Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Georgiadis, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin Yunanistan ziyareti stratejik ortaklığı tesis ediyor

Georgiadis, Riyad ve Atina arasındaki iş birliğinde herhangi bir sınır olmadığını vurguladı.

Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Adonis Georgiadis (Şarku’l Avsat)
Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Adonis Georgiadis (Şarku’l Avsat)
TT

Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Georgiadis, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin Yunanistan ziyareti stratejik ortaklığı tesis ediyor

Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Adonis Georgiadis (Şarku’l Avsat)
Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Adonis Georgiadis (Şarku’l Avsat)

Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Adonis Georgiadis, Suudi Arabistan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Yunanistan'a düzenlediği resmi ziyaret sırasında yaptığı açıklamada, söz konusu ziyaretin savunma, güvenlik, ekonomi ve ticaret alanlarında iş birliğini geliştiren mevcut anlaşmalar çerçevesinde iki ülke arasında stratejik ortaklığı tesis ettiğini vurguladı. Bakan Georgiadis, Riyad ve Atina arasındaki ekonomik ve siyasi iş birliğinin askeri ve savunma anlaşmasının imzalanması ve uygulanması düzeyine ulaşmasına dikkat çekti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Yunan Bakan, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Yunanistan ziyaretinin sonuçlarına ilişkin beklentilerin yüksek olduğunu söyledi.  Mevcuttaki ve gelecekteki ortaklıkları geliştirmek için ilişkilerin güçlendirilmesi ve daha geniş ufuklara doğru ilerletilmesi gerektiğine işaret eden Georgiadis’e göre bu ziyaret, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile tutumların koordine edilmesine, bazı ortak çıkarlara ilişkin konularda istişarelerde bulunulmasına ve daha önce imzalanmış anlaşmaları tamamlayacak bazı anlaşmaları imzalamak amacıyla ikili görüşmelerin yapılmasına tanık olacak.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Yunanistan’a samimi duygular beslediğini hissettiklerini belirten Bakan Georgiadis şu ifadeleri kullandı:
 “Yunanistan, Suudi Arabistan ile stratejik ilişkilerin önemine inandığından, iki ülke arasındaki en derin dostluğu koruma ve bu dostluğu daha geniş ufuklara taşıma aynı duyguları paylaşıyor.”
Suudi Arabistan’ın dünya için olduğu kadar bölge için de kilit bir rolü olduğuna inandıklarını ifade eden Yunan Bakan, “Riyad'da geçtiğimiz mart ayında düzenlenen Suudi Arabistan-Yunanistan Forumu'na katılmak üzere Suudi Arabistan’a yaptığım son ziyaret beni çok mutlu etti” dedi.

Ekonomi, ticaret ve yatırım alanlarında iş birliğinin en üst düzeye çıkarılması
Yunan Bakan, Suudi Arabistan’ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından başlatılan ‘Suudi Arabistan Vizyon 2030’ programları çerçevesinde yeşil ekonomiyi teşvik eden, iklimi ve çevreyi arındıran yeni girişimlere sahip olduğuna dikkat çekti. Georgiadis, Yunanistan Kalkınma Bankası (HDB) ile Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) arasında iki ülkede de yatırım yapılmasının kolaylaştırılması için bir mutabakat zaptı imzalanmasının, bunun teyidi olduğunu vurguladı.
İki ülke arasındaki iş birliğinin Yunanlar ve Araplar arasındaki ilişkilerin önemli bir bölümüne damgasını vurmuş, birkaç yüzyıl öncesine dayanan köklü ilişkilere dayandığını söyleyen Georgiadis, bu ilişkilerin sonsuza kadar süreceğini kaydetti. Ülkesinin Suudi Arabistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olduğuna dikkat çeken Yunan Bakan, Riyad ve Atina'nın onlarca yıldır güçlü ilişkiler kurduğunu söyledi.
Bakan Georgiadis sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yunan şirketlerin Suudi Arabistan’da bazı alanlarda yatırımları var. Diğer yandan Suudi şirketlerin de Yunanistan'a yatırım yapmak için gerçekten istekli olduklarını duyduk. Bunun üzerine Suudi Arabistan'ı ziyaret ederek ekonomi, ticaret ve yatırım alanlarında iş birliğini en üst düzeye çıkarmak için ortak bir yatırım forumu kurduk. Şu an iki ülke arasındaki ilişkiler bugüne kadarki en iyi durumda.”
Birkaç ay önce Suudi Arabistan ile savunma alanında bir anlaşma imzaladıklarını hatırlatan Yunan Bakan konuya dair şunları söyledi:
“Yunanistan, NATO ile ilgili olanlar hariç onlarca yıldır Akdeniz dışında ilk kez Suudi Arabistan'a enerji alanındaki hayati altyapıyı korumak için Patriot ve diğer füzelerle ilgili çalışmalarda yer almak üzere Yunan askerleri gönderdi.”

“Savunma alanındaki iş birliği, iki ülke arasındaki ilişkinin sağlamlığını yansıtıyor”
Bakan Georgiadis’ın gündeminde iki ülke arasında savunma alanında imzalanan anlaşma da vardı:
“Savunma anlaşmasının imzalanması kararı, Yunanistan'ın Suudi Arabistan’ı ve onun bu alandaki imkanlarını artırmasını desteklemeye ne denli istekli olduğunun açık bir göstergesidir. Yunanistan tarafından gönderilen askeri misyon, bununla yakından ilgileniyor. Daha önce Suudi Arabistan’ı finans ve bankacılık, inşaat, altyapı, sanayi, sanayi şehirleri, petrol, yenilenebilir enerji ve sağlık hizmetleri gibi birçok sektörde faaliyet gösteren Yunan şirketlerinden temsilcilerin yer aldığı büyük bir heyetle ziyaret etmiştik.”
Başlıca sektörlerdeki yetkililerle önemli görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirten Yunan Bakan sözlerine şöyle devam etti:
“Riyad'daki Suudi Arabistan-Yunanistan Yatırım Forumu sırasında işletmeden işletmeye (Business - to - Business / B2B) 200'den fazla katılımcı arasında görüş alışverişinde bulunuldu. Yunanistan hükümeti olarak bu alanlardaki iş birliğini daha geniş ufuklara taşımanın yollarını ele almak amacıyla Suudi Arabistan hükümeti ve özel sektörde faaliyet gösteren Suudi şirketleriyle birkaç toplantı yaptık.”
Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı, yatırımlarla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Suudi Arabistan’ın turizm sektörü de dahil olmak üzere çeşitli sektörlerdeki yatırımlarını Yunanistan’a çekmek ve aynı şekilde Yunan yatırımcıları da Suudi Arabistan’daki çeşitli sektörlere yatırım yapmaya teşvik etmek için Suudi yetkililerle birlikte çalışıyoruz. Suudi Arabistan’ın yakında yenilenebilir enerji, siber güvenlik ve tarım sektörlerinde büyük bir yatırım yapmasını bekliyoruz. Askeri iş birliğine dayalı ekonomik ortaklık ile iki ülke arasında en üst düzeyde stratejik iş birliğine ulaşıyoruz.”

Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa üzerindeki etkileri
Yunanistan’ın Rusya-Ukrayna savaşına dair tutumuna ve bu savaşın ülkesi üzerindeki etkisine değinen Bakan Georgiadis’ın konuya dair değerlendirmeleri şöyle oldu:
“Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı konusundaki tavrımız açık. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini uluslararası yasaların ihlali olarak kınadık. Avrupa'nın Rusya'nın yönelimi nedeniyle doğalgaz, petrol ve elektrik kesintilerinden zarar gördüğüne şüphe yok. Dolayısıyla Avrupa ekonomisi ve Avrupa'nın bir parçası olarak Yunanistan üzerinde etkisi oldu. Yani Yunanistan, savaştan doğrudan etkilenmiştir.”
Ancak Rusya’dan tedarik edilen enerji kaynaklarına bir alternatif bulmaya yönelik genel eğilimin zorunlu hale geldiğini belirten Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı, Suudi Arabistan'ın küresel enerji piyasasını istikrara kavuşturmanın bir yolunu bulabileceğine işaret etti. Genel çerçevede Suudi Arabistan ile Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkiler, özelde ise Suudi Arabistan-Yunanistan ilişkilerinin derinliğinin altını çizdi.
Yunan Bakan, özelde Rusya-Ukrayna savaşı ve genel çerçevede ülkesine yönelik göç dalgasının yarattığı zorluklara ilişkin de şunları söyledi:
“Ukraynalı mültecileri kabul ettik. Onlar için bir düzenleme hazırlamaya çalışıyoruz. Başta Afrika'dan olmak üzere dünyanın farklı yerlerinden gelen mülteciler ve çatışma ve savaş bölgelerinden gelen mülteciler gerçeği ise Yunanistan için büyük bir ikilem teşkil ediyor.”

Bölgedeki deniz seyrüseferlerinin güvenliğinin sağlanması
Bakan Georgiadis, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada bölgedeki deniz seyrüseferlerinin güvenliğinin sağlanmasının önemine işaret etti:
 “Deniz yolları konusunda, seyrüsefer güvenliğinin sağlanması için Suudi Arabistan ile birlikte çalışıyoruz. Bu çerçevede Suudi Arabistan’a askerler gönderdik. Suudi Arabistan’ı savunmaya devam ediyorlar. Hepimizin bölgenin istikrarı için tüm yıl boyunca çalışması gerektiğine inanıyoruz.”
Yunanistan Kalkınma ve Yatırım Bakanı Georgiadis, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarında sonunda Suudi Arabistan’ın kilit önemdeki rolüne dikkat çekti:
“Suudi Arabistan halkına, Yunanistan'da hoş karşılanan dostlar olduklarını söylemek istiyorum. Suudi Arabistan’ın ve bölgenin refahının ve ilerlemesinin anahtarı olduğuna inandığımız Riyad’ın Vizyon 2030 ile iki ülke arasında gerçek ortaklık, saygı ve iş birliği olduğunu görecekler.”



Geri adım atan Avusturya Parlamentosu, Suudi Arabistan'ın dinler arası diyalogdaki rolünü övgü ile karşıladı

Viyana'daki Avusturya Parlamentosu üyesi Ömer er-Ravi (resmi Facebook hesabı)
Viyana'daki Avusturya Parlamentosu üyesi Ömer er-Ravi (resmi Facebook hesabı)
TT

Geri adım atan Avusturya Parlamentosu, Suudi Arabistan'ın dinler arası diyalogdaki rolünü övgü ile karşıladı

Viyana'daki Avusturya Parlamentosu üyesi Ömer er-Ravi (resmi Facebook hesabı)
Viyana'daki Avusturya Parlamentosu üyesi Ömer er-Ravi (resmi Facebook hesabı)

Avusturya Parlamentosu, beş yıl önce Kral Abdullah bin Abdulaziz Uluslararası Diyalog Merkezi (KAICIID) aleyhinde kampanya başlatmıştı. Bugün ise Suudi rolünü, KAICIID’ı ve genel merkezinin Avusturya'nın başkenti Viyana'da olduğu dönemde sağladığı hizmetlere övgüde bulundu.

Viyana'daki Avusturya Parlamentosu üyesi Ömer er-Ravi, KAICIID’ın çabalarına, 12 yıldır sağladığı faaliyetlere, merkezin eski müdürü ve Avusturya'nın Suudi Arabistan Büyükelçisi Faysal bin Muammer'e övgüde bulundu.

Parlamento oturumunda söz alan Ravi, geçtiğimiz günlerde Riyad'da düzenlenen, parlamento heyetinin Kral Abdulaziz Halk Kütüphanesi'ni ziyaret ettiği UNESCO konferansında Suudi Arabistan'ın tarihi miras dosyasında Viyana'ya verdiği destek ve yardımı takdir ile karşıladı. Bu heyette Kültür İşlerinden Sorumlu Devlet Müsteşarı Christoph Thun-Hohenstein, Avusturya'nın Krallık Büyükelçisi Oskar Wüstinger, Viyana Kent Konseyi ve parlamento üyesi Ravi, Dışişleri Bakanlığı UNESCO Dairesi Başkanı Büyükelçi Peter Brezovszky, Avusturya'nın UNESCO Paris Büyükelçisi Regina Figl ve UNESCO'nun kültürel miras dosyasını yönetmek üzere Viyana Şehri Komiseri Rudolf Zunke bulunuyordu.

