Kral Selman bin Abdulaziz’in yardımcısı, Mekke Emiri ve Merkezi Hac Komitesi Başkanı Prens Halid el-Faysal, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan’ın Hac sürecindeki rolünü hafife alan kötü niyetli taraflar siyasi iç güdülerle hareket ediyor

Prens Halid el-Faysal, bu yılki Hac sezonu öncesinde yapılan hazırlıkları teftiş etti. (Şarku’l Avsat)
Prens Halid el-Faysal, bu yılki Hac sezonu öncesinde yapılan hazırlıkları teftiş etti. (Şarku’l Avsat)
TT

Kral Selman bin Abdulaziz’in yardımcısı, Mekke Emiri ve Merkezi Hac Komitesi Başkanı Prens Halid el-Faysal, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan’ın Hac sürecindeki rolünü hafife alan kötü niyetli taraflar siyasi iç güdülerle hareket ediyor

Prens Halid el-Faysal, bu yılki Hac sezonu öncesinde yapılan hazırlıkları teftiş etti. (Şarku’l Avsat)
Prens Halid el-Faysal, bu yılki Hac sezonu öncesinde yapılan hazırlıkları teftiş etti. (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in yardımcısı, Mekke Emiri ve Merkezi Hac Komitesi Başkanı Prens Halid el-Faysal, hacıların karşılanacağı kutsal mekanlarda yapılan hazırlıkları denetledi. Mina'daki Merkez Hac Komitesi toplantısına başkanlık eden Faysal, gösterdikleri özen ve ilgi, aynı zamanda hacılara hizmet etmede sunulan imkanların bolluğu dolayısıyla âkil liderlere teşekkürlerini sundu.
Prens Faysal, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte kendilerinin yapılanlardan emin olmalarına rağmen Suudilerin hacılara hizmet etmedeki rolünü sorgulayanların siyasi amaçlarla hareket ettiklerini vurguladı. “Hacılara hizmet yolundaki bu yüce görevi yerine getirmekle meşgul olduğumuz için bu art niyetli seslere kulak asmıyoruz” vurgusunda bulundu.
41’den fazla devlet kurumu tarafından gerçekleştirilen Hac planlarından bahseden Prens Faysal, her biri 417 yolcu kapasiteli 35 trenin hacıları Mekke ile Cidde arasında taşımak üzere hazırlandığını, her gün gerçekleştirilecek 30 seferin artırılabileceğini belirtti. 790 bin hacının taşınması için 16 bin modern otobüs sağlandığını, Sağlık Bakanlığının Mekke ve kutsal mekanlarda 171 sağlık merkezinin desteklediği 3 bin 700'den fazla yatak kapasiteli 18 hastaneyi, aynı zamanda Cidde ve Taif’teki hastaneler ve sahra hastanelerini de hazır hale getirdiğini kaydetti.
Bu yıl hacılar için yeni özelliklerin yer aldığı bir milyon kartın çıkarılacağı bilgisini veren Prens Faysal, içerisinde kişisel bilgilerin, sağlık bilgilerinin, haca dair verilerin bulunduğu bir barkodun bulunacağını bildirdi. Bu tarz bir uygulamanın düzensiz Hac sürecinin önlenmesine yardımcı olduğunu söyleyen Faysal, güvenlik servislerinin şuana dek sahte Hac kampanyaları ilanı paylaşarak maddi gelir elde etmeye çalışan 30 kişinin tutukladığını bildirdi.

Hac planı
Suudi hükümetinin her Hac mevsiminde hacılara ‘barınma, ulaşım, yemek ve gruplara ayırma’ hususlarında en iyi hizmetleri sunmaya istekli olduğunu vurgulayan Prens Faysal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tüm bunlar Allah’ın bu ülkeye bahşettiği, hacılara hizmet etme ayrıcalığından kaynaklanıyor. Bu, eşi benzeri olmayan bir onur. Merkez Hac Komitesi olarak, kutsal topraklara gelenlere hizmette her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini daima vurgulayan Suudi liderliğinin direktiflerini uygulamak için çalışıyoruz.”
Yıl boyunca yapılan heyet toplantılarında Hac planlarının görüşüldüğünü, verilen ve verilecek hizmetlerin değerlendirdiğini aktaran Prens Faysal, “Hacıları memnun etme yolunda hizmetleri geliştirmek ve yükseltmek için kazanımları ve olumlu yönleri artırıyor, gözlemlere yönelik çözümler geliştiriyoruz” dedi. 
Hacılara hizmet etmede var gücüyle çalışan, kadroları ve maddi imkanları bu asil amaç için kullanan 41'den fazla devlet kurumu olduğuna işaret eden Prens Faysal, Mekke’de hacıların barındırılacağı binalar için 2 bin 300'den fazla ruhsat verildiğini, böylece bir buçuk milyon hacının bu yapılarda kalabileceğini ifade etti. Cebel-i Rahme çevresinin yenilenmesi için 200 bin metrekarelik bir alanı kaplayan geliştirme projesi olduğu bilgisini veren Prens Faysal, Cebel-i Rahme ve çevresinin aydınlatılması, otobüs ve ziyaretçi araçları için halka açık otoparkların kurulması, sistemlerin işletim ve bakımı, Cemerat bölgesinin denetlenmesi gibi faaliyetlerin gerçekleştirildiğine dikkat çekti.

