İsrail güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmaların ardından Ebu Akile’nin cenazesi defnedildi

İşgal ordusu, gazetecinin askerlerinden biri tarafından vurularak öldürülmüş olabileceğini itiraf etti

Dün Doğu Kudüs’te gazeteci Şirin gazeteci Şirin Ebu Akile’nin cenaze töreni sırasında tabutunu taşıyan Filistinliler ile İsrail polisi çatıştı (AP)
Dün Doğu Kudüs’te gazeteci Şirin gazeteci Şirin Ebu Akile’nin cenaze töreni sırasında tabutunu taşıyan Filistinliler ile İsrail polisi çatıştı (AP)
TT

İsrail güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmaların ardından Ebu Akile’nin cenazesi defnedildi

Dün Doğu Kudüs’te gazeteci Şirin gazeteci Şirin Ebu Akile’nin cenaze töreni sırasında tabutunu taşıyan Filistinliler ile İsrail polisi çatıştı (AP)
Dün Doğu Kudüs’te gazeteci Şirin gazeteci Şirin Ebu Akile’nin cenaze töreni sırasında tabutunu taşıyan Filistinliler ile İsrail polisi çatıştı (AP)

Cenaze törenine yapılan doğrudan saldırıya ve onlarca yas tutan kişinin darp edilmesine ve tutuklanmasına rağmen, gazeteci Şirin Ebu Akile’nin işgal altındaki Doğu Kudüs’teki cenaze töreni, şehir tarihindeki en büyük cenaze törenlerinden biri oldu.
İsrail polisinin ‘Kudüs’ün İsrail’in birleşik başkenti’ olduğunu göstermek amacıyla Filistin bayrağının taşınmasını engelleme girişimlerine rağmen, gazetecinin ebedi istirahat yerine kadar, onlarca bayrak ona eşlik etti.
İsrail hükümeti cenaze töreninin Cenin, Nablus ve Ramallah’ta olduğu gibi yapılmasını engelleme ve Filistinli görünümü vermeyen bir sivil cenaze töreni yapma kararı almıştı. Bu amaçla, gazetecinin kardeşi Antoine Ebu Akile’yi, bir İsrail İç İstihbarat Servisi (Şin-Bet) görevlisinin kendisini beklediği polis merkezine çağırarak, kolluk kuvvetlerinin gerekli önlemleri alması için cenaze töreni hakkında bilgi vermesini istedi.  Antoine Ebu Akile yurtdışından yeni döndüğünü ve gençlerin, kilisenin, ailenin ve Filistin siyasi liderliğinin ne karar verdiğini bilmediğini belirterek cevap verdiğinde memur ona, cenaze törenin sadece dini ve aile içine olması, siyasi bir görünüme sahip olmaması ve Filistin bayrağı taşınmayan bir cenaze olduğundan emin olması gerektiğini söyledi. Zira normal, güvenli bir cenaze töreni istiyorlarsa, İsrail’in isteklerini yerine getirmesi, cenaze töreni sırasında kamu güvenliğini rahatsız etmekten ve kışkırtmalardan kaçınmaları gerektiği belirtildi. Bu şartların ihlal edilmesinin güvenlik kuvvetlerinin müdahale etmesine neden olacağı tehdidinde bulundu.
Ebu Akile ailesi bu tehdidi ve İsrail makamlarının cenaze törenine kısıtlama getirme girişimini reddetti. Ailenin avukatı Mueyyed Miari, “İsrail makamları şehit Şirin’in cenazesi için kısıtlamalar ve şartlar koymaya çalıştı. Bunu reddettik ve müdahale edilmemesini ve cenaze törenine kendisine uygun şekilde saygı gösterilmesini istedik” ifadelerini kullandı. Ardından işgal güçleri, tehditlerinin ciddiyetini kanıtlamak için perşembe akşamı Kudüs’te Beyt Hanina’daki Toplantı Kilisesi’ndeki cenaze evine baskın düzenledi. Askerler, mekâna asılmış Filistin bayrağını indirmeye çalıştı, bu durum direniş ve çatışmalarla sonuçlandı. Çok sayıda genç tutuklandı, ancak Filistin bayrağı tekrar evin üzerinde dalgalandı ve gençler yüzlerce bayrak astı, şehrin duvarlarına bayrak resmi çizildi. Kudüs’teki ulusal ve İslami güçler cenaze töreni sırasında kapsamlı bir grev ilan etti.