Ravi, Parlamento heyetinin Riyad'daki Kral Abdülaziz Halk Kütüphanesi ziyareti sırasında Faysal bin Muammer ile birlikte (resmi Facebook hesabı)
Ravi, Parlamento heyetinin Riyad'daki Kral Abdülaziz Halk Kütüphanesi ziyareti sırasında Faysal bin Muammer ile birlikte (resmi Facebook hesabı)

2012’de Suudi Arabistan, Avusturya, İspanya ve Vatikan tarafından kurulan uluslararası kuruluş KAICIID’ın merkezi Genel Sekreter Zuheyr el-Harisi’nin başkanlığında Portekiz'in başkenti Lizbon'da yer alıyor. Öncesinde Viyana'da bulunan bu merkezin yönetim kurulunda birçok ülkeden çeşitli dini liderler bulunuyordu.

KAICIID, çeşitli din ve kültürlere mensup kişiler arasında diyalog ve anlayış sürecini ilerletmeyi, çeşitliliğe saygı kültürünü teşvik etmeyi, uluslar ve halklar arasında adalet ve barışın temellerini oluşturmayı amaçlıyor. Dinlerin insanlığın iyiliğine ulaşmak için diyalog ve işbirliği kültürünü teşvik etmede etkili bir güç olduğuna inanan KAICIID, toplumların karşı karşıya olduğu çağdaş zorlukların ele alınmasında, din adına zulüm, şiddet ve çatışma politikalarına karşı çıkılmasında, diyalog ve bir arada yaşama kültürünün geliştirilmesi konusunda aktif bir role sahip.


Mekke-i Mükerreme'deki saat kulesine yıldırım isabet etti

(AA)
(AA)
TT

Mekke-i Mükerreme'deki saat kulesine yıldırım isabet etti

(AA)
(AA)

Mekke bölgesine dün gece gök gürültüsü eşliğinde yağmur yağdığı sırada Kabe'nin bulunduğu Harem-i Şerif'in yakınındaki ünlü saat kulesine isabet eden yıldırım korku yarattı.

Sosyal medyada yayımlanan görüntülerde, yıldırımın saat kulesine birçok koldan isabet ettiği yer aldı.

İçinde hoteller, alışveriş merkezlerini barındıran ve inşaatı 2010 yılında tamamlanan "Burc es-Saah" adıyla bilinen gökdelen, 600 metre yüksekliğiyle dünyanın en büyük saat kulesi olma ünvanını taşıyor.


Suudi Arabistan'ın yeni Ankara Büyükelçisi Abualnasr, Cumhurbaşkanı'na güven mektubunu sundu

(AA)
(AA)
TT

Suudi Arabistan'ın yeni Ankara Büyükelçisi Abualnasr, Cumhurbaşkanı'na güven mektubunu sundu

(AA)
(AA)

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki kabulde Suudi Arabistan Büyükelçisi Fahad Bin Assaad Bin A. Abualnasr, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güven mektubu sundu.

Fahad Bin Assaad Bin A. Abualnasr’ın ailesi ve bazı büyükelçilik mensuplarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a takdiminin ardından hatıra fotoğrafı çektirildi. 

Görüşme, Cumhurbaşkanlığı hesabından da paylaşıldı.

Milli Gün'den sonra güven mektubu

Suudi Arabistan Krallığı’nın 93. Milli Günü önceki gün Ankara’da kutlanmıştı.Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçiliğince düzenlenen resepsiyona, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi olarak atanan Fahad bin Assaad Abu Al-Nasr, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve çok sayıda davetli katılmıştı.

Büyükelçi Al Nasr yaptığı konuşmada iki ülke işbirliğine vurgu yaparak şöyle demişti: 

Buradan Suudi Arabistan Krallığı’nın 2030 Uluslararası Expo Fuarına Evsahipliği yapması için adaylığı hususunda verdiği destekten dolayı Türkiye Cumhuriyeti’ne şükranlarımı sunuyorum. Gençliğinin enerjisi ve arzusunu arkasına alan dünya şehirlerinden biri olmak ve bu uluslararası fuara ev sahipliği yapmak için en iyi seviyeyi yakalamak üzere Suudi Arabistan Krallığı'nın başkenti Riyad şehrinden başlayan bu yolculuğu takdir ediyorum. Ayrıca Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki tarihi ilişkileri övgüyle anıyorum. Bu ilişkiler Veliaht Prens, Bakanlar Kurulu Başkanı Mohammed b. Salman’ın (Allah Onu Korusun) 2022 Haziran ayında Ankara’ya  gerçekleştirdiği ziyaretle taçlandırılmış ve iki ülke arasında her alanda işbirliğinin derinleştirilmesiyle sonuçlanmıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yılın temmuz ayında Cidde’ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında doğrudan yatırım, savunma sanayi, enerji, savunma ve haberleşme alanlarında 9 anlaşmanın imzalanmasına tanıklık edilmiştir. İki ülke arasında gerçekleştirilen karşılıklı üst düzey ziyaretler, Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında çeşitli alanlardaki iş birliğinin kapsamının genişletilmesine katkı sağlayan yakın ikili ilişkileri güçlendiren olumlu sonuçlar ortaya koymuştur ve yine Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi çerçevesinde ortak proje ve girişimler geliştirerek bunları uygulamanın önemini teyit etmiştir.

Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgede ve dünyadaki ağırlığı, süregelen bölgesel krizlerin çözülmesindeki yapıcı rolleri, G-20 grubunun üyeleri olarak kardeş iki ülkenin büyük ekonomik potansiyellere sahip oldukları herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla iki ülkenin işbirliği kesinlikle halklarımızın ve tüm dünyanın çıkarınadır.

Yeni Suudi Büyükelçisi Abualnasr kimdir?

Suudi Arabistan'ın Ankara Büyükelçisi olarak atanan Fahad bin Assaad bin Abdulkareem Abualnasr (Fahad bin Esad bin Abdulkerim Ebu Nasr), 12 Mart 1973 tarihinde dünyaya gelen Büyükelçi evli ve bir çocuk babasıdır. 2000 yılında ABD’deki Washington DC Üniversitesi’nde Siyasi İlimler Fakültesi’nden mezun olan Ebu Nasr 2022 yılında aynı üniversitenin Karşılaştırmalı Siyaset bölümünde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Büyükelçi ayrıca Arapça ve İngilizce biliyor.

Suudi Arabistan Büyükelçisi Fahad Bin Assaad Bin A. Abualnasr​​​​​​​
Suudi Arabistan Büyükelçisi Fahad Bin Assaad Bin A. Abualnasr

2006-2013 yılları arasında Suudi Arabistan’ın Cidde kentindeki Al-Aghar Group’un Kurucu üyesi ve CEO’su olarak görev aldı. 2013-2014 yılları arasında Suudi Arabistan’ın Cidde kentindeki Qaderoon İş ve Engelliler Ağı’nın Genel Müdürlüğünü üstlendi. 

2014-2015 yılları arasında Avusturya’nın Viyana kentinde Kral Abdullah bin Abdulaziz Uluslararası Dinlerarası ve Kültürlerarası Diyalog Merkezi ‘KAICIID’de Baş Görevli ve Mali ve İdari İşler Direktörü olarak çalışan Ebu Nasr 2015-2019 yılları arasında aynı kurumun Genel Müdürü olarak görev yaptı. 2019-2020 yılları arasında ise Suudi Arabistan Kralı’nın Avrupa'daki Büyükelçileri Komitesi'nin Genel Sekreteri görevine getirildi. 

2020 yılından beri Dışişleri Bakanlığı Kamu Diplomasisi Genel Müdür Yardımcısı, Medya Müdürlüğü, İletişim Merkezi ve Yeni Medya, Kültürel Diplomasi Müdürlüğü, Parlamento Diplomasisi Müdürlüğü, Sivil Toplum Kuruluşları Müdürlüğü, Uluslararası Forumlar ve Konferanslar Müdürlüğü, İslami Kurumlar ve Kuruluşlar Müdürlüğü, Diyalog Müdürlüğü'nden sorumludur.

Ebu Nasr ayrıca 2021 yılında Rusya ve İslam Dünyası Konferansı, 2022 yılında Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi ve Arap-Çin Zirvesi - Çin-Körfez Zirvesi’ne katıldı.

Büyükelçi aynı zamanda Ulusal Eğitim, Kültür ve Bilim Komitesi, Suudi Arabistan Resmi Haber Ajansı SPA’nın Yönetim Kurulu, Suudi Arabistan Kralı’nın Dinler Arası ve Kültürlerarası Diyalog Konusundaki Girişimini Takip Eden Ulusal Komite, Sergi ve Kongre Kurumu Yönetim Kurulu, Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Kolordu Konseyi’nde üye olarak bulunuyor. 

Suudi Arabistan’ın Dışişleri Bakanlığı'ndaki G20 başkanlığı sırasında G20 Komitesi Sekreteri olarak görev yaptı. Kitap okumak ve edebi yayınları incelemek Ebu Nasr’ın hobileri arasında bulunuyor.

Mısır Büyükelçisi de güven mektubu sundu

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki kabulde Mısır Büyükelçisi Amr Soliman Abdelmeguid Elhamamy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güven mektubu sundu.

Independent Türkçe


Arnavutluk Başbakanı Rama: Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle yakın ilişkilerimiz var

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama (AFP)
Arnavutluk Başbakanı Edi Rama (AFP)
TT

Arnavutluk Başbakanı Rama: Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle yakın ilişkilerimiz var

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama (AFP)
Arnavutluk Başbakanı Edi Rama (AFP)

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, siyasetin karmaşık ve stresli dünyasında sanatla siyaseti birleştiren bir kişi olarak öne çıkıyor.

Asharq kanalında el-Madar programına konuşan Rama, Arnavutluk'taki çetrefilli siyasi sorunları yönetmek için sanatsal yeteneğini nasıl kullandığını, bölgedeki siyasi ve ekonomik fırtınalarla nasıl başa çıktığını anlattı.

Rama, siyasetin insanı bazen deliliğin eşiğine getirdiğini, ancak sanatın estetiği politikada kullanmasına yardımcı olduğunu söyledi.

Estetiğin insanları bir araya getirmede önemli bir rol oynadığını, kanunlara ve düzene saygıyı artırdığını da sözlerine ekledi. 

Avrupa Birliği 

Söz konusu görüşmede Arnavutluk'un Avrupa Birliği'ne (AB) katılımının zorlukları gözden geçirildi.

Arnavutluk, kendisini 2000 yılında potansiyel aday ülke olarak tanıyan AB'ye katılma umudunu uzun yıllardır besliyor.

Tiran, 2009 yılında AB üyeliğine başvurmuştu, aynı yıl NATO'ya tam üye olarak katılmıştı.

Ülkesinin bloğa katılımı ile ilgili karamsarlığını dile getiren Rama, AB'yi siyaset tarihinin en büyülü adımı ve eşsiz bir deneyim olarak görüyor.

Bloğun barış ve güvenlik, ülkeleri ortak çıkarlar doğrultusunda birleştirme vizyonunun önemini vurgulayan Rama, hukukun üstünlüğü ve bireylerin haklarının sağlanması, bunlara saygı gösterilmesi için sağlam temeller attığını vurguladı.

AB'nin imkansız talepleri olmadığını vurgulayan Rama, zorlukların aşılamaz olmadığını, Arnavutluk'ta gelecek nesiller için demokratik ve adil bir gelecek yaratma yönünde çabalar olduğunu ifade etti. 

Ülkesinde nüfusun yaklaşık yüzde 70'ini oluşturan Müslüman oranının Arnavutluk'un AB'ye katılımına engel olup olmadığı hususunda bu öneriye katılmadığını söyleyen Rama, "Büyük bir Müslüman yüzdemiz var. Aynı zamanda büyük bir Hıristiyan ve hatta ateist yüzdemiz de var. Herhangi bir dini tartışmaya veya çatışmaya tanık olmadık" vurgusunda bulundu. 

AB'nin Müslümanları her zaman memnuniyetle karşıladığını belirten Rama, "Sadece aşırılık yanlılarıyla her gün mücadele ediyoruz. Onlar azınlık. Ancak AB'nin bu fikirlerin platformu olduğunu düşünmüyorum. Arnavutluk'taki Müslümanlar ve Hıristiyanlar AB'ye katılmayı hak eden Avrupalılardır" ifadelerini kullandı. 

