Hint sinemasının, Selman Rüşdi romanları üzerindeki büyük etkisi

Selman Rüşdi’nin ‘Geceyarısı Çocukları’ kitabı beyaz perdeye uyarlanırken ilk hocası Satyajit Ray oldu

Gece Yarısı Çocukları filminden bir sahne (Medya servisi)
Gece Yarısı Çocukları filminden bir sahne (Medya servisi)
TT

Hint sinemasının, Selman Rüşdi romanları üzerindeki büyük etkisi

Gece Yarısı Çocukları filminden bir sahne (Medya servisi)
Gece Yarısı Çocukları filminden bir sahne (Medya servisi)

Hovik Habashian
Selman Rüşdi, ‘Şeytan Ayetleri’ adlı romanı yazdığı için hakkında İmam Humeyni tarafından ölüm fetvası verilmesinin üzerinden 32 yıl geçtikten sonra New York'ta radikal görüşlü genç bir adamın bıçaklı suikast girişimine uğradı. Olay, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Hem Arap hem de yabancı basın kuruluşları, içinde bulunduğu durum nedeniyle 1990’lı yılların başında uluslararası bir mesele ve aynı zamanda Batı'da ifade özgürlüğünün bir sembolü haline gelen Hint asıllı İngiliz yazar Selman Rüşdi fenomenine büyük bir ilgi gösterdi. Aynı zamanda İslam dünyasında, İslam dininin kutsallarına saldırdığı için hesap vermesini isteyen birçok ses yükseldi. Son birkaç günde birçok kişi onun eserlerini yeniden okumaya ve yeni gelişmeler çerçevesinde onun düşüncesini incelemeye çalıştı. Çünkü 11 Eylül 2001 saldırıları öncesindeki dünya ve sonrasındaki dünya artık aynı değil ve birçok yazar hiç vakit kaybetmeden dindar kesimi kışkırtan yönleri, bazen Batı'ya egemen olan siyasi bir bakış açısıyla değerlendirdi.
Öncelikle tartışmalı herhangi bir edebi eserin önünde sonunda sinemaya aktarıldığı unutulmamalı. Hollywood'daki senaryo yazarları ve yapımcılar, Şeytan Ayetleri gibi romanların haklarını satın almak için büyük paralar ödemeye her zaman hazırlar. Ancak, Şeytan Ayetleri romanı belki de yangına benzin dökmek gibi olacağından ekrana hiç aktarılmadı. Film yapımcıları, yönetmen Martin Scorsese tarafından ünlü Nikos Kazancakis romanından beyaz perdeye uyarlanan ‘The Last Temptation of Christ’ (Günaha Son Çağrı) filmi sinemalarda vizyona girdiği gün radikal Katolikler tarafından başlarına gelenleri hâlen unutamıyorlar. Büyük olasılıkla her iki romanın da yazarın bazı inançlarına dayanarak hayal gücünü serbest bıraktığı, saf hayal gücü sanatına ait olduğunu bilerek bu deneyimi tekrar etmekten kaçınıyorlar.
202006251258344295355.jpeg
Arapçaya da çevrilen Gece Yarısı Çocukları kitabının kapağı (Et-Tekvin Yayın Evi)
Yazar Kazansakis'in romanı boyunca İsa'dan bahsettiği, tarihsel olarak gerçekleşmemiş olayları hayal ettiği biliniyor. Kazansakis, kitabında özetle günümüzün en acil konularından biri olan göçmenlerin sık sık yaşadıkları, uzaklaştığı kendi kültürü ile entegre olmak istediği yeni ülkenin kültür arasında kaybolan ve bu denklemden doğan zorlukların kökünden sökülmesi gerektiğini vurgulamasına rağmen, hiç kimse bu romanı filme almaya cesaret edemedi. Oysa tiyatro daha cesurdu. Berlin'de bir tiyatro 2008 yılında Selman Rüşdi’nin romanından uyarlanan (dört saatlik) bir oyun sergiledi. O dönem Alman basını böyle bir eseri sahneye taşıma cesareti gösterdiği için onu ‘en cesur tiyatro’ olarak nitelendirdi. Oyun, polis nezaretinde ve güvenlik görevlilerinin koruması altında olaysız sergilendi.

