Trump’ın konutuna baskın yapan FBI neden şüphelerin odağında?

FBI'ın köklü bir siyasi müdahale geçmişi olduğu iddia ediliyor.  FBI, ABD güvenlik servisleri arasında soruşturma yetkisi en geniş olanı. (AP)
FBI'ın köklü bir siyasi müdahale geçmişi olduğu iddia ediliyor. FBI, ABD güvenlik servisleri arasında soruşturma yetkisi en geniş olanı. (AP)
TT

Trump’ın konutuna baskın yapan FBI neden şüphelerin odağında?

FBI'ın köklü bir siyasi müdahale geçmişi olduğu iddia ediliyor.  FBI, ABD güvenlik servisleri arasında soruşturma yetkisi en geniş olanı. (AP)
FBI'ın köklü bir siyasi müdahale geçmişi olduğu iddia ediliyor. FBI, ABD güvenlik servisleri arasında soruşturma yetkisi en geniş olanı. (AP)

Tarık eş-Şami 
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın, Florida’da bulunan konutunun 8 Ağustos’ta Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ajanları tarafından aranmasından bu yana Cumhuriyetçi siyasilerin çoğu FBI’ı hedef aldı. Cumhuriyetçiler, Federal Soruşturma Bürosu’nun ABD’nin imajını sarstığını, siyasi olarak güdümlü olduğu için bir utanç kaynağı ve güvenilmez olduğunu savundu. Bazıları FBI’ın feshedilmesini ya da finansmanının kesilmesini dahi talep etti.  
Öte yandan Demokratlar ve liberal çizgideki medya kuruluşları, özellikle Ohio'daki FBI ofisine yapılan saldırının ardından ABD devlet kurumlarının hedef alınmaması konusunda uyardı. Bazıları ise olup bitenleri, eksantrik bir cumhurbaşkanı ile ülkenin istihbarat ve kolluk kuvvetleri arasındaki yılların kargaşasının bir uzantısı olarak yorumladı. FBI nedir, rolü nedir ve tüm bu kafa karışıklığı neden yaşanıyor?  

FBI nedir, görev ve yetki alanları nelerdir?  
Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Amerika Birleşik Devletleri'nin iç istihbarat ve güvenlik servisidir.  
ABD Adalet Bakanlığı yetki alanı altında çalışan başlıca Federal kolluk kuvveti organizasyonu olan FBI ABD İstihbarat Topluluğu'nun bir üyesidir. Adalet Bakanı'na ve Ulusal İstihbarat Direktörü'ne rapor verir. FBI’ın ilk harfi ‘federal sisteme’ atıfta bulunur ve ABD ulus devletini temsil eder. FBI’ın resmi sitesine göre, bu kuruluş bir ulusal polis gücü değil, Amerika Birleşik Devletleri'nin karşı karşıya olduğu en ciddi güvenlik tehditlerini ele almak için dünyadaki birçok ortakla yakın işbirliği içinde çalışan bir ulusal güvenlik örgütüdür. FBI, ABD vatandaşlarını korumakla yükümlüdür, aynı zamanda hem istihbarattan hem de cezai soruşturmadan sorumludur. Yani tutuklama ve ceza verme yetkisi vardır. FBI'ın 200 kategoriden fazla federal suç üstünde soruşturma ve yargılama yetkisi bulunmaktadır, ayrıca kanunun tenfizi için diğer yargı birimlerine yardımcı olur. FBI'ın soruşturma yetkisi, tüm ABD federal kolluk kuvvetleri arasında en geniş olanıdır. Görevleri arasında, ABD'yi terör, yabancı istihbarat operasyonları, siber saldırılar ve casusluktan korumak ve ulusal güvenliğin temin edilmesi vardır. Ayrıca yolsuzlukla mücadele etmek, sivil hakları korumak, suç organizasyonlarıyla mücadele etmek, önemli şiddet suçlarını araştırmak, Federal eyalet sistemi içinde yer alan yerel kuruluşlara, parmak izi, veri tabanı araması gibi konularda yardımcı olmak da görevleri arasındadır.  
Başsavcı, Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı işlenen suçları tespit etmek ve kovuşturmak için FBI’a görevli atama yetkisi verir. ABD yasaları resmi bir kurum olan FBI’ın, soruşturma ve tutuklama yapmasına, ateşli silah taşımasına ve federal yasaları korumasına imkan tanır. Büro ayrıca suikastları, adam kaçırmaları ve saldırıları soruşturma yetkisine de sahiptir. Eyaletler arası seyahat edenlere yönelik şiddet suçları gibi sınırlı durumlarda eyalet yasalarının ihlallerini araştırmak için de özel bir yetkisi bulunmaktadır.   

