Kürt Demokratik İlerici Partisi’nin siyasi büro idari yetkilisi Ahmed Süleyman Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejiminin askeri seçeneğe başvurması çözümü karmaşıklaştırdı ve dış müdahaleye kapı açtı

Ahmed Süleyman, Türkiye’ye ‘ulusal güvenliği’ konusunda güvence verilmesini desteklediğini açıkladı.

25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)
25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)
TT

Kürt Demokratik İlerici Partisi’nin siyasi büro idari yetkilisi Ahmed Süleyman Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejiminin askeri seçeneğe başvurması çözümü karmaşıklaştırdı ve dış müdahaleye kapı açtı

25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)
25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)

Suriye’deki Kürt hareketinin en eski siyasi partilerinden biri olan Kürt Demokratik İlerici Partisi (Peşveru), Ankara ve Şam rejimleri arasındaki normalleşme sürecinin, Tahran’daki üçlü zirvenin ardından Rusya’nın talebi ve İran’ın baskısı ile geliştiğini belirtti. Zirve, geçen Temmuz sonunda Rusya, Türkiye ve İran’ı bir araya getirmişti. Partinin siyasi büro idari yetkilisi Ahmed Süleyman, ‘mücadelelerini adadıkları Kürt sorununu çözmek için’ Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimiyle diyalog çağrısında bulunduklarını söyledi. Süleyman, “Rejimin askeri ve güvenlik seçeneğine başvurması durumu karmaşıklaştırdı” dedi. Parti yetkilisi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Türkiye’ye ‘Suriye’deki iç durumun ulusal güvenliğine tehdit oluşturmadığı’ konusunda güven verilmesi gerektiğini vurguladı. 1957 yılında kurulan partinin siyasi büro idari yetkilisi, Suriye’de ‘Kürt ulusal varlığını anayasal olarak tanıyan ve ona meşru haklarını veren’ çoğulcu bir demokratik sisteme geçerek, kapsamlı bir siyasi çözüm için bir genel çerçeve içinde Kürt sorununu çözmek amacıyla mücadele ettiklerini vurguladı. Parti, 11 yıllık savaş sırasında Şam’da Suriye hükümeti yetkilileriyle birden fazla kez doğrudan görüşmeler gerçekleştirdi.
Geçen cumartesi günü Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunan Kamışlı kentindeki parti binasında Ahmed Süleyman ile gerçekleştirilen röportajdan kesitler;

-Suriyeli Kürtler, Türkiye ile Şam’daki iktidar rejimi arasında yaşanan normalleşmeden endişe duyuyor mu?
Belki de Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin seyrinde ortaya koyulan herhangi bir atılım, ilk etapta Suriye rejimine fayda sağlayacaktır. Suriye ile Türkiye dahil komşu ülkeler arasında normal ilişkiler içindeyiz. Türk tarafına Suriye’deki iç durumun, Türk yetkililerin iddia ettiği gibi, ulusal güvenliği için bir tehdit oluşturmadığına dair güvence vermekten yanayız. Ancak bu durum, Suriye halkının ve özellikle Kürtlerin çıkarları pahasına olmamalı. Türkiye’nin ilk ve son talebinin, Suriye’deki Kürt sorununun çözüme kavuşturulmaması olduğu biliniyor. Ankara, Şam ile anlaşmaya varırsa, Kürt tarafının tüm idari ve askeri kazanımlarını kaybetmesi ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yetenek ve gücünün sınırlandırılması konusunda ısrar edecek.