Çadırların geliştirilmesi
İlgili makamların tüm Hac sürecinin daha gelişmiş bir düzeyde gerçekleştirilmesi yönünde çalıştığına değinen Prens Faysal, Mina'daki ibadet mekanlarının Mekke ve Kutsal Mekanlar Kraliyet Komisyonu gözetiminde geliştirilmesi projesinin de bu kapsamda geldiğini, buranın yarım milyon metrekarelik bir alana kurulu olduğunu ve mevcut ibadet alanlarının yüzde 20’sini içerdiğini ifade etti. Ayrıca Arafat'ta altyapı geliştirme çalışmalarının henüz ilk aşamasında olduğunu, bu projelerin önümüzdeki birkaç yıl içinde tamamlanacağını da sözlerine ekledi.

Hizmetler
Mekke’de ve ibadet yapılan alanlarda elektrik enerjisinin 3 milyar riyali aşacak değerde artırılmasına yönelik projelerin hayata geçirildiğini aktaran Prens Faysal, Zilhicce ayında yaklaşık 20 milyon metreküp suyun pompalanmasının hedeflendiğini belirtti. Aynı zamanda en az 7 bin 400 destekli işçi çalıştıran 28 servis merkezinin 65 binden fazla ekipmanla donatıldığını kaydetti.  

Hacılar ve sağlık önlemleri
Bu yıl yurtiçinden 150 bin, yurt dışından da 850 bin hacının karşılanacağını hatırlatan Prens Faysal, İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin her bir ülkenin payını her milyon kişi için bin hacı olarak belirlediğini aktardı. Koronavirüs salgınının Hac mevsimini iki yıl üst üste kısıtlamasının ardından bu yılki hacı sayısındaki artışın hacıların güvenlik ve emniyetlerini sağlama yönünde sağlık önerileri ve ülkelere verilen kotalara dayandırıldığını vurguladı.  
Küresel sağlık durumunu izleyen özel komitelerin varlığına işaret eden Mekke Emiri Faysal, bu komitelerin pandeminin ya da herhangi bir hastalığın yansımalarını incelemek, hacıların güvenliğini sağlamak için mekanizmalar ve önleyici tedbirler almakla görevli olduklarını ifade etti. Nitekim Suudi Arabistan Krallığı’nın bilgeliği sayesinde bu salgın hastalıklarla baş etme konusundaki üstün yeteneğini kanıtladığına işaret eden  Faysal, koronavirüs pandemisinin birçok etkinliğin askıya alınmasına neden olduğunu ancak Hac sürecine hiçbir zaman ara verilmediğini vurguladı. “Müslümanlar Allah’a şükür ki iki yıl içerisinde herhangi bir salgın hastalık kaydedilmeden ibadetlerini gerçekleştirdiler” ifadelerini kullandı.

Mekke yolu girişimi
Mekke yolu girişiimi, başta hacıların Hac ibadetlerini yerine getirmesi için uygun bir iklim yaratılması olmak üzere birçok amaç için ortaya atıldı. Şarku’l Avsat’ın bu girişimden faydalanan ülkelere dair sorusunu yanıtlayan Prens Faysal, “Beytullah misafirlerine en iyi hizmetin verilmesini amaçlayan bu girişime her yıl yeni ülkeler ekleniyor” dedi.
Söz konusu hizmetlerin Krallığa giriş prosedürlerinin tamamlanması, buraya vardıklarında özel bir salonda karşılanmaları ve havaalanında beklemeden ikamet yerlerine transfer edilmeleri yoluyla sunulduğunu belirten Prens Faysal şu an beş ülkenin bu hizmetlerden faydalandığını ancak bu sayının artırılacağını kaydetti.

Teknoloji
Suudi Arabistan Hac sürecinin teknoloji ile pekiştirilmesi yönünde yoğun bir çaba sarf ettiğini belirten Prens Faysal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Teknolojiyi misafirlerimize hizmet etme yönünde yıllar önce kullanmaya başladık. Hacıların Krallığa girişlerinden Allah’ın izniyle buradan selametle çıkışlarına kadar tüm süreçlerde teknoloji hakim. Bu konuda öne çıkan çalışmalardan biri de hacılara verilen akıllı kartlar. Yıllar önce başlatılan bu girişim, sürekli olarak geliştirilmekte, hacıların ülkeden ayrılıncaya dek yolculuklarını düzenlemeye katkıda bulunmaktadır.”
Hacıların kaldıkları çadırlar, ulaşım saatleri ve toplanma yerleri hakkında bilgiler içeren bu kartların kalabalıkları organize etmeye ve yönetmeye yardımcı olduğunu belirten Prens Faysal, bu yıl içerisinde barkodların bulunduğu yeni özelliklere sahip bir milyon kartın daha çıkarılacağını ifade etti. Aynı zamanda görevlilere de hacılarla iletişim kurmalarına, onlara rehberlik etmelerine, olaylarla başa çıkmalarına, hacıların verilerini güncellemelerine imkan sağlayacak hızlı müdahale özelliğine sahip kartların dağıtılacağını kaydetti.

