Suriye'den kaçan SDG'nin eski sözcüsü Talal Sülo: 'Mazlum Abdi SİHA'lara karşı ABD karargâhlarında yaşıyor'

"2016'da, La Farge tesisinde ABD, Fransız ve İngiliz yetkililerle toplantı yaptık. Toplantıda McGurk ve Mazlum Abdi de vardı. Yabancı güçler, TSK'nın Afrin harekâtında SDG'ye ya da YPG'ye askeri bir destek vermeyeceklerini söylediler"

Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters
Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters
TT

Suriye'den kaçan SDG'nin eski sözcüsü Talal Sülo: 'Mazlum Abdi SİHA'lara karşı ABD karargâhlarında yaşıyor'

Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters
Talal Sülo'nun SDG adına yaptığı sayısız açıklamalardan birinde çekilen fotoğraf / Fotoğraf: Reuters

2015 yılında DEAŞ'a karşı savaşan bazı Suriyeli gruplar "Suriye Demokratik Güçleri (SDG)" adı altında birleşerek ortak hareket etmeye karar verdiklerini açıkladı. Bu gruplar arasında, PKK'nın Suriye'deki askeri kolu YPG de vardı. Türkiye'nin terör örgütü olarak ilan ettiği YPG, SDG'nin bütün karar mekanizmalarına hakim oldu. Türkiye, Suriye meselesinde hemen her fırsatta SDG'nin PKK yönetiminde bir yapı olduğunu beyan ediyor ve isminin dünya kamuoyunu aldatmaya yönelik konulduğunu söylüyor. SDG'nin ilk sözcüsü, bir dönem rejim karşıtı muhaliflerin safında yer alan Çobanbeyli bir Türkmen'di. Independent Türkçe'ye özel açıklamalarda bulunan Talal Sülo, SDG ile ilgili açıklamaları dünyaya duyurdu. Kasım 2017'de ise SDG'den kaçarak, muhaliflerin kontrolü olan bölgeler üzerinden Türkiye'ye geçti. Sülo ile SDG-PKK ilişkisini, Suriye'deki SİHA operasyonlarını, Afrin harekâtı öncesi yaşananları, çocuk savaşçıları ve meşhur "ABD silahlarını" konuştuk.

Suriye Demokratik Güçleri neden kuruldu? Ankara'ya göre SDG ismi bir aldatmaca. Sizce de öyle mi?
SDG ismini ABD'liler Mazlum Abdi'ye ('SDG Başkomutanı' unvanını kullanıyor) önerdi. Ben o dönemler Afrin'de, Ceyş'ül Suvvar'ın (Türkçeye 'Devrimciler Ordusu olarak' çevrilen bu yapı Esad karşıtı silahlı muhalefetin bir parçası olduğu iddiasındaydı) içindeydim. 10 Ekim 2015'te Afrin'den Haseke'ye gittim. 15 Ekim 2015 günü, Haseke'de 41 kişinin katıldığı bir toplantı yapıldı. İsim o toplantıda önerildi. Herkesi kapsayan bir isim olsun isteniyordu. Çünkü toplantıda YPG'nin dışında Araplar, Türkmenler, Süryaniler de vardı. 

Peki saydığınız bütün bu yapıların SDG'nin yönetiminde söz hakkı var mı?
Bu yapıların temsilcileri elbette var ama emirler YPG'den geliyordu. YPG ise emirleri daha yüksekten alıyordu. Biz işin başında Mazlum Abdi'nin olduğunu sanıyorduk ama o da emirler alıyormuş. Kritik askeri kararlar Bahoz Erdal tarafından yürütülüyor. İşin bütün kontrolü Sabri Ok'ta (PKK'nın çatı yapılanması KCK'ını yöneticilerinden biri). Ülkenin kuzeyinde kurulan Suriye Demokratik Meclisi'nin yönetimi bile onda. Bölgenin ekonomisini de o yönetiyor, istihbaratını kontrol ediyor, siyasi kararlar ona sorulmadan alınmıyor. Siyasi işlerden sorumlu görünen Aldar Halil de Sabri Ok'a sormadan bir şey yapmıyor. 

Bahoz Erdal'ın öldüğüne yönelik iddialar gelmişti, onunla bir temasınız oldu mu?
Onun öldürüldüğünün iddia edildiği günün ertesinde Bahoz ile görüştüm. Telefon kullanmıyordu, Viber üzerinden haberleşiyordu. Suikast iddiasını yalanladı ve 'Düşündüklerinden daha büyüğüm' demişti ama suikast söylentileri ortaya çıktıktan sonra işlerini Nureddin Sofi'ye devretti. Bahoz'un şu anda Rakka'da olduğunu düşünüyorum. 
BeFunky-collage (7).jpg
Sülo'ya göre SDG'nin yönetimi, görünen lider Mazlum Abdi'den (sağda) önce PKK'nın tepe yöneticilerinden Sabri Ok (ortada) ve Bahoz Erdal'da

Kandil'den Suriye'ye gönderilen kadrolarla Suriyeli YPG'liler arasında sorunlar var mı?
Hayır, liderlerine karşı büyük bir inanç var. Herhangi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bazıları da çıkarları gereği destek veriyor. 