-Bu durumu Kürt halkı ve onların ulusal davası için bir tehlike olarak görüyor musunuz?
2014 yılında Ayn el-Arab (Kobani) çatışmalarının, 2018’de Afrin, 2019’da Resulayn ve Tel Abyad’a yönelik operasyonlarda binlerce Kürdün komşu ülkelere ve Avrupa’ya göçünün ardından, Kürt güçlerin ulusal düzeyde bağımsız siyasi kararlarını korumaları, siyasi hareketlerinin gerçekçi söylemini sürdürmeleri ve kendilerini tüm uluslararası ve bölgesel çelişkilerden ve müdahalelerden uzak tutmaları gerekiyordu. Bazı Kürt partileri taktiksel kazanımlar elde etmiş olsalar da Kürt sorununu çözmek için olası fırsatların heba edilmesine ve içeriğinin boşaltılmasına katkıda bulundular. Suriye sahnesini etkileyen bölgesel ve uluslararası tarafların çelişkilerinin bir parçası haline geldiler. Bu çerçevede bu uluslararası tarafların ulaşabilecekleri herhangi bir çözüm, Kürt halkı ve bu ülkeler üzerindeki en zayıf ve en az etkili halka olan Suriye’deki hakları pahasına olacaktır.

-Suriye savaşının başlangıcından bu yana İlerici Parti, Şam’daki iktidar rejimiyle diyalog ve doğrudan müzakere çağrısında bulunuyor. Pozisyonunuza değinebilir misiniz?
Mücadelelerimizin çoğunu adadığımız Kürt sorunu başta olmak üzere, iktidardaki rejimle diyalog çağrısında bulunan ve müzakere masasına oturup olası çözümler arayanlar arasındayız. Ancak rejimin askeri ve güvenlik seçeneğine başvurması, durumu karmaşıklaştırdı ve uzlaşıya dayalı bir ulusal çözüme ulaşılmasını zorlaştırdı. Daha da kötüsü, dış müdahale için kapıyı ardına kadar açtı. Suriye topraklarında konuşlanan tüm bu uluslararası ve bölgesel tarafların kendi ordularıyla ya da kendilerine destek veren milisler aracılığıyla müdahale etmesinden sonra sahne, daha karmaşık görünüyor. Tüm bunlar, krizin gerçekliğini kabul eden ve kapsamlı bir inceleme gerektiren ulusal bir programın yokluğunda gelişti. Kötü yanı ise, Suriyelilerin (muhalif ve rejim) krizi çözme konusunda gerçekçi bir algıya sahip olmaması ve en kötüsü de krizi çözme iradelerinin bulunmamasıdır.

-Rejim ve hükümet yetkilileriyle doğrudan görüştünüz mü?
Evet. Partimiz Şam’daki Suriye hükümeti yetkilileriyle ya onların daveti üzerine ya da İlerici Parti’nin talebi üzerine doğrudan görüşmeler yaptı. Bu durum, birden fazla vesileyle gerçekleşti ve aramızdaki son görüşme Nisan ayının başlarındaydı. Rejimle diyaloğun, Kürt saflarının birliğini ve Kürtlerin hakları konusunda birleşik bir tavrın formüle edilmesini gerektirdiğine inanıyoruz. Partimizin, diyaloğa yönelik ciddi kanallar açmak için gerekli mekanizmaları anlamaya odaklanan Şam ziyareti bu nedenle gerçekleşmiştir. Ziyaret sırasında ayrıca ‘Suriye krizini ve özellikle de Kürt sorununu ele almak için otoritenin tavrını ve vizyonu daha net anlamaya’ odaklanıldı.

-Sizin dışınızda diğer Kürt partileri rejim yetkilileriyle doğrudan görüşüyor mu?
Demokratik Birlik Partisi (PYD), kendi kontrol alanlarındaki düzenli kuvvetlerin yaygınlığı göz önüne alındığında, güvenlik ve askeri koordinasyonu ele almak üzere iktidardaki rejimle düzenli toplantılar gerçekleştiriyor. Anayasa Komitesi üyelerini içeren Kürt Ulusal Konseyi liderleri ise, Cenevre sürecinde olduğu gibi rejim temsilcileriyle doğrudan görüşüyorlar.