Varış ve ayrılış
Havalimanında gelen hacıları ağırlamak üzere belirlenen salonların varışta misafirleri ağırlayacak şekilde genişletilerek 34 adet klimalı salona dönüştürüldüğünü, seyahat işlemlerinin tamamlanması yönünde 498 platformun sağlandığını belirten Prens Faysal, ayrıca 116 otobüs durağının hacıların kutsal mekanlara iletilmesi için hazır olduğunu ifade etti.
Yetkili makamların hacıların varış ve ayrılışları, gruplara ayrılmaları yönünde zaman çizelgeleri hazırladığını söyleyen Prens Faysal, bu yıl Hac ve Umre şirketleri ile Sivil Havacılık Otoritesi arasında, hacıların bavullarının teslim alınması yönünde koordinasyon kurulacağını ifade etti. Bavulların Mekke’de teslim alınacağı salonların seyahat işlemlerinin hızlandırılması için kurulduğunu da ekledi.

Hacıların kutsal mekanlara aktarılması
Hacıların kutsal mekanlara aktarılması için kullanılacak ulaşım araçları konusunda da açıklamalarda bulunan Prens Faysal, Cidde ile Mekke şehri arasında kalan Harameyn Hızlı Treni'nin sunduğu hizmetlere dikkat çekti. Her biri 417 yolcu kapasiteli 35 trenin hacıları Mekke ile Cidde arasında taşımak üzere hazırlandığını, her gün gerçekleştirilecek 30 seferin artırılabileceğini aktaran Prens Faysal, el-Meşair el-Mukaddese Metro Hattı’nın 210 bin hacıyı taşıyacağından, aynı zamanda 16 bin modern otobüs ile 790 bin hacının taşınabileceğinden bahsetti. Hacıların Mescid-i Haram'da beş vakit namaz kılabilmeleri için Mekke’de 9 istasyonun hazır edildiğini, Zilhicce’nin 10 ve 11. günlerinde Mina eteklerindeki beş bölgeden Mescid-i Haram’a götürülmeleri yönünde planların yapıldığını da sözlerine ekledi.

Sahte kampanyalar
İlgili makamların sahte kampanyalar düzenleyerek hacıları kandırmaya çalışan taraflara darbe indirdiğini vurgulayan Prens Faysal sözlerini şöyle sürdürdü:
“Haccı manipüle edenlere ve bu yöndeki dolandırıcılara müsamaha etmiyoruz. Bu kapsamda güvenlik yetkilileri, Hac yapmak isteyenleri dolandırmaya çalışan tarafları takip ediyor. Bu faaliyetlerin sınırlanması kapsamında Hac Bakanlığı, farz olan Hac ibadetlerini gerçekleştirmek isteyenler için internet platformunu ve Eatmarna uygulamasını tahsis etti. Hacı adayları böylece lisanslı şirketlerden kendilerine uygun olanları seçebiliyor. Şuana dek sahte Hac kampanyaları ilanı paylaşarak maddi gelir elde etmeye çalışan 30 ihlalci güvenlik çabaları kapsamında tutukladı.”

Şüpheler
Prens Faysal, her yıl Hac mevsiminde Suudi Arabistan’ın Hac hizmetlerindeki rolünü sorgulayan, aynı cümleleri her seferinde tekrarlayanlar konusunda ise şunları söyledi:
“Bu seslerin her yıl duyulması şaşırtıcı değil. Suudi Arabistan’ın Hac sürecindeki rolünü hafife alan kötü niyetli taraflar siyasi iç güdülerle hareket ediyor. Krallığın çabalarını gölgede bırakmak, hacılara ve umrecilere verilen hizmeti küçümsemek isteyenler aslında bu kapsamda sarf edilen çabaların derecesini çok iyi biliyorlar. Tüm sektörler verilen hizmetleri geliştirme yönünde durmak bilmeden çalışıyor. Hiçbir şey bizi bundan alıkoyamaz. Daha önce de söylediğim gibi; ev sahipliğimiz Allah’ın bu ülkenin liderlerine bahşettiği bir şereftir. O nedenle bizler bu seslere kulak asmıyoruz. Zira söz konusu yüce görevimizi yerine getirmekle ve bu kapsamda her türlü imkanı sağlamakla meşgulüz.”



Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Amerika'ya yaptığı tarihi ziyareti tamamladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Amerika'ya yaptığı tarihi ziyareti tamamladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, başta savunma ve teknoloji olmak üzere birçok alanda eşi benzeri görülmemiş bir dizi anlaşma ve mutabakat imzalanmasının yanı sıra, sıcak karşılama ve derin ortaklıklarla nitelenen görüşmelerin gerçekleştirildiği iki günlük tarihi ABD ziyaretini tamamladı.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Washington'dan ayrılırken ABD Başkanı Donald Trump'a bir teşekkür telgrafı göndererek, "Dost ülkenizden ayrılırken, bana ve beraberimdeki heyete gösterilen sıcak karşılama ve cömert misafirperverlik için minnettarlığımı ve takdirimi ifade etmekten memnuniyet duyuyorum" dedi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi, resmi görüşmelerin "iki ülke arasındaki köklü tarihi ve stratejik ilişkilerin gücünü bir kez daha teyit ettiğini" de ifade etti.

Suudi Arabistan ve ABD tarafından yayınlanan ortak bildiride, iki ülkenin "tarihi dostluk ve stratejik ortaklık bağlarına" olan bağlılığı teyit edildi.

Bu arada, çeşitli Sudan siyasi güçleri ve grupları, ABD başkanının, Suudi Veliaht Prensi’nin Sudan'daki savaşı sona erdirmek için başkanlık nüfuzunu kullanma talebine yanıt verdiğini duyurduğu açıklamalarını memnuniyetle karşıladı. Bu karşılama, Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, Sudan hükümeti (şu anda Port Sudan'da bulunuyor), Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği, Nyala merkezli hükümet yanlısı "kuruluş" hükümeti ve daha önce savaşın devamını savunanlar da dahil olmak üzere, çeşitli Sudanlı gruplardan geldi.


