Türkiye, Libya'daki tüm taraflarla ‘iyi ilişkiler kurmak’ istiyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3875576/t%C3%BCrkiye-libyadaki-t%C3%BCm-taraflarla-%E2%80%98iyi-ili%C5%9Fkiler-kurmak%E2%80%99-istiyor
Türkiye, Libya'daki tüm taraflarla ‘iyi ilişkiler kurmak’ istiyor
Erdoğan, Ağustos ayının başlarında Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Libya Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Abdullah el-Lafi'yi ağırlamıştı (Libya Parlamentosu)
Türkiye, Libya'daki tüm taraflarla ‘iyi ilişkiler kurmak’ istiyor
Libya'daki tüm taraflarla iyi ilişkiler kurma çabasında olduğunu doğrulayan Türkiye, Trablus'u ve ülkenin doğusunu ziyaret etmek üzere parlamenter bir heyet gönderme niyetinde olduğunu açıkladı.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, dün yaptığı basın açıklamasında, Türkiye’nin güvenlik ve istikrarı sağlama niyeti doğrultusunda Libya'daki çeşitli taraflarla ilişkiler kurmaya çalıştığını açıkladı. Çavuşoğlu, "Son bir yıllık süreç, dış politikada attığımız adımlar bakımından bir doğrulama süreci, doğrulama yılı oldu. Örneğin 'Libya'da ne işiniz var?' diyenler, özellikle son krizlerden sonra, Batı'da olsun, içeride olsun, 'İyi ki orada Türkiye var. Türkiye orada istikrarın garantisi, sigortası.' demeye başladılar" dedi. Uluslararası ilişkilerin sürekli değişkenliğine dikkati çeken Çavuşoğlu, Türkiye dış politikasının da ‘milli çıkarlar doğrultusunda değişen koşullara uyum sağladığını’ vurguladı.
Son dönemde Batı ve Doğu Libya arasındaki politikasında bir denge arayışına giren Türkiye, buna rağmen, Fethi Başağa hükümeti karşısında meşru hükümet olarak gördüğü Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki geçici Ulusal Birlik Hükümeti’ne desteğini sürdürüyor. Diğer yandan hem Başağa hem de Dibeybe hükümetinin müttefiki konumundaki Türkiye, geçtiğimiz Mart ayında iki taraf arasındaki krizi çözmek amacıyla ortak bir toplantı düzenlemek istemişti. Eylül ayının başlarında ise her iki taraftan yetkililer Türk yetkililerle temasta bulunmuştu.
Dibeybe, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, savunma ve dışişleri bakanları, aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı ile bir araya geldi. Ancak Başağa ve Türk tarafı, Libya’da bir araya geldikleri görüşmenin seviyesini açıklamadı. Dibeybe ile gerçekleştirdiği görüşmede başkent Trablus'un güvenliğini herhangi bir askeri girişim veya saldırıdan koruma gereğine dikkat çeken Erdoğan, değişimin ancak seçimlerle gerçekleşebileceğini vurguladı.
Dibeybe’nin aktardığına göre Türk tarafı, Libya'daki yol haritası neticesinin hükümeti tarafından denetlenen seçimlerle sağlanması, ardından ise iktidarın seçilmiş kimseye devredilmesi gerektiğini vurguladı. Dibeybe aynı zamanda Türk yetkililerle yaptığı görüşmelerde siyasi, ekonomik ve askeri olmak üzere üç eksene değindiklerine dikkati çekti.
Dibeybe aynı zamanda “Ülkede iki hükümet yok. Ulusal Birlik Hükümeti olan tek bir hükümet var ve Libya’daki tüm meselelerin sorumluluğunu üstlenen de o” şeklinde açıklamada bulundu.