Bulgaristan'ın Tiran'ın AB'ye katılımına karşı veto kullanma tehdidi hususunda ise "Kuzey Makedonya ile ilgili daha önceki bazı kayıtlara rağmen Bulgaristan ile dostane bir ilişkimiz var" diyen Rama, Bulgaristan'ın böyle bir adım atacağına inanmadığını belirtti.

Sırbistan ve Yunanistan

Söz konusu görüşmede Sırbistan'ın Rusya'ya yönelik Batı yaptırımlarını desteklemeyi reddetmesi konusu da ele alındı. Rama, bunun kolay olmadığını, zaman ve çaba gerektirdiğini vurguladı.

Zira Sırbistan enerji sektöründe Rusya'ya oldukça bağımlı ve kamuoyu büyük ölçüde Moskova yanlısı. 

Arnavutluk'taki Yunan azınlığı ve bazı siyasi figürlerin tutuklanması hususunda ise hiçbir şeyin ülkesinin Atina ile dostane ilişkisini zedeleyemeyeceğini belirten Rama, Yunanistan'da yüzbinlerce Arnavut'un yaşadığına dikkati çekti.

Ancak zaman zaman sorunlar olabileceğini, bu durumun komşular arasında yaşandığını belirtti. 

Rusya, Çin ve Türkiye arasındaki rekabet

Görüşmede Batı Balkanlar'daki Rus-Çin-Türk rekabeti de ele alındı. Üç ülkenin aynı kefeye konamayacağını vurgulayan Rama, kendi deyimiyle Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik acımasız işgali ile kendini belli ettiğini vurguladı.

Ülkesinin Rusya ile iyi ilişkiler kurma konusunda hiçbir çıkarı olmadığını da sözlerine ekledi.

Aynı zamanda, "Rusya eskisinden farklı değil. Onunla ilişki kurmakla ilgilenmiyoruz. Arnavutluk'un Avrupa'da ayrılık tohumları ekilecek verimli bir toprak olmadığını anlamış olabilirler. Avrupa-Atlantik topluluğuna tamamen bağlıyız. Başta barış olmak üzere birçok nedenden dolayı önemli dersler aldık" vurgusunda bulundu. 

Çin konusunda ise Pekin'in büyük ve önemli bir oyuncu olarak görüldüğünü, iş sektöründe kapsamlı genişlemelerle ilgili bir gündeme sahip olduğunu vurgulayan Rama, Arnavutluk'ta ise Çin'in büyük yatırımlarının olmadığını belirtti. 

Türkiye'nin Arnavutluk'un stratejik müttefiki olduğunu belirten Rama, Türkiye'yi kardeş ülke olarak değerlendirdi. 

Ülkesinin gelecekte Rusya ile Batı arasında bir çatışma alanına dönüşme ihtimali hususunda ise Arnavutluk'un AB ile Rusya arasında bir çatışma alanı olmayacağını söyledi.

AB'nin popülaritesinin Arnavut toplumu arasında yaklaşık yüzde 90'a ulaştığını vurgulayan Rama, Arnavutluk'ta herhangi bir Rus gündemine herhangi bir destek verilmediğini hatırlattı. 

"İran vahşice davrandı"

Arnavutluk'un Orta Doğu, Suudi Arabistan ve İran ile ilişkilerine de değinen Rama, ülkesinin Suudi Arabistan ve Körfez Arap ülkeleriyle yakın ilişkileri bulunduğunu vurguladı.

İran'ın ise Arnavutluk'a karşı acımasız davrandığını, bununla yüzleşmek zorunda kaldığını vurguladı.

Tahran'ın Arnavutluk'u siber saldırılarla hedef aldığını, zira Arnavutluk'un İranlı mültecilere sığınma sağladığını belirten Rama, "Arnavutluk'u İran rejimine karşı siyasi bir platform haline getirmek istemedik, İranlılara koruma sağladık çünkü buna ihtiyaçları vardı. Afganlar'ın da. Arnavutluk'un insanlara ve onların yaşamlarına karşı büyük sorumluluğu var. Ancak İran bu ilkeleri iyi anlamayarak bize saldırdı, biz de onunla diplomatik ilişkimizi kesmek zorunda kaldık" vurgusunda bulundu. 

Arnavutluk topraklarında Halkın Mücahitleri Örgütü'nden 3 bin kişinin olduğuna değinen Rama, "Bu insanlar ABD ile bir anlaşmaya vardılar. İstedikleri kadar kalabilirler. Ancak Arnavutluk onların siyasi gündemlerinin platformu olarak görülmemeli. Çünkü bu onları ağırlama anlaşmamızın bir parçası değil" ifadelerini kullandı.

Washington'un yeterince gurbetçiye ve soruna sahip olduğunu hatırlatarak ABD'nin onları kabul edeceğinden şüpheli olduğunu da ekledi. 

İran'ın buna misilleme olarak Arnavutluk'u istikrarsızlaştırma girişimi husunda ise "Biz NATO üyesi bir ülkeyiz ve herkesin bunu dikkate alması gerekiyor" vurgusunda bulundu. 

Suudi Arabistan ve Körfez ile güçlü ilişkiler

Körfez ülkeleri ile ilişkiler konusunda ise "Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile güçlü ve derin ilişkilerimiz var, bunları pekiştirmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz" ifadelerini kullanan Rama, Suudi Arabistan ve BAE'de devam eden ilerlemeyi hayranlıkla takip ettiğini söyleyerek iki ülkenin liderliğine övgüde bulundu.

Körfez ülkeleriyle ilişkileri güçlendirme arzusunu dile getirerek, "Suudi Arabistan ve BAE'deki ilerlemeden öğrenecek çok şeyimiz var" dedi.

Radikalizm

IŞİD'e katılan Arnavutlar hususunda ise sayılarının 100'ün altında olduğunu, beyinlerinin yıkandığını belirten Rama, ülkesinin radikalizm krizinden muzdarip olmadığını vurguladı.

Beyin göçü

Az gelişmiş ülkelerden beyin göçüne karşı sihirli bir çözümün olmadığını vurgulayan Rama, Arnavutluk'un bu deneyimin bir istisnası olmadığını, Portekiz, İtalya ve Yunanistan'ın da bu sorunla karşı karşıya olduğunu söyledi.

Aynı zamanda "Dünyayı küçük bir köy haline getiren bir akım var. Bu nedenle az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerdeki insanlar daha gelişmiş ülkelere göç ediyor. Bu soruna uyum sağlamalı ve durumumuzu iyileştirmek için elimizden geleni yapmalıyız" ifadelerini kullandı. 

Rusya-Ukrayna savaşı 

Görüşmenin sonunda ise kendisine sorulan "Rusya-Ukrayna savaşının kaderini nasıl görüyorsunuz? Sizce en yakın senaryo hangisi?" sorusuna "Maalesef verecek cevabım yok" yanıtını verdi. 

Independent Arabia - Independent Türkçe


Arap toplumunun umutlarının yeniden dirilişinin kaynağı: Kral Abdulaziz

Kral Abdulaziz.
Kral Abdulaziz.
TT

Arap toplumunun umutlarının yeniden dirilişinin kaynağı: Kral Abdulaziz

Kral Abdulaziz.
Kral Abdulaziz.

Abdullah er-Raşid

Hicri 1319 yılı Şevval ayının beşi, Miladi 1902 yılının ocak ayının on beşine tekabül eden Arap Yarımadası'nın ve modern Arapların tarihini değiştiren çok önemli bir gündü. O zamanlar oldukça genç olan Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud, az sayıda adamıyla birlikte babalarının ve dedelerinin krallığını geri alma umuduyla Riyad'a doğru yola çıktı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Masmak Sarayı'ndan bir müjdeci şöyle seslendi:

“Hüküm önce Allah'ındır, sonra İbn Suud'un.”

Kral Abdulaziz, yüzyıllar boyunca bölünmüşlük, parçalanmışlık, ayrılık ve yoksulluktan mustarip olan Arap Yarımadası'nı birleştirerek inanılmaz, efsanevi bir destan yazdı. Kral Abdulaziz ile tarihte yeni bir sayfa açıldı. Suudi Arabistan, Arap Yarımadası'nın dev gücü, Arapların ve Müslümanların başkenti haline geldi. Kadri Kalaci’nin dediği gibi; ‘Arapların Napolyon'u’ olarak tanımlanan o kral, yani İbn Suud, arkasında Avrupa'nın yarısı büyüklüğünde geniş bir krallık bıraktı. Büyük bir destanın ve yarım yüzyıl süren zihin dünyasındaki gezintilerinin ardından, kumun derinliklerinden yeni bir ulus çıkarmayı başardı. Bu olay, gerçekten de tarihte bir dönüm noktasıdır. Diplomat Hafız Vehbe bununla ilgili olarak, “Yunan mitolojisindeki kahramanlarının öykülerine benzeyen efsanevi bir öykü gibidir. Aynı zamanda bizlere İbn Suud'u çevreleyen tehlikelerin büyüklüğünü de göstermektedir” diyor.

Arapların Napolyon'u olarak tanımlanan o kral, yani İbn Suud, arkasında Avrupa'nın yarısı büyüklüğünde geniş bir krallık bıraktı. Büyük bir destanın ve yarım yüzyıl süren zihin dünyasındaki gezintilerinin ardından, kumun derinliklerinden yeni bir ulus çıkarmayı başardı.

(Kadri Kalaci)

O gün tüm Arap halkları için ilham vericiydi. İçlerindeki umudu canlandırdı. Arap ülkelerinde reform ve yeniden ayağa kalkmaya yönelik ilerleme ve hareket ruhunu yaydı. Bu nedenle ABD’li yazar Edward Peking şöyle diyor:

“Arap halklarının uyanışının sırrını anlamak için İbn Suud'un karakterini araştırmalıyız. Çünkü Arap Yarımadası’nda ortaya çıkan bu adam Arapları birleştirdi, onları harekete geçirdi ve canlı bir organizma haline getirdi. Mısır, Suriye ve Filistin'de gerçekleşen her ayaklanmada onun sesini duyarız. Tüm Arapların kulaklarında Kral Abdulaziz'in sesi çınlar.”

Kral Abdulaziz'in kişiliğinin ve krallığı birleştirme projesinin Arapların ruhu üzerindeki etkisini gösteren ve Arap ülkelerinin ilerlemesi için gerekli umudu canlandıran faaliyetleri arasında araştırmacı Kasım er-Ruveys’in ‘Şekib Arslan'ın Fikirleri ve Biyografisi’ adlı kitabında bahsettikleri zikredilebilir. Öyle ki er-Ruveys, kitabında eşsiz bir tarihi olaya da değinmiştir. Suriye Ulusal Bloğu önderleri, kendilerini Suriye devriminin en önde gelen gruplarından biri olarak takdim ederek Kral Abdulaziz'den Suriye'nin sömürgecilikten kurtarılması ve oğlunun kendilerine kral olarak atanması için yardım talebinde bulunmuştur. Bu olay tüm çıplaklığıyla bu kitapta anlatılıyor.

Fotoğraf Altı: Kral Abdulaziz'in adamlarının Riyad'ı geri almak için yola çıkarken çekilen görüntüleri, Suudi Arabistan, 1910.
Kral Abdulaziz'in adamlarının Riyad'ı geri almak için yola çıkarken çekilen görüntüleri, Suudi Arabistan, 1910.

Necid ve Hicaz bölgeleri, 1920'lerde yabancı sömürgeciliğine karşı mücadele eden Arap devrimcilerinin kalbinde derin ve güçlü bir yere sahipti. Bölgede yabancı güçler tarafından sömürgeleştirilmemiş neredeyse tek bağımsız Arap ülkesi Suudi Arabistan olduğu için, Kral Abdulaziz diğer Arap ülkelerinin bağımsızlığına son derece düşkündü. Kral Abdulaziz, Arap toplumlarının özgürlüklerini garanti altına alan ve varlıklarını koruyan her türlü eylemi destekledi. Tüm Arap ülkelerine her düzeyde yardım etmek ve desteklemek için hiçbir çabadan kaçınmadı.

