Kürt Demokratik İlerici Partisi’nin siyasi büro idari yetkilisi Ahmed Süleyman Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejiminin askeri seçeneğe başvurması çözümü karmaşıklaştırdı ve dış müdahaleye kapı açtı

Ahmed Süleyman, Türkiye’ye ‘ulusal güvenliği’ konusunda güvence verilmesini desteklediğini açıkladı.

25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)
25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)
TT

Kürt Demokratik İlerici Partisi’nin siyasi büro idari yetkilisi Ahmed Süleyman Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye rejiminin askeri seçeneğe başvurması çözümü karmaşıklaştırdı ve dış müdahaleye kapı açtı

25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)
25 Ağustos’ta Kamışlı’da SDG mensuplarının bedenlerinin bulunduğu bir mezarlık (AFP)

Suriye’deki Kürt hareketinin en eski siyasi partilerinden biri olan Kürt Demokratik İlerici Partisi (Peşveru), Ankara ve Şam rejimleri arasındaki normalleşme sürecinin, Tahran’daki üçlü zirvenin ardından Rusya’nın talebi ve İran’ın baskısı ile geliştiğini belirtti. Zirve, geçen Temmuz sonunda Rusya, Türkiye ve İran’ı bir araya getirmişti. Partinin siyasi büro idari yetkilisi Ahmed Süleyman, ‘mücadelelerini adadıkları Kürt sorununu çözmek için’ Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimiyle diyalog çağrısında bulunduklarını söyledi. Süleyman, “Rejimin askeri ve güvenlik seçeneğine başvurması durumu karmaşıklaştırdı” dedi. Parti yetkilisi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Türkiye’ye ‘Suriye’deki iç durumun ulusal güvenliğine tehdit oluşturmadığı’ konusunda güven verilmesi gerektiğini vurguladı. 1957 yılında kurulan partinin siyasi büro idari yetkilisi, Suriye’de ‘Kürt ulusal varlığını anayasal olarak tanıyan ve ona meşru haklarını veren’ çoğulcu bir demokratik sisteme geçerek, kapsamlı bir siyasi çözüm için bir genel çerçeve içinde Kürt sorununu çözmek amacıyla mücadele ettiklerini vurguladı. Parti, 11 yıllık savaş sırasında Şam’da Suriye hükümeti yetkilileriyle birden fazla kez doğrudan görüşmeler gerçekleştirdi.
Geçen cumartesi günü Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunan Kamışlı kentindeki parti binasında Ahmed Süleyman ile gerçekleştirilen röportajdan kesitler;

-Suriyeli Kürtler, Türkiye ile Şam’daki iktidar rejimi arasında yaşanan normalleşmeden endişe duyuyor mu?
Belki de Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin seyrinde ortaya koyulan herhangi bir atılım, ilk etapta Suriye rejimine fayda sağlayacaktır. Suriye ile Türkiye dahil komşu ülkeler arasında normal ilişkiler içindeyiz. Türk tarafına Suriye’deki iç durumun, Türk yetkililerin iddia ettiği gibi, ulusal güvenliği için bir tehdit oluşturmadığına dair güvence vermekten yanayız. Ancak bu durum, Suriye halkının ve özellikle Kürtlerin çıkarları pahasına olmamalı. Türkiye’nin ilk ve son talebinin, Suriye’deki Kürt sorununun çözüme kavuşturulmaması olduğu biliniyor. Ankara, Şam ile anlaşmaya varırsa, Kürt tarafının tüm idari ve askeri kazanımlarını kaybetmesi ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yetenek ve gücünün sınırlandırılması konusunda ısrar edecek.

-Bu durumu Kürt halkı ve onların ulusal davası için bir tehlike olarak görüyor musunuz?
2014 yılında Ayn el-Arab (Kobani) çatışmalarının, 2018’de Afrin, 2019’da Resulayn ve Tel Abyad’a yönelik operasyonlarda binlerce Kürdün komşu ülkelere ve Avrupa’ya göçünün ardından, Kürt güçlerin ulusal düzeyde bağımsız siyasi kararlarını korumaları, siyasi hareketlerinin gerçekçi söylemini sürdürmeleri ve kendilerini tüm uluslararası ve bölgesel çelişkilerden ve müdahalelerden uzak tutmaları gerekiyordu. Bazı Kürt partileri taktiksel kazanımlar elde etmiş olsalar da Kürt sorununu çözmek için olası fırsatların heba edilmesine ve içeriğinin boşaltılmasına katkıda bulundular. Suriye sahnesini etkileyen bölgesel ve uluslararası tarafların çelişkilerinin bir parçası haline geldiler. Bu çerçevede bu uluslararası tarafların ulaşabilecekleri herhangi bir çözüm, Kürt halkı ve bu ülkeler üzerindeki en zayıf ve en az etkili halka olan Suriye’deki hakları pahasına olacaktır.