Ne zaman kuruldu? 
ABD Adalet Bakanlığı 1870'de federal yasayı uygulamak ve yargı politikasını koordine etmek için kurulduğunda, kadrosunda daimi müfettişler bulunmamaktaydı, dolayısıyla federal suçları soruşturması gerektiğinde özel dedektiflere itimat ediyordu. Daha sonra, 1865'te ABD Hazine’si tarafından sahteciliği araştırmak için oluşturulan gizli servis ajanları da olmak üzere diğer federal kurumlardan müfettişler tuttu. 26 Temmuz 1908'de Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart'ın kuzeni Savcı Charles Bonaparte, Adalet Bakanlığı'nda soruşturma gücü olarak bir dizi özel ajan atadı. Böylelikle daha sonra Federal Soruşturma Bürosu’na dönüşecek olan, Soruşturma Bürosu (Bureau of Investigation) kurulmuş oldu. Amerikan ‘History-Tarih’ web sitesine göre, Soruşturma Bürosu kanun kaçaklarını soruşturmak için bir dizi atılım gerçekleştirdi, kısa sürede büronun ajan sayısı 300’e yükseldi. Ancak bazı Kongre üyeleri, Soruşturma Bürosu’nun artan yetkilerinin, gücün kötüye kullanımına yol açabileceğinden endişelenmekteydi. Bununla birlikte ABD 1917’de Birinci Dünya Savaşı'na girdiğinde, Soruşturma Bürosu’na, askere alımlarda soruşturma yetkisi tevdi edildi. Ayrıca 1917 Casusluk Yasası'nı ihlal edenleri ve şiddete karıştığından şüphelenilen göçmenleri araştırmakla da görevlendirildi. 
  
Kızıl panik 
FBI'ın genişlemesi ve gelişmesinde ise en önemli rolü eski bir avukat olan John Edgar Hoover üstlendi. George Washington Üniversitesi mezunu Hoover, 1917'de Adalet Bakanlığı'na girdi, iki yıl sonra Başsavcı A. Mitchell Palmer'ın özel yardımcılığına getirildi. 1924'te Soruşturma Bürosu'nun (sonradan Federal Soruşturma Bürosu) Başkan Yardımcılığı'na atandı, yedi ay sonra da Büro’nun Başkanı oldu. Dünyanın en büyük parmak izi kataloğunun yanı sıra seçilen güvenlik görevlilerinin eğitim için gönderildiği FBI Ulusal Akademisi'ni kurdu. Rusya’da ‘Bolşevik Devrimi’nin’ ardından Amerikan işçi hareketinde komünizm ve anarşizmin yayılmasıyla ilgili endişeler ,’Kızıl tehlike’ olarak genel bir endişe duygusunu ateşledi. Hoover ‘Kızıl korku’ sürecinde, 1919-1920 yıllarında federal kolluk kuvvetlerini sertleştirdi ve her bir örgütsel liderin tanımlandığı ‘indeks sistemini’ yarattı. Hoover’in başında olduğu Soruşturma Bürosu 1921’e kadar 450 bin kişiyi fişledi ve komünist olduğundan şüphelenilen 10 bin kişiyi tutukladı. Otoriter yönetimi sık sık eleştiri konusu olan Başsavcı Mitchell Palmer’ın konumu sarsılsa da Hoover bu süreci zarar görmeksizin atlattı. Edgar Hoover 10 Mayıs 1924'te, Kongre tarafından Soruşturma Bürosu’nun başına getirildi. 1930'ların başında, organize suçlarla mücadelesinde önemli başarılar kaydetti. Ünlü suçluları izleyip ele geçirerek FBI'ın Kongre ve ABD kamuoyu tarafından saygı elde etmesini sağladı.
Hoover, yöntem ve uygulamaları nedeniyle eleştiriye uğramasına karşın, FBI'ın disiplinli ve bağımsız bir kimlik kazanmasında belirleyici rol oynadı. 