Selman Rüşdi'nin kaleme aldığı ‘Gece Yarısı Çocukları’
Selman Rüşdi tarafından kaleme alınan ‘Gece Yarısı Çocukları’ gişede büyük başarı yakaladı. Hint asıllı Kanadalı yönetmen Dipa Mehta, bundan on yıl önce Rüşdi'nin romanlarının en ünlüsü olan, 1981 yılında basılan ve İngiltere’de iki kez Man Booker Ödülü olmak üzere birçok ödül kazanan Gece Yarısı Çocukları kitabını beyaz perdeye aktardı.
BBC, 90’lı yıllarda kitabı beş bölümlük bir dizi halinde ekranlara uyarlamak istedi, ancak filmin çekileceği Sri Lanka'da Müslümanların baskıları nedeniyle proje iptal oldu. Gece Yarısı Çocukları’nın sinemalarda gösterilmesindeki bu gecikme, Rüşdi hakkında verilen ölüm fetvası da dahil olmak üzere çeşitli nedenlere dayanıyordu. Birçok kişi Rüşdi’ye ve eserleri ile ilgili herhangi bir projeye yaklaşmaktan korktu. İşin ilginç yanı yazar, romanın tüm haklarını yönetmen Mehta'ya, sembolik bir bedelle bir dolara verdi. Bu bir tür hediyeydi. Çünkü Mehta, başkalarının cesaret edemediğini yapmaya cesaret etmişti.
Hindistan’ın İngiltere’den bağımsızlığını ilan ettiği gün, yani 15 Ağustos 1947'de iki çocuk doğar. Ancak yanlışlıkla karıştırılırlar. Biri zengin olan ailesi yerine orta halli bir aileye, diğeri orta halli aile yerine zengin aileye verilir. Filmi kısaca böyle özetleyebiliriz. Film, İngiliz sömürgecilerin Hindistan’dan ayrılmasından sonra ülkenin büyük dönüşümler geçirdiği bir dönemde, Hindistan'ın yaklaşık altmış yıllık gergin tarihine ışık tutuyor. Tüm bunlar, tıpkı yazar gibi, Batı'daki Hint diasporasında yaşayan bir yönetmenin gözünden sinemaya aktarılıyor. Filmin süresi 140 dakika olduğundan senaryo, romandaki farklılığın ardında gizlenen büyülü gerçekçilik korurken, romanın tüm olaylarının özümsenebilmesi amacıyla bazı kısaltmalar yapıldı.
3.jpg
Rüşdi’nin uluslararası üne sahip en önemli filmi olarak görülen Satyajit Ray imzalı ‘Pather Panchali’ (Yol Türküsü) filminden bir sahne (Medya servisi)
Rüşdi ise boş boş durmamış, filmin yapımına katılmıştır. Hatta bu başarıya gönülden katıldığı bile söylenebilir. Sadece romanının uyarlanmasına yeşil ışık yakan bir yazar olmak istemeyen Rüşdi, bu yüzden senaryoyu da kaleme aldı ve prodüksiyonu üstlendi. Rüşdi bir röportajda, kitabın kendisi için çok önemli olduğunu, ona her zaman olmayı hayal ettiği yazar olabileceğine dair güven verdiğini söyledi. Bu yüzden eğer film başarısız olursa, başarısızlığın başkasının değil kendi hatası olmasını istediğini vurguladı. Rüşdi, sadece senaryoyu yazmakla kalmadı, onu böyle bir rol oynamak için doğru kişi olarak gören yönetmenin isteği üzerine filmde duyduğumuz anlatıcıya da ses verdi. Romanın bir başka uyarlamasının, bu kez Netflix tarafından çekilen bir dizi olarak yayınlanması bekleniyordu. Fakat şirket 2019 yılı sonlarında, belirsiz nedenlerle bu projeden vazgeçti.

