir eylem mekanizması ortaya koyması lazım. Bunun için de başta ABD yönetimi olmak üzere samimi bir uluslararası irade gerekiyor.  

-Filistin devletinin kurulması için İsrail devletinin tanınması ve İbrani devletine uluslararası güvenlik garantileri sunulması şart mı?

-Oslo Anlaşması’na göre Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında karşılıklı tanıma gerçekleşti ve buna dayalı olarak uluslararası garantili geçici ikili anlaşmalar imzalandı. Geçici bir anlaşma vardı; bunu tüm nihai statü sorunları çözüldükten ve Filistin ile İsrail devletleri arasında bir barış anlaşması imzalandıktan sonra kalıcı bir anlaşma izleyecekti.

İsrail’in uzlaşmazlığına, tüm uluslararası meşruiyet kararlarına yönelik itirazına, hatta uluslararası hukuka meydan okumasına rağmen biz kendi açımızdan, bir Filistin devletinin mevcut olduğunun ve kurumlarının en iyi uluslararası standartlara göre faaliyet yürüttüğünün bilinciyle üzerimize düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt ettik. Bu gerçekleştiğinde ilgili taraflar arasında anlaşmaya varılan teminatlarla, Filistin ve İsrail devletleri arasında tanıma, mevcut ve karşılıklı olacaktır. Artık gerekli olan, İsrail’in Filistin devletini tanımasıdır.

-Hamas’ın FKÖ’ye katılımı, FKÖ’nün daha önce tanıdığı gibi Hareketin de İsrail’i tanımasını gerektiriyor mu?

-Defalarca söyledik ve vurguladık: FKÖ, Filistin halkının tek ve meşru temsilcisidir. FKÖ’ye katılmak isteyenler, örgütün temsil birliğine, açık siyasi programına ve uluslararası yükümlülüklerine bağlı kalmalı ve FKÖ’nün tüm uluslararası taraflarla imzaladığı ve o temel üzerinde Filistin Ulusal Yönetimi’nin kurulduğu anlaşmaları kabul etmelidir. Bu yüzden FKÖ’nün tüm Filistinlilerin evi olduğunu kabul ederek, örgüte üyelik kapısının Filistin siyasi eyleminin tüm temsilcilerine açık olduğunun, ancak örgütün temsil birliğine bağlı kalmak ve örgütün Arap ve uluslararası düzeydeki yükümlülükleriyle Filistin ulusal konseylerinin kararlarına saygı duymak gerektiğinin her zaman altını çizdik.

‘ERTESİ GÜN’ MESELESİ

-Filistin Ulusal Yönetimi, savaşın ‘ertesi gününde’ Gazze Şeridi’ni yönetmeye hazır mı?

-Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ni hiç terk etmedi ki geri dönsün. Hamas hareketinin 2007 yılında darbe yapmasından bu yana Filistin hükümeti, (elektrik ve su, yakıt, hastaneler, emekli maaşları ve sosyal kalkınma için) Gazze Şeridi’ne aylık 140 milyon dolardan fazla ödeme yapıyor. Bu, bizim Gazze’deki halkımıza karşı vazifemiz. Gazze Şeridi’nden biz mesuldük, halen mesulüz ve mesul olmaya devam edeceğiz ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs gibi diğer Filistin topraklarında nasılsa Gazze Şeridi’ndeki halkımıza ve evlatlarımıza karşı da görevlerimizi yerine getireceğiz. Gazze Şeridi’ndeki halkımıza yönelik saldırılar biter bitmez halkımızın sıkıntılarını hafifletmek için çalışmalara başlamaya ve Filistin Ulusal Yönetimi olarak nerede olurlarsa olsunlar Filistin halkının tüm evlatlarına karşı üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye hazırız.  

-Filistin Yönetimi’nin kurumları, bu rolü yerine getirebilir mi? Blinken, Yönetimin yeniden düzenlenmesini talep etti mi? Teknokrat bir hükümet mi istedi yoksa bir uzlaşma mı?

-Filistin devletinin kurumları, en yüksek uluslararası standartlara uygun olarak inşa edilmiştir ve gerek Batı Şeria’da gerek Gazze Şeridi’nde gerekse Doğu Kudüs’te üzerine düşen görevleri olabildiğince mükemmel bir şekilde yerine getirebilir. Yeni bir Filistin hükümetinin kurulması; bölgesel veya uluslararası dış taleplere kulak vermek adına değil, Filistin halkının yüksek çıkarlarını gözetmek ve korumak için alınan, Filistin’e ait bir iç karardır. Filistin’in bağımsız ulusal kararını koruma yolunda ağır bedeller ödedik ve kimsenin bu karara müdahil olmasına ya da bunu kontrol etmeye çalışmasına müsaade etmeyeceğiz.

