İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Elektronik kura, hacı seçiminde adaleti sağladı’

İİT Genel Sekreteri Şarku’l Avsat’a, Suudi Arabistan’ın hacıların ibadetlerin gerçekleştirmesi konusunda kolaylık sağlamak için farklı kültürlere sahip olduklarını dikkate aldığını söyledi.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)
TT

İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Elektronik kura, hacı seçiminde adaleti sağladı’

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha. (Şarku’l Avsat)

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, Hac sezonunun her yıl başarılı olmasının, Suudi Arabistan’ın Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’ye gelen hacılara ve ziyaretçilere hizmet etmedeki rolünden şüphe duyan herkese net bir cevap olduğunu söyledi.
Hüseyin İbrahim Taha, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Suudi Arabistan’ın geliştirdiği akıllı sistemler paketinin, Hac ibadetini yerine getirmek isteyenlerin ülkelerine ayrılan kontenjanına göre seçilmesinde adaleti sağlayan elektronik kuraya katılmak üzere gerekli vizeleri alabilmeleri için doğrudan kayıt yaptırmalarına olanak sağladığını vurguladı. Ayrıca elektronik takip sisteminin, kutsal alanların içinde ve dışında hacılar için şeffaflık ve kontrol sağlığını belirti. Hüseyin İbrahim Taha, Suudi hükümetinin hacılarla ile ilgilenmek, onları desteklemek ve ibadetlerini tam olarak yerine getirebilmelerini sağlamak için çalıştığını kaydetti.
Taha, ABD ile yaptığı görüşmelerle ilgili olarak; bu diyalogun iki yıl önce belirlendiğini ve gündeminde birçok konu olduğunu bildirdi. Bu konular arasında, Filistin ve Afganistan meseleleri, İslamofobi sorunları, İİT üyesi olmayan ülkelerdeki Müslüman toplulukların ve azınlıkların durumu, aşırılık ve terörle mücadele, sağlık ve iklim değişikliğinin yer aldığını söyledi. Taha, bu diyalogun, heyetin İİT tutumlarını yansıtmasına ve ortak endişe konularındaki kararlarını vurgulamasına izin verdiğini vurguladı.

Hacılara verilen hizmetler
Taha, hacılara ve Umre yapanlara hizmet verilmesinin İİT’nin merkez ülkesi olan Suudi Arabistan’ın iftihar ettiği en önemli başarılardan biri olduğunu söyledi. Hacıların ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra koordinasyonu sağlayan prosedürleri uygulayarak onlara kolaylık sağlanması için her türlü çabayı gösterildiğini belirtti. Hac ibadetlerini yerine getirmek isteyenlerin, ülkelerine ayrılan kontenjanına göre seçiminde adaleti sağlayan elektronik kuraya katılmak için gerekli vizeleri alabilmeleri doğrultusunda doğrudan kayıt yaptırmalarına olanak tanıyan bir elektronik portal başta olmak üzere bir akıllı sistem paketinin bulunduğunu kaydetti. Kutsal alanlar içerisinde ve dışarısında, hacılar için elektronik takip sistemi olduğunu ve bunun Hac ve Umre Bakanlığı’nın gözetimi altında tüm tarafların sorumluluklarını yerine getirme taahhüdünün kapsamını ve uygulanmasını takip etmek için şeffaflık ve takip imkanı sunduğunu belirtti.
Söz konusu akıllı sistemlerde hacıların hakları gözetiliyor. Ayrıca sistem Suudi Arabistan tarafından kapsamlı sağlık hizmeti sunulmasını ve Kovid-19 pandemisinin durumu ile uyumlu sağlık önlemlerinin alınmasını da sağlıyor.

Suudi Arabistan’ın rolü
Taha, kurulduğu günden bu yana ülke liderliğinin her zaman hacılarla ilgilendiğini, onları desteklediğini ve ibadetlerini tam olarak yerine getirmelerini sağladığını, ayrıca iki kutsal yerin inşası ve geliştirilmesi, Allah’ın evi ve Resulü’nün Mescidi’nin misafirlerini sükûnet ve selamet içerisinde ağırlamak için her türlü imkana sahip olduğunu belirtti. Taha, Hac ve Umre ibadetlerine gösterilen ilginin, Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın, Krallığın dünyadaki onurlu imajını yansıtan bir şekilde, Hac ibadetlerine gösterdikleri özen ve dikkat çerçevesinde geldiğini söyledi.
Taha, Krallığın Vizyon 2030 kapsamının, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi ve ziyaretçilerine hizmet verme, büyük kalkınma projelerini ve hacılara verilen hizmetlerin seviyesini artırma planlarını içerdiğini de sözlerine ekledi. Kutsal mekanlardaki bu gelişmiş hizmetlerin kalitesinin, hacıların Krallıktan, hükümetten ve halktan gördüğü ilginin boyutunu somutlaştırdığını bildirdi.