Washington'dan bir kare ve Suudi Arabistan-ABD ortaklığının kurumsallaşması

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
TT

Washington'dan bir kare ve Suudi Arabistan-ABD ortaklığının kurumsallaşması

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)

Abdullah Faysal er-Ribah

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz, yedi yıllık bir aradan sonra 18 Kasım 2025 tarihinde Washington'a geldiğinde, ABD-Suudi Arabistan ilişkileri tarihinin en önemli anlarından birine tanık oldu. Bu ziyaret, uluslararası gündem çerçevesinde gerçekleştirilen diplomatik bir toplantıdan öte, Veliaht Prens'in de belirttiği üzere resmi bir etkinlik ve ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘geleceğin ortaklığı’ olarak adlandırdığı girişimin başlatılması için olağanüstü bir fırsattı.

Beyaz Saray'da Veliaht Prens Muhammed bin Selman onuruna verilen görkemli resepsiyon, ABD yönetiminin Riyad ile Washington arasında geçmişte yaşanan bazı gerginlikleri geride bırakma ve içerideki parti temelli bazı anlaşmazlıklar nedeniyle Riyad ile ilişkileri eleştiren iç sesleri görmezden gelerek, karşılıklı ulusal çıkarlar temelinde ilişkileri yeniden teyit etme arzusunu yansıttığı şeklinde yorumlanabilir. Her partiye yakın medya kuruluşlarının, iktidardaki diğer partinin başarılarını küçümsemek amacıyla ona yönelik eleştirilerini rasyonel veya ahlaki gerekçelerle örtbas ettiği bilinen bir gerçektir. Demokrat Parti'ye yakın medya kuruluşları Trump yönetimine karşı tam da bunu yapıyor. Belki de Trump'ın bazı açıklamaları, ABD’nin önceliklerinin strateji ve büyük anlaşmalara odaklanacak şekilde yeniden düzenlenmesini amaçlayan siyasi bir açıklamaydı.

ABD’nin şirketlerine ve projelerine yaklaşık bir trilyon dolarlık yatırım yapmak, bu yatırımlardan fayda sağlayan bölgeleri temsil eden önemli eyaletler ve Kongre üyeleri de dahil olmak üzere, ABD içinde karmaşık bir çıkar ağı oluşturuyor.

Birkaç ay süren taslak müzakereler üzerine inşa edilen bu ziyaretin temelinde, Riyad'ın Washington ile ilişkisini Trump'ın ilk dönemini karakterize eden ‘geçici şahsi anlaşma’ düzeyinden, Kongre onayı gerektiren ‘bağlayıcı kurumsal anlaşma’ düzeyine taşımaya çalışması yatıyor. Bu değişim, siyasi veya müzakereye yönelik bir lüks değil, Krallık için kapsamlı bir dönüşüm sürecini temsil eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca istikrarlı ve öngörülebilir bir güvenlik ortamı gerektiren Vizyon 2030 için stratejik bir gereklilik. Yakın tarih, bir başkanın yürütme emriyle imzaladığı yasayı, başka bir başkanın bir kalem darbesiyle iptal edebileceğini göstermiştir. İran nükleer anlaşması deneyimi, bölgede stratejik bir boşluk yaratan bu dramatik değişkenliğin en belirgin örneğidir. Bu yüzden Suudi Arabistan, Beyaz Saray’dan sadece bir söz değil, Kongre'den açık bir garanti talep etti.

Al Majalla tarafından yayınlanan bir önceki makalemizde, bu tarihi ittifakın ‘güvenlik karşılığında petrol’ denklemine dayandığını belirtmiştik. Ancak, Washington'ın enerji konusunda neredeyse bağımsız hale gelmesi ve 2019 yılında Abkayk ve Hureys petrol tesislerine düzenlenen saldırılarla ‘üstü kapalı güvenlik korumasının’ artık yeterince garanti edilemediği ortaya çıktıktan sonra bu denklem kırılgan hale geldi. Bu istikrarsızlık, ‘Vizyon 2030’ gibi büyük bir projeyi üstlenen ülke için artık kabul edilemez.

sdfv
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da yaptıkları görüşme sırasında (SPA)

Bu yüzden Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ABD ziyaretinin başlıca zorluğu, Riyad'ın ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu kullanarak kalıcı bir kurumsal anlaşmaya varmayı başarması mı, yoksa geçici mega anlaşmalarla yetinmesi mi olacaktı? Bu makale, ‘başkanlık kararnamesi’ ile ‘kurumsal anlaşma’ arasındaki kavramsal çatışma çerçevesinde ziyaretin sonuçlarını analiz etmeyi amaçlıyor.

Birinci boyut: Ekonomik sıçrama

Ziyaretin en etkileyici yönü ekonomik boyutu oldu. Bu boyut, hem Trump’ın ‘anlaşma yapma’ zihniyetine hem de Suudi Arabistan'ın ‘ekonomik kurumsallaşma’ stratejisine mükemmel bir şekilde hizmet ediyor. 19 Kasım'da Washington'da düzenlenen devasa ortak yatırım forumuna tek bir paket olarak sunulan çeşitli yatırım alanlarına yönelik anlaşmanın duyurulması eşlik etti.

