Sudan’ın doğusundaki kriz yeniden gündeme geldi… Kızıldeniz eyaleti valisini görevden alma çağrıları sürüyor

Port Sudan kentinde oturma eylemi düzenlendi. Devlete ait maden şirketi kapatıldı. Limanları kapatma tehditleri yeniden gündeme geldi.

Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan Limanı (Getty Images)
Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan Limanı (Getty Images)
TT

Sudan’ın doğusundaki kriz yeniden gündeme geldi… Kızıldeniz eyaleti valisini görevden alma çağrıları sürüyor

Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan Limanı (Getty Images)
Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan Limanı (Getty Images)

Sudan’ın doğusu ile ülkenin diğer bölgeleri arasında taşımacılıkta kullanılan yolları trafiğe ve Kızıldeniz’deki limanlarda çalışmaları durdurma tehditleri yeniden gündeme geldi. Geçen yıl da bölgedeki ithalat ve ihracat hareketi tamamen durdurulmuştu. Bu tehditlerin, askeri otoritenin Doğu’daki vatandaşlara, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın Ekim 2021’deki darbesine ortam hazırlamaları karşılığında verdiği taahhütleri yerine getirmemesinin ardından geldiği iddia ediliyor. Buna göre, askeri otoritenin Ekim darbesine ortam hazırlamak amacıyla Doğu’nun önde gelen isimlerinden dönemin başbakanı Abdullah Hamduk üzerinde baskı kurmaları için limanları kapatmalarını istediği ileri sürülüyor.
Ülkenin doğusundaki Bica (Beja) kabilesi mensubu göstericiler, bir haftadan fazla süren bir oturma eyleminin ardından Sudan Maden Kaynakları Şirketi'nin genel merkezinin kapatıldığını duyurdular. Göstericiler eyalet valisinin görevden alınmasını talep ederek, bu talebin yerine getirilmemesi halinde daha önce yaptıkları gibi kapatma eylemlerinin tüm şirketlere, liman ve kara yollarına uzanacağı tehdidinde bulundu.

Ötekileştirme sorunu
Sudan’ın Doğu Bölgesi üç eyaletten oluşuyor: Kızıldeniz Eyaleti, Kesla Eyaleti ve Kadarif Eyaleti. Sudan'ın denize açılan tek kapısı Kızıldeniz'de 700 kilometre uzunluğundaki kıyı hattıdır. Bu hatta üç liman bulunuyor: Üçü arasında en büyüğü olma özelliğine sahip olan Port Sudan Limanı, tarihi Sevakin Limanı ve Sudan ile Güney Sudan Cumhuriyeti’nin petrolünün ihraç edildiği Beşair Limanı. Bu kıyı hattının kuzeyinde Mısır, doğu ve güneyinde Eritre ve Etiyopya devletleri bulunuyor.
Doğu Bölgesi sahip olduğu tarım, su ve maden kaynaklarına rağmen ülkenin 1956’da bağımsızlığına kavuşmasından bu yana sürekli açlık ve ‘ötekileştirme’ sorunundan mustarip. Verimli geniş tarım topraklarına sahip olan Bölge’nin Kesla ve Kadarif eyaletleri bol yağış alıyor. Yağışlara ek olarak 5 nehrin suyundan faydalanma imkanına sahip. Kızıldeniz eyaleti sahip olduğu doğal sahil imkanına rağmen kaynak, su, eğitim ve sağlık hizmetleri alanlarında sıkıntı çekiyor. Ülkede tarım üretiminde birinci sırada yer alan Kadarif eyaleti ise Sudan’daki yoksulluk oranının en yüksek olduğu eyalet olma özelliğine sahip.