Diğer yandan Türk yetkililerle yaptığı görüşmelerin olumlu geçtiğini doğrulayan Başağa, Libya'da en kısa süre içerisinde seçimlerin düzenlenmesi yönünde uygun koşulların yaratılması için Libya hükümetinin görevlerini yerine getirmesini sağlamak amacıyla tüm iç siyasi güçler, Birleşmiş Milletler (BM) Libya Özel Temsilcisi Abdullah Batili ve uluslararası taraflarla doğrudan çalışmanın gereğine dikkat çekti.
İHA’lar krizde etkili oldu
Görüşmelerden günler önce Başağa ve Dibeybe hükümetine bağlı güçler arasında kaydedilen ve günlerce süren kanlı çatışmalarda çoğu sivil 32 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi ise yaralandı. Dibeybe hükümetine tedarik edilen Türk İHA’larının Trablus'taki son çatışmayı Dibeybe lehine çevirdiği bildirildi.
Türkiye'nin doğu Libya'ya açılımı yönündeki ilk büyük adım, Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in geçtiğimiz Temmuz ayında Erdoğan ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile bir araya geldiği Ankara ziyareti sırasında kaydedildi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre görüşmelerde Başağa meclisin hükümetine verdiği desteği vurgularken Türkiye, Libya topraklarının birliğini sağlama, sivil ve demokratik bir devletin inşasını engelleyen tüm eylemleri durdurma gereğinin altını çizdi.
Salih'in Ankara ziyareti, Türk politikasında Libya'ya yönelik önemli bir değişime işaret ediyor. Zirâ önceden Türkiye’nin ilişkileri Fayiz es-Serrac başkanlığındaki eski Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Dibeybe'nin Ulusal Birlik Hükümeti üzerinden Trablus ile sınırlıydı. Libya Temsilciler Meclisi’nin Başağa hükümetine güven vermesine rağmen Türkiye Dibeybe’yi desteklemişti.
Batı Libya'daki kara, deniz ve hava üslerinde kendi kuvvetlerini ve binlerce paralı askeri bulunduran Türkiye, Erdoğan'ın Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı ile imzaladığı askeri ve güvenlik işbirliği kapsamında Trablus hükümetine bağlı güçlerine eğitim veriyor.
Sudan'da paralel bir hükümetin kurulması siyasi bir illüzyon yaratma ve şiddeti meşrulaştırmadırhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5170634-sudanda-paralel-bir-h%C3%BCk%C3%BCmetin-kurulmas%C4%B1-siyasi-bir-ill%C3%BCzyon-yaratma-ve-%C5%9Fiddeti
Sudan'da paralel bir hükümetin kurulması siyasi bir illüzyon yaratma ve şiddeti meşrulaştırmadır
Muhammed Hamdan Dagalu 2019 yılında Hartum'un kuzeybatısında etrafındakileri selamlarken (AFP)
Emced Ferid et-Tayyib
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) lideri Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) başkanlığındaki Sudan Kurucu İttifakı, 26 Temmuz 2025 günü Sudan hükümetine paralel bir hükümet kurduğunu ve bu hükümete ‘Barış Hükümeti’ adını verdiğini duyurdu.
Söz konusu paralel hükümet, Hamideti'nin başkanlığını yaptığı ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) lideri Abdulaziz el-Hılu’nun başkan yardımcılığını üstlendiği on beş üyeden oluşan bir başkanlık konseyi tarafından yönetiliyor.
‘Barış Hükümeti’ bu hayali hükümetteki görevlerin ve koltukların dağılımı konusunda Sudan Kurucu İttifakı içinde yaşanan şiddetli anlaşmazlıkların ardından ilan edildi. Sudan Kurucu İttifakı, Endülüslü şairin ifadesiyle ‘yerinde olmayan krallık unvanları’ olarak tanımlanabilir.