Sinema tutkusu
ray-1200.jpg
Hint sinemasının öncü isimlerinden Satyajt Ray ve Rüşdi’nin ilk hocasıydı (El-Cinema)
ABD’li yönetmen Stanley Kubrick'e çok benzeyen Rüşdi, sinemadan her zaman büyük bir sevgi ve özenle bahsederek, dünyaya bir daha gelse muhtemelen omzunda kamera olacağı izlenimi veriyor. Rüşdi’nin sinemaya olan bu sevgisi ve ilgisi, Satyajit Ray'nin en büyük çalışması olarak nitelendirdiği ‘Pather Panchali’ (Yol Türküsü) 1955 yapımı filmi hakkında tatlı tatlı konuştuğunu duyduğumuzda film biraz daha mistik bir havaya bürünüyor.
Rüşdi, The Strategist dergisi için yazdığı bir makalede bu film olmadan yaşayamayacağını söylüyor ve şunları ekliyor:
“İnsanlar ‘Citizen Kane’ (Yurttaş Kane) filminin şimdiye kadar yapılmış en iyi film olduğunu söylediklerinde onlara Pather Panchali’nin en iyisi olduğunu söylüyorum. Bu, fakir bir Bengal köyündeki bir çocuk ile onun kız kardeşi ve ebeveynleri hakkında güzel bir romandan uyarlanan Ray'in üçlemesinin ilk filmi. Filmin konusu bu olsa da muazzam bir lirizm var.”
Dr. Florian C J Stadtler, Rüşdi ve Hint sineması arasındaki bağlantıda araştırmaya değer ilginç bir nokta buldu.  Bu nokta, aynı zamanda araştırmacı Stantler’in, Rüşdi’nin romanlarını ve romanlarında kullandığı üslubu popüler Hint sineması bağlamında ve yazarın bağımsızlık sonrası Hindistan hakkındaki argümanlarını şekillendirmedeki rolünü analiz ettiği ve birkaç yıl önce yayınlanan kitabının da adı olan ‘Fiction, Film, and Indian Popular’ (Kurgu, Film ve Popüler Hint Sineması) idi. Kitabında, popüler Hint sinemasının farklı türlerine de değinen Stantler, Rüşdi'nin yazılarının epik, efsane, trajedi ve komediyi nasıl bir araya getirdiğini araştırdı ve bunları beyaz perdeye aktarılan senaryolarla ilişkilendirdi. Yazarın romanlarında bu sinemayı melezlik estetiğini ve Hindistan’ın küresel bağlamda tanımlanmış hale geldiği kültürün özel algısını ifade etmek için nasıl kullandığını okuyucularına aktardı.

Sinemada küçük roller
Rüşdi ile sinema arasındaki ilişkiden bahsederken, onun birkaç filmde bazı küçük rollerde göründüğünü hatırlayalım. Rüşdi, 1992 yılında, hakkındaki ölüm fetvasının yayınlanmasından kısa bir süre sonra İngiliz yönetmen Kenneth Branagh’ın ‘Peter's Friends’ (Peter ve Arkadaşları) filminde Şeytan Ayetleri kitabını imzalayan yazar olarak küçük bir rolle göründü. Film, hafta sonları yaşadıkları eski güzel günleri hatırlamak için buluşan altı üniversite arkadaşından bahsediyor. Rüşdi, üstlendiği bu kısacık rolle, başrolünü oynamadığı bir filmde sinema kahramanı oldu. Jan Mohammad adlı Pakistanlı bir yönetmen, 1990 yılında Rüşdi’yi kötü adam olarak resmeden ‘International Guerillas’ adlı bir film yaptı. Filmdeki iyi adamlar ise Şeytan Ayetleri kitabı nedeniyle yazara yönelik protestolar sırasında polis tarafından öldürülen kız kardeşlerinin intikamını almak isteyen ve öldürmek amacıyla Rüşdi’yi arayan üç Pakistanlı kardeş. Rüşdi filmde, İslam'ı yok etmeye yönelik uluslararası bir komploya öncülük eden sadist ve kana susamış bir suçlu ve İsrailli bir generalin koruması altında Filipinler'de saklanan biri olarak gösteriliyor. Britanya Film Sınıflandırma Kurulu (British Board of Film Classification/ BBFC) Rüşdi’nin güvenliği açısından filmin yayınlanmasına izin vermedi. Ancak Rüşdi, kendisini engellemeye yönelik eylem çıkarlarına aykırı olsa bile ne olursa olsun sansüre karşı olduğunu söyleyerek buna itiraz etti.
Rüşdi, ünlü Kanadalı yönetmen David Cronenberg’e verdiği röportajda, filmlere takıntılı olduğunu ve defalarca senaryo yazmaya çalıştığını fakat bir senaryoya başladığında birkaç sayfa sonra bunun romana dönüştüğünü itiraf etti. Sinemanın kendisi üzerindeki etkisinin edebiyattan daha ağır bastığını gizlemeyen Rüşdi, Cronenberg kendisinden farklı olarak, ‘yazmanın sinemanın üzerinde bir sanat olduğunu’ belirtip her zaman bir yazar olmak istediğini söylediğinde ona, ‘bu hiyerarşinin gülünç olduğunu’ söyledi.