Bağımsızlığın korunması

Şekib Arslan onun hakkında şöyle diyor:

“Daha sonra İbn Suud'un Arapların haklarını ihmal etmediğini ve yarımada üzerindeki yabancı etkisini azaltmak için çaba gösterdiğini doğrulayan bazı gizli yazışmalar gördüm.”

Ayrıca Arslan, 1930 yılında da şunları söyledi:

“Eğer Allah, Arap Yarımadası'nın kalbinde Arap bağımsızlığını korumak için Abdulaziz bin Suud'u görevlendirmeseydi, Frenklerin kılıçları şimdiye kadar Arapların boyunlarında olurdu. İbn Suud’da, yüzünde kahramanlık ifadesi olan yakışıklı bir kral ve gerçek Arap bağımsızlığı giysisini giyerek halkının ihtiyaçlarına koşan cesur bir hükümdar gördüm. Bu yüzden kulaklarımın duyduğundan daha fazlasını gözlerim gördüğü için Allah'a şükrettim. Bu ulusun geleceği konusunda ümitvar oldum.”

Araştırmacı er-Ruveys, Kral Abdulaziz'in Suriye-Arap Devrimi ile ilişkisine dair incelemelerinde bu durumu doğruluyor:

“Kral Abdulaziz, 1920’li yılların ortalarında patlak veren Büyük Suriye Devrimi’yle ilgilendi. Özellikle de Fransızların devrimci güçler üzerindeki kısıtlamaları ve baskısı, başta Sultan el-Atraş liderliğindeki devrimci grupların ve liderlerinin Suriye topraklarını terk etmek zorunda kalarak önce Ürdün’e daha sonra da İngilizlerin baskısıyla Suudi Arabistan’a sığınmalarına yol açtıktan sonra Kral Abdulaziz’in ilgisi daha da belirgin hale geldi.”

Diğer yandan Suriyeli tarihçi Emin Said, Kral Abdulaziz hakkında yazdığı ‘Suudi Devleti Tarihi’ adlı kitabında bu konuya değinmiştir:

“1925-1927 Büyük Suriye Devrimi Fransa’ya karşı gerçekleştiği esnada Kral Abdulaziz’den büyük miktarda mali yardım alındı. Aynı zamanda Kral Abdulaziz ülkesinin doğusunun ve sınıra yakın olan Cevf, Sakaka ve Karyetü’l Malah’ın kapılarını Suriyeli mücahitlere açtı. Böylece onlar da güvenli bir şekilde buraya yerleştiler.”

İbn Suud’da, yüzünde kahramanlık ifadesi olan yakışıklı bir kral ve gerçek Arap bağımsızlığı giysisini giyerek halkının ihtiyaçlarına koşan cesur bir hükümdar gördüm.

(Şekib Arslan)

Şekib Arslan, İbn Suud'un tutumundan minnettarlıkla bahsederek bunu doğruluyor:

“İngilizler Suriyeli devrimcileri Azrak'ı terk etmeleri ya da Fransızlara teslim olmaları konusunda uyardığında, yaklaşık bin kişi teslim olmaya zorlandı. Ancak iki kardeş Adil ve Sultan el-Atraş ve diğer komutanlar teslim olmayı reddederek İngilizlere şöyle dediler: ‘Biz, İbn Suud'un topraklarına gideceğiz. Çünkü orada bize karışmaya hakkınız yok. İbn Suud'un topraklarında bize karşı en ufak bir kontrol hakimiyetiniz yok.’ Böylece Vadi el-Sirhan'a doğru yürüdüler. Nabek Vahası'nın tadını çıkardılar ve o gerçek Arap bayrağının gölgesine sığındılar. Yaklaşık bin beş yüz kişiydiler. Eğer İbn Suud'un gölgesi olmasaydı, hiçbir yere yerleşemezlerdi ve yeryüzünün tüm genişliğine rağmen arazi onlara dar gelmeye başlardı. Fransızlardan koruma istemedikçe Suriye'ye giremezlerdi. Ne Filistin ne Ürdün ne de Irak onları kabul edemezdi. Yemen'e ise gidebilecek hiçbir yolları yoktu.”

Arslan bu ifadeleriyle Kral Abdulaziz’in harikulade tutumunu gözler önüne seriyor.

Fotoğraf Altı: Kral Abdulaziz.
Kral Abdulaziz.

Er-Ruveys söz konusu döneme ilişkin şunları söylüyor:

“Suriyeli vatanseverler (Ulusal Blok), İbn Suud'un etkili yardımıyla bağımsız bir Suriye görmeyi arzuluyorlardı. Bir Fransız raporunda, Suriyeli vatanseverler ile İbn Suud arasındaki ilişkinin geçmişinin 1926'ya kadar uzandığı, ancak Kurucu Meclis çalışmaları askıya alınıp 1928'de Yüksek Komisyon ile görüşmeler kesilince tekrar İbn Suud'a döndükleri belirtiliyor. Bu raporda, Şekib Arslan'ın Nisan 1929'da Hac için Mekke'ye gitmek üzere Cenevre'den ayrıldığı kaydedilmiş. Arslan, Suriye Krallığı'nın ilanını kabul eden ve İbn Suud'un oğlunu kral olarak atayan bir konferansa başkanlık etmek için Filistin'e uğramayı planlasa da bu çabası, İngilizlerin Filistin'e girişini engellemesiyle boşa çıkmıştır.”

Fransız raporuna göre Arslan’ın Hicaz'da uzun süre kaldığı sırada Halid el-Hekim, Yusuf Yasin, Fuad Hamza ve diğerleri gibi İbn Suud'un yakın çevresini milliyetçilerin tezleri etrafında seferber etti. Ancak Arslan, meseleyi İbn Suud’a açtığında İbn Suud, meselenin ertelenmesi gerektiğini söyledi. Arslan, 18 Mayıs 1929'da Fevzi Gazi'ye bu konuda bir mektup yazdı. Ulusal Blok, Baalbek'te bir toplantı düzenledi. İbn Suud'a bir mektup yazarak Suriye'de monarşi ilan etme ve bunun için oğlunu aday gösterme kararını bildirdi.

1925-1927 Büyük Suriye Devrimi Fransa’ya karşı gerçekleştiği esnada Kral Abdulaziz’den büyük miktarda mali yardım alındı. Aynı zamanda Kral Abdulaziz ülkesinin doğusunun ve sınıra yakın olan Cevf, Sakaka ve Karyetü’l Malah’ın kapılarını Suriyeli mücahitlere açtı. Böylece onlar da güvenli bir şekilde buraya yerleştiler.

(Emin Said)

El-Hekim 10 Ekim 1929'da Şam'a döndükten sonra bu fikir tekrar gündeme geldi ve konuya dair İbn Suud'dan teyit almak için el-Ahsa'ya gitti. El-Hekim'in önerisi üzerine İbn Suud, kuvvetlerini organize etmesi için Fevzi el-Kavukçu'yu çağırdı ve bir dizi Suriyeli subayla anlaştı. Mısır ve Filistin'de İbn Suud'un Arap birliğini sağlayacağına dair kampanyalar başlatıldı. Ocak 1930'da İbn Suud’un Necid'de krallığını ilan etmesi vesilesiyle telgraflar gönderildi.

Büyük Suriye Devrimi'nin sona ermesinin ardından Fransa, Suriye halkını, yönetim biçimini onaylayacakları bir ulusal meclis seçmeye çağırdı. Şeyh Kâmil Kassab, Suriye tarihinin bu kritik döneminde Suudi Arabistan'dan yardım istemek için aceleyle geldi. Kral'a Suriye'yi kurtarma görevini üstlenerek, Suriye'yi kurtardıktan sonra, tahtına oturmasını ve teşekkürlerini kabul etmesini teklif etti. Ama Kral Abdulaziz sert bir şekilde şöyle dedi:

“Milli ve dini geleneklerimiz yabancıların himayesi altında bir tahtı kabul etmemi engelliyor.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla’dan çevrildi.


Suudi Arabistan Milli Günü ve Suudilerin kutlama filmleri

Suudi Arabistan Milli Günü ve Suudilerin kutlama filmleri
TT

Suudi Arabistan Milli Günü ve Suudilerin kutlama filmleri

Suudi Arabistan Milli Günü ve Suudilerin kutlama filmleri

Suudi Arabistan Milli Günü, filmlere, kısa filmlere ve şarkılara konu oluyor. Ulusal ve kamusal etkinliklere katılmak için yarışan kurumlar, devlet kurumları ve özel sektör şirketleri, böylece toplumsal ve ulusal sorumluluk kapsamında sevinç ve aidiyet duygusunu artıracak içerikler üretiyor.

Suudi Arabistan Milli Günü başta olmak üzere bu tür vesilelerle üretilen içerikler, bu yöndeki zihinsel imajı pekiştirmeyi, toplumun her kesiminden daha fazla izleyiciye ulaşmayı amaçlayan yumuşak güç kapsamına giriyor. Her sektörün kimliğini yerinde yansıtan çalışmalarla Suudi Arabistan tarihi ve mirasının geleneksel avantajlarını öne çıkaran senaryoları sunuluyor.

Eskiden özel veya kamusal çoğu kuruluş, ulusal etkinliklerle ilgili görsel içerikleri veya kurumlara yönelik tanıtım videolarını üretmek için çoğunlukla yabancı yapım şirketlerine başvururdu. Ancak bu durum, yerel üretim şirketlerinin piyasaya girişiyle değişti. Ulusal etkinlikler veya Kovid-19 salgını gibi küresel gelişmelere geniş etkisi olan etkinlikler sırasında talep arttı.

Medya Mükemmelliği Ödülü

Bu çaba artık sadece özel sektörle sınırlı değil, devletin kurumları da söz konusu çalışmaların seviyesini yükselterek rekabetçi hale getirmek için devreye girmiş durumda. Eylül 2019'da Suudi Medya Bakanlığı, Medya Mükemmelliği Ödülü adı altında ülkenin Milli Gün kutlamalarına katılan en iyi yaratıcı çalışmaları ödüllendiren yıllık bir etkinlik başlattı. Böylece kişi ve kurumların bu gün ile etkileşiminin artırılması, etkinlik sırasında medya profesyonellerinin ve yaratıcıların rolünün vurgulanması hedeflendi. Ödüller arasında ‘Özel Sektörden En İyi Video’ ve ‘En İyi Radyo Prodüksiyonu’ gibi birçok alt başlık yer alıyor.

Yüksek prodüksiyonlar 1 milyon riyali aştı

Şarku’l Avsat kaynaklarının bildirdiğine göre, yapım piyasasında gelişmiş ve modern teknik donanım gerektiren yüksek prodüksiyon yoluyla gerek kısa film gerek video gibi ulusal üretimlerde 200 bin Suudi riyalinden başlayan maliyet bazı çalışmalarda ise 1 milyon riyali aşıyor. Sosyal medyada Suudilere dair pek çok hikayenin anlatıldığı kısa filmler paylaşılıyor. Bazıları Medya Mükemmelliği Ödülü’ne layık görülüyor. Bu yönde yüksek izlenme sayıları kaydediliyor.

Gazi el-Kusaybi iki ödül kazandı

Bu videolardan biri de Maestro Pizza’nın 2019’da Özel ve Kâr Amacı Gütmeyen Sektör Videosu dalında ödül almasını sağlayan “Çünkü o şereftir, biz ondanız, o ise bizden” isimli videosu yer alıyor. Videoda Hamis bin Ramsan, pilot Ayid eş-Şemrani gibi Suudi tarihinde ön kahramanlıkları ve başarıları ile ön plana çıkan figürler gösteriliyor. Arka planda ise merhum Bakan ve Büyükelçi Gazi el-Kusaybi’nin “Evet, biz Hicaz’ız, biz Necid’iz” sözleri melodiyle buluşuyor.

2019’da Suudi Siber Güvenlik Federasyonu, Devlet Kurumu Tarafından Medya Kampanyası dalında “Ülkeyi onlarsız hayal edebiliyor musunuz?” adlı bir kısa film yayınladı. Bir dakika 10 saniyelik bu videoda, Suudi programcıların ülkenin elde ettiği ve şuan kamusal hayata yansıyan teknik ilerlemeye ilişkin çabalarına değinildi. Bu çalışma Medya Mükemmelliği Ödülü'ne layık görüldü.

2020’de ise Spor Bakanlığı, Suudi spor sektöründe rüyaların gerçeğe dönüşmesi konusunda yayınladığı kısa film ile Devlet Kurumu Tarafından Medya Kampanyası dalında Medya Mükemmelliği Ödülü’nü kazandı.