Suudi Arabistan’ın ‘şerefli ve tarihî’ tutumu

-Suudi Arabistan’ın Filistin devletinin tanınmasını kapsamlı barışın ve normalleşmenin önünde tutan açıklamasını memnuniyetle karşıladınız. Suudi Arabistan’la ilişkilerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

-Kurucu Kral Abdülaziz Âl-i Suud’un (Allah rahmet eylesin) döneminden Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn (İki Kutsal Mescidin Hizmetkârı) Kral Selman bin Abdülaziz’in ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın dönemine kadar Suudi Arabistan Krallığı, Filistin halkına ve onun haklı davasına karşı tarihî, şerefli, soylu ve tutarlı duruşlar sergiledi.  

FOTO: Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)
Prens Muhammed bin Selman ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın daha önceki görüşmesinden bir kare (SPA)

Suudi Arabistan’ın, Krallığın Filistin meselesine ilişkin tutumlarını ve sabitelerini teyit eden açıklaması, bu büyük yolculuğun, Krallığın Filistin’e ve halkına karşı daima sergilediği cesur duruşun ve Filistin halkının özgürlük, bağımsızlık ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız devletini kurma haklarını somutlaştırmaya dönük özenli çabalarının devamından başka bir şey değildir. Bilhassa bölgenin ve dünyanın içinden geçtiği bu tehlikeli koşullarda Suudilerin bu köklü ve sağlam desteğine hepimizin güveni var. Bu destek, uluslararası meşruiyet kararlarıyla ve Arap Barış Girişimi’yle tutarlıdır ve aynı zamanda Suudi Arabistan Krallığı ile Filistin devleti arasındaki sürekli istişareyle koordinasyonun boyutunun ve bizi birbirimize bağlayan kardeşlik ilişkilerinin gücünün bir ifadesidir. Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başta olmak üzere Suudi yönetimiyle sürekli iletişim halindeyiz.

NETANYAHU BİR ENGEL TAŞI

-Sizce Binyamin Netanyahu, barış arayışında ortak rolünü oynamaya halen uygun mu?

-Açıkça söylüyoruz: Şu an adil ve kalıcı barış üretmek için İsrailli bir ortak yok. Netanyahu’nun uluslararası meşruiyete ve hukuka dayalı bir siyasi çözüme varmanın önünde açıkça engel teşkil ettiğini tüm dünyaya söyledik. O, Filistinlilerle İsraillilerin başarısızlığı defalarca ispatlanan güvenlik çözümleri ve savaşlar yerine güvenlik ve istikrarla yaşamaları için barışın sağlanması ve işgalin sona erdirilmesi gerektiğine inanmıyor ve aynı yolda ilerlemekte ısrar ediyor.

Kanaatimce dünya, görüş birliğine vardı ve Netanyahu’nun İsrail’in yürüttüğü savaşı durdurmak için halihazırda harcanan uluslararası çabaların önünde bir engel haline geldiğine dair sözlerimizin doğru olduğunu artık gayet iyi biliyor. Uluslararası meşruiyete dayalı bir siyasi yolun izlenmesi, şu an yaşanan ve tüm bölgeyi sıkıntıya sokan krizlerin ve gerilimin tekrarlanmasının önüne geçecektir. Netanyahu’nun iki devletli çözümü reddeden açıklamaları ve Gazze’ye karşı ilan ettiği savaşın sürdürülmesi, onun barış, güvenlik ve istikrar yolunun açıkça karşısında olduğunun bariz bir göstergesidir. O, sadece işgalin, güç kullanmanın ve yerleşimin mantığına inanıyor.

-Netanyahu, UNRWA’ya karşı yaygın bir kampanya yürütüyor. Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz?

-Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA), yurtlarından zorla uzaklaştırılan Filistinli mültecilere hizmet için 18 Aralık 1949 tarihli ve 302 sayılı BM kararıyla kuruldu. Filistinlilerin davası, 194 sayılı karar da dahil olmak üzere ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak adil bir şekilde çözülene kadar da faaliyetini sürdürecek. Diğer nihai statü meseleleriyle birlikte mülteci meselesi, Filistin meselesinin özünü oluşturuyor.  

UNRWA’yı feshetme yönündeki tehdit, milyonlarca Filistinlimizi haksız ve insanlık dışı bir şekilde cezalandırma tehdididir. Filistinliler 1948 yılında topraklarından zorla göç ettirildi. İsrail onlara karşı suç işlemeye devam ediyor; Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşı da bunun son örneği. Herhangi bir adım atmadan önce UNRWA’nın yürüttüğü soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerektiğini tüm dünyaya söyledik. Ancak açıkça görülüyor ki uluslararası meşruiyete ve hukuka aykırı olarak, Filistin meselesini tümüyle bitirmek üzere mülteci meselesini ortadan kaldırmaya dönük projelerini hayata geçirebilmek için UNRWA’yı saf dışı bırakmaya ve rolünü bitirmeye çalışan bir ülke var. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Bunun önüne geçmek için ilgili ülkelerle ve odaklarla temasa geçtik.

-Hamas’ın ‘ertesi gün’ Gazze’de iktidar olamayacağını kabul ettiği doğru mu? Bunun karşılığında ne istiyor?

-Bu soruyu Hamas’ın cevaplaması gerekir.