Issız ormanlardan puslu kasabalara: Untamed tadında 7 dizi

Yıllar boyu Avustralya yapımı dizi ve filmlerinde rol alan Eric Bana, Hollywood'un dikkatini Kara Şahin Düştü'deki (Black Hawk Down) performansı ve Hulk'ta canlandırdığı Bruce Banner karakteriyle çekmişti (Netflix)
Yıllar boyu Avustralya yapımı dizi ve filmlerinde rol alan Eric Bana, Hollywood'un dikkatini Kara Şahin Düştü'deki (Black Hawk Down) performansı ve Hulk'ta canlandırdığı Bruce Banner karakteriyle çekmişti (Netflix)
TT

Issız ormanlardan puslu kasabalara: Untamed tadında 7 dizi

Yıllar boyu Avustralya yapımı dizi ve filmlerinde rol alan Eric Bana, Hollywood'un dikkatini Kara Şahin Düştü'deki (Black Hawk Down) performansı ve Hulk'ta canlandırdığı Bruce Banner karakteriyle çekmişti (Netflix)
Yıllar boyu Avustralya yapımı dizi ve filmlerinde rol alan Eric Bana, Hollywood'un dikkatini Kara Şahin Düştü'deki (Black Hawk Down) performansı ve Hulk'ta canlandırdığı Bruce Banner karakteriyle çekmişti (Netflix)

Netflix'in son dönemdeki sürpriz hitlerinden Untamed, yayına girmesinden sadece birkaç gün sonra hem ABD hem de dünya genelinde bir numaraya yerleşti. Eric Bana'nın hayat verdiği federal ajan Kyle Turner, Yosemite Ulusal Parkı'nın sisli patikalarında sadece bir cinayetin değil, kendi karanlığının da izini sürüyor. 6 bölümlük mini dizi, ağır ağır kurulan yapısı, etkileyici görselliği ve içe işleyen duygusal yoğunluğuyla izleyicileri sarstı. Tam da bu sebeple herkesin aklında aynı soru dönüyor:

Bunun gibi başka ne izleyebilirim?

İz bırakan performanslar, yalnızlık duygusunu iliklere işleyen doğa manzaraları ve içsel çöküşlerle örülü bir suç hikayesi arıyorsanız, doğru yerdesiniz. Untamed'i sadece bir polisiye değil, aynı zamanda bir karakter incelemesi olarak sevdiyseniz, bu listede kendinize yeni bir yolculuk bulacaksınız. 

Elbette True Detective, Mindhunter, Broadchurch ya da Sherlock gibi klasikleşmiş yapımları bilerek dışarıda bıraktık. Çünkü bu liste, daha az konuşulan ama aynı yoğunlukta iz bırakan, aynı türden yaraları kanatan dizilere odaklanıyor.

Ormanın sessizliğinde gömülü sırlar, küçük kasabalara sinmiş suskunluklar ve adaletin peşinde tükenen ruhlar burada da karşınıza çıkacak. Bazı diziler size suçun soğuk yüzünü, bazıları ise insan doğasının en kırılgan noktalarını gösterecek. Untamed sizi duygusal olarak darmadağın ettiyse, bu diziler de sizi kolay kolay bırakmayacak. Her biri kendi yalnız evreninde sessizce çığlık atan karakterlerle dolu. Hazırsanız, çantanıza biraz sabır, biraz da cesaret koyun. Çünkü bu 7 dizi, sizi ıssız vadilerde, karanlık sokaklarda ya da karla örtülü ormanlarda kaybolmaya ve belki de kendinizi bulmaya çağırıyor.

Mare of Easttown

Untamed, Yosemite'nin vahşi doğasında bir ölümün izini sürerken Mare of Easttown, Amerika taşrasının dar sokaklarında yankılanan başka bir trajediyi ele alıyor. Bu kez çevremizi dev ağaçlar değil, gri gökyüzü ve suskun komşular sarıyor. Her iki dizinin merkezinde de kayıpla baş etmeye çalışan, içine kapanık ve yaralı bir dedektif var.

cdfgrthy
Fotoğraf: HBO

Çağımızın tartışmasız en etkileyici oyuncularından Kate Winslet'ın canlandırdığı Mare, Eric Bana'nın oynadığı Kyle gibi geçmişin gölgesinde yaşıyor. İkisi de yalnız, ikisi de öfkeli ama yine de adaletin izini sürmekten vazgeçmiyor. Mare of Easttown'un küçük kasaba sıkışmışlığı, Untamed'in doğayla çevrili izolasyon hissiyle aynı boğucu atmosferi yaratıyor. Suç sadece bir olay değil, karakterlerin içindeki boşlukların, bastırılmış acıların da dışavurumu.