2020’de Retal Urban Development Company, “İçimizde Yaşayan bir Vatan İnşa Ediyoruz” isimli kısa filmi ile Özel ve Kâr Amacı Gütmeyen Sektör Videosu dalında Medya Mükemmelliği Ödülü’nü kazandı. Genç Suudilerin şu an bulundukları noktaya gelene kadar ulusal destek aşamalarına değinilen bu kısa filmde merhum Bakan ve Büyükelçi Kusaybi’nin genç Suudilere iş konusunda güven verilmesini talep ettiği açıklamalarına yer verildi. Tüm bu kısa filmler, X (eski adıyla Twitter) ve YouTube platformlarında yüksek izlenme oranlarına ulaştı.

Sosyal medyanın, izlenme oranlarının ve mevcut istatistiklerin ortaya çıkardığı etkiyle bu medya endüstrisini derinlemesine inceleyen Şarku’l Avsat, yapımcılar, resmi yararlanıcı kuruluşlar, yapım şirketleri ve eleştirmenler de dahil olmak üzere konu hakkında bilgi sahibi birçok kişiyle görüştü.

Yumuşak güç

Kral Abdülaziz Dünya Kültür Merkezi (Ithra) İletişim ve Pazarlama Departmanı Direktörü Yusuf el-Mutayri, 91. Milli Gün kutlamaları sırasında Ithra’da Suudi sanatçı Ayed ile birlikte sundukları ‘Hatha’ adlı eserin geniş yankı bulduğunu söyledi. Suudi folklörünün melodi haline geldiği bu şarkı, Al Nassr Suudi futbol kulübünün uluslararası televizyonda yayınlanan Cristiano Ronaldo'yu karşılama kutlamasında yayınlanmıştı.

Şarku’l Avsat’a konuşan Mutayri şunları söyledi:

“Kısa film ve her türlü sanat eseri Milli Gün kutlamalarının özü haline geldi. Çeşitli kurum ve markalar bunları hayata geçirmek için yarışıyor, ayrıca yurt içinde ve yurt dışında kamuoyunun ilgi odağı haline geliyor. Böylece Suudi Arabistan'ın kültürel ve medeniyet zenginliğini ve ülkemizde yaşanan kalkınmayı yansıtacak sanatsal yaratımlara ışık tutuluyor. Bu eserlere değer katan ve onları ölümsüz kılan fikirler halk arasında uzun süre yayılıyor. Her bir kesim, kendi dokunuşlarıyla zengin sanatsal ve kültürel içerik sunma yeteneğini sergilemiş oluyor.”

Makana Prodüksiyon Şirketi Abdurrahman es-Sabii de Şarku’l Avsat’a şunları aktardı:

“Geçtiğimiz yıllarda Suudi yapım şirketlerinin üretim kalitesi yükselerek yabancı emsallerine göre üstünlük sağladı. Zira bu şirketler, Suudilerin Milli Gün’e verdikleri önemi kavrıyor. Piyasalarda ön sıralarda yer aldılar. Ancak tecrübe açısından yabancı üretim firmaları lehine bir üstünlük mevcut. Suudi Milli Günü'nde yerli şirketlerle büyük yabancı şirketlerin iş birliğinde eserler üretmeye yönelik projeler var.”

Ulusal şarkılar diğerlerinden daha hızlı yayılıyor

Sabii, Suudi toplumunda popüler olan içeriklere ilişkin şunları söyledi:

“Ulusal şarkılar genelde diğerlerinden daha hızlı yayılıyor. Ancak rekabetin artmasıyla birlikte eserler örtüşmeye başladı. Kısa filmlerde şarkılar ve şiirler de yer allıyor.”

Birçok yapım şirketinin CGI teknolojisi ve 3D tasarımlara yer vermesinin, toplumda hatrı sayılır kişilerin oynatılmasının rolüne de değindi:

“İyi üretilen işletmelerin iş başına toplam maliyeti 700 bin Suudi riyali iken, yüksek verimli işletmelerin iş başına maliyeti bir buçuk milyon riyal. Bütçesi 3 ila 5 milyon riyali bulan çok az ve belki de nadir eser var.”

Pazarlama ve reklam sektörüyle yakından ilgilenen eleştirmen Halil el-Enezi, Büyük ve küçük kurum ve şirketlerin iç pazarlama ekiplerinin farkındalık sürecinin arttığını, video ve görsel prodüksiyon öneminin arttığını söylüyor. Bunun arz ve talebe dayalı olduğunu, nitekim kamuoyu ve alıcılarda da bir bilinçlenme sürecinin kaydedildiğini, sosyal medya kullanımının arttığını belirtiyor.

Yerli yapım şirketlerine destek

Son istatistiklere göre sayıları 250'yi geçmeyen yerli üretim şirketlerine destek verildiğini, böylece yazma, planlama ve üretim sürecinde yaratıcı şirketlerin oluşturulduğunu belirten Enezi, yerel şirketlerin Suudilerin günlük hayatını kavrama konusunda daha avantajlı olduğunu vurguladı. Suudi kıyafetleri, halk dansları ve şehirlerdeki tarihi ve coğrafi detaylar gibi yerel şirketlerin başarıyla dokunduğu birçok genel hususun olduğunu da ekledi.

İlk dönemlerde kısa video, film ve ulusal ya da diğer içerikli yapımlar konusunda en çok özel sektörün talep edildiğine inanan Enezi, zira özel sektörün müşteriye ve kullanıcıya hitap ettiğine, onlara doğrudan ve hızlı erişime ihtiyaç duyulduğuna işaret etti. Ancak zamanla kamuya ve hedef kesime ulaşmak için devlet ve özel kuruluşlar arasındaki talebin eşit hale geldiğini de ekledi.

Enezi sözlerine şöyle devam etti:

“Çok düşük maliyetle ve kalitesiz bir şekilde üretilen, ancak içerdikleri fikri aktarmayı başaran işler var. Diğer yandan büyük meblağlar ödenerek üretilen, ancak istenilen fikri aktarmakta başarısız olan eserler de var. Genel olarak herhangi bir yapımın amacı fikri aktarmaktır. Günümüzde fark yaratan faktörler bulunuyor. Örneğin sinematografi küçük kamera fotoğrafçılığından daha iyi. Ekipman ve sesler de fark yaratıyor. Ayrıca oyuncu ve yönetmenler de önemli” ifadelerini kullanıyor.”

Suudilerin kuruluşların bu önemli günü kutlamalarında bir fenomen haline gelen bu etkinlikler 93’üncü Suudi Milli Günü’nde, bugün de ön plana çıkıyor.


Muhammed bin Selman'ın yedi mesajı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman. (Reuters)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman. (Reuters)
TT

Muhammed bin Selman'ın yedi mesajı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman. (Reuters)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman. (Reuters)

Hişam el-Gannam

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ABD'li Fox News kanalına verdiği röportajı Çin'in Yanzhou şehrinde, eski İpek Yolu'nun kalıntılarının bulunduğu ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesinin en önemli duraklarından birinde, Sarı Deniz'in muhteşem kıyısında izledim.

Bu görüşmenin, birçok bölgesel ve uluslararası taraf tarafından beklendiğine şüphe yok. Bu, birkaç aydır ABD ve Suudi Arabistan arasında devam eden müzakerelerin içeriği hakkında birbiri ardına medyaya sızan bilgilerden sonra geldi. Bu müzakereler, birçok dosyaya temas ediyor. Bunların en önemlileri arasında, İsrail ile Suudi Arabistan'ın normalleşmesinin şekli, Çin, Rusya ve İran ile ilişkiler, Yemen krizi, Suudi Arabistan'ın rolü ve geleceği ve sosyal ve ekonomik dönüşüm sürecini tamamlamak için gerçekleştirmesi gereken iç reformlar yer alıyor.

Görüşme hem iç hem de dış siyaseti ilgilendiren en önemli dosyaları ele alan açık sözlü bir görüşmeydi. Ancak aynı zamanda, Veliaht Prens'in halkına, komşu ülkelere ve başlıca süper güçlere iletmek istediği mesajlar açısından da dikkatli bir şekilde hazırlanmış bir görüşmeydi.

Belki de Prens Muhammed bin Selman'ın göndermek istediği ilk mesaj halkınaydı ve bu mesaj üç unsurdan oluşuyordu:

İlki, Suudi Arabistan'ın dış politikalarının ana itici gücü, ekonomik ve sosyal dönüşüm için Vizyon 2030’u gerçekleştirme çıkarıdır. Bu, ekonomik büyüme ve refahın devamını sağlamak için ekonomik çeşitlendirme ile başlar. Bunun sağlanması, bölgesel sorunların sıfırlanması ile organik olarak bağlantılı. Bu, bölgedeki çatışmalara çözümler bulmak ve ortak çıkarlar ve karşılıklı saygı temelinde herkesle dengeli uluslararası ilişkiler kurmak gerektirir.

İkincisi, Suudi Arabistan'daki ekonomik ve sosyal dönüşüm, ciddi ve kaçınılmaz bir projedir. İç veya dış medya tüketimi için değil, sürekli ve gerekli bir süreçtir. Krallık, bilgi ekonomisine dayalı, modern teknolojiye sahip ve geleceğine güvenen bir devlete dönüştürülmeden sona ermeyecek.

Üçüncüsü, Suudi Arabistan, hukukun üstünlüğünü güçlendirmek ve çağın ruhuna uygun olmak için yasalarını ve devlet kurumlarını büyük bir şekilde güncellemeye ve reform etmeye hazırlanıyor. Bu, Veliaht Prens’in ‘istemediği yasaların varlığından utanç duyduğunu’ söylemesinden çıkarılabilir.

Bu, hem iç hem de dış siyaseti ilgilendiren en önemli dosyaları ele alan açık sözlü bir görüşmeydi. Ancak aynı zamanda, Veliaht Prens'in halkına, komşu ülkelere ve başlıca süper güçlere iletmek istediği mesajlar açısından da dikkatli bir şekilde hazırlanmıştı.

İkinci mesaj, İsrail'e yönelikti ve şunu içeriyordu: Suudi Arabistan, İsrail ile bir barış süreci için açıktır ve bu bağlamda ABD'nin çabalarını destekliyor. Suudi Arabistan, İsrail ile barışa ulaşılmasının Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana en önemli uluslararası olay olacağını düşünüyor.

Ancak Veliaht Prens ayrıca, Filistin meselesinin Suudi Arabistan için özel bir öneme sahip olduğunu ve İsrail ile barış için bir ön koşul olarak ABD tarafından sağlanacak bir anlaşmanın ‘Filistinlilere istediklerini vermesi, hayatlarını kolaylaştırması ve bölgeyi daha huzurlu ve güvenli hale getirmesi’ gerektiğini açıkça belirtti. Veliaht Prens, "Bu yolda ilerleme var. Ama sona ulaştığımızı görmek için beklememiz gerekecek" dedi.

Üçüncü mesaj, İran'a yönelikti. Suudi Arabistan, İran'ın Çin'in himayesinde imzalanan anlaşma kapsamındaki taahhütlerini yerine getirme konusundaki ciddiyetine saygı duyuyor ve iki ülkenin çıkarlarına hizmet edecek şekilde ilişkileri geliştirmek istiyor. Ancak, Suudi Arabistan, ulusal güvenliğini garanti etmek için İran'ın nükleer bombaya sahip olmasına izin vermeyecek ve bunun gerçekleşmesi, Suudi Arabistan'ın güvenliğini ve güç dengesini sağlamak için nükleer silah edinmeye çalışacağı anlamına geliyor.

Suudi Arabistan'daki ekonomik ve sosyal dönüşüm, ciddi ve kaçınılmaz bir projedir. İç veya dış medya tüketimi için değil, Suudi Arabistan'ı bilgi ekonomisine dayalı, modern teknolojiye sahip ve geleceği için güven veren bir ülke haline getirmeye yönelik sürekli ve gerekli bir süreçtir.