-İlerici Parti, rejim ile Kürt hareketi partileri arasında arabuluculuk yapabilecek kapasiteye sahip mi?
Şam ile görüşmelerimizin müzakere boyutuna ulaşmadığını söyleyebiliriz. Birleşik bir Kürt pozisyonunun yokluğunun, herhangi bir diyalogda gerçek bir etki oluşmasını engelleyici bir rolü olduğunun farkındayız. Görüşmelerimiz sırasında rejimi, Suriye’deki krizi çözmek için ulusal bir proje ve Kürt sorununu çözme vizyonunu sunmaya çağırdık. Partimize göre Kürt sorununun çözümü, Kürt ulusal varlığını anayasal olarak tanıyan ve ona meşru haklarını veren çoğulcu bir demokratik sisteme geçiş yoluyla kapsamlı bir siyasi çözümün genel çerçevesi içindedir.

-Kürt sorununun ulusal çerçevede mi yoksa uluslararası süreçler bağlamında mı çözülmesinden yanasınız?
Kürt sorununun çözümü, Şam’dadır ve bu kanaate ulaşmadan, Suriye’de Kürt sorununa gerçek bir çözüm bulunamaz. Birleşmiş Milletler’in (BM) rolünü, süreçlerini ve uluslararası arabuluculuğu, özellikle de rejimle yakın ilişkileri, askeri ve siyasi desteği aracılığıyla etkili Rus rolünü memnuniyetle karşılıyoruz. Ruslar, bazı Kürt partileri ile Suriye hükümeti arasında görüşmeler yapılmasına katkıda bulundu. Şam ile diyalog için birleşik bir Kürt heyeti oluşturmak amacıyla Kürt partilerini Hmeymim üssüne davet etme konusunda 2017 yılı ortalarında Moskova’da bir mutabakata varıldı. Ancak Kürt Konseyi’nin katılmayı reddetmesi, PYD heyetinin Özerk Yönetim adıyla temsil edilmesinde ısrar etmesi ve rejimin ciddi bir diyaloğa hazır olmaması nedeniyle görüşme başarısız oldu.

-İlerici Parti’nin Kürt çerçeveleri dışında konumlanmasının nedeni bunlar mı?
Partimiz, 2011 yılı sonunda Kürt Ulusal Konseyi’nin kurucuları arasındaydı ve diğer taraf olan ve o dönemde Batı Kürdistan Kurulu bünyesinde faaliyet gösteren PYD ile bir anlaşma ve siyasi anlayışa ihtiyaç olduğuna inanıyorduk. Ancak konsey içerisindeki organizasyonel durum ve karar alma şeklinin yanı sıra safları birleştirme çabalarımız da başarısız oldu. Bu uzun süreli kriz ortasında ulusal rolümüzü oynamamızı engellediler. Bu durum ise partimizi, 2015 yılında konseyden çekilme kararı almaya sevk etti ve o dönemki asıl sebep siyasi değil örgütsel bir anlaşmazlıktı. PYD ile birçok ikili görüşme gerçekleştirdik. Ancak onlardan gerçek bir siyasi ortaklık için herhangi bir yanıt alamadık.
                                                                                        
-İlerici Parti, Kürt hareketinin iki kutbu arasındaki farklı bakış açılarını yakınlaştırma vizyonuna sahip mi?
Suriye Kürtlerinin bağımsız bir karar merkezi olmadan, Kürt hareket için ‘ulusal haklarını elde etmek ya da ulusal rolünü etkinleştirmek düzeyinde’ gerçek bir etkinlik ve rol olmayacağına inanıyoruz. Siyasi birliğin olmaması Kürt hareketinin koşullarına olumsuz yansıdı. Suriye kararına askeri ve siyasi düzeyde el konulması gibi, hareketin özellikle iki kutbunda da Kürt kararına el konulması söz konusu.