Hacın başarısı
Taha, Hac ve Umre ibadetlerini organize etmede benimsenen politikalar ile Suudi Arabistan’ın, hacıların ibadetlerini engelsiz bir şekilde gerçekleştirmelerinin amaçlandığını, bu bağlamda kültür ve dil çeşitliliğini içeren kapsamlı bir yaklaşımın dikkate alındığını belirtti. Örneğin Suudi yetkililer, hacılar Suudi topraklarına ulaştıkları andan itibaren tüm dillerde ibadetleri içeren kitaplar basıp dağıtmak için çalışıyor. Kral Selman adına Kur’an-ı Kerim ve tercümeleri hediye ediliyor. Ayrıca bazı rehber kitaplar da veriliyor. Bunları yanı sıra Hac ve Umre Bakanlığı’nın tüm kitaplarının yazılı ve sesli versiyonlarını içeren, İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Muhammed’in sünnetlerini 50 farklı dilde tanıtan İslami elektronik kütüphane de oluşturuldu.
Taha Mescid-i Haram’da mekan, zaman ve kültürel açısından rehberlik için dil sayısını 25’ten fazla dile çıkardıklarını belirtti. Bunun ‘Dünyalara hidayetin yayılması’ sloganı altında geldiğini ayrıca ve Arafat Hutbesi’nin işaret diliyle ve Çince, İngilizce, Fransızca, Urduca, Farsça, Malayca, Türkçe, Rusça, Hausaca, Bengalce olmak üzere 10 ana dildeki tercümesinin, dünyanın her yerinden Müslümanlara, cep telefonlarında ve diğer platformlarda bir uygulama ile sunulduğunu belirtti. Bu çalışmanın, Allah’ın kutsal evine gelen ziyaretçilerin kültürel ve bilişsel çeşitliliği doğrultusunda gerçekleştirildiğini vurguladı.

Hacılara hizmet ve iki kutsal mekanın bakımı 
Taha, Suudi Arabistan’ın tüm ilgili kurumlarıyla birlikte Hac sezonun başarı ile tamamlanması için net bir eylem planı doğrultusunda tüm hızıyla çalıştığını ve hacılara hizmet etmek için gerekli özeni gösterdiğini vurguladı. Bu bağlamda ilk olarak, kutsal mekanlara ulaşımlarının kolaylaştırıldığını, ardından çeşitli ibadetlerini gerçekleştirmelerini kolaylaştırmak için çok çalışıldığını belirtti. Ayrıca Krallığın, hacılara her yıl gelişen bir şekilde en iyi hizmetleri sunarak bunu kanıtladığını vurguladı.
İTT Genel Sektreteri Suudi Arabistan’daki yetkili makamların, kutsal mekanlarda hacıların güvenliğini ve emniyetini korumak için tüm önlemleri aldığını, Kovid-19 pandemisinin başlangıcından bu yana karşılaştığı birçok zorluğun üstesinden gelmesi ile bu açıkça görüldüğünü belirtti. Taha, Krallığın bu büyük başarı konusunda bir örnek haline gelinceye kadar başarısını, uygulanabilirliğini ve hatta farklılığını kanıtlayan birçok önleyici tedbir uyguladığını söyledi.
Bir önceki Hac sezonunda hacılar arasında herhangi bir Kovid-19 enfeksiyonu veya diğer hastalık vakalarının tespit edilmemesini sağlayan bu önlemler, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da övgü aldı.
Taha bu başarının, Krallığın Müslümanları birleştirmek, saflarını sıkılaştırmak, kendilerini hizmete adamak, hacılara kolaylık sunmak ve onların rahatını sağlamak için sunduğu hizmetlerin en büyük kanıtı olduğunu belirtti. Söz konusu çabaların ancak değer bilmez kişiler tarafından reddedilebileceğini, Hac sezonunun her yıl kaydettiği başarının Krallığın kutsal mekanların ziyaretçilerine hizmet etmedeki öncü rolünü sorgulayan herkese açık bir mesaj olduğunu söyledi.