Dinleme faaliyetleri ve muhaliflerin izlenmesi  
İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte Hoover, karşı istihbarat tekniklerini yeniden canlandırdı ve iç dinleme ve diğer elektronik gözetim faaliyetlerini arttırdı. Savaşın sona ermesiyle birlikte Hoover yönetimindeki FBI, komünist tehditle yüzleşmeye odaklandı ve muhalif olduğu düşünülen milyonlarca Amerikan vatandaşı fişlenmeye başladı. Bu dönemde FBI, Amerikan Karşıtı Eylemler Komitesi ile birlikte yakın bir şekilde çalıştı. İkinci ‘Kızıl Panik’in mimarı Senatör Joseph McCarthy ve Hoover bu dönemde birlikte mesai yaptı. 1956'da Hoover, başlangıçta Amerikan Komünist Partisi'ni hedef alan, ancak daha sonra Amerika'daki herhangi bir radikal örgüte sızmak için genişleyen ‘COINTELPRO’ (Counter Intelligence Program) adlı gizli bir karşı istihbarat programı başlattı. Federal Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen bu program, Amerikan siyasi örgütlerini gözetlemeyi, sızmayı, itibarını sarsmayı ve taciz etmeyi amaçlamaktaydı. COINTELPRO feminist örgütleri, savaş karşıtlarını, sivil hareketleri, ‘Siyah Güç’ hareketi aktivistlerini, çevreci ve hayvan hakları örgütlerini ve Kızılderili hareketlerini hedef aldı. 1960'larda Quintelpro'nun geniş kaynakları Ku Klux Klan gibi tehlikeli ve ırkçı gruplara karşı da kullanıldı, ancak aynı zamanda Afrikalı-Amerikalı sivil haklar örgütlerine ve liberal Vietnam Savaşı karşıtı örgütlerine karşı da faaliyet yürütüldü.  

Nixon’ın korunması 
1969'da medya, kamuoyu ve Kongre, FBI'ın gücünü kötüye kullandığından ciddi bir biçimde şüphelenmeye başlamıştı. Kariyeri boyunca Hoover ilk kez geniş çapta eleştirilmekteydi. Kongre, gelecekteki FBI direktörlerinin atanmasında Senato’nun onayının gerekmesini ve direktörlerin görev süresinin 10 yıl ile sınırlandırılmasını teklif etti. 2 Mayıs 1972'de, ‘Watergate’ skandalı patlamak üzereyken, Hoover kalp rahatsızlığından ötürü hayatını kaybetti. Watergate davası daha sonra FBI'ın Başkan Richard Nixon'ı hakkında yürütülen soruşturmadan yasadışı bir şekilde koruduğunu ortaya çıkardı. Kongre, FBI yetkililerini titizlikle sorguya çekti ve büronun yetkisini kötüye kullandığını ve anayasaya aykırı bir şekilde dinleme ve gözetleme yaptığını ortaya çıkardı. Bu tarihten itibaren Kongre ve medya FBI’ın faaliyetlerine karşı daha temkinli bir tutum sergileyecekti.  

Siyasi müdahaleler
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın evinin FBI tarafından aranması, Cumhuriyetçiler tarafından öfkeyle karşılandı. Cumhuriyetçilerin çoğu, FBI’ın kurulduğu 1930’lu yıllardan bu yana ‘siyasi müdahaleler içinde yer aldığını’ ve bu nedenle ‘güvenilirliğini’ yitirdiğini düşünüyor. Eski New York Vali Yardımcısı Betsy McCaughey, Federal Soruşturma Bürosu’nun geçmişte, şiddet, hile, altama, siyasi müdahaleler ve kanun dışı yollara başvurma konusunda sabıkalı olduğunu belirtti. New York Post için bir makale kaleme alan McGoughee, FBI'ın Cumhuriyetçi Senatör Gerald Nye'yi hedef aldığını ve suç faaliyetine dair kanıt aramak için posta kutusunu açtığını yazdı. Ayrıca, 1948’deki başkanlık seçimleri sırasında da Cumhuriyetçi aday Thomas Dewey'e Başkan Harry hakkında gizli bilgiler sızdırdığını hatırlattı. Cumhuriyetçiler o dönemde bu gizli bilgileri Truman’ı itibarsızlaştırmak için kullandılar ama yine de seçimleri kazandı.  