Paralel hükümetin duyurusu ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden (BAE) oluşan dörtlü grubun 30 Temmuz 2025 Çarşamba günü Sudan krizini görüşmek üzere yapacağı toplantıdan birkaç gün önce yapıldı. Hemen ardından ABD Dışişleri Bakanlığı Dörtlü Toplantı’nın ertelenmesi kararı alındığını duyurdu. Sudan Kurucu İttifakı liderleri, toplantıda kendilerinden bahsedilmesi, tanınmaları veya Port Sudan'daki resmi Sudan hükümetiyle eşit muamele görmeleri umuduyla, anlaşmazlıklarını geçici olarak bir kenara bırakıp bu hükümetin kurulduğunu alelacele duyurmaya karar vermiş gibi görünüyorlar. HDK ile aynı görüşte olan bazı siyasi taraflar Port Sudan merkezli resmi hükümetine karşı Nyala merkezli paralel hükümeti öne çıkararak bu söylemi yaymaya başladılar.
Eski Başbakan Dr. Abdullah Hamduk liderliğindeki Sivil Demokratik İttifak Genel Sekreteri Sadık el-Mehdi, paralel hükümetin ilan edilmesinin ardından, barışı sağlama ve Sudan'ın birliğini koruma vizyonunu çerçevesinde Sudan Kurucu İttifak’ı ile temasa geçmeyi planladıklarını ifade etti.
Paralel hükümet, bazı bölgesel tarafların HDK'ya sağladığı dış destek ve silahlandırma imajını, geniş tartışmalara yol açtıktan sonra kabul edilebilir bir şekilde yeniden sunmak amacıyla kuruldu. Söz konusu taraflar, hükümet dışı milisleri destekledikleri için uluslararası platformlarda zor durumda kalmış durumdalar. ABD hükümetinin resmi sınıflandırmasına göre bu milisler savaş suçları, soykırım ve zulümle suçlanıyor.
Sudan Ulusal Müzesi’nin tahrip edilmesi ve yağmalanması, 7000 yılı aşkın bir kültürel mirasın yok olmasına yol açarak barbarlığın en belirgin örneği oldu.
Resmi hükümetlere benzer bir yapıda paralel bir hükümet kurarak, HDK ve onun arkasında duranlar, şimdiye kadar bu milisleri silahlandırmaya devam eden destekçi ülkelerin siyasi, diplomatik ve ahlaki açıdan zor durumda kalmasını önlemeye çalışıyor. Uluslararası eleştirilere ve bu konunun Birleşmiş Milletler raporlarından dünya basınına kadar geniş bir ölçekte ifşa edilmesine rağmen, bu ülkeler imajlarını düzeltmek ve kendilerini dünyaya tanıtmak için yüz milyonlarca dolar harcadıysa da imajları ve itibarları ciddi zarar gördü. Sudan'daki mevcut savaş sırasında HDK milislerini silahlandırarak destekledikleri suçlar ve zulümler nedeniyle imajlarını ve itibarlarını hızla kaybettiler. Paralel hükümetin ilan edilmesi, bu desteği resmileştirme girişimi olabilir. Böylece BM veya Afrika Birliği (AfB) gibi uluslararası platformlarda, sadece silahlı bir grubu değil, barışı ve istikrarı sağlamaya çalışan bir ‘hükümeti’ desteklediklerini savunabilirler.
Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan, 29 Nisan’da Port Sudan'da düzenlenen kamu hizmeti konferansına katıldığı sırada (AFP)
Paralel hükümetin duyurulmasıyla HDK'nın istikrarı bozmaya çalışan silahlı bir grup olarak değil, yönetim vizyonuna sahip organize bir siyasi oluşum olarak sunulması amaçlanıyor.
Paralel hükümetin destekçileri de kontrol ettikleri bölgelerde vatandaşlara hizmet edecekleri vaatleriyle bu hükümeti tanıtmaya çalışıyor.