-Suriye savaşının başlangıcından bu yana İlerici Parti, Şam’daki iktidar rejimiyle diyalog ve doğrudan müzakere çağrısında bulunuyor. Pozisyonunuza değinebilir misiniz?
Mücadelelerimizin çoğunu adadığımız Kürt sorunu başta olmak üzere, iktidardaki rejimle diyalog çağrısında bulunan ve müzakere masasına oturup olası çözümler arayanlar arasındayız. Ancak rejimin askeri ve güvenlik seçeneğine başvurması, durumu karmaşıklaştırdı ve uzlaşıya dayalı bir ulusal çözüme ulaşılmasını zorlaştırdı. Daha da kötüsü, dış müdahale için kapıyı ardına kadar açtı. Suriye topraklarında konuşlanan tüm bu uluslararası ve bölgesel tarafların kendi ordularıyla ya da kendilerine destek veren milisler aracılığıyla müdahale etmesinden sonra sahne, daha karmaşık görünüyor. Tüm bunlar, krizin gerçekliğini kabul eden ve kapsamlı bir inceleme gerektiren ulusal bir programın yokluğunda gelişti. Kötü yanı ise, Suriyelilerin (muhalif ve rejim) krizi çözme konusunda gerçekçi bir algıya sahip olmaması ve en kötüsü de krizi çözme iradelerinin bulunmamasıdır.

-Rejim ve hükümet yetkilileriyle doğrudan görüştünüz mü?
Evet. Partimiz Şam’daki Suriye hükümeti yetkilileriyle ya onların daveti üzerine ya da İlerici Parti’nin talebi üzerine doğrudan görüşmeler yaptı. Bu durum, birden fazla vesileyle gerçekleşti ve aramızdaki son görüşme Nisan ayının başlarındaydı. Rejimle diyaloğun, Kürt saflarının birliğini ve Kürtlerin hakları konusunda birleşik bir tavrın formüle edilmesini gerektirdiğine inanıyoruz. Partimizin, diyaloğa yönelik ciddi kanallar açmak için gerekli mekanizmaları anlamaya odaklanan Şam ziyareti bu nedenle gerçekleşmiştir. Ziyaret sırasında ayrıca ‘Suriye krizini ve özellikle de Kürt sorununu ele almak için otoritenin tavrını ve vizyonu daha net anlamaya’ odaklanıldı.

-Sizin dışınızda diğer Kürt partileri rejim yetkilileriyle doğrudan görüşüyor mu?
Demokratik Birlik Partisi (PYD), kendi kontrol alanlarındaki düzenli kuvvetlerin yaygınlığı göz önüne alındığında, güvenlik ve askeri koordinasyonu ele almak üzere iktidardaki rejimle düzenli toplantılar gerçekleştiriyor. Anayasa Komitesi üyelerini içeren Kürt Ulusal Konseyi liderleri ise, Cenevre sürecinde olduğu gibi rejim temsilcileriyle doğrudan görüşüyorlar.

-İlerici Parti, rejim ile Kürt hareketi partileri arasında arabuluculuk yapabilecek kapasiteye sahip mi?
Şam ile görüşmelerimizin müzakere boyutuna ulaşmadığını söyleyebiliriz. Birleşik bir Kürt pozisyonunun yokluğunun, herhangi bir diyalogda gerçek bir etki oluşmasını engelleyici bir rolü olduğunun farkındayız. Görüşmelerimiz sırasında rejimi, Suriye’deki krizi çözmek için ulusal bir proje ve Kürt sorununu çözme vizyonunu sunmaya çağırdık. Partimize göre Kürt sorununun çözümü, Kürt ulusal varlığını anayasal olarak tanıyan ve ona meşru haklarını veren çoğulcu bir demokratik sisteme geçiş yoluyla kapsamlı bir siyasi çözümün genel çerçevesi içindedir.