Dördüncü mesaj ABD’ye gönderilmişti ve bir dizi konuya değiniyordu; bunlardan en önemlileri şunlardır:

Suudi Arabistan, 80 yıldır devam eden güçlü askeri ve siyasi ilişkilerini ABD ile korumak istiyor. Suudi Arabistan'ın ABD ile imzalamak istediği savunma antlaşması, ABD için olduğu kadar Suudi Arabistan’ın da çıkarına. Çünkü bu, ABD'nin bölgedeki bölgesel rolünü güçlendirecek ve özellikle ABD'nin askeri sanayisini güçlendirmeye katkıda bulunacak. Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Suudi Arabistan'ın ABD'den yaptığı askeri satın almalar, ABD'den silah satın alan en önemli beş ülkenin toplam satın almalarından daha büyüktür.

Veliaht Prens, ABD'nin savunma anlaşmasını reddetmesi halinde Suudi Arabistan'ın silahlarını alternatif kaynaklardan satın alacağı konusunda açık ve doğrudan bir mesaj göndermek konusunda da ısrarcıydı. Suudi Arabistan, bu seçeneği tercih etmese de alternatif tedarikçi ile satın alma, eğitim ve bakım müzakerelerini içeren ek çabalara yol açacağı için bunu yapmak zorunda kalacaktı. Veliaht Prens, ‘ihtiyacımız olmayan bir baş ağrısı’ ifadesiyle muhtemelen bunu kastetti.

Diğer yandan Veliaht Prens, ABD'ye, Suudi Arabistan'ın BRICS ekonomik grubuna katılımının Çin ve Rusya ile siyasi bir saflaşma anlamına gelmediğini temin etmeye çalıştı. Çünkü bu grubun siyasi bir projesi yok. Suudi Arabistan, tüm bu ülkeler BRICS grubunda yer almasına rağmen ABD ile Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika gibi diğer ülkelerle güçlü ilişkiler paylaşıyor.

Reuters
Reuters

Veliaht Prens, ABD'deki Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerden uzak durmaya da dikkat etti. Bir yandan Başkan Biden'ı överek, onu ‘zeki, odaklanmış ve toplantılarına iyi hazırlanmış bir adam’ olarak nitelendirdi. Yönetimiyle çalışma gündeminin güvenlik, politika, teknoloji, uzay ve ekonomik projeler gibi ortak ilgi alanlarıyla dolu olduğunu söyledi. Diğer yandan, birçok Cumhuriyetçinin favori televizyon kanalından Amerikan halkına hitap etmeye özen gösterdi.

Beşinci mesaj, Çin'e yönelikti. Suudi Arabistan, Çin ile ilişkilerini sınırlandırmaya veya azaltmaya çalışmadığını, bu ilişkilerin gelecekte de devam edeceğini ve güçleneceğini belirtti. ABD'nin bunu kabul etmesi gerektiğini söyledi. Çünkü ABD'nin de Çin'i ticari ortak olarak kaybetmeyi kaldıramayacağını, Çin'in ekonomik çöküşünün küresel ekonomi için bir felaket olacağını belirtti. Veliaht Prens ayrıca Çin'e, Suudi Arabistan'ın Tayvan konusunda farklı bir pozisyon almadığını ve Çin'in resmi ‘tek Çin’ politikasını benimsediği konusunda güvence verdi.

Suudi Arabistan, 80 yıldır devam eden güçlü askeri ve siyasi ilişkilerini ABD ile korumak istiyor. Suudi Arabistan'ın ABD ile imzalamak istediği savunma antlaşması, ABD için olduğu kadar Suudi Arabistan’ın da çıkarına.

Altıncı mesaj Rusya'ya yönelikti. Suudi Arabistan, OPEC+ çerçevesinde petrol fiyatları konusundaki koordinasyonun devam edeceğini ve Suudi Arabistan'ın ABD'nin baskıları nedeniyle onunla olan ilişkilerini değiştirmeyeceğini belirtti. Veliaht Prens, "Dünya piyasasındaki petrol fiyatlarını belirleyen şey arz ve taleptir" dedi ve bunun için petrol üreten ülkelerle, Rusya da dahil olmak üzere, koordinasyon yapılması gerektiğini belirtti.

Veliaht Prens ayrıca, Suudi Arabistan'ın Rusya-Ukrayna Savaşı'na ilişkin tutumunun, tüm tarafların uluslararası hukuka saygı duyması gerektiği gerekliliğine dayandığını açıkladı. Bu, Rusya'ya yönelik bir mesajdı ve Suudi Arabistan'ın Ukrayna konusundaki tutumunu paylaşmadığını gösteriyordu.

Reuters
Reuters

Yedinci mesaj, Yemen halkınadır. Bu mesajda, Suudi Arabistan'ın Yemen'in en büyük destekçisi olduğu ve olmaya devam edeceği belirtiliyor. Ayrıca, siyasi çözüm yolunun Yemen'in yeniden inşasına açılan kapı olduğu vurgulanıyor. Suudi Arabistan, Husiler sınır güvenliğini sağlamaya ve siyasi bir süreç başlatmaya açık olursa, Yemen'in istikrarlı ve gelişen bir ülke olması için Yemenli tüm aktörlerin siyasi iktidarda yer almasına yardımcı olmak için belirleyici bir rol oynayacaktır.

Yemen halkına verilen yedinci mesaj, Krallığın onların en büyük destekçisi olduğu ve olmaya devam edeceği ve siyasi çözüm yolunun Yemen'in yeniden inşasının kapısını açacağı yönündeydi.

Suudi Arabistan'ın iç politikalarının, dış politika yönelimlerinin merkezinde olduğunu vurgulamak için Veliaht Prens, mesajlarını Kızıldeniz'deki güzel Sindala Adası'ndan yayınlamayı seçti. Bu ada, dev NEOM projesi kapsamında turistleri ağırlamak için hazırlanmakta olan 32 adadan biri ve önümüzdeki yıl resmi olarak açılacak beş adadan biri.

Bu açık mesajlarla, Suudi Arabistan Veliaht Prensi, ABD ile devam eden müzakerelerin niteliği ve koşulları hakkındaki birçok medya spekülasyonunu sona erdirdi. Bu mesajlarda, ABD ile savunma anlaşmasının ABD için olduğu kadar Suudi Arabistan için de bir çıkar olduğunu, İsrail ile herhangi bir barış anlaşmasının, Başkan Biden yönetiminin Filistinliler için tatmin edici sonuçlar elde edebilmesiyle bağlantılı olduğunu ve Suudi Arabistan'ın Çin ve diğer ülkelerle ilişkilerini güçlendirmeye ve geliştirmeye devam edeceğini açıkladı.

ABD Başkanı Kennedy’nin meşhur bir sözü vardır:

"İyileşmenin sıcaklığını yaşamak keyifli olsa da çatı tamiratı için doğru zaman güneşin parladığı zamandır."

Muhammed bin Selman'ın temel mesajı açık ve netti: Suudi Arabistan, bu büyük ve zor dönüşümleri gerçekleştirmek, güneş ışığının altında çatıları tamir etmek için büyük bir ivmeyle yola çıkıyor ve kimseyi beklemeyecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.


Kral Abdulaziz'in havalandırdığı ilk uçak: Dakota

Kral Abdulaziz uçuşlarından birinde kullandığı Dakota uçağı. (Saqr Al Jazeera Müzesi)
Kral Abdulaziz uçuşlarından birinde kullandığı Dakota uçağı. (Saqr Al Jazeera Müzesi)
TT

Kral Abdulaziz'in havalandırdığı ilk uçak: Dakota

Kral Abdulaziz uçuşlarından birinde kullandığı Dakota uçağı. (Saqr Al Jazeera Müzesi)
Kral Abdulaziz uçuşlarından birinde kullandığı Dakota uçağı. (Saqr Al Jazeera Müzesi)

Kral Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud, ‘Ubeyye’ adlı atından indikten sonra Krallığın birleştiğini ilan ederek dünya coğrafi haritasını yeniden çizdi. Suudi Arabistan’ı dünyaya bağlamak ve devletin siyasi haritasını onun üzerinden çizmek için ‘Dakota DC-3’ uçağıyla bulutların üzerinde gezindi.

Dakota DC-3'ün hikayesi, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt'in, Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz bin Suud'a bir hediye vermek istemesine kadar uzanıyor. Roosevelt, Beyaz Saray'daki danışmanlarına, ‘çöl bölgesinde yaşayan bir Suudi kralına’ ne hediye edilebileceğini sordu. Danışmanlardan biri, Dr. John W. Snyder, Kral’a en iyi hediyenin bir uçak olacağını söyledi.

Suudi Arabistan Havayolları İletişim ve Medya İşleri Genel Müdürü Mühendis Abdullah eş-Şehrani, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, uçağın hediye için ayrılan bütçeyi aşması nedeniyle bu fikrin ilk aşamada reddedildiğini belirterek şunları söyledi:

“Ancak, başka bir öneri sunulması istendiğinde, Dr. Snyder fikrinde ısrar etti. Bu hediyenin, Suudi Arabistan Kralı'nın ülkesinin farklı bölgelerini birbirine bağlamasına olanak sağlayacağını söyledi. Çünkü yönettiği ülke çok büyük bir alana yayılmıştı ve ne yolları ne de demiryolları vardı. Bu uçak, ülkesinin farklı bölgelerini birbirine bağlamada önemli bir rol oynayacaktı.”

Hava taşımacılığının başlangıcı

14 Şubat 1945 tarihinde, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt'in Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz bin Suud'a hediye ettiği Dakota uçağı, şimdilerde Dışişleri Bakanlığı olarak kullanılan ve Cidde'nin tarihi merkezinde yer alan bir alandaki toprak pistte indi. Uçak, ABD'li Komutanı tarafından Prens Mansur bin Abdulaziz'e teslim edildi. Prens Mansur, Kral Abdulaziz adına bir konuşma yaptı.  ABD hükümeti adına da bir konuşma yapıldı.

Fotoğraf Altı: Dakota, Suudi Arabistan'da sivil havacılığın başlangıcı oldu. (Saqr Al-Jazeera Müzesi)
Dakota, Suudi Arabistan'da sivil havacılığın başlangıcı oldu. (Saqr Al-Jazeera Müzesi)

30 Eylül 1945’te Kral Abdulaziz, Riyad yakınlarındaki Afif şehrinden ‘Dakota’ ile Taif şehrinin el-Haviya bölgesine doğru ilk yolculuğuna çıktı. Yanında Amerikalı Yüzbaşı Joey Grand ve yardımcısı Suudi Yüzbaşı Hamza da vardı. Dakota uçağının en önemli özelliklerinden biri, herhangi bir toprak pistte iniş yapabilmesiydi. Suudi Arabistan Havayolları Genel Müdürü Abdullah Şehrani'ye göre, bu özellik, havacılık sektörünün Suudi Arabistan'ın farklı bölgelerini ve idari bölgelerini kolayca birbirine bağlamasını sağladı. Şehrani, bu uçağın havacılık dünyasında, özellikle de Suudi Arabistan'da önemli bir etkisi olduğunu ve Suudi Arabistan'daki sivil havacılığın temeli olarak görüldüğünü vurguladı. Kral Abdulaziz, o yolculukta, hızlı ulaşım, bağlantı ve kalkış ve iniş kolaylığı sayesinde, bu uçağın ülkeyi birbirine bağlamak için uygun bir araç olduğuna ikna oldu. Afif'ten el-Haviya’ya yaptığı yolculuktan sonra indiğinde, iki ek uçak satın almaya karar verdi. Bu yolculuk, ülkenin farklı bölgelerini birbirine bağlamak için sivil havacılığın başlangıcını ve Kral Abdulaziz'in ilk vizyonunu, yani göçebelikten yerleşik hayata geçişi sağladı.

Dakota’nın özellikleri

Dakota DC-3 uçağı, Douglas Aircraft Company tarafından ilk kez 1935 yılında üretildi. Brad Whitney firması tarafından üretilen iki motorlu, alçak tek bir kanatlı bir uçaktı. 28 yolcu veya 6 bin ritl (2 bin 725 kg) ağırlık taşıma kapasitede olan uçağın uzunluğu yaklaşık 20,  kanat açıklığı da 30 metre. Ayrıca Saatte 370 kilometre hıza çıkabiliyor.