Beja kabilesi Konseyi
Bica (Beja) Kabilesi Konseyi Ekim 2020’de imzalanan Cuba Barış Anlaşması’nı protesto etmek için Aralık 2021’de Kızıldeniz üzerindeki limanları ve ülkenin doğu ile orta kesimini birbirine bağlayan kara yolunu kapatmıştı. Doğu Bölgesi halkını temsil eden Muhammed el-Emin Türk liderliğindeki Beja kabilesi bölgedeki ihracat ve ithalat akışını bir ay boyunca durdurulmasına sebep olduğunu reddediyor. Sudan Ordu Komutanı Burhan’ın darbesine ve ardından aldığı kararlara itiraz eden muhalifler, kabilenin bu eylemlerinin Abdullah Hamduk liderliğindeki sivil hükümet üzerinde baskı uygulayarak hükümetin düşmesine sebep olduğu değerlendirmesinde bulunuyor. Burhan’ın Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Aralık 2021’deki olaylar sırasında kabile ile yaptığı arabuluculuğunun ardından limanlar ve yollar yeniden açılmıştı. Bu arabuluculuk faaliyeti sırasında özel bir komite oluşturularak Doğu Bölgesi sakinlerinin kronik sorunlarına çözüm için anlaşma sağlanmıştı. Doğu sakinleri ise bu anlaşmanın gerekliliklerinin yerine getirilmediğini belirtiyor. Bu nedenle kabile lideri Muhammed el-Emin Türk yaptığı son açıklamada, Birleşmiş Milletler'in (BM) Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Başkanı ve BM Sudan Temsilcisi Volker Peretz’in ülkenin doğusunu ‘ötekileştirici uygulamalarına’ devam etmesi halinde ülkenin doğusunu tümüyle kapatmakla tehdit etti. Beja kabilesinin lider kadrosundan gelen bu tür açıklamalar gerginliğin tırmanması ve doğudaki tüm liman ve şirketlerin kapatılması ihtimalini güçlendiriyor.

Kapatma tehdidi
Muhammed el-Emin Türk, UNITAMS, Afrika Birliği (AfB) ve Doğu Afrika'da Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) Sudan’da yönetim krizini çözmek amacıyla bir araya gelerek oluşturduğu üçlü mekanizma ile Sudan’ın doğusundaki bileşenler arasındaki görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, sivil hükümetin yaptığı gibi Doğu Bölgesi’nin görmezden gelinmemesi halinde limanları kapatmayacağını aksi takdirde tekrar başa dönerek tüm limanları ve yolları kapatacağını vurguladı.
Türk bu açıklamalarını liman ve yolları kapatma ilanı değil, bir şart olarak nitelendirdi. Türk, “Deniz taşımacılığında ithalat ve ihracat yapan tüm kardeşlerim müsterih olsun. Limanları ve yolları kapatma niyetimiz yok. Genel anlamda şu anda denizi ve yolları kapatmamızı gerektirecek bir durum yok. Bu tür laflar dolaşırsa bu onu söyleyenin şahsi düşüncesidir konseyi bağlamaz” ifadelerini kullandı.
Beja Konseyi Sözcüsü Abdullah Obşar, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Doğu sakinleri günlerdir Kızıldeniz eyalet hükümeti önünde oturma eylemi düzenliyor dün Sudan Maden Kaynakları Şirketi’ni kapattılar. Bu adım, eyaletin güvenlik komitesine verilen notanın ardından atıldı. Bu notada aşamalı kapatma eylemleri üzerinden gerginliği tırmandırma adımları yer alıyor” dedi. Fakat kapatma niyetlerinin olduğu iddiasını yalanlayan Obşar, “Halihazırda kesinlikle ulusal yol ve limanları kapatma niyetinde değiliz” ifadesini kullandı.
Obşar, açıklamasının devamında şunları kaydetti:
“Ülkede güvenlikten sorumlu Egemenlik Konseyi, kan parasının ödenmesine dayanan bir halk geleneği olan Kild anlaşmasını uygulama konusunda siyaset sahasında sorunun çözümüne yönelik somut adımlar görmüyoruz. Bilakis Kızıldeniz eyaleti valisi üzerinden bu durumu geçiştirme çabaları söz konusu. Vali bunun için elinden geleni yapıyor. Bu nedenle biz de valinin görevden alınmasını talep ediyoruz.”