-Suriye muhalefetine karşı tutumunuz nedir?
Kuruluşundan bu yana İlerici Parti, muhalif bir tavır benimsemiştir. Biz, genel özgürlüklerin sağlanması, çoğulcu bir demokratik sistemin sağlanması ve Baas Partisi’nin Kürtlere yönelik ayrımcı politikalarının reddedilmesi gerektiği çağrısı yapıyoruz. Bu nedenle her zaman Suriye muhalefetinin bir parçası olduk. Partimizin merhum sekreteri Abdülhamid Hac Derviş, 2005 yılında Şam Bildirgesi’nin yayınlanmasından kısa bir süre sonra, bildirgenin başkan yardımcısıydı ve ikinci turunda Cenevre görüşmelerinde Kürt hareketi heyetine başkanlık etti. 2011 baharında Suriye muhalefet hareketlerinin başlamasından sonra, ‘demokrasi, özgürlük ve eşitliğin sağlanması ve Kürt sorununa ulusal bir çözüm bulunması’ için demokratik muhalefetin yanında yer aldık.

-Türkiye’nin desteklediği ‘Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’ndan neden çekildiniz?
Kürt halkının haklarına ilişkin Suriye ulusal düzeyinde ileri sürülen ortak bir mutabakat zaptı imzalanmasının ardından Kürt Konseyi, 2013 yılında muhalefet koalisyonunun saflarına katıldı. Daha sonra koalisyonun, Türkiye hükümetinin baskısı sonucu bu belgeye pek sıcak bakmadığı görüldü. Muhalefet, Suriye halkının bileşenlerine güven veren bir siyasi programa henüz ulaşmış değil. Bugünkü durum, kapsamlı ulusal projeden yoksun olan ve tüm bileşenleriyle Suriye sokaklarında inandırıcılığı olmayan bir muhalefetle karşı karşıya olmamızdır. Bu nedenlerle Suriye muhalefetinin çerçevesinin dışındayız.



Ukrayna Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr: “Ukrayna'yı desteklemek hayır işi değil”

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
TT

Ukrayna Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr: “Ukrayna'yı desteklemek hayır işi değil”

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.

Ahmed Mahir

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr, Majalla'ya özel açıklamalarda bulundu. Oleksandr röportajında Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının üçüncü yılına girerken bir çıkmazda olunup olunmadığı konusuna değindi.

Oleksandr, Ukrayna'nın başkenti Kiev'de bizimle yaptığı röportajda, Rusya'nın stratejik bir yenilgiye uğradığı yönündeki görüşünü savundu. Savaşa adil ve eşitlikçi bir çözüm olduğuna dair inancına ve ülkesindeki mali yolsuzluğun kronikleşip kronikleşmediğine dair açıklamada bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre Kiev Üniversitesi ve Pensilvanya'daki (ABD) Dickinson Üniversitesi Hukuk Fakültesi de dahil olmak üzere Batı'daki birçok akademik kurumda uluslararası hukuk profesörü olarak görev yapan Oleksandr röportajda, uluslararası arenada yaşanan gelişmelerden Ukrayna-Rusya savaşına kadar birçok başlıkta soruları yanıtladı:
-Son aylarda her iki tarafın da anlamlı kazanımlar elde edemediği bu savaşın bundan sonraki aşaması ne olacak?
Bu savaş iki aşamaya ayrılabilir. İlk aşamada çatışma iki farklı merhalede gelişti. Başlangıçta Rusya, Kiev'i üç gün içinde ele geçirmek üzere bir yıldırım saldırısı başlatmayı ve ardından yaklaşık bir ay içinde Ukrayna'nın çoğunu tamamen işgal etmeyi denedi, ancak başarısız oldu. Şu an, acımasız bir yıpratma savaşıyla karakterize edilen çatışmanın ikinci aşamasındayız. Artık asıl mesele dayanıklılık: Yani hangi tarafın çabalarını daha uzun sürdürebileceği. Zafer müttefiklerimizin, direnişin devamı için gerekli olan kararlı desteğine bağlıdır. Rus kuvvetleri şu anda Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini kontrol ediyor.