Fotoğraf Altı: Saqr Al-Jazeera Müzesi'ndeki Dakota uçağı. (Saqr Al-Jazeera Müzesi)
Saqr Al-Jazeera Müzesi'ndeki Dakota uçağı. (Saqr Al-Jazeera Müzesi)

Şehrani, Suudi Arabistan Krallığı'ndaki kalkış ve iniş pistlerini seçmekle görevlendirilen Kaptan Abdusselam Serhan ile zengin bir hikayesi olduğunu söyledi. Serhan’ın eşeğini alıp Krallık’ta dolaşarak uçakları indirmek için uygun yerleri seçmek için seyahat ettiğini belirten Şehrani "Eşek meselesini belirttim çünkü önemli bir anlamı var. Zira havalimanları çok ilkel bir yolla seçildi" dedi.

Şehrani, ilk neslin bize daha sonra kanıtlanan dokunuşlar bıraktığını söyledi. Havalimanlarının kuralları ve şartlarının Chicago Anlaşması'na göre, belirlediğini kaydetti. Abdusselam Sarhan bu ülkeye büyük bir iyilik yaptı, çünkü seçtiği her yer doğruydu ve daha sonra küresel kuruluşlar tarafından belirlenen özelliklere uygundu.

Dış hatlara yolculuk, Kral Abdulaziz'in emriyle Filistin'in Ludd şehrine yapılan ilk uçuşla başladı. Şehrani'ye göre, 1950'ler ve 1960'larda kalkış ve iniş pistlerinin sayısı günümüzden daha fazlaydı. Bunun nedeni, şehirleri birbirine bağlamaktı. Şehrani bu konu hakkında şunları söyledi:

"Birçok havaalanımızın olmasının nedenini açıklayan gerçek bir hikayeyi hatırlıyorum. O dönemde, sadece bazı köylere inip doğum yaptırmak için Riyad veya Cidde'ye gitmesi gereken kadınlara yardım etmekle görevli bir grup Suudi pilot vardı. Bu pilotlar, Selil Vedia, Mucmea ve Afif gibi birçok havaalanı veya pistte iniş yapıyorlardı. Ancak havacılığın gelişmesiyle birlikte, ülkedeki resmi havalimanlarının sayısı 28'e yükseldi. Ayrıca Aramco ve diğer şirketlere ait çok sayıda iniş pisti bulunuyor.”

İddialı bir vizyon

Kral Abdulaziz, Suudi Arabistan'da hava taşımacılığının temelini attı ve bunu hedeflerine ulaşmak için önemli bir araç olarak gördü. Kral Abdulaziz, hükümdarlığı sırasında büyük bir atılım yaptı ve bu atılım Kral Faysal'ın hükümdarlığı döneminden günümüze kadar devam etti. Suudi Arabistan devletinin başlangıcından bu yana, havacılık sektörü cömert bir şekilde ve dünyanın geri kalanıyla bağlantılı bir ülke olma vizyonu ile desteklendi. Bu, Suudi Arabistan'ın dünyanın büyük güçlerinin sahip olmadığı uçaklara sahip olmasının nedenini açıklıyor. Suudi Arabistan, Ortadoğu'da ilk olarak Boeing 707, Boeing 747 Jumbo ve Lockheed L-1011 TriStar uçaklarını işletti. Bu uçakların satın alınmasının amacı, ülkenin dört bir yanını birbirine bağlamanın ilk aşamasını aşmak ve dünyaya bağlanma hedefine ulaşmaktı.

Kral Abdulaziz'in çok hızlı ilerleyen bir vizyonu vardı ve bu vizyon, deveden uçağa geçiş kavramını yansıtıyordu. Şehrani açıklamasında "Halen hayatta olan pilotlarımız var ve bir zamanlar deve çobanlığı yapıyorlardı. Aslında bugüne kadar araba kullanmayı bile bilmiyorlar. Deveden doğrudan uçağa geçtiler” dedi. Şehrani, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın vizyonunun, havacılık sektörü de dahil olmak üzere Kral Abdulaziz'in vizyonuna çok yakın olduğunu belirtti. Suudi Arabistan, 1945 yılında bir uçağa sahipken şimdi Suudi Arabistan Havayolları grubunda 177 uçak bulunuyor. 2030 yılına kadar 241 uçağa sahip olunması planlanıyor.


Kuruluş öncesi ve sonrasında Kral Abdülaziz’in gıda güveliği konusundaki endişesi

1950’de ürünlerini taşıyan Suudi çiftçiler. (George Washington Üniversitesi Kral Abdülaziz Araştırma ve Arşiv Vakfı)
1950’de ürünlerini taşıyan Suudi çiftçiler. (George Washington Üniversitesi Kral Abdülaziz Araştırma ve Arşiv Vakfı)
TT

Kuruluş öncesi ve sonrasında Kral Abdülaziz’in gıda güveliği konusundaki endişesi

1950’de ürünlerini taşıyan Suudi çiftçiler. (George Washington Üniversitesi Kral Abdülaziz Araştırma ve Arşiv Vakfı)
1950’de ürünlerini taşıyan Suudi çiftçiler. (George Washington Üniversitesi Kral Abdülaziz Araştırma ve Arşiv Vakfı)

Gıda güvenliğini sağlamak, babalarımızın ve dedelerimizin krallığını yeniden kurma yolculuğundan bu yana Kral Abdülaziz bin Abdurrahman’ın (Allah rahmet eylesin) başlıca endişelerindendi. Kurucu Kral, birleşip büyük varlığı (Suudi Arabistan Krallığı) kurduğunda, güvenliği yaymanın, yeni ortaya çıkan devlet için idari düzenlemeleri onaylamanın, eğitimi yaymanın, tedavi için acil bir sağlık sistemine kavuşmanın, ölümlere neden olan salgın ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmenin yanı sıra gıda güvenliğini de öncelikleri arasına koydu.

Araştırmacı, tarihçi ve Kral Abdülaziz’in tarihiyle ilgilenen Dalal bint Zayed Al Maadi, Şarku’l Avsat’a tarım alanının ötesine geçen, kalkınmaya, sosyal, politik, iç ve dış güvenlik hedeflerine yönelik dikkat çekici ve verimli projelerle Kral Abdülaziz’in halkın gıda güvenliğini sağlamak için gösterdiği çabaları belgeledi.

Çölde yerleşim, tarımsal örtülü bir sosyal reform olarak sayılıyor. Al Maadi, Kral Abdülaziz’in hayatının başlangıcında ve İkinci Suudi Devleti’nin sonunda, babasından, büyükanne ve büyükbabasından Birinci Suudi Devleti hakkında sosyal reformun önemini fark ettiğini belirtti. Aktardığına göre Kral Abdülaziz, bilgeliğine dayanarak, hayatları istikrarsızlıkla karakterize edilen ve koşulları ganimetlere bağlı olan göçebe kavimleri yerlerinde seyretti.

Bu bağlamda Kral Abdülaziz, kıl ve yün yerine ‘Hicr’ adı verilen, çamurdan yapılmış yerler oluşturarak çöle yerleşme kararı aldı. Kral Abdülaziz, tembelliğe yol açacak veya yeniden yerleşim projesinin kurulmasının işaretlerini istikrarsızlaştıracak her türlü adımla yüzleşmeye gayret etti. Okul kurma girişiminde bulunduğunda okullarda çok sayıda fakih görevlendirildi, onlara fon sağlandı, halka arpa ve buğday tohumları dağıtıldı.

Fransız yazar J. Benoist Mechin, bu konuya merakla yaklaşırken, “Ülkenin büyük bir kısmı çöl iken, bir ülkenin gücünün ve güvenliğinin tarıma dayanması garip değil mi? Onu sulayacak bir nehir yok ve yılda sadece yedi santimetre yağmur almıyor mu?” diye sormuştu.

Al Maadi şunları söyledi:

“Kral Abdülaziz’in çabaları Hicr’in kuruluşundan sonra da devam etti. Dikkatini çiftçilere hizmet etmeye ve onların koşullarını iyileştirmeye odakladı. 4/4/1347 H. (20/9/1928 M.) tarihinde çiftçilere referans olmak, onların ihtiyaçlarını karşılamak ve aralarında çıkabilecek anlaşmazlıkları çözmek amacıyla Medine’de bir ziraat dairesi kurulmasına dair kraliyet onayı çıkarıldı.”

Başkan olarak Şeyh Abbas Kamkamci, üye olarak Şeyh Salih Şaklabha ve diğerlerinden oluşuyordu. H. 1350/ M. 1931 yılında yeniden teşkilatlandırılarak ve üye sayısı artırılarak daire, Ziraat Müdürü denilen bir başkan ve dönemin Medine Prensi Muhammed bin Abdulaziz Al Suud’a bağlı kıdemli çiftçilerden oluşan dört fahri üye içeriyordu.

Tarım işlerinde erken bakım

Araştırmacı sözlerine şöyle devam etti:

“Daha sonra H. 1351/ M. 1932 yılında Abdullah Süleyman başkanlığındaki Maliye Bakanlığı, tarım makine ve ekipmanlarının ithalatının ve ilerleyen yıllarda bunları taksitle çiftçilere satmanın yanı sıra, örnek çiftliklerin kurulmasıyla ilgili görevleri denetleyerek tarımsal işlerle ilgilendi. Bu adım, ülkedeki tarım hareketini teşvik etmek açısından olumlu bir ivmeydi.”

H. 1358/ M. 1939 yılında Temsilciler Meclisi’nde, çiftçilerin borçlarının ödenmesi ve koşullarının iyileştirilmesi için çalışacak, Maliye Bakanlığı çatısı altında bir tarım idaresi kurulmasının gerekliliği görüşüldü. Ancak teklif, mevcut zamanın böyle bir projenin uygulanmasına elverişli olmaması nedeniyle birkaç görüşmeden sonra reddedildi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Kraliyet çabalarına uygun olarak hükümet, Maliye Bakanlığı’nın her kabilenin tarımsal mülklerini tescil ettirme talebini onayladı ve her bölgede çiftliklerin yönetimiyle görevlendirilen bir organ görevlendirildi. Bu organ, emirlikten bir üye, belediye veya belediye meclisinden bir üye ya da belediyesi olmayan bölgelerde idari konseyden bir üye, maliyeden bir üye, emniyetten bir üye ve mahkemeden bir üyeden oluşuyordu. Böylece her heyet çalışmasını bitirdiğinde bile, varsa arazinin adı, sınırları, yeri, sahibinin adı, varsa mülkün kontrolünü ele geçirmek için yapılan iddianın tarihi hakkında kapsamlı bilgi veriyordu.

Çiftçilere hizmet veren tarım organları kurulmaya devam etti. H. 1361/ M. 1942 yılında kralın çuval buğdayla temsil edilen yardımını bölüşmek üzere bir komite oluşturuldu ve toplam mali miktar, her çuval buğday için 30 riyal oldu.

H. 1367/ M. 1948 yılında Kral Abdülaziz, tarımın gelişimini denetleyecek ilk organ olarak Tarım Müdürlüğü’nün kurulması emrini verdi. Bunu yöneten ilk kişi, Maliye Bakanı Abdullah Süleyman’ın gözetiminde Muhammed Salih Kazaz oldu.

Devlet destekli özel tarım şirketleri

Al Maadi konuya dair şunları söyledi:

“Suudi halkı da başta H. 1348/ M. 1929’da Taif şehrinde kurulan Hayırsever Tarım Şirketi olmak üzere Suudi hükümetinden büyük destek alan tarım şirketlerinin oluşumuna aktif olarak katkıda bulundu. Taif’teki çiftçileri teşvik etmek için Taif Valisi Prens Faysal, su kaldırma makineleri getirip Şubra kuyusuna yerleştirme girişiminde bulundu.”

Prens Faysal, bu çalışmayla halkın bu durumu iyi izleyip, onları cesaretlendirmeye çalıştı ve böylece halkın o işi taklit etme isteği oluştu. Bu tarım makineleri, Vadi Fatıma çiftçilerinin birçok tarım makinesi getiren bir tarım şirketi kurmasına kadar, halk arasında tarımın canlanmasına katkıda bulundu.

Fotoğraf Altı: Taif’teki tarım hayır kurumu, Hicaz ve Necid Krallığı döneminde tarım şirketlerinin kurulmasına yönelik bir modeldi.
Taif’teki tarım hayır kurumu, Hicaz ve Necid Krallığı döneminde tarım şirketlerinin kurulmasına yönelik bir modeldi.