İşte bazı detaylar:

Bir trilyon dolarlık yatırım şoku ve taahhütlerin sağlamlaştırılması

Ziyaretin en önemli haberi, Suudi Arabistan tarafından daha önce açıklanan ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım planının dört yıl içinde 1 trilyon dolara çıkarılmasının açıklanmasıydı. Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) aracılığıyla aktarılacak bu muazzam likidite, ABD'deki hayati öneme sahip stratejik sektörleri kapsıyor ve Suudi Arabistan'ın küresel ekonomideki rolünü sadece bir ‘petrol ihracatçısı’ olmaktan çıkarak ‘üretim ve inovasyon ortağı’ olarak yeniden tanımlıyor.

Ekonomik ve yasal etki ağı oluşturulması

ABD’nin şirketlerine ve projelerine yaklaşık bir trilyon dolarlık yatırım yapmak, bu yatırımlardan fayda sağlayan bölgeleri temsil eden önemli eyaletler ve Kongre üyeleri de dahil olmak üzere, ABD içinde karmaşık bir çıkar ağı oluşturuyor. Coğrafi olarak dağınık olan bu ekonomik baskı, Riyad'ın Washington'daki yasama alanında konumunu güçlendirmek için ideal bir araç. Buradaki ekonomik güç sadece finansal büyüklükte değil, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın çıkarlarının ‘ABD’nin kalbinde’ yer almasında yatıyor. Bu da ortaklığın korunmasını ABD Kongre üyeleri için en önemli öncelik haline getiriyor.

48 adet F-35A uçağının satışının onaylanmasıyla Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri, Arap dünyasında bu ileri teknolojiye sahip ilk hava gücü oldu.

Karşı garanti olarak Vizyon 2030’un gereklilikleri

Suudi Arabistan'ın mega projeler içeren Vizyon 2030, en az çeyrek asır boyunca istikrarlı ve öngörülebilir bir güvenlik ortamında başarılı olabilir. Bu miktarı ABD’ye yatırmak, anlaşmayı güvence altına almak için dolaylı bir baskı, çünkü Suudi Arabistan bu yatırımla aldığı riske karşılık güvenlik ortamının istikrarı konusunda en üst düzeyde kesinlik talep ediyor. Bu bir nevi ‘Sizin geleceğiniz üzerine bahis oynuyorsak, siz de bizim güvenliğimizi garanti etmelisiniz” demek oluyor. Bu tabir, Suudi Arabistan metodolojisinde radikal bir değişimi yansıtıyor. Geleneksel diplomasiye güvenmek yerine, Amerikan siyasetinin istikrarsızlığı karşısında sermayenin gücü ve modern devletin vizyonu müzakere araçları olarak kullanılıyor.

Nesil değişiminin temeli olarak yapay zeka ve nükleer alanda iş birliği

Anlaşmalar, ilişkilerin petrol bağımlılığından teknolojik ittifaka doğru kayışını teyit eden önemli ayrıntılar içeriyordu. Gelişmiş yapay zeka çiplerinin ihracatını kolaylaştırma ve ABD'nin yapay zeka altyapısına ortak yatırım yapma anlaşması, bu konuda atılmış önemli bir adımdı. Bu adım özellikle ABD ve Çin arasında bu sektördeki liderlik için yaşanan yoğun rekabet ışığında Suudi Arabistan’ı gelecekteki dijital ekonominin merkezine yerleştiriyor. Bu teknolojik anlaşmalar, Suudi Arabistan'ın artık sadece bir pazar değil, aynı zamanda gelecekteki teknolojilerde stratejik bir ortak olduğunu ve Asya'nın artan etkisine karşı ABD tedarik zincirlerini korumaya katkıda bulunduğunu dolaylı olarak kabul ediyor.

Öte yandan ivil nükleer alanında iş birliği konusunda yapılan ön anlaşma, ABD'nin Suudi Arabistan'ın belirli koşullara tabi olarak nükleer enerjiyi kullanma hakkını tanıdığını gösteriyor ve enerji karışımını çeşitlendirme ve emisyonları azaltma stratejisine hizmet ediyor. Bu teknolojik ve sivil başarı Vizyon 2030'un hedeflerine doğrudan hizmet ederken, Riyad'ın nihai güvenlik garantileri karşılığında masaya koyduğu bir dosya. Burada sadece teknik bir konu olarak nükleer enerji değil, aynı zamanda yeni Ortadoğu’nun talep ettiği gücün ve hakların kabulünün bir sembolü olarak da nükleer enerji üzerine bahis oynanıyor.

xcd
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Beyaz Saray'da onuruna düzenlenen akşam yemeğine katılırken, ABD Başkanı Trump ve eşi First Lady Melania tarafından karşılandı (SPA)

Ziyaret, en üst düzeyde ‘anlaşma’ sağlanmasında başarılı olurken Trump için büyük bir ‘teşvik’ oluşturdu. Ama bu sadece anlaşma için itici bir güç olmakla sınırlı ve anlaşmanın tamamının sonuçlandırılması anlamına gelmiyor. Trump trilyon dolarlık anlaşmayı şahsi bir başarı olarak görürken, Riyad bunu stratejik istikrarı sağlamak için kurumsal bir ivme olarak görüyor. İki taraf ayrıca, Suudi Arabistan'ın ABD'deki yatırımlarını önemli ölçüde artırma taahhüdünü teyit etti ve toplam yatırımları 600 milyar dolardan 1 trilyon dolara çıkarma sözü verdi. Bu hamle, stratejik ve ekonomik iş birliğine vurgu yapan iki ülke arasındaki ilişkilerde ‘yeni bir aşamanın’ başlangıcı olarak nitelendirildi.

