İran yargısı İsveçli araştırmacının idam kararını durdurmayı reddetti

İranlı yetkililer Celali ile 1988 infazlarının yetkilisi arasında mahkûm takası yapılması ihtimalinin olmadığını belirtti.

İran Yargı Erki Sözcüsü Zebihullah Hudaiyan dün açıklama yaptı (Mizan)
İran Yargı Erki Sözcüsü Zebihullah Hudaiyan dün açıklama yaptı (Mizan)
TT

İran yargısı İsveçli araştırmacının idam kararını durdurmayı reddetti

İran Yargı Erki Sözcüsü Zebihullah Hudaiyan dün açıklama yaptı (Mizan)
İran Yargı Erki Sözcüsü Zebihullah Hudaiyan dün açıklama yaptı (Mizan)

İran Yargı Erki Sözcüsü Zebihullah Hudaiyan, İsveç-İran çifte vatandaşı Ahmed Rıza Celali hakkındaki idam kararının kesin olduğunu ve İsveç’te ‘savaş suçları’ ile yargılanan eski bir İran yargı mensubu ile Celali arasında mahkûm takası yapılması ihtimalinin olmadığını söyledi. Hudaiyan, İsveç’i İran rejimini yargılamaya çalışmakla suçladı.
Hudaiyan, dün yaptığı açıklamada, “Celali çeşitli suçlamalardan idam cezasına çarptırıldı ve karar kesin” dedi ancak kararın uygulanacağı tarihi açıklamadı.
İran'ın yarı resmi haber ajansı ISNA’da geçen hafta yer alan bir haberde, İsveçli afet tıbbı araştırmacısı Celali’nin İsrail adına casusluk suçlamasıyla ölüm cezasına çarptırıldığı ve kararın 21 Mayıs’ta uygulanacağı belirtilmişti.
Celali bundan 6 yıl önce ana vatanına akademik bir ziyaret gerçekleştirdiği sırada tutuklandı. Bir İran mahkemesi Celali hakkında idam kararı verdi. Bu karar verildiğinde Celali İsveç vatandaşlığına geçmemişti. İsveç’in İran’ın eski savcı vekili Hamid Nuri’yi tutuklaması ve 1980’lerde İran hapishanelerinde siyasi mahkumlara yönelik işkence ve toplu infazlar sebebiyle, savaş suçları suçlaması ile yargılamaya başlaması, İran ve İsveç arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açtı.
İran’ın eleştirdiği Nuri’nin yargılaması Çarşamba günü sona erdi ve hakkındaki nihai kararın Temmuz’da açıklanacağı belirtildi. Nuri’nin müebbet hapis cezası alabileceği değerlendiriliyor. Hudaiyan, “İki dava arasında ilişki yok. Sayın Nuri masumdur. Sayın Celali Nuri’nin davasından iki yıl önce tutuklandı. Bu nedenle ikisinin takas edilmesinin imkânı yok” dedi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, Nuri’nin yargılaması ile İran’ın Ahmed Rıza Celali’nin idamı için belirlediği tarih arasında hiçbir bağlantı olmadığını belirterek, İsveç hükümetini ‘rehin almak’la suçladı. Hatipzade, “Eğer bir bağlantı varsa, ikisi arasında bağlantı kurmak isteyen taraf İsveç’tir” dedi.
İran haber sitelerinde dün yer alan haberlere göre, Yargı Erki İnsan Hakları ve Uluslararası İlişkiler Genel Sekreteri Kazım Garib Abadi, İsveç’in Nuri’yi tutuklayarak “İslam Cumhuriyeti’ni yargılamayı istediğini” söyledi. Abadi, İran Devrim Muhafızlarına yakınlığıyla bilinen Ufuk televizyon kanalına verdiği röportajda, İnsan Hakları Komisyonu Genel Sekreterliği görevine başladıktan sonra İsveç’in Tahran Büyükelçisi ile İran Dışişleri Bakanlığı binasında birçok kez bir araya geldiklerini aktardı. Abadi, “Büyükelçi bana onun (Celali) ‘masum bir üniversite öğretim görevlisi’ olduğunu söyledi. Tutuklandığı sırada İsveç vatandaşlığı yoktu. Vatandaşlığı daha sonra aldı. Celali’nin İsveç’teki dosyasıyla ilgili elimizde belgeler var. İsveç Gizli Servisi’ne bağlı gizli üslerde Mossad ajanlarıyla görüşüyormuş” dedi.
Nuri’nin davasına da değinen Abadi, “Hamid Nuri’nin davası, basit bir dava ve sadece İranlı bir vatandaşın yargılanması değil. Çünkü İsveç’teki bu davanın temeli hukuki ve yasal değil, tamamen siyasi karaktere sahiptir. İsveç hükümeti Avrupalı ülkelerin, özellikle İngiltere’nin desteğiyle İslam Cumhuriyeti’ni yargılamaya çalışıyor. İsveç son birkaç yıldır ulusal güvenlik meselelerinde İran’a karşı düşmanca bir yaklaşım izliyor. İsveç’in ulusal güvenlik alanındaki yaklaşımını son iki veya üç yılda değiştirdiğini söyleyemeyiz. Çünkü bu yaklaşımı daima vardı” değerlendirmesinde bulundu.
Nuri hakkında dava açan müştekilerin ve görgü tanıklarının avukatı Kenneth Lewis, 1988 idamları davasında hazırlanan iddianameyi “İran rejiminin tamamına yönelik iddianame” diye nitelendirmişti.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 1980’lerde Tahran Savcı Yardımcısı görevini yürütmesi ve Humeyni’nin yardımcısı Hüseyin Ali Muntazeri’nin idamlarla ilgili ses kayında (oğlu tarafından 2016’da yayınlandı) adı geçen dört kişiden biri olması dikkate alındığında, toplu infazlar davasının büyük bir hassasiyete sahip olduğu söylenebilir.
İsveç Dışişleri Bakanlığı’nın vatandaşlara zorunlu haller dışında İran’a seyahat etmeme tavsiyesinden birkaç gün sonra İran makamları cuma günü henüz kimliği açıklanmayan İsveçli bir adamı tutukladı. Bu gelişme, Tahran ve Stockholm arasındaki gerginliğin daha da tırmanacağının işareti olarak görülüyor.