Her iki dizi de ipuçlarını yavaş yavaş sunarken, karakterlerini katman katman açıyor ve daha insani bir boyuta taşıyor. Yas, ihanet, annelik, dostluk... Bu dizilerde tüm bu temalar cinayet kadar sarsıcı. Görsel olarak sade, anlatım olarak yoğun bir yapısı var Mare of Easttown'un. Son bölüm geldiğinde, sadece gizem çözülmüyor; karakterler de içten içe çözülüyor. Untamed sizi duygusal olarak yakaladıysa, Mare'in hikayesi de o duygudan kolay kolay bırakmayacak.

Nereden izlenir: HBO Max
IMDb: 8.4

Dept Q

Yosemite'nin büyüleyici ama ürkütücü doğasına hayran kaldıysanız, sıradaki önerimiz sizi bu kez Edinburgh’un sisli sokaklarına götürüyor.

Burada da merkezde, geçmişin yükünü taşıyan, içine kapanık, insanlarla arası pek iyi olmayan ama işine gelince gözünü budaktan sakınmayan bir karakter var. Untamed'de Eric Bana'nın canlandırdığı Kyle Turner karakteri gibi Carl Morck da hem travmayla hem sistemle mücadele ediyor. Her ikisi de, çözüldükçe daha da karmaşık hale gelen bir ölüm vakasının peşinden sürükleniyor.

cdfvghy
Fotoğraf: Netflix

Dept. Q'da orman yok ama karanlık var; hem dışarıda hem de karakterlerin içinde. Her vaka, hem suçla hem kurumların çürümüşlüğüyle hesaplaşma fırsatı sunuyor. Untamed'deki "doğaya karşı insan" teması burada şehirle insan arasındaki soğukluğu andırıyor. Her iki dizide de yalnızlık, içe dönüş ve adalet duygusu başrolde.

Matthew Goode'un nefis performansıyla hayat verdiği Carl'ın, yer altındaki penceresiz ve izbe bir depoya gönderilmesi de tıpkı Untamed'deki izole konum gibi, yaklaşan bir yüzleşmenin habercisi. Her iki yapım da suçun ötesinde kaybı, yas tutmayı ve kabullenmeyi araştırıyor. Dept. Q, temposunu ağırdan alıyor belki ama karakter derinliğiyle sizi uzun süre etkisi altında bırakıyor. Eğer Untamed sizi içine çektiyse, Dept Q'daki çözülememiş vakanın da sizi saracağından şüpheniz olmasın. 

Nereden izlenir: Netflix
IMDb: 8.2

Sharp Objects 

Sharp Objects, tıpkı Untamed gibi, cinayeti bir çıkış noktası olarak kullanıyor, asıl odağını ise travmanın ve bastırılmış geçmişin izlerini ortaya çıkarmaya yöneltiyor. Gillian Flynn'in etkileyici romanından başarıyla uyarlanan bu çarpıcı mini dizi, bir suçu değil, bir kadının zihnini merkeze alan karanlık bir yolculuğu anlatıyor. Amy Adams, gazeteci Camille Preaker rolünde unutulmaz bir performans sergiliyor; karakterinin acılarını adeta bedeninde taşıyor.

fgrthyu7
Fotoğraf: HBO

Camille, iki genç kızın ölümünü araştırmak üzere memleketine dönerken, izleyici de onunla birlikte gömülü anıların ve boğucu aile ilişkilerinin içine çekiliyor. Untamed nasıl Yosemite'nin vahşi doğasında insan ruhunun çatlaklarını gösteriyorsa, Sharp Objects de Missouri'nin puslu sıcaklarında geçmişin boğucu havasını solutuyor. Her iki dizide de cinayet bir son değil, bir başlangıç.

Camille'in iPod'undan yükselen Led Zeppelin klasikleri sadece fon müziği değil; kaybettiği Alice'le arasında kurduğu duygusal köprünün yankısı. Yönetmen Jean-Marc Vallée'nin övgü toplayan müzik tercihleri, Led Zeppelin'in duygusal yükünü Camille'in travmasıyla iç içe geçiriyor ve karakterin iç dünyasını adeta notalara döküyor.