İkinci boyut: F-35'ler ve caydırıcılığın güçlendirilmesi

Savunma dosyası, özellikle 142 milyar dolarlık silah paketi çerçevesinde Suudi Arabistan'a F-35 savaş uçaklarının satışı için nihai onayın açıklanmasından sonra, ziyaretin en öne çıkan ve tartışmalı konusu oldu. Bu anlaşma, 2017'de başlayan Suudi Arabistan'ın uzun süredir devam eden taleplerinin bir sonucu ve Washington'ın İran'a güçlü bir caydırıcılık mesajı verme arzusunu yansıtıyor. Lockheed Martin F-35 Lightning, beşinci nesil bir savaş uçağıdır ve Suudi askeri kapasitesinde büyük bir sıçrama anlamına geliyor. 48 adet F-35A uçağının satışının onaylanmasıyla Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri, Arap dünyasında bu ileri teknolojiye sahip ilk hava gücü oldu.

Trump her ne kadar F-35’lerin satışını kolaylaştırma gücüne sahip olsa da anlaşmanın hassas güvenlik yönleri, kurumsal ve yasal standartlara tabi olmalıdır.

Bilgi üstünlüğü ve caydırıcılık

F-35 savaş uçağı, Suudi Arabistan'a sadece hava üstünlüğü sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bilgi üstünlüğü ve önleyici caydırıcılık yeteneği de kazandırıyor. Gelişmiş sensör ve radar sistemleri (AN/APG-81) ile donatılan uçak, hedefleri tespit edebilen ve güvenli mesafelerden operasyonları yönlendirebilen bir ‘uçan komuta merkezi’ görevi görüyor ve balistik füzeler ve insansız hava araçları (İHA) gibi geleneksel ve geleneksel olmayan tehditlerin etkinliğini önemli ölçüde azaltıyor. Bu da Suudi Arabistan'ın caydırıcılık doktrinini, ABD’nin ‘koruma kalkanına güvenmekten, saldırganlara bedel ödetme konusunda kendi kendine yeterliliğe sahip olmaya’ doğru yeniden tanımlıyor.

Anlaşmanın bölgesel silahlanma yarışına etkisi

Bu anlaşma Körfez bölgesinde istikrarın sağlanması açısından önemli olsa da bölgedeki diğer ülkeler de benzer teknolojileri edinmeye veya eski hava savunma sistemlerini yenilemeye çalışacağından, kaçınılmaz olarak bölgesel bir silahlanma yarışını tetikleyecek. Beşinci nesil savaş uçaklarına geçiş, tüm bölgesel aktörlerin savunma ve saldırı stratejilerini gözden geçirmelerini gerektiriyor.

İsrail'in niteliksel üstünlüğü ve Çin ikilemi

Güvenlik tartışması, ABD’yi İsrail’in bölgedeki diğer ülkelere karşı askeri üstünlüğünü sağlamaya mecbur kılan 2008 Niteliksel Askeri Üstünlük Yasası'nda yatıyor. Burada Washington'ın karşı karşıya olduğu iki sorun ortaya çıkıyor. Bunlar İsrail'in konumu ve silahlarını yeni teknolojilere güncellemesi. İsrail, ABD-Suudi Arabistan arasındaki ittifakı memnuniyetle karşılasa da niteliksel üstünlüğünü sağlamak için F-35I filosunun güncellenmesi veya diğer gelişmiş silahların tedarik edilmesi gibi ek garantiler talep ediyor. Bu durum, iki önemli müttefikinin çıkarları arasında denge kurmak zorunda olan Beyaz Saray'a artı bir yük getiriyor. Suudi Arabistan ile yapılan anlaşmanın onaylanması, yasal gereklilikleri yerine getirmek için ABD'nin İsrail'in askeri kapasitesini artırma taahhüdünü yerine getirmesini gerektiriyor.

xsd
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman onuruna Beyaz Saray'da düzenlenen akşam yemeğinden (SPA)

Çin engeli ve teknoloji güvenliği: Güvenlik koşulları, teknolojinin Çin veya Rusya'ya aktarılmayacağına dair Suudi Arabistan'ın sıkı garantilerini içeriyordu ve ihlal durumunda uçağı devre dışı bırakmak için ‘kill switch’ (acil durdurma butonu) takılması olasılığı da vardı. Bu endişeler teorik değildir; bir ABD istihbarat raporu (13 Kasım 2025), özellikle Suudi Arabistan'ın BRICS grubuna katılması ve Çin para birimi (yuan) cinsinden işlemlerini artırmasının ardından Çin'in F-35 teknolojisini çalma riskine karşı uyarıda bulunmuştur.

Bu, Riyad için büyük bir zorluk teşkil ediyor, çünkü Riyad, Pekin ile büyüyen ekonomik ortaklığı ile teknoloji güvenliği konusunda müttefiki Washington ile stratejik dengeyi sürdürme ihtiyacı arasında bir denge kurmak zorunda.