Ancak gerçekler, HDK'nın kontrol ettiği bölgelerde herhangi bir yönetim modeli sunmada büyük bir başarısızlık yaşadığını ortaya çıkardı. Bu güçler Hartum ilini ele geçirdiğinde her yere kaos ve şiddet hakim oldu, binlerce kişi öldürüldü ve yerinden edildi, vatandaşların evleri işgal edildi ve yağmalandı, daha önce eşi ve benzeri görülmemiş cinsel şiddet ve tecavüz suçları yaygın olarak işlendi. Başkentte su ve elektrik terminalleri ile hastaneler başta olmak üzere sivil altyapı tahrip edildi. Sudan Ulusal Müzesi’nin tahrip edilmesi ve yağmalanması, 7000 yılı aşkın bir kültürel mirasın yok olmasına yol açarak barbarlığın en belirgin örneği oldu.
Paralel hükümetin ilanı, Sudan'daki çatışmanın taraflarını HDK ve Sudan Kurucu İttifakı’nın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden tanımlamayı amaçlıyor.
Bunun ötesinde paralel hükümetin ilanı, Sudan'daki çatışmanın taraflarını HDK ve Sudan Kurucu İttifakı’nın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden tanımlamayı amaçlıyor. HDK'yı Sudan ordusuyla karşı karşıya gelen silahlı milis gücü olarak sınıflandıran doğrudan bir tanımlama yerine yönetim yapısı ve siyasi programı olan paralel bir siyasi taraf olarak göstermeye çalışıyor. Bu dönüşüm, Sudan'daki siyasi ortamı karıştırmayı ve uluslararası ve bölgesel aktörlere HDK'yı sadece bir askeri grup değil, meşru bir siyasi oluşum olarak kabul etmeleri için bir gerekçe sunmayı hedefliyor. Bu adım sembolik bir anlam taşıyor, çünkü çatışmaya ilişkin algıyı meşru hükümet ile isyancılar arasındaki bir çatışma olmaktan çıkarıp iki rakip hükümet arasındaki bir çatışma olarak konumlandırmayı amaçlıyor. Bu da HDK'ya meşruiyete daha yakın bir siyasi konum kazandırarak gelecekteki müzakerelerin önünü açıyor. Bu durum, özellikle kapsamlı bir siyasi çözüm bulunması için uluslararası baskıların olduğu bir ortamda, iki tarafı eşit konuma getirir.
Başkent Hartum'a dönerken bir otobüs durağında bekleyen Sudanlı mülteciler, 28 Temmuz 2025 (AFP)
Bu son gelişme tüm bunların yanında Sudan'daki siyasi ve toplumsal güçler arasında kutuplaşmayı pekiştirme ve bundan yararlanma çabasını da yansıtıyor. Paralele hükümetin kurulması, esasen Tekaddum İttifakı’nın bölünmesine yol açtı. Bölünmeler, ittifakı oluşturan siyasi partilere de sıçradı. Ulusal Ümmet Partisi, HDK hükümetinin yasama meclisine başkanlık eden liderinin destekçileri ile parti içindeki diğer parçalanmış gruplar arasında bölündü.
HDK, krizi aşmak için ciddi bir siyasi proje ya da devletin yeniden inşası sürecinde doğal bir gelişme değil, devlet kavramının kendisinden uzaklaşmanın, dış gündemlere ve dış desteğe hizmet etmenin bariz bir örneğidir.
Paralel hükümetin ilanını gerçek bağlamında ele aldığımızda, HDK hükümetini krizi aşmak için ciddi bir siyasi proje olarak göremeyiz. Bu hükümet, devletin yeniden inşası sürecinde doğal bir gelişme ya da herhangi bir şekilde bir ilerlemeyi temsil etmiyor. Aksine bu, HDK ve müttefiklerinin devlet fikrinden tamamen uzaklaşmaya çalıştıklarının açık bir göstergesi. İktidar, meşruiyet, hizmetler, vizyon veya performanstan değil, silahlı kontrol, dış gündemlere hizmet ve dış destekten kaynaklanıyorsa bizi bekleyen çözümün başlangıcı değil, yerel ve uluslararası aktörleri eşit derecede etkileyen derin bir ahlaki ve siyasi çıkmaz olacaktır.