Sabah saatlerinde Filistinliler, şehir genelinde büyük bir polis kalabalığına ve askeri kontrol noktalarına uyandı. Gençleri durdurdular ve cenazeye katılımları konusunda sorguya çektiler. Filistin bayrakları arandı. Resmi cenaze alayı, Ramallah’taki cumhurbaşkanlığı konutundan Kudüs’e doğru yola çıktı, yolda el-Emari mülteci kampında ve ardından da Kalandiya kampında ara verdi. İşgalci güçler, Kudüs’e girer girmez yollarını kesti ve tabutun olduğu cenaze arabasını aradı ve Şirin Ebu Akile’nin şalı da dahil olmak üzere eşyalarına el koydu.
Naaş, cenaze töreni başlayıncaya kadar durması için Kudüs’teki Fransız Hastanesine nakledildi. İşgal güçleri hastane binasını ve bahçesini bastı. Katılımcılara iterek ve vurarak saldırdı. Güçlendirilmiş kuvvetlerle cenazeye katılanları kuşattıktan sonra, ses bombaları atıldı. Gençler tabutu korumak için acele etmeseydi, tabut yere düşecekti. Kudüs Kızılayı, işgal güçlerinin hastane basması sırasında, onlarca kişinin coplarla vahşice darp edildiğini bildirdi. Daha sonra naaş, tören ve duaların başladığı Roma Katolik Kilisesi’ne götürüldü. Kiliseye giden yolda işgal güçleri, omuzlarda taşınan naaşın Filistin bayrağına sarılmasını zorla engelledi. İşgal güçleri bunu, askeri bir operasyonla, bombalar atarak, katılımcıları darp ederek, tabutu taşıyanları abluka altına alarak onları naaşı bir cenaze aracı ile taşımaya zorlayarak yaptı. İşgal güçleri kilise bahçesine bile girdi. Askerler, Filistin bayrağı veya Şirin Ebu Akile’nin resmini taşıyanlara saldırdı. Cenaze alayı, işgal altında bulunan şehirdeki kiliseden, büyük bir kalabalığın katılımıyla, cenazenin ebedi istirahat yerine, Zion Dağı mezarlığına doğru yola çıktı.
Cenazeye, Filistin halkının her kesiminden hatta barışı destekleyen bazı Yahudilerden ve Batı Şeria’daki tüm Filistinli grupların temsilcilerinden büyük katılım oldu. Aynı zamanda Ortak Arap Listesi’nden çok sayıda diplomat, yabancı büyükelçi ve Knesset üyesi katıldı.
İsrail ordusu, Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesiyle ilgili hikayesinde yeni bir değişiklik yaptı. Cuma günü yapılan açıklamada, askerlerden birinin Ebu Akile’yi teleskopik görüşlü bir tüfekle öldürmüş olabileceğini belirtti. Ordu, yaptığı soruşturmanın Ebu Akile’nin vurulmasına neden olan silahlı saldırının kaynağı için iki olasılık olduğunu gösterdiğini, bunlardan ilki ile ilgili olarak “Çatışma sırasında olmuş olabilir, asker, cipteki özel bir aradan atış yaparken, silahlı bir kişi teleskopik görüşle askerin içinde bulunduğu araca ateş açmıştı” ifadelerine yer verdi.  Ordu ikinci ihtimal olarak ise, “Askeri gücü hedef alma girişimi sırasında gerçekleşmiş olabilir, Filistinli silahlı kişiler yoğun ateş açtı ve bu sırada çeşitli yerlerden yüzlerce mermi atıldı. Filistinli militanların İsrail ordusuna ait bir aracı hedef alma girişiminde, askeri araçlara denetimsiz bir şekilde onlarca kurşun sıkıldı ve muhabir de burada bulunuyordu, gazeteciye isabet eden kurşun bu kurşunlardan olabilir” iddiasında bulundu.
Filistinliler, bir Filistinli silahlı kişinin Şirin’e ateş etme olasılığının olmadığını, çünkü Şirin’in bulundukları yerden çok uzakta olduğunu bir kez daha belirttiler ve gazetecinin İsrail kurşunlarıyla kasten öldürüldüğü konusunda ısrar ettiler.



Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters
TT

Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters

Suriye’nin El Vatan gazetesi, bugün (perşembe) hükümetten bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Suriye hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yakın zamanda bir askerî anlaşmaya varılacağı yönündeki iddiaların yalanlandığını aktardı.

Kaynak, SDG ile temasların şu anda durmuş olduğunu ve hükümetin, Suriye Savunma Bakanlığı tarafından sunulan bir öneriye SDG’nin verdiği yanıtı değerlendirdiğini vurguladı.

Suriye televizyonu ise bugün, bir kaynağa dayandırarak, ABD arabuluculuğunda hükümet ile SDG arasında, unsurların yıl sonundan önce Suriye ordusu ve iç güvenlik güçlerine entegre edilmesini öngören bir askerî anlaşmaya yakında varılmasının beklendiğini bildirmişti.

Televizyonun aktardığına göre, söz konusu anlaşma Savunma ve İçişleri bakanlıklarına 90 bin unsurun entegre edilmesini ve Rakka, Deyrizor ve Haseke’de Savunma Bakanlığına bağlı güçler içinde SDG’ye tahsis edilecek üç askerî tümeni kapsıyor.

Kaynak ayrıca, hükümet güçlerinin Suriye’nin kuzeydoğusuna girişi, askerî karar alma mekanizması ile görev, yetki ve sorumlulukların dağılımı gibi başlıca ihtilaflı konuların hâlen müzakere edildiğini belirtti.


Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
TT

Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, bugün (perşembe) Gazze savaşıyla ilgili açıklamalarında, “Gazze’de kazandık” dedi. Hamas ile olası bir ateşkes anlaşmasına değinen Katz, ülkesinin “Gazze’den asla ayrılmayacağını” söyledi. Katz, İsrail Gazze Şeridi içinde, yerleşimleri korumak amacıyla bir güvenlik kuşağı oluşturacağını ifade etti.

Savunma Bakanı Katz, Hamas’ın silah bırakması gerektiğini yineleyerek, aksi takdirde “İsrail’in bu görevi kendisinin yerine getireceğini” ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth gazetesinden aktardığı habere göre Katz, Bnei Akiva, Ulpanot Merkezi ve Makor Rishon’un ortak düzenlediği Ulusal Eğitim Konferansı’nda yaptığı konuşmada, ABD Başkanı Donald Trump’ın planı çerçevesinde Hamas silah bırakmazsa İsrail’in bu adımı bizzat atacağını söyledi.

Haberde, ordunun Gazze’den çekilmesini ve bölgenin Filistinlilere devrini içeren anlaşmaya karşın, Katz’ın Gazze Şeridi’ni çevreleyen bir güvenlik kuşağının yerleşimlerin korunması amacıyla kurulacağını ifade ettiği belirtildi.

Öte yandan Batılı ülkeler iki devletli çözümden söz etmeyi sürdürürken, İsrail parlamentosu Knesset, Haziran 2024’te Ürdün Nehri’nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden kararı resmen kabul etmişti. Kararda, 7 Ekim olaylarının ardından bir Filistin devleti kurulmasının “teröre ödül” anlamına geleceği savunulmuş ve bunun Hamas’ı daha da teşvik edeceği öne sürülmüştü.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile aşırı sağcı dini kanattan bazı bakanlar da defalarca Filistin devleti kurulmayacağını dile getirmişti.


Libya Genelkurmay Başkanı Haddad’ın uçağının düşüşünün arkasında ‘siyasi suikast’ şüphesi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Libya Genelkurmay Başkanı Haddad’ın uçağının düşüşünün arkasında ‘siyasi suikast’ şüphesi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Kerime Naci

Libya’yı yeni bir savaşa sürüklemeyi reddeden Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad, Trablus’taki hükümetin Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe ile yaptığı görüşme sırasında, canlı yayında “Tek bir askerin bile savaşa sürüklenmesine izin vermeyeceğim. Savaş olmayacak” dedi.

Orgeneral Haddad, yeni bir vatan inşa etmek için ülkeyi doğudan batıya ve güneyden kuzeye seyahat etmeye hazır olduğunu da sözlerine ekledi.