Fesih veya finansman kesintisi 
Cumhuriyetçi Temsilci Jeff Duncan'ın Twitter'da FBI'ın ‘boğazına kadar’ yozlaşmış olduğunun defalarca kanıtladığını ve bu büronun bir aşamada feshedilmesi gerekebileceğini yazdı. Cumhuriyetçi Temsilci Matt Gaetz, Steve Bannon ile yaptığı bir podcast yayınında, FBI ajanlarını Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin (Doğu Almanya) Devlet Güvenlik Bakanlığı'nın (Stasi) muvazzaflarına benzetti. Gaetz Kongre’den ‘siyasi rakiplerini hedef alan herhangi bir kurum veya yönetime karşı’ yaptırımlar uygulaması talebinde bulundu. Gözlemciler, Cumhuriyetçi Parti'nin, George Floyd'un bir polis tarafından öldürülmesinden sonra Liberallerin polise fon sağlanmasının durdurulması taleplerini şiddetle eleştirdiğini hatırlatarak, bu yeni pozisyonu büyük bir değişim olarak değerlendirdi. Yine de Trump'ın evinin aranması üzerine FBI'a saldıran Cumhuriyetçilerin çoğu, eylemlerini sorgulasalar da FBI'ın fonunun kesilmesi yönünde çağrıda bulunmadı. 

Çalkantılı yıllar 
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre The Washington Post, Trump'ın ikametgahının aranmasının, eski başkan ile ABD istihbarat ve kolluk kuvvetleri arasında yıllarca süren kargaşasın dramatik bir sonucu olduğunu işledi. Gazete, Trump'ın daha önce başkanlığını baltalamakla suçladığı ‘derin devlet’ karşıtı açıklamalarını hatırlatarak, Donald Trump’ın ‘bazı gizli belgeleri’ siyasi rakiplerine karşı kullanmak üzere, kişisel malı gibi saklamış olabileceğine dikkat çekti. ABD güvenlik servisleri başkanları ile Trump’ın ilişkisinin, yakın tarihin ‘en zehirli’ ilişki biçimi olduğu iddia edildi. Trump'ın istihbarat servislerine duyduğu öfke biliniyor, bu bağlamda Twitter'da bazı ‘gizli bilgileri’ paylaşmıştı. Trump Rusya'nın seçimlere müdahalesine ilişkin istihbarat servislerinin raporlarına kıyasla, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in sözlerini daha inandırıcı bulduğunu açıklamıştı. Trump’ın görevindeki son günlerinde çok sayıda hassas belgeyi Beyaz Saray'dan Florida'da okyanus kıyısındaki malikanesine gönderdiği iddia ediliyor. Öte yandan bazı istihbarat servislerinin başkanlarının Trump’a brifing verirken, bazı bilgilerin üzerini çizdiği de iddialar arasında. Güvenlik uzmanı ve Lord of Spies/Casusların Efendisi kitabının yazarı Chris Whipple, Amerika tarihinde başkanlar ve istihbarat şefleri arasında hemen her dönem gerilimler yaşandığını ancak Trump’ın istihbarat servisleriyle özellikle sorunlar yaşadığını söylüyor.
ABD'nin Cincinnati kentinde, perşembe günü, zorla Amerikan Federal Soruşturma Bürosu'nun (FBI) ofisine girmeye çalışan silahlı bir kişi öldürüldü. Emekli FBI çalışanı Frank Montoya, kolluk kuvvetlerine ve güvenlik servislerine karşı kışkırtıcı bir dil benimsenmesi konusunda uyarıda bulunuyor. Bazılarının FBI’a karşı şiddet eylemlerinde bulunulması çağrısı yapması ise endişelere yol açıyor.



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.