-"La Farge'de toplantı yapıldı, yabancılar 'Afrin'de destek göremeyeceksiniz' dedi"

Zeytindalı Harekâtı'ndan önce YPG ya da SDG içindeki durumlar nasıldı? 
29 Ocak 2016'da, La Farge Çimento'nun tesisinde ABD, Fransız ve İngiliz yetkililerle bir toplantı yaptık. Toplantıda Brett McGurk ve Mazlum Abdi de vardı. Yabancı güçler, TSK'nın olası bir Afrin harekâtında SDG'ye ya da YPG'ye askeri bir destek vermeyeceklerini açıkladı. Bu aslında Afrin'den vazgeçtiklerinin göstergesiydi. Mazlum'a herhangi bir harekâtta ne yapacaklarını sordum. Esad rejimiyle temas içinde olduğunu ancak rejimin sürekli taleplerini arttırdığını söyledi. Mazlum Abdi rejim bayraklarının Afrin'e asılmasını kabul etti ancak Şam'dan "Yönetimi bize devredeceksiniz" baskısı geldi. 

Kamışlı ve Haseke'deki gibi yani?
Evet. Oralarda devlet kurumlarının yönetimi rejimdedir. Rejim, Kamışlı ve Haseke'yi hala valileri aracılığıyla yönetir.

Zeytindalı Harekâtı sırasında Afrin merkezinde büyük şehir çatışmaları yaşanacağı öne sürülüyordu ancak YPG çekildi. Bunun nedeni sizce neydi?
TSK Afrin'e yaklaşırken oradaki YPG, rejimin açtığı bölgeler üzerinden şehrden çıktı. "Öz Savunma Birlikleri" adı altında bırakılan gruplar zaten çok da eğitimli kişilerden oluşmuyor. TSK'nın karşısında çok fazla tutunamayacaklarını biliyordu. Biz zaten Afrin'de çok büyük bir direniş olmayacağını öngörüyorduk. 

-"Rusya SDG'ye silah, mühimmat, para ve gıda yardımı yaptı"

SDG'nin Rusya ile temasları, işbirlikleri var mıydı?
Ruslar dolaylı olarak SDG'ye önemli yardımlarda verdi. SDG'nin kuruluş aşamasında Kamışlı'daki havalimanı üzerinde silah, mühimmat, para hatta gıda yardımında bulundu. Bu yardımlar, rejime yakın "Suvar Rakka" adındaki askeri grup aracılığıyla iletildi.

-"McGurk'a 'En azından Washington'da bir kahve ısmarlayın! dedim, 'Kesinlikle böyle bir şey olmayacak' yanıtı aldım"

ABD, YPG hayallerini SDG üzerinden mi uygulamaya koymak istedi? 
ABD hiçbir zaman manevi bir destek vermedi. SDG'yi sadece yerdeki partneri olarak gördü. Bir defasında McGurk'a, "Bizden biri Washington'a gelsin, en azından bir kahve ısmarlayın" dedim. Böyle bir şeyin kesinlikle olmayacağını söyledi. Suriye içindeki öz yönetim gibi uygulamaların ise Suriyelilerin kendi meseleleri olduğunu söyleyip durdular. ABD, SDG ya da YPG'nin Şam yönetimiyle sürekli temas halinde olduğunun farkındaydı.
McGurk Reuters.jpeg
Sülo, McGurk'ın SDG'lilerin Washington'a gelmesine mümkün olmadığını söylediğini aktardı / Fotoğraf: Reuters
YPG'liler yurtdışına, Şam'ın kendilerine verdiği evraklar sayesinde çıktı. DEAŞ varken bile o bölgenin petrolü DEAŞ üzerinden gönderildi. Herkes payını alırdı. ABD'liler bunun farkındaydı. YPG'nin yaralıları Şam'daki hastanelerde tedavi görürdü. 