Orgeneral Haddad’ın ölümü doğrulandıktan sonra, hakkında ‘elinde devletin prestijinden başka bir şey olmayan, mümkün olduğunda barışı seçen ve sessizlik ihanete dönüştüğünde silahlanan bir asker olduğu’ söylendi. Orgeneral Haddad’ın sloganı barış, hedefi ise Libya ordusunu birleştirmekti.

Ülkenin batısındaki hükümete bağlı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Haddad, 1967 yılında doğdu. Salı günü, Türkiye’nin daveti üzerine resmi bir ziyaret sırasında Genelkurmay Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu ile görüşmesinin ardından, kendisini ve beraberindeki askeri heyeti taşıyan uçak Ankara'da düştü. Orgeneral Haddad, olay sonucunda hayatını kaybetti.

İki gelişme arasında yaşanan olay

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, dün sabah yaptığı açıklamada, uçağın kara kutusunun bulunduğunu duyurdu ve soruşturmanın devam ettiğini belirtti. Uçuş kayıt cihazının Türkiye saatiyle 02:45’te, kara kutunun ise 03:20'de enkaz alanında bulunduğunu açıklayan Yerlikaya, düşen uçağın kurbanlarının cesetlerinin bulunduğunu ve kimliklerini doğrulamak için örnekler alındığını duyurdu.

Haddad, Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe, Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi ve Libya’nın doğusundaki Genel Komutanlık Komutanı Mareşal Halife Hafter taziye mesajı yayınladı. Hafter, mesajında “Silahlı kuvvetler, askeri görevini büyük bir sorumlulukla yerine getiren adamlarından birini kaybetti. Haddad, Libya tarihinin kritik aşamalarında güveni taşıdı” dedi.

5+5 Ortak Askeri Komite’nin aktif bir üyesi olan Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Ahmed el-Haddad, 2020 ateşkes anlaşmasının imzalanmasında önemli bir rol oynayan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Futuri Gribel, Askeri İmalat Kurumu Müdürü Tuğgeneral Mahmud el-Kutavi, Genelkurmay Başkanı Danışmanı Muhammed el-Assavi Diyab ve Genelkurmay Medya Ofisi Fotoğrafçısı Muhammed Ömer Ahmed Mahcub’un ölümü, olayın önceden planlanmış ve siyasi bir suikast olup olmadığı ya da teknik bir arıza nedeniyle mi gerçekleştiği konusunda sorular doğurdu. Özellikle de olay, Türkiye'nin Libya'daki askeri varlığını iki yıl daha uzatacağını açıklaması ve Başbakan Dibeybe’nin yeni hükümetinin yapısında değişiklikler yapacağını duyurması gibi iki önemli haberin arasında meydana geldiğinden bu sorular daha da önem kazandı.

İsrail

Mısırlı bölgesel ve uluslararası güvenlik uzmanı Tümgeneral Muhammed Abdulvahid, Orgeneral Haddad’ın öldürülmesinin ardındaki gerçek nedenler hakkında spekülasyon yapmak için henüz çok erken olduğunu, özellikle de olayın koşullarını belirlemek için Türkiye ve Libya taraflarının ortak soruşturmaları halen devam ettiğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan akatardığı analize göre Abdulvahid, Türkiye’nin verilerine göre uçağın radar ekranlarından kaybolmadan önce bir arıza ve tehlike olduğuna dair sinyal gönderdiğini, bunun da önümüzdeki dönemde bazı senaryolara kapı açtığını belirtti. Bu senaryolar arasında teknik arıza veya pilotun ya da kalkıştan önce uçağın bakımından sorumlu kişilerin insan hatasının yer aldığını söyleyen Abdulvahid, kötü hava koşullarının kazanın nedeni olarak göz ardı edildiğini de sözlerine ekledi.

Türkiye-Libya ilişkilerinin kilit ismi ve mimarı olan ve önümüzdeki dönem için askeri iş birliği anlaşmalarını görüşmek üzere Türkiye Savunma Bakanı ile bir toplantıya katılan Orgeneral Haddad'ın ölümünün siyasi boyutlarını ele almaya devam eden Abdulvahid, dolayısıyla Dibeybe’nin başbakanlığındaki yeni hükümetin kurulmasının açıklanmasından ve seçimlerin yapılmasından önce onu parçalamak için Libya’nın batısında veya Dibeybe hükümeti içinde sorun çıkarmaya ilgi duyan yerel tarafların olduğuna dikkati çekti.