Bu tartışma, başkanlık kararnamesinin sınırlarını ortaya koyuyor. Trump her ne kadar F-35’lerin satışını kolaylaştırma gücüne sahip olsa da anlaşmanın hassas güvenlik yönlerinin olmasından ötürü kolayca atlanamayacak kurumsal ve yasama denetiminden (QME ve Kongre incelemesi) geçmesi gerekiyor. F-35'lerin satışı, iki ülke arasındaki ‘ittifak’ ilişkisinde büyük bir sıçrama anlamına gelse de Riyad'ın aradığı bağlayıcı güvenlik garantisi değil.

Gazze’deki savaş ABD-Suudi Arabistan ilişkilerine yeni bir boyut kazandırırken Suudi Arabistan, Abraham Anlaşmalarına katılmak için Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası ve istikrarın sağlanması için kendisinin desteğinin gerekli olduğunu açıkça vurguladı.

Üçüncü boyut: Stratejik bedel ve 67 oy ikilemi

Stratejik düzeyde, ziyaretin en hararetli anı, Riyad'ın Trump'ın istediği büyük ödülü (Riyad'ın İsrail ile diplomatik bir anlaşma imzalaması) Suudi Arabistan'ın istediği büyük garantiyle (savunma anlaşması) ilişkilendirdiği andı.

Tel Aviv ile ilişkiler ‘iki devletli çözüm’ şartına bağlı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman kesin bir dille “Biz bunun bir parçası olmak istiyoruz, ancak iki devletli bir çözüme giden net bir yol ve Gazze'de Hamas'ın silahsızlandırılması şartıyla” ifadelerini kullandı. Bu tutum, yalnızca tarihi bir ilke veya ulusal ve ahlaki bir taahhüt değil, daha çok önceki analizimizin özünü oluşturan ABD Kongresi'nin işleyişine dair derin bir anlayışın sonucu. Anlaşmanın gerçek karşılığı, ekonomik veya askeri bir anlaşma değil, Trump'ın anlaşmayı geçirmek için Kongre'ye ödemesi gereken siyasi bedeldir.

Karşılıklı savunma anlaşmasının onaylanması için ABD Kongresi’nin üçte ikisinin oyu (67 oy) gerekiyor. Bunun için hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların, özellikle de oy dengesi sağlayan ‘ılımlı Demokratların’ oyunun alınmasını gerektiriyor.

scdf
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'daki görüşmeleri sırasında. İki ülke arasında stratejik bir savunma anlaşması imzalamaları bekle niyor (SPA)

Demokratik anahtar ve siyasi koruma: Merkez Demokratlar, Filistin konusunda gerçek ve geri dönüşü olmayan bir ilerleme olmadan bu büyüklükteki tarihi bir savunma anlaşmasına oy vermezler. Trump ve geleneksel muhaliflerine verdikleri oyu haklı çıkarmak için siyasi korumaya ihtiyaçları var. Bu koruma, iki devletli çözümün yeniden canlandırılması ve işgalin sona ereceğinin garanti edilmesinden geçiyor.

Böylece Filistin meselesi, Suudi Arabistan'ın yerel ve bölgesel kamuoyunu yatıştırmak için öne sürdüğü bir şart olmaktan çıkıp, Trump'ın ABD Kongresi’ni ikna etmek ve gerekli çoğunluğu sağlamak için ihtiyaç duyduğu ideal anahtar ve en iyi siyasi bahane haline geliyor. Suudi Arabistan'ın tutumu, tarihsel ilkeleri (Arap Barış Girişimi) soğuk siyasi gerçekçilikle (Senato'daki oylama mekanizmaları) birleştirerek Filistin meselesini, ABD’nin Ortadoğu'daki projesinin başarısı için ‘stratejik bir gereklilik’ düzeyine yükseltiyor.

Bölgesel bir pazarlık kozu olarak Gazze ve yeniden inşası

Gazze’deki savaş ABD-Suudi Arabistan ilişkilerine yeni bir boyut kazandırırken Suudi Arabistan, Abraham Anlaşmalarına katılmak için, Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası ve istikrarın sağlanması için kendisinin desteğinin gerekli olduğunu açıkça vurguladı. Bu da Suudi Arabistan'ı istikrar araçlarına (para, siyasi destek) sahip ve barışın sağlanması için kendi koşullarını belirleyen bölgesel bir lider konumuna getirerek, elindeki ‘anlaşma’ kartını daha da güçlendirdi.

Anlaşmaya giden yol uzun. Bu yüzden Riyad'ın Washington ile sürdürdüğü diyalog kartını elinde tutması gerekiyor. Washington ise bağlayıcı bir tarihsel garanti sağlamak için benzeri görülmemiş bir siyasi irade göstermeli.

Suudi Arabistan’ın Gazze'nin yeniden inşası için finansman kaynağı olacağı açıkça görünüyor. Savaş sonrası dönemde öncü bir rol oynamaya hazır, ancak karşılığında, bu adımın bölgede sadece geçici bir ateşkes değil, sürdürülebilir bir barışa yol açacağına dair bir garanti olmadan İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmanın bedelini ödemeyi reddediyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tutum Washington'ı zor durumda bırakırken, İsrail'e sürdürülebilir bir çözümün şartlarını kabul etmesi için baskı yapmakla Suudi Arabistan ile anlaşma imzalamak gibi ‘büyük ödülü’ feda etmek arasında seçim yapmaya zorluyor.