Hac ve İslamofobi
Taha, bu günlerde her milletten, dilden, ırktan ve renkten Müslümanın, inançlarını ve birliklerini, kardeşliklerini, hoşgörülerini ve sevgilerini somutlaştıran büyük topluluklar halinde Hac ibadeti için akın ettiğine dikkat çekti. İİT Genel Sekreteri, hacıların sükunet, barış, güvenlik, merhamet ve saygı ortamı içerisinde, Yüce Allah’ın “Hac’da cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur” ayetinde buyurduğu üzere tartışmadan, dedikodudan ve fitneden kaçınarak ibadetlerini gerçekleştirdiklerini belirtti.
Taha bunların bir Müslümanın sahip olması gereken ahlak ve görgü kurallarına dikkat çektiğini, ayrıca İslam ve Müslümanlar hakkındaki yanlış anlamaları çürüten, İslam’ı ve Müslümanları terörizmle suçlayan İslamofobiyi engelleyen ve İslam’ın her türlü aşırılığı ve terörizmi kınadığı gerçeğini ortaya koyan doğru bir görüntü olduğunu belirtti.

İİT ve Filistin
Genel Sekreter İİT’nin Filistin halkına ekonomik ve insani desteğin verilmesinin yanı sıra uluslararası sahnede meşru hakları için siyasi destek verilmesinin önemini ve gerekliliğini anladığını vurguladı. İİT’nin bu bağlamda, Filistin halkının sebatının güçlendirilmesine yönelik üye devletlerin ortak sorumluluğunu güçlendirmek, halkın İsrail’in vergi fonlarının korsanlık yapması ve toprak ve doğal kaynaklara yasa dışı el koymaya dayalı işgal politikaları ile son zamanlarda şiddetlenen acılarını hafifletmek için çalıştığını söyledi.
Filistin halkı için ekonomik güçlendirme programını genişletmek aynı zamanda İİT 46’ıncı Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından yayınlanan karara istinaden Filistinli mültecileri desteklemek için kurulan Kalkınma Bağış Fonu’nu hayata geçirmek amacıyla İİT’nin bağlı kuruluşları, özellikle de İslam Kalkınma Bankası ile koordinasyon ve iş birliğini sürdürdüğünü sözlerine ekledi. İİT Genel Sekreterliği ayrıca üye ülkeleri, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın (UNRWA) bütçesine katkılarını arttırmaları için teşvik etmeye devam ediyor.
Genel Sekreterlik, Filistin’deki siyasi gelişmeleri ve sahadaki gelişmeleri takip etmek ve bu konuda üye devletlere periyodik raporlar sunmak için çalışıyor. İİT, İsrail’in ihlallerine karşı koymak ve bunları ifşa etmek, kuruluşun uluslararası forumlarda ortak siyasi hareketlerini ve çabalarını koordine etmek ve birleştirmek için Filistin Devleti’ndeki resmi makamlarla temaslarını ve istişarelerini sürdürüyor.

ABD görüşmeleri
İİT Genel Sekreteri, İİT Genel Sekreterliği ile ABD arasındaki stratejik diyalog kapsamında, mayıs ayında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bir görüşme gerçekleştirdiğini söyledi. Bu görüşmenin, iki taraf arasında yıllardır var olan diyalog düzeyini stratejik bir düzeye çıkarmak amacıyla planlandığını kaydetti.
Taha’nın aktardığına göre İİT açısından bu adım, uluslararası ortaklarla diyalog ve iş birliği doğrultusunda atıldı. İİT bu bağlamda, Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlara üye olmayan diğer ülkelerle, anlayışın güçlendirilmesine, uluslararası barış ve güvenliğin temellerinin sağlamlaştırılmasına, İİT’nin statüsünün yükseltilmesine ve amaçlarına hizmet edilmesine katkıda bulunmak üzere görüşmeler gerekleştiriyor.
Diyalog, son iki yılda iki taraf arasında hazırlığın yapılmasının ardından başlatıldı. Diyalogun gündeminde Filistin ve Afganistan meseleleri ile sınırlı olmamak üzere siyasi meseleler, İslamofobi ile ilgili sorunlar, İİT üyesi olmayan ülkelerdeki Müslüman toplulukların ve azınlıkların durumu, aşırılık ve terörle mücadele ve insani, sosyal ve kültürel konuların yanı sıra sağlık ve iklim değişikliği konuları var.
Söz konusu stratejik diyalog, Genel Sekreterlik heyetinin İİT’nin pozisyonlarını yansıtması ve ortak çıkar konularındaki kararlılığını vurgulaması için bir fırsat vermiş oldu. Diyalog, ABD tarafının, İİT’nin uluslararası arenadaki önemli rolünü takdir ederek, kuruluş ile diyalog ve iş birliğini güçlendirmeye yönelik ilgilisini artırmasını sağladı. İİT’nin söz konusu rolü, sadece ABD için değil, birçok aktif ülke ve uluslararası kuruluş için önemli bir ortak olma konumunu güçlendirmek ve İslam dünyasının sorunlarını gidermek için bundan faydalanmasını gerektiriyor.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.