Rusya, Kiev'i kontrol altına almak, Ukrayna bölgelerinin çoğunluğunu kontrol etmek ve kendi yörüngesinde dönen bir hükümet kurmak gibi iddialı hedeflerine ulaşamadı. Aslında Ukrayna, 24 Şubat 2022'den bu yana Rusya'nın işgal ettiği alanların yaklaşık yarısını geri almayı başardı. Bir diğer önemli başarı, başlangıçta çatışmaya katılan Rus birliklerinin yüzde 90'ının operasyonel yollarının etkili bir şekilde kesintiye uğratılması. Üçüncü kayda değer zafer, Rus kuvvetlerinin Karadeniz'den sürülmesiydi ve benim görüşüme göre bu başarılar, çatışmanın daha geniş bağlamında çok önemli.

Batı'da bu çıkmazı bir çıkmaz sokak olarak yorumlayan ve azınlıkta da olsa artık Putin'le müzakerelere başlama zamanının geldiğine yönelik bir görüş var.

-Görevden alınan Başkomutan Valery Zalozny, savaşa ilişkin değerlendirmesinde Başkan Vladimir Zelenskiy'den daha mı gerçekçiydi?

Başkomutan Valery Zalozny ve Başkan Zelenskiy'nin pozisyonlarında ciddi bir çelişki görmüyorum. Bana göre ikisi de aynı stratejiyi izliyor.

-Ancak Valery Zalozny savaşın çıkmaza girdiğini söyledi…

Bazı politikacıların ‘çıkmaz’ tabirini kullanmasıyla ilgili bir yanlış anlaşılma var gibi görünüyor. Bunun olumsuz etkileri bulunuyor. Batı'da bu çıkmazı bir çıkmaz sokak olarak yorumlayan ve azınlıkta da olsa artık Putin'le müzakerelere başlama zamanının geldiğine yönelik bir görüş var. Zalozny'nin durgunluk durumuna işaretinde kastedilen bu değildi. The Economist’e makale yazmaktaki amacı, Batılı Müttefiklerden ek destek istemek ve onları böyle bir çıkmazın gerçeğe dönüşmesini önlemek için daha fazla silah sağlamaya teşvik etmekti.Evet, hedefi açıktı: Ukrayna'nın işgal altındaki toprakları geri alma ve karşı saldırıya geçme çabalarını sürdürmek için daha fazla askeri yardım sağlamak. Diplomat olmayan Zalozny, Batı söyleminde ‘çıkmaz’ kelimesinin taşıdığı çağrışımı tam olarak anlamadığı için en uygun terimi seçememiş olabilir. Onun çağrısı, olası bir çıkmazdan kaçınmak için askeri desteğin artırılması ihtiyacıydı.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy (solda), Kiev'deki toplantı sırasında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Eski Başkomutanı Valery Zalozhny ile bir araya geldi. (AP)
Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy (solda), Kiev'deki toplantı sırasında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Eski Başkomutanı Valery Zalozhny ile bir araya geldi. (AP)

-Geçen yılki karşı saldırının başarısızlığının günah keçisi Zalozhny miydi?

Öncelikle karşı saldırının yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı başarısız olduğunu düşünmüyorum ve gerçekleri sizlere sundum. Sayıca ve silah olarak üstün olmamıza rağmen bu bir başarısızlık değildi. Sınırsız insan kaynağına, insan gücüne ve silahlara sahip bir süper güce karşı savaşmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kalitesizliğine rağmen büyük miktar durumu telafi ediyor.

İkinci olarak, popülaritesinin zirvesinde olan önemli bir figürün ortadan kaldırılmasının onu günah keçisi yapacağına inanmıyorum, ancak iki yıl süren şiddetli çatışmanın ardından askeri liderlikte değişiklik yapılması normaldir.