ABD'nin DEAŞ'a karşı YPG'ye verdiği silahlar Türkiye'ya karşı ne ölçüde kullanıldı?
ABD'liler SDG'ye silahları bileşenlerine ayrı ayrı imza karşılığında veriyordu. Türkmenler adına silahları imza karşılığında ben alırdım. Süryaniler adına Gabriel Kino, Arap aşiretler adına Şeyh Bender alırdı. İmza atılırken bu silahların Suriye rejimine karşı kullanılmayacağı teminatı da istenirdi. ABD'liler gittikten sonra Kandil'den gelen Safkan adındaki bir PKK'lı silahları alırdı. Bizim dahi bilmediğimiz yerlerde depolanırdı. SDG reddetse de onlarla birlikte çalışan YPG'ye bağlı "Afrin'i Özgürleştirme Güçleri" adında bir grup var. Başında da Sariye adında bir kadın bulunuyor. ABD'nin verdiği silahlar gerek TSK'ya gerekse de SMO'ya karşı bular tarafından kullanılıyor. 

Türkiye'deki "hendek operasyonlarından" önce YPG Suriye'den Türkiye'ye silah sevkiyatı yaptı mı?
O konuda tam bir bilgi sahibi değilim. Çünkü PKK bizi bu tür konulara asla karıştırmazdı. Kendileri karar verir ve uygulardı. PKK yöneticilerinin olduğu toplantılara bizim girmemiz yasaktı.
 
SDG içinde çok sayıda çocuk savaşçı var. Bu, uluslararası raporlara da yansıdı. Tepki çekeceğini bile bile neden böyle bir şey yapılıyor?
Bu durum Mazlum Abdi'yi dahi aşan bir mesele. Mazlum Abdi, silah altına alınan bir çocuğun gitmesine izin dahi veremez. Çocukların silah altına alınması Kandil'in bir projesiydi. Çocuklardan devrimci yaratma ideali uğruna yapılırdı. Bazı zamanlarda savaşçılara SDG'nin iç tüzüğüyle ilgili dersler verirdim. Tüzüğe göre SDG'nin çocuk savaşçı kullanması yasak ama derslerde çocuklar oluyordu. Durumu Mazlum Abdi'ye iletip bundan vazgeçilmesini istediğimde "Hiç boşuna başını ağrıtma, görmezden gel" diye yanıt verdi. 

Türkiye Tel Rıfat ve Menbiç'e bir askeri harekât hazırlığında olduğunu açıkladı. Bu alanlar YPG açısından önemsenen bölgeler mi?
Tel Rıfat, TSK ve SMO'ya yapılan saldırıların üssü haline gelmiş durumda. Menbiç ise YPG'nin Fırat'ın batısına uzanan koridor hayalini devam ettirme bakımından önemli. Tel Rıfat'a destek ise rejim bölgeleri üzerinden gidiyor. 

-"YPG liderleri SİHA'lara karşı ABD karargâhlarında yaşıyor"

Son dönemde Suriye içinde YPG liderlerine yönelik Türkiye'nin SİHA operasyonların olduğuna şahit oluyoruz. Bu operasyonlara yönelik tedbirler alınıyor mu?
2017'de Karaçok bölgesinde SDG'ye karşı SİHA operasyonları yoğunlaşmıştı. O kadar dehşet vericiydi ki SDG mensuplarının hepsi çöle kaçmıştı ve orada yaşamaya başlamıştı. SİHA saldırılarına karşı askeri bir tedbir alamıyorlar. ABD, SDG'ye hava araçlarına karşı koyabilecek silah vermiyor. SDG bu silahları rejimden istiyor. SDG yöneticileri SİHA'lara hedef olmamak için sivil araçlarla geziyorlar. Edindiğim bilgilere göre Mazlum Abdi dahil üst düzey liderler ABD'lilere ait karargâhlarda yaşıyor. 

-"Güvende hissetmiyorum ama ülkeme karşı görevimi yaptım"

Siz, SDG'nin dünya kamuoyuna açılan yüzüydünüz, ne oldu da oradan ayrıldınız? Nasıl karar verdiniz?
SDG kurulurken bunun ulusal bir davanın yansıması olduğunu zannediyorduk. Ancak bunun doğru olmadığını, PKK'nın ayrılıkçı bir projesi olduğunu anladım. Bizi sadece dekor olarak kullanıyorlardı. Ayrılmadan önce defalarca Mazlum Abdi'ye istifamı verdim. Ama ben, "Ayrılırsan seni 48 saat içinde öldürürler" diyerek üzeri kapalı tehdit aldım.  Bu şekilde rahatısız olanlar da var ama can güvenliği endişesi taşıyorlar. Özellikle Arap aşiretleri bu durumdan çok rahatsız. Türkiye, aşiretler üzerine ayrı bir çalışma yürütmeli. 

Kendinizi güvende hissediyor musunuz?
Açıkçası hissetmiyorum. Ama hem ülkeme karşı görevimi yaptım hem de dış dünyanın dikkatini Suriye'de yaşananlara çekmek istedim. Bu konuda içim rahat.  



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.