Özellikle Doğu Akdeniz'deki gerginlik ve İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasındaki stratejik anlaşma çerçevesinde, bölgesel müdahaleye dair başka şüpheler de olduğunu söylüyor.

Bu gelişmeler Türkiye’nin çıkarlarına aykırıydı ve şu an Türkiye-Libya ilişkilerini zayıflatmak ve Ankara’nın İsrail-GKRY-Yunanistan ittifakına karşı direncini kırmak amacıyla bu yönde bir çaba söz konusu.

Zamanlama

Libya’daki Nalut Üniversitesi Siyaset Bilimi Fakültesi Dekanı Dr. Elias Abu Bakr Al-Barouni, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Haddad’ın ölümünün normal veya teknik bir olay olarak değerlendirilemeyeceğini, bunun yerine iktidar mücadelesinin, ordunun geleceğinin ve Libya'nın önümüzdeki dönemde izleyeceği stratejik yönün merkezinde yer aldığını belirtti.

Dr. Barouni, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Orgeneral Haddad, sadece bir askeri komutan değil, aynı zamanda batıdaki askeri ve siyasi otoriteler arasında bir bağlantı ve Trablus'ta topyekûn bir savaşa sürüklenmemesi için bir nevi garantördü. Ayrıca, özellikle Washington ve Ankara'da uluslararası alanda kabul gören bir isimdi.”

Orgeneral Haddad'ın, silah ağlarının, milislerin ve doğu ve batıdaki bazı katı görüşlü liderlerin çıkarlarını tehdit eden askeri kurumun birleştirilmesi sürecinde kilit bir rol oynadığını söyleyen Dr. Barouni, bu yüzden Haddad’ın ani ölümünün, geçici bir şoktan ziyade, hesaplanmış bir güvenlik boşluğu yarattığını kaydetti.

 “Siyasi nedenlerle işlenmiş bir suikast mıydı?” sorusunun cevabının birkaç faktöre bağlı olduğunu düşünen Dr. Barouni’ye göre bu faktörlerin başında zamanlamanın önemi geliyor. Olay, Ankara'nın Libya'daki askeri varlığını iki yıl daha uzatacağını açıkladığı ve Başbakan Dibeybe’nin yeni hükümetinin kadrosunu açıklamadan önce, Libya'nın batısında gerilimin tırmandığı ve silahlı aktörlerin yeniden konuşlandığı hassas bir dönemde Türkiye'ye yapılan ziyaretin ardından meydana geldiğinden Dr. Barouni, güvenlik analizlerine göre bu tür gelişmelerin nadiren tesadüf olduğunu, aksine genellikle belirli bir siyasi-güvenlik sürecini tamamlanmadan bozma girişiminin göstergesi olduğunu belirtti.

dfrg
Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad ve Savunma Bakanı Yaşar Güler, uçak kazasından kısa bir süre önce Ankara'da bir araya geldiler (AFP)

Siyasi suikast ihtimaline katkıda bulunan ikinci faktör, Orgeneral Haddad'ın çatışma denklemindeki konumuyla ilişkili. Dr. Barouni'ye göre Orgeneral Haddad, savaşın yeniden başlamasına açıkça karşı çıkan, milis ekonomisine dahil olmayan ve doğrudan siyasi hırsları olmamasına rağmen nüfuzlu biriydi. Bu noktada rakipleri için bir tehdit oluşturuyordu. O bir isyancı askeri lider değil, kaos planlarının önündeki bir engeldi. Çünkü ordunun milisleri meşrulaştırmak için bir çatı haline getirilmesini reddeden ve Trablus'ta çatışmaları önleyen dengeleyici bir faktördü.

Bu yüzden suikast olasılığı, resmi askeri karar alma merkezini zayıflatmak için siyasi çatışmanın yeniden askerileşmesine kapıyı aralar ve güvenlik ortamının uzlaşma yerine güç mantığına göre yeniden şekillenmesine olanak tanır.