-Kürt sorununun ulusal çerçevede mi yoksa uluslararası süreçler bağlamında mı çözülmesinden yanasınız?
Kürt sorununun çözümü, Şam’dadır ve bu kanaate ulaşmadan, Suriye’de Kürt sorununa gerçek bir çözüm bulunamaz. Birleşmiş Milletler’in (BM) rolünü, süreçlerini ve uluslararası arabuluculuğu, özellikle de rejimle yakın ilişkileri, askeri ve siyasi desteği aracılığıyla etkili Rus rolünü memnuniyetle karşılıyoruz. Ruslar, bazı Kürt partileri ile Suriye hükümeti arasında görüşmeler yapılmasına katkıda bulundu. Şam ile diyalog için birleşik bir Kürt heyeti oluşturmak amacıyla Kürt partilerini Hmeymim üssüne davet etme konusunda 2017 yılı ortalarında Moskova’da bir mutabakata varıldı. Ancak Kürt Konseyi’nin katılmayı reddetmesi, PYD heyetinin Özerk Yönetim adıyla temsil edilmesinde ısrar etmesi ve rejimin ciddi bir diyaloğa hazır olmaması nedeniyle görüşme başarısız oldu.

-İlerici Parti’nin Kürt çerçeveleri dışında konumlanmasının nedeni bunlar mı?
Partimiz, 2011 yılı sonunda Kürt Ulusal Konseyi’nin kurucuları arasındaydı ve diğer taraf olan ve o dönemde Batı Kürdistan Kurulu bünyesinde faaliyet gösteren PYD ile bir anlaşma ve siyasi anlayışa ihtiyaç olduğuna inanıyorduk. Ancak konsey içerisindeki organizasyonel durum ve karar alma şeklinin yanı sıra safları birleştirme çabalarımız da başarısız oldu. Bu uzun süreli kriz ortasında ulusal rolümüzü oynamamızı engellediler. Bu durum ise partimizi, 2015 yılında konseyden çekilme kararı almaya sevk etti ve o dönemki asıl sebep siyasi değil örgütsel bir anlaşmazlıktı. PYD ile birçok ikili görüşme gerçekleştirdik. Ancak onlardan gerçek bir siyasi ortaklık için herhangi bir yanıt alamadık.
                                                                                        
-İlerici Parti, Kürt hareketinin iki kutbu arasındaki farklı bakış açılarını yakınlaştırma vizyonuna sahip mi?
Suriye Kürtlerinin bağımsız bir karar merkezi olmadan, Kürt hareket için ‘ulusal haklarını elde etmek ya da ulusal rolünü etkinleştirmek düzeyinde’ gerçek bir etkinlik ve rol olmayacağına inanıyoruz. Siyasi birliğin olmaması Kürt hareketinin koşullarına olumsuz yansıdı. Suriye kararına askeri ve siyasi düzeyde el konulması gibi, hareketin özellikle iki kutbunda da Kürt kararına el konulması söz konusu.

-Suriye muhalefetine karşı tutumunuz nedir?
Kuruluşundan bu yana İlerici Parti, muhalif bir tavır benimsemiştir. Biz, genel özgürlüklerin sağlanması, çoğulcu bir demokratik sistemin sağlanması ve Baas Partisi’nin Kürtlere yönelik ayrımcı politikalarının reddedilmesi gerektiği çağrısı yapıyoruz. Bu nedenle her zaman Suriye muhalefetinin bir parçası olduk. Partimizin merhum sekreteri Abdülhamid Hac Derviş, 2005 yılında Şam Bildirgesi’nin yayınlanmasından kısa bir süre sonra, bildirgenin başkan yardımcısıydı ve ikinci turunda Cenevre görüşmelerinde Kürt hareketi heyetine başkanlık etti. 2011 baharında Suriye muhalefet hareketlerinin başlamasından sonra, ‘demokrasi, özgürlük ve eşitliğin sağlanması ve Kürt sorununa ulusal bir çözüm bulunması’ için demokratik muhalefetin yanında yer aldık.

-Türkiye’nin desteklediği ‘Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’ndan neden çekildiniz?
Kürt halkının haklarına ilişkin Suriye ulusal düzeyinde ileri sürülen ortak bir mutabakat zaptı imzalanmasının ardından Kürt Konseyi, 2013 yılında muhalefet koalisyonunun saflarına katıldı. Daha sonra koalisyonun, Türkiye hükümetinin baskısı sonucu bu belgeye pek sıcak bakmadığı görüldü. Muhalefet, Suriye halkının bileşenlerine güven veren bir siyasi programa henüz ulaşmış değil. Bugünkü durum, kapsamlı ulusal projeden yoksun olan ve tüm bileşenleriyle Suriye sokaklarında inandırıcılığı olmayan bir muhalefetle karşı karşıya olmamızdır. Bu nedenlerle Suriye muhalefetinin çerçevesinin dışındayız.