UNITAMS ile görüşme
UNITAMS ile Doğu Bölgesi’ndeki halk bileşenleri arasında önceki gün yapılan görüşmeye değinen Obşar, üçlü mekanizma temsilcileriyle yaptıkları toplantıda, 25 Ekim kararları öncesinde Kızıldeniz eyaletine bağlı turizm kenti Orkit’te yapılan konferansta sorunun çözümü için varılan anlaşmanın Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan’ın kararlarıyla geçersiz hale geldiğini ilettiklerini söyledi. Obşar, “Dün onlardan sorunun çözümü için eski vizyon doğrultusunda dört nokta üzerinde bizimle çalışmalarını istedik” dedi. Beja Kabilesi Konseyi, Sudan’ın doğusuyla ilgili işletilen sürece son verilmesini, yeni bir uzlaşı masası kurulmasını, bölge sakinlerinin haklarının teslim edilmesini, bölgeyi ötekileştiren uygulamaların durdurulmasını, kültürel ve tarihi haklarının korunmasını talep ediyor ve bu taleplerinin karşılanmaması halinde uluslararası anlaşmalar ve normlar doğrultusunda kendi kaderini tayin hakkı isteyeceğini belirtiyor. Konsey bölge halkı karşıtı politikalar izleyen Kızıldeniz Eyalet Valisi Ali Adrub’un görevden alınmasını istiyor.

Sudan’ın doğusu geçmişte protesto hareketlerine tanık oldu. Bunlar arasında en öne çıkanı Beja Kongre Partisi’nin Ulusal Demokrasi İttifakına katılmasıyla gerçekleşen protestolardı. Nitekim bu ittifak devrik lider Ömer el-Beşir başkanlığındaki İslamcı hükümete karşı gösteriler tertip etmişti. Ayrıca Beja Kongre Partisi’nin Eritre Devleti tarafından yönetilen bazı eylemlere katıldığı iddia ediliyor. Sudan barış anlaşması "Nivaşa"nın imzalanmasından kısa bir süre sonra 2006 yılında Eritre'nin başkenti Asmara'da "Doğu Sudan Barış Anlaşması" imzalandı. Bu anlaşma, Doğu Bölgesi’nin ülke yönetiminde söz sahibi olması, bölgenin yeniden imarı için fon oluşturulması ve tarihi haklarının korunmasını öngörüyordu. Fakat devrik rejim Doğu Bölgesi’ne yürütme otoritesinde rol vermesinin dışında bu anlaşmayı uygulamadı. Yeniden imar için oluşturulan fon üzerinde ise yolsuzlukların yapıldığı öne sürülüyor.

Krizin kökleri
Sudan’ın doğusundaki krizin kökleri, ülkenin bağımsızlığından önceki dönemlere dayanıyor. Nitekim bölge o dönem ekonomik ve siyasi açıdan dışlanıyordu. Ancak derinlerde büyüyen bu kriz, Beşir hükümetinin silahlı gruplar arasında Cuba Barış Anlaşması’nın imzalanmasıyla patlak verdi. Anlaşmada Doğu Bölgesi’yle ilgili çizilen yol haritası Emin Türk liderliğindeki Beja kabilesi tarafından reddedildi. Kabile bu yol haritasının bölgenin taleplerini karşılamadığını ve Beja halkını temsil etmediğini ilan etti. Kabilenin bu açıklamanın ardından doğudaki liman ve şirketlere yönelik ‘kapatma politikası’ izlemesi siyasi krize yol açtı. Bu kriz hükümeti yol haritasını askıya aldığını ilan etmek zorunda bıraktı. Beja kabilesinin düzenlediği gösterilere El-Handude, El-Beşşariyyin, El-Ababide, El-Emrer, El-Halanka, Ertika, Şayab, Cemilat, Bedaviyat, Beni Amr, Habbab, Marya kabileleri ile bölgede uzantıları bulunan diğer bazı kabileler katıldı.
Beja Konseyi yöneticilerinden Hamid Ebu Zeyneb, Konsey’in Facebook sayfasında dün paylaşılan açıklamasında, eyalet hükümeti önünde gerçekleştirdikleri 8 günlük oturma eyleminin ardından bölgede faaliyet gösteren, gelirleri bölge halkıyla paylaşılmayan ve faydasını görmedikleri en büyük maden şirketinin binasını girişe kapatmak için harekete geçtiklerini bildirdi. Ebu Zeyneb, Doğu Bölgesi’nin halkı, kaynaklarını korumak için şehit vermesine rağmen iktidarın ‘pastayı bölerken’ Doğu Sudan’ı hesaba katmadığını ifade etti. Ebu Zeyneb, “Sorunumuzu barışçıl bir şekilde çözmek için 40 yıldır Milletvekili Türk başkanlığında Hartum’a gidiyorduk. Kaynaklar bizde olmasına rağmen sabırlıyız. Biz en zengin ve fakat halkı kesinlikle en fakir olan eyaletiz” ifadesini kullandı.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.