Tarım şirketlerinin kurulması ve devlet desteğinin devamında, tarım arazilerini canlandırmak ve buralarda kuyu açmak amacıyla bir tarım anonim şirketi olan Al-Wajh Şirketi kuruldu. Şirket, Vecih halkının isteği üzerine Şura Konseyi’nin 8/5/1350 H./ 16/12/1931 M. tarihli ve 510 sayılı kararı ile oluşturuldu.

H. 1352/ M. 1933 yılında Suudi hükümeti, Şeyh Muhammed Surur es-Sabban’ın Hicaz’ın ihracatını birleştirmeyi ve bunların yönetimi ve yeniden canlandırılması üzerinde çalışmayı amaçlayan bir tarım şirketi kurma talebini kabul etti. Hisse sayısı başlangıçta bin adetti ve her birinin fiyatı 5 riyaldi. H. 1355/ M. 1936 yıllında Medine’de artezyen kuyularının kazılmasına başlanması ve yavaş yavaş modern makine ve aletlerin sağlanması amacıyla özel bir şirket kuruldu. Bu şirket, hükümet tarafından onaylanmış, 26 maddeden oluşan özel bir sistem geliştirmiştir. Şirketin toplam hisse sayısı bin 500 olup, her hissenin değeri peşin ödenmiş 2 riyaldi.

Tarım şirketlerinin başarısı sonucunda Krallık’ta, H. 1368/ M. 1948 yılında Abdullah bin Muhammed bin Suveylem’in başkanlığını yaptığı ve geniş tarım arazilerinin yatırımı için çalışan Al-Bukayriyah Şirketi gibi bir başka şirket daha kuruldu. Bu şirket, Maliye Bakanı Abdullah Süleyman’ın övgüsünü kazanınca refah yolundaki adımlarını hızlandırdı. En önemli başarılarından biri de kuyulardan su çekmek için 30’dan fazla makine ithal etmesi ve bunların el-Badai ve el-Bukayriyah kuyularına kurulmasıydı.

Uluslararası El-Harc Tarım Projesi

El-Harc Tarım Projesi, tarım ürünlerini güvence altına almak ve gelişmekte olan ülkelerdeki kalkınma projelerine kapı açmak amacıyla Suudi Arabistan’da düzenlenen önemli bir faaliyet sayılıyor. Bununla ilgili olarak araştırmacı Al Maadi, Kral Abdülaziz’in ürünlerine güvenmek ve yurt dışından ithalatı azaltmak için el-Harc’da tarım projesi kurma fikrini idari adımlarla başlattığına dikkat çekti.

Konuyla ilgili olarak Ahmed Abdul Gafur Attar şu açıklamada bulundu:

 “El-Harc, Kral Abdülaziz’in İbn Süleyman’a sunduğu bir fikirdi ve onu bunu uygulamakla görevlendirdi. İbn Süleyman, onu kralın mührüyle mühürledi, açtı, fikri iyice inceledi. Daha sonra yerleşik öğretilerin rehberliğinde onu hayata geçirmek için çalıştı. Kral, İbn Süleyman’a olan güveninden dolayı onu, H. 1354/ M. 1936 yılında el-Harc’ı geliştirme fikrini hayata geçirmekle sorumlu tuttu. Tarımla ilgili ilk denemeler H. 1358/ M. 1939 yılında başladı. Toplam 30 beygir gücündeki ilk iki küçük pompa, kaburga gözüne yerleştirildi.”

Fotoğraf Altı: M. 1950 yılında Suudi uzman ve tercüman Abdurrahman bin Kasım’ın yetkinliğinde, el-Harc’daki Hafş Dagra çiftliğinin denetçisi sertifikası verildi.
MS. 1950 yılında Suudi uzman ve tercüman Abdurrahman bin Kasım’ın yetkinliğinde, el-Harc’daki Hafş Dagra çiftliğinin denetçisi sertifikası verildi.

Araştırmacı Al Maadi, el-Harc tarım projesinin genel olarak Suudi Arabistan Krallığı’ndaki etkisi hakkında bunun, Krallık’taki kalkınma projelerine kapı açıcı olduğunu belirtti. Bu aynı zamanda Tarım Bakanı ve Tarımsal Proje Direktörü Kenneth Edwards’ın Washington’da projede elde edilen başarılar hakkında yaptığı konuşmadaki sözleriyle de ortaya koyuldu.

El-Harc Tarım Projesi ayrıca, yönetim ve tarımı birleştiren yetkinliklerin yaratılmasına da katkıda bulundu. Proje aynı zamanda, ithal edilenin iki katı tarımsal üretim elde edilmesini sağladı. Bu durum, büyük taşıma araçlarıyla çevredeki bölgelere tedarikte en büyük etkiye sahip olan tarımsal ürünlerin yetiştirilmesinin genişlemesine katkıda bulundu.

Ayrıca proje, el-Harc’ın güneybatısında yer alan ve 700 hektarı aşmayan bir alana sahip olan Kafs Dagra projesi ve ayrıca H. 1369/ M. 1949’da ortaya koyulan el-Hofuf tarım projesi gibi proje fikrinin takip edilmesi açısından da ilgi uyandırdı. Ticari gübre kullanmak için bol hurma mahsulü elde etmek, eski ve modern yerel çiftçilerin topraklarını sürmek için sabanlarla deneyler yapmak ve Hofuf’ta bir tarım enstitüsü kurmak için çalışmak gibi çeşitli denemeler başarılı oldu.

Araştırmacı, projenin Suudi ve ABD hükümetleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir rol oynadığına dikkat çekti. Öyle ki tarımsal proje, projenin siyasi öneme sahip olması nedeniyle iki ülke arasındaki işbirliğinin bir örneği haline geldi. Aynı zamanda güvenlik ve refahın tesisine de katkıda bulundu. Krallık halkına yiyecek sağladı. Ayrıca Krallık’ta modern bir kalkınma başlangıcı için çeşitli işçilerin eğitilmesine de katkıda bulundu. H. 1370/ M. 1950’de tarım ve hayvancılık üretimi, değerinin işçilik maliyetlerini aştığı noktaya ulaştı. Kenneth Edwards’ın da belirttiği gibi el-Harc çalışanları, dış yardımdan zamanında vazgeçmeye hazırlık amacıyla Suudileri yeni makineleri kullanma konusunda eğitmeye başladı.

El-Harc Tarım Projesi, artan talebin bir sonucu olarak kurulan Barnes Manufacturing’e bağlı bir acente kurarak, pompa ve motorlarının onarımı konusunda eğitim alıp iş fırsatları da elde etti. 65 adet pompa kurulumu yaparak ve kullanıcılarına rehberlik ederek katkı sağladı. Kalitesiyle Suudi hükümetinin memnuniyetini kazandı. Bu da Suudi Arabistan’ın 750 pompa daha sipariş etmesine vesile oldu.

Araştırmacı, el-Harc tarım projesinin H. 19/1/1372’de Riyad’da demiryolunun açılmasına katkıda bulunduğunu vurguladı. Araştırmacıya göre bu durum, daha sonra çöl yollarını canlandırması ve çevre köylerde modern bir tarım kalkınması oluşturması ümidiyle Kral Suud’u Riya, Dammam, Medine, Cidde ve Mekke’yi birbirine bağlayan demiryolu projesinin tamamlanmasının hızlandırılmasının gerekliliği konusunda emirler vermeye teşvik etti.

Ürünleri için örnek çiftlikler ve fabrikalar

Al Maadi, tarım projesinin Maliye Bakanı’nın Mekke ve Cidde arasındaki Hada’da bulunan çiftlik gibi çeşitli sebzelerin üretimiyle öne çıkan çiftlikler kurmaya çalıştığını belirtti. Söz konusu çiftlikte, Al-Shara’i’deki domates suyu fabrikasına sevk edilen domateslerin bir kısmı Mekke ve Cidde’deki pazara, bir kısmı da Cidde’deki yabancı topluluğa dağıtılıyordu. Aynı şekilde bamya, karnabahar ve patlıcan da buradan alınıp pazarda satılıyordu. Çiftlik aynı zamanda, hayvanlara yem olarak kullanılan bol miktarda yonca üretimiyle de öne çıktı. Bu nedenle çiftlikteki keçi sayısı arttı. Bu da bir kısmının satılmak üzere Mekke’ye gönderilmesini sağladı.

Süt inekleri ve yeni doğmuş buzağılara gelince bunlar, her biri 5 galon kapasiteli 4 bin 803 teneke kaplarla Mekke’ye nakledilenler gibi, et ve peynir üretimi için kullanılıyordu. Çiftlikteki işçi sayısı 75 kişiye ulaşırken müdürlük, birçok tarım işinde kullanılmak üzere tüm aksesuarlarıyla birlikte traktör bile ithal etti. Maliye Bakanı ise bunu çiftliğinde kullanmakta hızlı davrandı.

Ayrıca Hamad Süleyman’ın suyun araziye uygun bir şekilde dağıtılacağı, arazinin içine sıkışan çakıl, taş ve kemiklerin temizleneceği, tarım yöntemlerine aşina çiftçilerin ve gurbetçilerin getirileceği, tohum, fide, çelik, pulluk ve su vinci gibi modern tarım makinelerinin sağlanacağı bir teknik planlayarak buranın örnek bir çiftlik haline getirilmesine katkıda bulunduğu Mekke-i Mükerreme’deki Al-Shara'i çiftliği de yıllar içerisinde örnek bir çiftlik haline geldi. Ülkeye hurma, buğday, sebze ve meyve sağladı. Bu çiftlikteki çalışmalar, Süleyman kontrolünde yürütüldü.


Video oyunları, yürüyüş, basketbol… İşte Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın hobileri

Veliaht Prens, 21 Eylül 2023'te Neom şehrinde yayınlanan bir röportajda Fox News sunucusu Bret Baier ile konuşuyor (SPA)
Veliaht Prens, 21 Eylül 2023'te Neom şehrinde yayınlanan bir röportajda Fox News sunucusu Bret Baier ile konuşuyor (SPA)
TT

Video oyunları, yürüyüş, basketbol… İşte Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın hobileri

Veliaht Prens, 21 Eylül 2023'te Neom şehrinde yayınlanan bir röportajda Fox News sunucusu Bret Baier ile konuşuyor (SPA)
Veliaht Prens, 21 Eylül 2023'te Neom şehrinde yayınlanan bir röportajda Fox News sunucusu Bret Baier ile konuşuyor (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakan Muhammed bin Selman, Fox News ile yaptığı röportajda hobilerinden bahsederek, doğada yaptığı birçok sporun yanı sıra video oyunlarına, yürüyüşe ve dalışa da özel ilgi duyduğunu söyledi.

Veliaht Prens Neom’da Fox News'in baş siyasi programlar sunucusu Brett Baier’e verdiği röportajda, çocukluğundan beri sevdiği hobileri arasında video oyunları oynamak olduğunu ifade ederek, oyun oynamanın bir süre kendisini gerçeklikten uzaklaştırdığını aktardı. Prens Muhammed bin Selman, “Çocuklarımla ve arkadaşlarımla oynuyorum ve birkaç saatliğine dünyanın kaygılarından kopuyorum” ifadelerini kullandı.

Veliaht Prens, 21 Eylül 2023'te Neom şehrinde yayınlanan bir röportajda Fox News sunucusu Bret Baier ile konuşuyor ( SPA)
Veliaht Prens, 21 Eylül 2023'te Neom şehrinde yayınlanan bir röportajda Fox News sunucusu Bret Baier ile konuşuyor ( SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, e-sporun önemine değinerek, bunun ‘küresel olarak gerçekleşen en önemli şeylerden biri’ olduğunu ve her yıl yüzde 50 oranında dünyanın en hızlı büyüyen endüstrilerinden biri olduğunu kaydetti. E-sporun yıllık getirisi, yatırımın yüzde 13 ila 25'i arasında değişiyor.

Röportajda bu alana dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Veliaht Prens, “Bu o kadar etkileyici ki, bunu kaçırmamalıyız, eSpor bugün Hollywood’u yeniyor. Bir içerik oluşturucunun 2 milyardan fazla izlenme sayısı var, bu Hollywood'un en büyük filminden daha fazla, bu yüzden önemli” ifadelerini kullandı.

Veliaht Prens, golf, kürek, bisiklet ve basketbol gibi yaptığı pek çok spor olduğunu ama en çok ilgilendiği şeyin yürüyüş, dalış ve doğada olmak olduğunu kaydetti.