Soykırım, tecavüz ve yağma gibi suçlar işleyen silahlı bir gruba devlet kimliği kazandırmak, bu grubun doğasını değiştirmez, sadece suçun sınırlarını değiştirir. Artık sistem ve hukukun dışında milislerin işlediği bir suçtan, ‘hükümet’ ve ‘barış’ adı altında işlenen organize bir suça dönüşür. Bu noktada, politika standartları, meşruiyetin anlamları ve mümkün ve kabul edilebilir sınırlar bozulur. Bu durum, HDK ile genel olarak aynı görüşleri paylaşan güçlerin davranışlarında açıkça görülüyor. Örneğin, paralel hükümetin kurulmasını reddeden Sivil Demokratik İttifak, Sudan Kurucu İttifakı'nın üyeleriyle iş birliği yapmayı kabul ettiğini ve hatta onlarla iletişim kurmaya çalıştığını açıklamıştır. Bu kişiler, Tekaddum İttifakı'nın eski üyeleridir! Oysa Sudan hükümetiyle iletişim kurmayı dahi kınama, suçlama ve hakaretlerle karşılıyorlardı. Bu da Sivil Demokratik İttifak’ın, devletin yok edilmesini ‘Kadamul (geleneksel bir giysi) giyen Cancavidler Cumhuriyeti’ lehine meşrulaştırma girişimine karıştığını açıkça ortaya koyuyor.
Dünya Gıda Programı’nın Harum'daki binası, 28 Temmuz 2025 (AFP)
Bu paralel hükümetin ilan edilmesi, suçu devletin ritüelleriyle meşrulaştırarak gerçeği yeniden tanımlama girişimidir. Bu, trajik bir Sudan paradoksu olup, siyasi elitlerin büyük bir kısmının değerler ve egemenlik sisteminin çöküşünü yansıtıyor. Bu kesim, arındırıcı sloganlarla kendini korumaya çalışırken, anlatılarıyla adeta vatanın kalbine bir hançer saplıyor.
En büyük tehlike bu hükümetin varlığında değil, ona normal bir siyasi taraf olarak muamele etmeyi kabul etmekte yatıyor. Çünkü bu kabul, hukukun üstünde bir güç olmadığı ilkesini zayıflatıyor. Bu zihniyet silah mantığını, düzen ve hukukun üstünlüğü mantığının üstünde görüyor. Bu yol, teşvik edilmeye ve tekrarlanmaya devam edilirse, ülkeyi parçalanmanın derinleşmesine, milis modelinin yaygınlaşmasına ve HDK’nın devletin yerine hakim olduğu her yerde uyguladığı orman kanunlarının yaygınlaşmasının da önünü açar.
Burada, Sudanlı siyasi ve sivil aktörlerin ve uluslararası toplumun görevi, bu sembolik hükümeti reddetmekle sınırlı kalmayıp, devam eden çatışmanın özünü bilgi labirentindeki anlatılar, yalanlar ve iddialarla değil, gerçekler ve olgular temelinde ele almak olacak. Çünkü gerçekler ve yakın geçmişteki olaylar bunları yalanlıyor. Sivil sistemin yeniden merkezde yer alması için gerçeğin seçici bir şekilde sunmayı ve arzular temelinde tasvir etmeyi değil olduğu gibi kabul edilmesi gerekiyor. Çünkü HDK'nın kontrolü altında en büyük kötülüğü kendi gözleriyle gören ve yaşayan Sudanlılar bu yalanlara kanmaz. Aynı zamanda dikkatin sloganların şeklinden, otoriter eğilimlerin örtbas edilmesinden ve dış gündemlere hizmetten, gerçek bir devletin inşasının temelleri olan adalet, hesap verebilirlik, katılım ve korumaya çevrilmesi gerekiyor.