Siyasi mesajlar

Dr. Barouni, olayın olası siyasi mesajları ile ilgili olarak şunları söyledi:

“Olanları siyasi bir suikast olarak değerlendirirsek, ordunun birleştirilme sürecinin durdurulmasını öngören ve (milis) yerine (devlet) rolünü oynamaya çalışan herhangi bir askeri komutanı uyaran olası mesajlar taşıyor. Bunun yanında yeni bir hükümet kurulmadan önce kartların yeniden dağıtıldığını gösteriyor. Libya'da güvenlik kararlarının kurumların dışında kaldığı açık.”

Orgeneral Haddad’ın ölümünün öngörülebilir yansımaları olacağını belirten Dr. Barouni, “Güvenlik düzeyinde, Trablus'ta çatışmaların artması ve orduda Orgeneral Haddad’ın yerine gelecek isim konusunda bir mücadele yaşanması olasılığı artarken, hükümetin silahlı aktörleri kontrol etme kabiliyeti zayıflayacak. Siyasi düzeyde ise, hassas bir dönemde Dibeybe hükümetinin zayıflaması, mevcut güvenlik yaklaşımının etkinliğinin yeniden sorgulanması ve daha geniş çaplı dış müdahaleye kapıların açılması görülecek” dedi.

Olayın uluslararası yansımalarına değinen Dr. Barouni, Türkiye'nin güvenlik konularına yaklaşımındaki uzlaşmaz tavrının ortaya çıkmasıyla birleşme sürecinin çökmesi konusunda Amerika'nın endişelenmeye başlayacağını ve bunun da Libya'nın yeniden istikrarsız bir konu haline geleceği anlamına geldiğini söyledi.

Sonuç olarak, ölümün kaza mı yoksa suikast mı olduğu daha sonra kanıtlansa da soğukkanlı siyasi ve güvenlik analizleri, Orgeneral Muhammed el-Haddad'ın devletin geleceği konusunda çatışmaların yaşandığı bir dönemde öldüğünü ve onun yokluğunun bazı taraflara zarar vermekten çok fayda sağladığına işaret ettiğini belirten Dr. Barouni, gerçeğin şeffaf bir şekilde ortaya çıkmaması halinde Libya'nın sadece bir askeri liderini kaybetmekle kalmayacağını, aynı zamanda savaşa geri dönülmesini önleyen son emniyet valflerinden birini de kaybedeceğini vurguladı.

Patlama

Libyalı akademisyen ve politikacı Allam el-Felah, olayın gerçekleştiği koşullarla ilgili bazı sorular olduğunu belirterek, şunları sıraladı:

1- Uçakta daha önce herhangi bir arıza tespit edilmemişti ve uçak iyi donanımlı ve moderndi.

2- Enkaz geniş bir alana yayılmıştı, bu da uçağın yere çakıldığını değil, havada patladığını gösteriyor.

3- Kazada görülen parlak ışık ve bu görüntüdeki alevler, bunun bir kaza değil, bir patlama olduğunu gösteriyor.

Felah, “Haddad ve ekibi, Türkiye’de yetkililerle ve hem Libya’daki hem de bölgesel taraflarla iyi ilişkilere sahip olsa da özellikle Libya'da karışıklık çıkarmaya menfaati olan taraflar veya otoriter emelleri olan ve bir dizi Libya askeri liderini ortadan kaldırmayı planlayan taraflar olduğu için suikast komplosu olasılığı göz ardı edilemez” diye ekledi.

Libyalı gazeteci Halil Suleyman, şüphelerin en üst düzeye çıkarılması gerektiğini ve nahif komplo teorileri çerçevesinde değil, mantıklı şüpheci düşünce çerçevesinde olduğunu söyledi. Hayatını kaybedenler en yüksek askeri rütbelere sahip kişiler olduğuna dikkati çeken Suleyman, bu yüzden objektif düşünceyle ilk olarak teknik arızalardan ziyade sabotaj olabileceğini öngörüyor.

Suleyman, Facebook hesabından yaptığı değerlendirmede, ilk verilerin teknik bir arızaya işaret etse bile, herhangi bir ülkenin bu düzeydeki askeri liderleri taşıyan bir uçağın düşmesini teknik bir kaza olarak değil, potansiyel bir güvenlik olayı olarak değerlendireceğini de sözlerine ekledi.