Hamduk Şarku’l Avsat’a konuştu: “Manama görüşmeleri, Cidde Platformu ile entegre çalışıyor”

Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
TT

Hamduk Şarku’l Avsat’a konuştu: “Manama görüşmeleri, Cidde Platformu ile entegre çalışıyor”

Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)

Eski Sudan Başbakanı ve Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Başkanı Abdullah Hamduk, Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) İkinci Komutanı Korgeneral Abdurrahim Daklu ile geçen ay Bahreyn’in başkenti Manama’da varılan anlaşmayı ‘doğru yolda atılmış olumlu bir adım’ olarak nitelendirdi. Hamduk, Manama’nın Cidde Platformu görüşmelerine entegre olduğunu söyledi. Ancak buna, Afrika kıtasında Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD) ve Afrika Birliği’nin (AfB) gözetiminde eş zamanlı bir siyasi sürecin eşlik etmesini şart koştu.

Hamduk, AfB zirvesinin oturum aralarında, Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da Şarku’l Avsat ve sınırlı sayıda yerel gazeteciye röportaj verdi. Zirvede, Ekim 2021 darbesinin ardından üyeliğinin dondurulması nedeniyle Sudan yer almadı. Bu bağlamda Hamduk, pazar günü sona eren zirvedeki varlığının ona çok sayıda Afrikalı lider ve kıta dışından liderle görüşme fırsatı verdiğini söyledi.

Burhan, yardımcısı Şemseddin Kabaşi’yi Port Sudan’da kabul etti (Sudan ordusu)
Burhan, yardımcısı Şemseddin Kabaşi’yi Port Sudan’da kabul etti (Sudan ordusu)

Manama anlaşması

Ordu ile HDK arasındaki Manama Anlaşmasına ilişkin yorumunda Hamduk, yaşananların ‘Cidde müzakere platformunun genişletilmesi’ olarak değerlendirildiğini söylerken, müzakerelerin Suudi Arabistan Krallığı ve ABD tarafından kolaylaştırılmasının ardından Manama’nın, bunlara Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’i de eklediğini dile getirdi.

Hamduk, Genelkurmay Başkanı Yardımcısı ile Hızlı Destek arasında Manama’daki anlaşmayı ‘doğru yönde atılmış olumlu bir adım’ olarak değerlendirdi. Abdullah Hamduk ayrıca, “Manama Platformu’nun çabaları devam ederse, çatışmaların ve ateşlerin durdurulması aşamasına ulaşırsa ve insani yardımların ulaştırılması kolaylaşırsa vatandaşların acılarının hafifletilmesinin yolu açılacaktır” dedi.

Hamduk, müzakere sürecinin başarısı için IGAD ve AfB’nin gözetiminde eş zamanlı bir siyasi sürecin yürütülmesini şart koştu. Aynı şekilde “Siyasi süreç uzun süredir ertelendi. Belki de krize askeri bir çözümün bulunmadığı ve siyasi aktörleri ve tüm demokratik güçleri bir araya getiren siyasi sürecin öneminin olmadığı bir ortamda bu gecikme, Sudan sorununun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı.

Hartum’da Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu dumanlar yükseliyor (Arşiv- AFP)
Hartum’da Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu dumanlar yükseliyor (Arşiv- AFP)

Eski Sudan Başbakanı, görüştüğü liderlere Sudan savaşı ve krizinin askeri bir çözümü olmadığına ikna olunması gerekliliğine vurgu yaparak, onları krizi müzakere yoluyla çözecek siyasi süreci desteklemeye çağırdı. Abdullah Hamduk, “Kuruluş konferansını, geçiş anayasasını, geçiş düzenlemelerini ve Sudan’ın birliğinin ve tek ulusal ordunun onaylanmasını, geçiş dönemi adaletini, demokratik sivil dönüşümü, cezasız kalmamayı, hesap verebilirliği ve diğerlerini içeren ilkeler topluluğu üreten bir istişare toplantısıyla sonuçlanan bir dizi mekanizmadan oluşmuş yol haritası eşliğinde, onlarla birlikte krizi tanımlamaya, Tekaddüm koalisyonunun krize çözüm bulma vizyonunu sunmaya odaklandık” açıklamasında bulundu.