Dizi, kadınların maruz kaldığı sistematik baskıyı ve bastırılmış öfkeyi şiirsel ama rahatsız edici bir dille yansıtıyor. Camille'in annesiyle toksik ilişkisi, karakterin iç dünyasını olduğu kadar kasabanın karanlık yüzünü de açığa çıkarıyor. Görsel dili, keskin kurgusu ve katmanlı yapısıyla sabır isteyen ama ödülünü fazlasıyla veren bir hikaye sunuyor.

Eğer Untamed'in yavaş yavaş büyüyen melankolisini sevdiyseniz, Sharp Objects'in derinleşen yaralarla örülü atmosferi sizi aynı şekilde içine çekecek. Ve bu kez, çözümden çok hatırlamak can yakacak.

Nereden izlenir: HBO Max
IMDb: 8.0

The Sinner

The Sinner, suçun neden işlendiğini sorgulayan karanlık bir psikolojik drama; Untamed gibi, suçun arkasında gizlenen sessiz yaralara odaklanıyor. Bill Pullman'ın ustalıkla canlandırdığı Dedektif Ambrose'un araştırdığı her vaka sadece bir katilin değil, bastırılmış travmaların da hikayesi. Dizi, suçun görünen yüzüne değil, onun merkezindeki çöküşe odaklanıyor.

dsfgthy
Fotoğraf: USA Network

The Sinner'daki cinayetler, Untamed'deki gibi doğanın ortasında değilse bile iç dünyaların en karanlık köşelerinde saklanıyor. Eric Bana'nın canlandırdığı federal ajan gibi Ambrose da sessiz, yorgun ama inatla direnen bir dedektif. Çözmeye çalıştıkları cinayetler kadar kendilerini de anlamaya uğraşıyorlar. Her iki dizi de izleyiciyi suçun estetik sunumundan uzaklaştırıp, neden-sonuç ilişkilerinin karanlık köşelerine sürüklüyor.

Küçük kasabalar, bastırılmış geçmişler ve sinsice büyüyen gerilim duygusu iki dizinin de ortak dili. The Sinner, sade ama derin anlatısıyla, görsel olarak da izleyiciyi kasvetli ve solgun bir dünyaya davet ediyor. Sezonlar ilerledikçe odak suçtan uzaklaşıyor, insan ruhunun katmanları bir bir açığa çıkıyor. Tıpkı Untamed gibi, The Sinner da çözümden çok yüzleşmeye odaklanıyor. Ve sanki kulağımıza fısıldıyor: En derin sırlar, çoğu zaman en sessiz karakterlerin içinde saklıdır.

Nereden izlenir: Netflix
IMDb: 7.8

Cardinal 

Kanadalı yazar Giles Blunt'ın romanlarından uyarlanan Cardinal, suçun soğuk yüzünü Algonquin Bay'in buz tutmuş coğrafyasında anlatıyor. Billy Campbell'ın hayat verdiği dedektif John Cardinal, geçmişin hayaletleriyle bugünün cinayetleri arasında sıkışıp kalmış bir adam. Tıpkı Untamed'deki Kyle Turner gibi, Cardinal da hem kayıplarla hem çöküşün ağırlığını omuzlarında taşıyan bir dedektif.

gbhyj
Fotoğraf: CTV

Yeni ortağı Lise Delorme'la yürüttüğü soruşturmalar, hem mesleki sınırları hem de duygusal dengeleri zorluyor. Hikayeye sinen gerilim, yalnızca cinayetlerin değil, karakterlerin bastırılmış duygularının da izini sürüyor. Cardinal, yavaş ilerleyen ama derinlikli anlatımıyla sabırlı izleyicisini ödüllendiren bir yapım.

Untamed nasıl Yosemite'nin vahşi doğasında kırık ruhları keşfe çıkıyorsa, Cardinal da Ontario'nun beyaz sessizliğinde benzer bir yolculuk sunuyor. Dizinin görsel dili, yalnızlık ve çaresizlik duygusunu neredeyse teninize dokunan bir soğukluk gibi hissettiriyor. Karine Vanasse ve Campbell'ın güçlü performansları, hikayeye duygusal bir yoğunluk kazandırıyor.