-Sizin açınızdan Rusya ile savaşın adil çözümü nedir?
Bir uluslararası hukuk profesörü olarak bakış açım bu alanın ilkelerine dayanmaktadır. Avrupa'da uluslararası hukuku yeniden tesis etmenin tek adil çözümü var: Rus kuvvetlerinin tamamen geri çekilmesi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi geçtiğimiz günlerde bu konuyu ele alan bir kararı kabul etti. Bu karara göre, Rusya ile Ukrayna arasındaki barış müzakereleri ancak Ukrayna koşullarında başlayabilir ve Ukrayna'nın gerekçesiz Rus saldırganlığının kurbanı olduğunun kabul edilmesi gerekir. Şart açık: Barış görüşmelerinin başlayabilmesi için Rusya Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna'daki güçleri tamamen çekecek. Bu adımlar diyaloğu başlatmak için temel gereklilikleri oluşturur. Uluslararası hukukun yeniden tesis edilmesi ve adaletin aranması son derece önemlidir. Ukrayna ekonomisinin yüzde 30'undan fazlasına ağır zarar vermekten sorumlu olan Rusya'nın hesap vermesi gerekiyor. Saldırgan taraf olarak bize verdiği zararın tazmini karşılanması tazminat ödemekle yükümlü olmalıdır.

Saldırganlık yalnızca devlet olarak Ukrayna'ya karşı işlenen bir suç değildir; tüm uluslararası topluma karşı işlenmiş bir suçtur.

-Rusya ile iki yıl süren savaşın ardından Ukrayna'nın Rus kuvvetlerinin Kırım Yarımadası'ndan çekilmesi konusunda ısrar etmesini askeri açıdan gerçekçi buluyor musunuz?
Uzun vadede iyimserim çünkü saldırı suçu sadece devlet olarak Ukrayna'ya karşı işlenen bir suç değil; tüm uluslararası topluma, tüm ülkelere karşı işlenmiş bir suçtur ve eminim ki uluslararası mücadeleyi sürdürme iradesi yeniden tesis edilecektir. Bu bir zaman meselesi. Ama elbette gerçekçi olmak gerekirse beklediğimizden uzun sürebilir. Ama sonuç kaçınılmazdır. İnsanlık bir yol ayrımında: Ya yirmi birinci yüzyılda uluslararası hukukun rehberliğinde ilerlemeyi ya da on dokuzuncu yüzyılın standartlarına geri çekilmeyi seçecek. Putin, eylemleriyle bizi bu köhne uygulamalara dönmemizi, böylece yüzyıllarca süren ilerlemeyi feda etmemizi istiyor. Ancak insanlığın uluslararası hukuk ilkelerini tercih ederek akıllıca seçim yapacağına inanıyorum. Bu iyimserlik Kırım'daki duruma da yayılıyor.

Haydi hayal edelim, sadece bir tartışma çerçevesinde, Ukrayna'nın düştüğünü ve Rusya'nın Ukrayna'yı kontrol ettiğini varsayalım. Sonrasında ne olacak?

- Ukrayna Güvenlik Servisi, yaklaşık 40 milyon dolar değerindeki askeri silahlarla ilgili yolsuzluğu ortaya çıkardığını açıkladı. Başsavcı'nın çalınan paraya el konulduğunu söylediğini biliyorum. Peki, Ukrayna'da mali yolsuzluğun kronik olduğunu düşünüyor musunuz? Yolsuzluk, Avrupa Birliği'ne katılma girişiminizde büyük bir engel değil miydi?

Yolsuzluk sorunu uzun yıllardan beri var ve Ukrayna'da çok büyük bir sorun. Başkan Zelenskiy'nin seçilmesinin nedenlerinden biri de yolsuzlukla mücadele ihtiyacıydı ve o da sözünü tuttu. Şimdi mevcut duruma baktığınızda Ukrayna'da hiç kimsenin hukukun üstünde olmadığını göreceksiniz. Mesela yolsuzluk davalarında milletvekillerinin dokunulmazlığı yok. Size Ukrayna Parlamentosu üyelerinin yolsuzluk suçlamasıyla adalet önüne çıkarıldığı davalardan birçok örnek verebilirim. Bir başka örnek, yolsuzluk nedeniyle adalet önüne çıkarılan Ukrayna Başyargıcı’dır. Önemli şahsiyetlerin ve üst düzey politikacıların adalet önüne çıkarıldığı başka birçok örnek bulunuyor. Yolsuzlukla mücadelede çok etkili bir yapı oluşturduk ve yolsuzlukla mücadelemiz devam ediyor, çünkü çok basit bir gerçeğin farkındayız: Özellikle savaş sırasında yolsuzluğa tahammül edemeyiz. Çünkü yolsuzluk NATO'ya ya da Avrupa Birliği'ne katılmak istediğimiz bir dönemde küresel anlamda ortaklarımızın ve müttefiklerimizin gözünde güvenilirliğimizi zedeliyor.