Suveyda’da ateşkes bir ihtiyaç olsa da gerçek bir çözümün yerini tutamaz

Bedevi aşiretlerinden kişiler, Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinin et-Tera beldesinde bir kamyonun üzerinde Dera'ya doğru yol alırken, 21 Temmuz 2025 (AFP)
Bedevi aşiretlerinden kişiler, Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinin et-Tera beldesinde bir kamyonun üzerinde Dera'ya doğru yol alırken, 21 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Suveyda’da ateşkes bir ihtiyaç olsa da gerçek bir çözümün yerini tutamaz

Bedevi aşiretlerinden kişiler, Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinin et-Tera beldesinde bir kamyonun üzerinde Dera'ya doğru yol alırken, 21 Temmuz 2025 (AFP)
Bedevi aşiretlerinden kişiler, Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinin et-Tera beldesinde bir kamyonun üzerinde Dera'ya doğru yol alırken, 21 Temmuz 2025 (AFP)

Hayed Hayed

ABD’nin arabuluculuğunda sağlanan ateşkes, Suveyda'da on yıllardır görülen en şiddetli çatışmalar geçici olarak sona erdirdi. Olaylar 13 Temmuz'da Dürzi silahlı gruplar ile Bedevi aşiretlerinden silahlı gruplar arasında yerel bir çatışma olarak başladı. Ancak kısa sürede tırmandı ve Dürzi silahlı gruplarla Şam’daki geçici hükümete bağlı güçler arasında geniş çaplı bir askeri çatışmaya dönüştü.