İhanet, kefaret ve zamanla yarış temaları her iki dizinin de kalbinde atıyor. Ve Untamed'de olduğu gibi, asıl gerilim "Katil kim?" sorusundan değil, geçmişle yüzleşme cesaretinden besleniyor. Eğer melankolik bir atmosferde, karakter derinliği yüksek bir suç öyküsü arıyorsanız, Cardinal tam da o buz tutmuş yolun sonundaki adres.

Nereden izlenir: Tivibu
IMDb: 7.8

Ballard

Michael Connelly'nin romanlarından uyarlanan Ballard, çözülmemiş cinayetlerin izini süren, sert ama kırılgan bir dedektifin hikayesi. LAPD'nin yeni kurulan biriminin başına geçen Renée Ballard, adaletin zaman aşımına yenilmesine izin vermeyen bir karakter. Bosch ve Bosch: Legacy evreninden doğan bu yan dizi, suçla iç içe geçmiş şehir dokusunu mercek altına alıyor.

Tıpkı Untamed'de olduğu gibi, geçmişin karanlık gölgeleri bugünün adımlarını şekillendiriyor. Ballard'ın çözmeye çalıştığı her dava, hem toplumun derin çatlaklarını hem de bireysel travmaların izlerini gün yüzüne çıkarıyor. Maggie Q, karakterine olağanüstü bir karizma ve derinlik katıyor; güçlü, dirençli ama bir o kadar da insani.

dcfrgthy
Fotoğraf: Amazon Prime Video

Untamed'deki Turner gibi Ballard da sadece suçları değil, sistemin sessiz adaletsizliklerini de açığa çıkarmaya çalışıyor. İkisinin yolculuğunda da dış tehditler kadar içsel hesaplaşmalar belirleyici rol oynuyor.

Dizi, cinayet masası prosedürlerine dayanan yapısını duygusal yoğunlukla harmanlıyor ve klasik polisiye kalıplarına yeni bir soluk getiriyor. Şehirde geçen hikaye örgüsü, Untamed'in doğada kurduğu yalnızlık hissine başka bir cepheden karşılık veriyor. Ballard, hem temposu hem oyunculuğu hem de adalet tutkusuyla yılın en etkileyici polisiye dramalarından biri.

Nereden izlenir: Amazon Prime Video
IMDb: 7.7

İyi Bir Kızın Cinayet Rehberi (A Good Girl's Guide to Murder)

Holly Jackson'ın çok satan romanından uyarlanan İyi Bir Kızın Cinayet Rehberi, ilk bakışta sıradan bir gençlik dizisi gibi dursa da karanlık ve zekice örülmüş karanlık bir suç hikayesi sunuyor. Dizinin merkezinde, derslerinde her zaman parlak olan ama gerçek adaletin peşine sınıf dışında düşen Pip Fitz-Amobi var. Tıpkı Untamed'de Kyle Turner gibi Pip de kendi içgüdülerine güvenerek çoktan kapanmış bir dosyayı yeniden açıyor.

scdfrgth
Fotoğraf: Netflix

Küçük bir kasaba, yarım kalmış bir cinayet ve sessizliğe gömülmüş sırlarla örülü bu hikaye, izleyicisini ilk bölümden itibaren avucunun içine alıyor. Pip'in adım adım sürdürdüğü arayış, yalnızca suçun değil, kendi kimliğinin de izini sürmesiyle derinleşiyor. Emma Myers, canlandırdığı karaktere hem merak hem kırılganlık hem de direnç katıyor; tıpkı Eric Bana'nın Untamed'de yaptığı gibi.

Her iki dizide de gerilim, sadece suçun çözümüne değil, karakterlerin yüzleşmek zorunda kaldığı karanlık geçmişe dayanıyor. Küçük kasaba atmosferi, görünürdeki sakinliğin altındaki çürümüşlüğü yavaş yavaş açığa çıkarıyor.

İyi Bir Kızın Cinayet Rehberi, sosyal medya çağında genç bir kadının adalet arayışını anlatırken, tempolu ve katmanlı bir anlatı kuruyor. Cinayeti çözmek bile bazen büyümekten daha kolay olabilir; dizi tam da bu kırılgan çelişkiyle ilgileniyor. Eğer Untamed'in sade ama sert gerçekliğini sevdiyseniz, Pip'in kararlılığı ve kasabanın bastırılmış sırları da sizi kolayca içine çekecektir.

Nereden izlenir: Netflix
IMDb: 6.8