-Başkan Zelenskiy'nin birden fazla röportajda söylediği ilginç şeylerden biri de Ukrayna'yı desteklemenin bir hayır işi olmadığıdır. Bundan ne sonuç çıkarıyorsunuz?

Ukrayna aslında Avrupa'nın kalkanı rolünü oynuyor. Haydi hayal edelim, sadece bir tartışma çerçevesinde, Ukrayna'nın düştüğünü ve Rusya'nın Ukrayna'yı kontrol ettiğini varsayalım. Sonrasında ne olacak? Birincisi, bu durum NATO üyesi devletlerin karşı karşıya olduğu güvenlik risklerini artıracaktır. Pek çok kişi Rusya'nın hedeflerinin Ukrayna ile sınırlı kalmayacağına inanıyor; sırada Moldova ve Baltık ülkelerinin yanı sıra Polonya da olabilir. Bu durum, ABD ve NATO üyelerinin Rusya tehdidine karşı savunma bütçelerini önemli ölçüde artırmalarına ve savunma mekanizmalarını güçlendirmelerine yol açacak.

Fotoğraf Altı: Ukrayna lideri Zelenskiy savunma hatlarını ziyaret etti. (AP)
Ukrayna lideri Zelenskiy savunma hatlarını ziyaret etti. (AP)

Sonuç olarak, ABD'nin, Avrupa ülkelerinin ve diğer NATO üyesi ülkelerin üstlendiği mali yükler, mevcut harcamaların çok üzerinde artacak. Dolayısıyla, Ukrayna'nın Rusya'nın yayılmacılığına karşı direnişini desteklemenin sadece iyi niyetli bir davranış değil, aynı zamanda stratejik bir gereklilik olduğu sonucuna varıyoruz.  Rus emperyalizmine karşı direnişimiz sadece egemenliğimizi savunmak değil, aynı zamanda uluslararası düzeni desteklemektir. Bu görevdeki başarısızlık, dünya çapındaki diğer potansiyel saldırganları güçlendirebilir ve motive edebilir.

Araplara şöyle diyorum: Saldırının mağdurunu destekleyerek, kendinize saldırı durumunda güvenceler oluşturun; saldırganın cezasını çekeceğinden emin olun.

-Peki, Ukrayna ile Arap dünyasının, iki tarafı yakınlaştıracak ortak bir zemin mevcut mu?

Evet, birçok ortak mesele var. Bana sık sık şu tür sorular soruluyor: Arap dünyasına sizi neden desteklemeleri gerektiğini nasıl açıklayabilirsiniz? Bunu Avrupa ülkelerine anlatabilirsiniz çünkü siz Avrupa güvenlik mimarisinin bir parçasısınız ve Avrupa değerleri için mücadele ediyorsunuz. Evet. Peki, bu durumu Arap dünyasına nasıl açıklayacaksınız? Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, saldırının mağdurunu destekleyerek, kendinize saldırı durumunda güvenceler oluşturmuş olursunuz; saldırganın cezasını çekeceğinden emin olursunuz. Bu Arapları bizi desteklemeye teşvik edecek önemli bir neden. İkinci neden ise gıda güvenliğidir. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı dünya çapında gıda güvenliğini ve tedarik zincirlerini baltaladı. Son olarak nükleer güvenlik. Ukrayna'yı desteklemek nükleer felaket olasılığını azaltır. Son olarak ahlaki bir argüman var: Rusya, Ukrayna savaşında saldırgandır.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.