Şiddet şu anda azalmış olsa da bu durgunluğu istikrarın geri dönüşü olarak yorumlamak yanlış olur. Tüm ilk göstergeler, ateşkesin çatışmanın patlak vermesinden önceki durumu yeniden üretmekten öteye gitmediğini ve bölgedeki Dürzilerin Suveyda’nın fiili olarak kontrolünü geri aldığını gösteriyor. Şiddetin durdurulması gerekli bir ilk adım olsa da bu sağlam bir siyasi çözüme ulaşmak için yeterli değil. Gerginliği tırmandıran temel sorunlar, yani siyasi olarak ötekileştirme ve iktidar mücadelesi, gerçek anlamda köklü bir şekilde çözülmedikçe, bu sükunetin uzun süre devam edemez.

Krizin fitili

Krizin fitilini ateşleyen kıvılcım, bir Dürzi tüccarın Bedevi aşiretleriyle bağlantılı kişiler tarafından kaçırılması olayıydı. Buna misilleme olarak bir dizi kaçırma olayı yaşandı ve bu olaylar daha geniş çaplı bir mezhep çatışmasına dönüştü. Bu olayların Suriye'nin güneyinde sıkça yaşandığını belirtmek gerekiyor. Bu bölgede, karşılıklı güvensizlik ortamında yerel topluluklar arasında gerginlikler halen devam ediyor. Bu olayı diğerlerinden ayıran noktaysa geçici hükümet yetkililerinin askeri müdahale kararı alması oldu.

Şam, güvenlik güçlerini konuşlandırmayı düzeni yeniden sağlamak ve güvenliği sağlamak için gerekli bir görev olarak nitelendirdi. Ancak Suveyda'nın vatandaşları, en azından şiddetle direnenler, bunu bölgedeki iktidarı ele geçirme girişimi olarak gördü. Bu algı, Suveyda'nın önde gelenleri ile geçiş dönemi yetkilileri arasında, özellikle yönetim, güvenlik düzenlemeleri ve Suriye'nin gelecekteki kimliği konusunda süregelen anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor.

Tartışmalı yetki

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Suveyda'nın önde gelenleri, merkezi olmayan bir yönetim modelinin (adem-i merkeziyet) ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak yerel olarak yönetilen güvenlik yapılarının kurulmasını talebini her zaman dile getirdiler. Ancak Şam, kararların en üst düzeyde alındığı ve daha sonra aşağıya doğru uygulandığı hiyerarşik bir yapıya dayanan katı bir merkezi yaklaşımı sürdürdü. Tekrarlanan müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasıyla daha da tırmanan bu gerilimler, birçok kişinin devletin müdahalesinin barışı korumak için değil, merkezi otoritesini zorla yeniden dayatmak için yapıldığına dair inancını pekiştirdi.

Bu gerginlikler, hükümet güçleri ile Dürzi mezhebinin önde gelen ruhani liderlerinden Şeyh Hikmet el-Hicri'ye bağlı silahlı gruplar arasında çatışmaların patlak vermesiyle doruğa ulaştı. Taraflar birbirlerini suçladı. Şam, Hicri'ye bağlı silahlı grup üyelerini önceki anlaşmaları ihlal ederek güvenlik güçlerine saldırmakla suçlarken, Hicri'nin destekçileri hükümetin sözlerini tutmadığını ve sahada ciddi ihlallerde bulunduğunu iddia etti.

Dürzi karşıtı kışkırtıcı söylemler, İsrail'in saldırılarını, bu mezhebi İsrail ile iş birliği içinde veya ayrılıkçı olarak gösterme amacıyla kullandı.