BATI ŞERİA’YI TUTUŞTURMA ÇABALARI

-Batı Şeria’da yeni bir intifadanın patlak vermesinden endişe ediliyor mu?

-İsrailli işgal yetkilileri, Gazze Şeridi’nde Filistin halkına karşı saldırılarını başlattıklarından beri öldürme, tutuklama, Filistin şehirlerine, köylerine ve kamplarına baskınlar düzenleme ve halkımıza karşı çirkin suçlar işlemeleri için terörist yerleşimcilere koruma sağlama yönündeki politikalarıyla Batı Şeria’yı ve Doğu Kudüs’ü alevlendirmeye çalışıyor. Başta ABD yönetimi olmak üzere tüm dünya ülkeleriyle iletişime geçtik ve onlara İsrail’in bu uygulamaları devam ettiği takdirde olayların kontrol edilemeyecek ve sonuçları öngörülemeyecek şekilde alevleneceğini bildirdik.

FOTO: Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)

Gelgelelim İsrail’i bu suçları durdurmaya sevk edecek gerçek ve ciddi bir baskı yok. Buna rağmen biz, sükuneti korumak ve gerilimin tırmanmasını önlemek için çabalarımızı sürdürüyoruz. Bunu da halkımızı korumak ve işgalci İsrail’in durumu fırsat bilip olayları yeni bir intifadanın patlak vermesine yol açacak şekilde alevlendirmesine engel olmak için yapıyoruz. Çünkü onların amacı, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin topraklarına yönelik İsrail işgalini sona erdirecek ve uluslararası meşruiyet kararlarına dayalı bir siyasi çözüme varılmasının önüne geçmek. İsrail’in gerilimi tırmandırmaya başvurmak ve bölgeyi tedirgin etmek suretiyle ödemekten kaçınmaya çalıştığı siyasi bedel bu çözümdür.  

-Sizinle Hamas liderliği arasında bir görüşme projesi var mı?

-Hamas liderliğiyle görüşmeye karşı değiliz. 2007 yılında gerçekleşen darbeden bu yana onlarla bir araya geliyoruz. Darbeyi sona erdirmek için Mekke, Mısır, Cezayir ve diğer yerlerde yapılan ve en sonuncusu el-Alameyn’deki olan anlaşmalar gibi pek çok anlaşma imzaladık. Bölünmeyi sona erdirmek için sarf edilen tüm Arap ve uluslararası çabalara da karşılık verdik. Bölünme meselesinin arkamızda kalması için uymamız gereken hususlar var. Bölünmenin tüm sonuçlarını ve tezahürlerini sona erdirmek, bunlardan biri. Böylece tek bir otoritemiz, tek bir meşru ordumuz ve tek bir yasamız olur. Ayrıca FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunu kabul etmek, örgütün uluslararası anlaşmalarına bağlı kalmak ve sonra da genel seçimler için hazırlık yapmak gerekir. Kimi seçeceğine sandık yoluyla karar verecek olan, Filistin halkıdır. Daha önce bu konuda başarılı tecrübelere imza attık. En üst düzeyde dürüstlüğe ve şeffaflığa uygun olarak üç genel seçim gerçekleştirdiğimizi söyleyen uluslararası toplum da buna şahit.

-Aksa Tufanı operasyonu ya da ilk gün gerçekleştirdiklerinin boyutu sizi şaşırttı mı?

-Saldırı, herkes için sürpriz oldu. Kimse bunu beklemiyordu. 2007 yılındaki darbeden bu yana Hamas’la bir alakamız yok. Dünyadaki kardeşlerin ve dostların bu bölünmeyi sona erdirmek için ortaya koyduğu tüm girişimlere rağmen Hamas liderliği, içi boş bahaneler ileri sürerek bu girişimlerden kaçınıyor. En son Filistinli grupların genel sekreterlerinin geçtiğimiz temmuz ayında Mısır’ın el-Alameyn kentinde yaptığı toplantıda da böyle oldu. O zaman uzlaşma ve FKÖ’ye katılma konusu tartışıldı ve meselelerin takibi için bir komisyon oluşturulması kararlaştırıldı. Hamas, toplantılara katılım davetine henüz cevap vermedi. Bunu hep yapıyor.

-Yerinize vekil atamayı düşündünüz mü? Gazze’yi yönetmek için Arap veya başka güvenlik ortaklarına ihtiyacınız var mı?

-Bu, Filistin Anayasası’na ilişkin bir konudur. Bu yasa, Filistin Ulusal Konseyi toplanmadıkça ya da genel seçimler yapılıp, bu maddenin değiştirilmesini onaylayan yeni bir yasama meclisi seçilmedikçe değiştirilemez. 

Sorunun ikinci kısmına gelecek olursak; Arap kardeşlerimizle her konuda sürekli istişare ve koordinasyon halindeyiz. Güvenlik meselesine gelince; Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’ndeki yetkilerini yeniden devraldığında ve orada siyasi merci haline geldiğinde Gazze Şeridi’ni yeniden inşa sürecine katkı sağlamaya hazır tüm taraflarla iş birliğine olumlu bakacağız.