Anlaşmanın tamamlanması ve anlaşmaya varılmasına ilişkin mücadelenin devam etmesi

Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Beyaz Saray ziyaretinin, niyetlerin değil sonuçların bir meyvesi olduğuna şüphe yok. Öyle ki F-35’ler, trilyon dolarlık yatırımlar, yapay zeka gibi alanları kapsayan en üst düzeyde askeri ve teknolojik bir anlaşmanın imzalanmasıyla, ekonomik ve savunma iş birliğine büyük bir ivme kazandırmayı başardı. ABD, Suudi Arabistan'a ‘NATO Üyesi Olmayan Önemli bir Müttefik’ statüsü vereceğini resmen açıkladı. Bu gelişme, ikili ilişkilerin güçlendirilmesinde önemli bir adım olarak değerlendirildi.

İki taraf ayrıca, Suudi Arabistan'ın ABD'deki yatırımlarını önemli ölçüde artırma taahhüdünü teyit etti ve özellikle yapay zeka ve savunma dahil olmak üzere altyapı, kurumsal ve teknoloji sektörlerinde toplam yatırımları 600 milyar dolardan 1 trilyon dolara çıkarma sözü verdi.

sdefr
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman onuruna Beyaz Saray'da düzenlenen akşam yemeğinden bir kare (SPA)

Ayrıca, Tel Aviv ile diplomatik ilişkilerin kurulması konusunu güvenlik garantileriyle ilişkilendirerek askıda tutmayı başardı ve Riyad'ın stratejik yaklaşımını teyit etti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Başkan Trump arasındaki görüşmenin sonunda, stratejik savunma anlaşması imzalandı. İki taraf ayrıca Yapay zeka için stratejik ortaklık Sivil Nükleer Enerji İşbirliği Müzakerelerinin Tamamlanmasına İlişkin Ortak Bildiri, Uranyum, Mineraller, Kalıcı Mıknatıslar ve Kritik Minerallerin Tedarik Zincirlerinin Güvenliği için Ortaklık Stratejik Çerçevesi, Suudi Yatırımlarının Hızlandırılmasına İlişkin Prosedürlerin Kolaylaştırılması Anlaşması, Ekonomik Refah için Finansal ve Ekonomik Ortaklık Düzenlemeleri, Finansal piyasa otoriteleri sektöründe iş birliği düzenlemeleri, eğitim ve öğretim alanında mutabakat zaptı, araç güvenlik standartlarına ilişkin yazışmalar gibi ikili anlaşmalar imzalayıp mutabakatlara vardı.

Ancak analitik olarak temel soru şu: Washington ile kurumsal bir ‘anlaşma’ sağlanması konusunda başarı şansı ne? Buna verilebilecek en kısa cevap, anlaşma henüz imzalanmamış olsa da ziyaret sayesinde talep yürütme organından yasama organına taşınmış olmasıdır.

Ziyaret, Suudi Arabistan'ın taleplerini Washington’da basit ‘isteklerden yasama ve diplomatik süreçlere’ dönüştürdü. Düzen karşıtı (anti-establishment) bir başkan olarak Trump, kendisini, ABD Kongresi’nde ‘67 oy ikilemi’ ile karşı karşıya kalmasını gerektiren, yerleşik düzenin kurallarına uymak zorunda buldu.

Anlaşmaya giden yol uzun. Bu yüzden Riyad'ın Washington ile sürdürdüğü diyalog kartını elinde tutması gerekiyor. Washington ise bağlayıcı bir tarihsel garanti sağlamak için benzeri görülmemiş bir siyasi irade göstermeli. Nihayetinde bu stratejik ortaklığın başarısı, Kongre koridorlarında yankılanan ‘Riyad, anlaşmayı güvence altına almak için bedeli ödemeye istekli olacak mı ve Trump, Kongre'nin talep ettiği siyasi bedeli ödeyebilecek mi?’ sorusunun cevabına bağlı olacak. Gelecek nesil için Ortadoğu'yu şekillendirecek bir sonraki kurumsal mücadele de bu olacak.

Burada sadece, Riyad'ın – şimdiye kadar – Washington ile ilişkilerinin ağırlığını, tarihi müttefikinin sürdürülebilir taahhüdünün tek garantisi olarak, yürütme organı, başkan ve hükümetinden, yasama organı, Temsilciler Meclisi ve Senato'ya başarılı ve istikrarlı bir şekilde kaydırdığını söyleyebiliriz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi ABD'den ayrılırken Başkan Trump'a teşekkür mektubu gönderdi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ABD'den ayrılırken Başkan Trump'a teşekkür mektubu gönderdi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Washington'dan ayrılırken ABD Başkanı Donald Trump'a bir teşekkür mektubu gönderdi.

Mektupta, “Dost ülkenizden ayrılırken, bana ve beraberimdeki heyete gösterilen sıcak karşılama ve cömert misafirperverlik için şükran ve takdirlerimi sunmaktan memnuniyet duyarım” ifadesi yer aldı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, “Ekselansları (Trump) ile yaptığım resmi görüşmeler, iki ülke arasındaki uzun soluklu stratejik ilişkilerin gücünü ve İki Kutsal Caminin Hizmetkârı ile Ekselansları'nın liderliğinde her iki ülkenin bu ilişkileri tüm alanlarda güçlendirmek için sürdürdüğü çabaları teyit etmiştir” dedi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Başkan Trump'a sağlık ve mutluluk, dost ABD halkına ise ilerleme ve refah dileklerini iletti.