Ateşkes var barış yok

Olaylar, İsrail'in çatışmalara yanıt olarak Suriye hükümet güçlerini ve ülkenin bir dizi hayati tesisini, başta Savunma Bakanlığı binası olmak üzere, hava saldırılarıyla hedef almasıyla tehlikeli bir dönemece girdi. Gerginliğin tırmanmasından endişe eden ABD, Türkiye'nin yardımıyla ateşkes anlaşması sağlanması için arabuluculuk yaptı. Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, devlet televizyon ekranlarından yaptığı konuşmada ateşkes anlaşmasına varıldığını duyurdu ve ‘bu anlaşmayı durumun daha fazla kötüleşmesini önlemek için atılan gerekli bir adım’ olarak nitelendirdi.

dfrgthyu
Suriye'nin güneyindeki Suveyda ili yakınlarındaki Dera ilinin Busra el-Harir beldesinde konuşlanan Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçleri, tampon bölge olarak kurdukları toprak setin yanında duruyorlar, 21 Temmuz 2025 (AFP)

Ateşkes, şiddeti kontrol altına almak için gerekli ve memnuniyetle karşılanan bir adımdır, ancak krizin temel nedenlerine müdahale etmezken çatışmaların patlak vermesinden önceki duruma geri dönülmesini sağladı, ancak uzun vadeli bir siyasi çözüme yönelik ciddi ve somut adımlar atılmadı. Fakat bu adımların atılmaması, gerçekleri ciddi şekilde göz ardı etmek anlamına geliyor. Geçtiğimiz haftaki olayların Suriye'deki siyasi ortamı derinden değiştirdiği şüphe götürmez bir gerçekti. Bu olaylar, toplumda var olan bölünmeleri ortaya çıkarmış ve aynı zamanda yeni bölünmelere yol açtı.

Dürzi karşıtı kışkırtıcı söylemler, İsrail'in saldırılarını, bu mezhebi İsrail ile iş birliği içinde veya ayrılıkçı olarak gösterme amacıyla kullandı. Bu da mezhepçi söylemleri güçlendirirken toplu cezalandırma çağrılarını alevlendirdi ve nihayetinde Dürzi azınlığa karşı kışkırtma endişe verici bir boyuta ulaştı. Öyle ki Dürzi tüccar ve iş adamlarını boykot etme çağrıları yapıldı, birçok ilde Dürzi öğrenciler üniversite yurtlarından atıldı. Buna karşın, mezhebin geniş bir kesiminin, özellikle de Şeyh el-Hicri'ye bağlı olanların, devlete ve devlet kurumlarına olan güvensizlikleri arttı. Bu durum, geçiş hükümetinin meşruiyetini daha da zayıflattı.

Ateşkes silah seslerini susturmuş olabilir, ancak Suriye'nin kanayan yaralarını sadece gerçek ve kapsamlı bir siyasi geçiş süreci sarabilir.

Yıllardır kabuğun altında kaynayan mezhepçilik patlak verdi ve açık bir düşmanlığa dönüştü. Marjinal bir konuma hapsolmuş olan nefret söylemi, kuru otların ateşe verilmesi gibi yayıldı, sesini yükselterek diğer sesleri bastırdı ve her yönde yankılandı. Mevcut ateşkes anlaşmasını kırılgan ve riskli hale getiren de işte bu. Çünkü siyasi ve toplumsal alanda meydana gelen derin dönüşümü hesaba katmıyor. Kriz öncesi duruma geri dönmek, barışın sağlandığı anlamına gelmiyor, aksine galip ve mağlup olmayan, değişken bir çatışmada yeni bir tıkanıklık anlamına geliyor.

Ateşkes silah seslerini susturmuş olabilir, ancak Suriye'nin kanayan yaralarını sadece gerçek ve kapsamlı bir siyasi geçiş süreci sarabilir. Suveyda'daki şiddetin temelindeki nedenleri ele almak için acil adımlar atılmazsa, bu kırılgan ateşkes uzun sürmez. Suriye'nin daha fazla bölünme ve parçalanmaya doğru sürüklenmesini önlemek için bir umut ışığı olsa da kapsamlı ve sürdürülebilir bir çözüm arayışı için alan hızla daralıyor.