Krizin köklerine değinmek

Zirvede Afrikalı liderler ve katılımcılarla yaptığı görüşmede Hamduk, Sudan krizinin köklerine değinilmesinin ve savaşların sonsuza kadar durdurulmasının önemine dikkati çekerek, “Nisan savaşı, Sudan’daki ilk savaş değil. Bunun son savaş olması için tüm meseleleri ele almalıyız” dedi.

Eski Başbakan, görüştüğü liderlerle ülkenin tanık olduğu felaket insani durumu da ele aldığını ifade ederken, “İstatistiklere göre 25 milyon Sudanlı, savaş ve tarım sezonunun başarısızlıkla sonuçlanması sonucunda kıtlığa maruz kalıyor. Sudanlıların acılarını hafifletmek için uluslararası topluma Çad, Etiyopya ve Güney Sudan’dan insani yardımların Sudan’ın çeşitli sınırlarına girmesine izin vermeleri çağrısında bulunduk” şeklinde konuştu.

Abdullah Hamduk, konuşmasında bölgede tanık olunan siyasi çalkantılara ve güvenlikteki akışkanlığa da değindi. Bu bağlamda “Gazze’deki savaşın yanı sıra Kızıldeniz’de de çatışmalar yaşanıyor. Bölge çok şiddetli bir kutuplaşma durumuna sahne oluyor. Bu çatışmaya doğrudan müdahale, kutuplaşma durumunu artıracaktır” diyen Hamduk, “Tüm komşu ülkelerle iletişim kurarak ve müzakere edilmiş siyasi çözümlere öncelik vererek doğru yönde ilerlediğimizi umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Omdurman’da Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne ait askerleri taşıyan askeri araç (AFP)
Omdurman’da Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne ait askerleri taşıyan askeri araç (AFP)

Eski Sudan Başbakanı, Tekaddüm koalisyonunun komutanlığıyla görüşme talebine ve Hızlı Destek liderliğiyle Addis Ababa Bildirgesi’ni imzalamasına da değinirken, “Çatışmayı durdurmak için savaşın her iki tarafına da mesajlar gönderdik. Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği yanıt verdi. Onlarla Addis Ababa’da bir araya geldik ve bildirgeyi imzaladık. Bu, Tekaddüm tarafından önerilen yol haritasında belirtilenlerin çoğuyla tutarlıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Orduyla sürekli iletişim

Hamduk ayrıca, genelkurmay başkanlığıyla toplantı yapmak için temasının kesilmediğini ve kendisiyle son temasının iki hafta önce olduğunu söylerken, “Ancak henüz nihai bir karara varıp toplantı tarihini belirlemedik. Ama hızlı ve ivedi bir şekilde onlarla bir araya gelmeyi umuyoruz. İki tarafla olan iletişimimiz sırasında, müzakere için sağlıklı bir ortam yaratmak amacıyla düşmanca söylemlerin kontrol altına alınmasının önemini vurguladık” dedi.

Ordunun toplantının geçici başkent Port Sudan’da yapılması talebiyle ilgili olarak ise Abdullah Hamduk, “Sudan’ın herhangi bir yerinde ordu komutanlarıyla görüşmemizde herhangi bir sorun yok. Ancak onlara tüm ülkenin savaş halinde olduğunu ve Sudan Limanı’ndaki genelkurmay başkanlığının varlığının koşulların anormal olduğunu doğruladığını ve bu durumdan ziyade eşitlik ve özgürlük konusunu ele almamıza imkân veren bir atmosferde buluşmamız gerektiğini söyledik. Bu durum, şu anda Sudan’da mevcut değil” dedi.

Tekaddum’un ordu liderleriyle görüşme konusundaki istekliliğini yineleyen Hamduk, “Bu konunun amacı, savaşın durdurulmasını hızlandırmak ve Sudan halkının acılarına son vermektir. Formalitelerin savaşın durdurulmasına izin vererek ya da yardımcı olarak bu iletişimin sağlanmasına engel olmayacağını umuyoruz” şeklinde konuştu.

Addis Ababa Bildirgesi hükümlerinin uygulanmasına ilişkin olarak ise Hamduk, anlaşmada öngörülen pratik hususların, özellikle de 451 savaş esirinin serbest bırakılması vaadinin uygulanmasının önemini vurguladığını söyledi. Abdullah Hamduk ayrıca, “Hızlı Destek liderliği, mahkumları serbest bırakmaya hazır olduğunu belirtti. Ancak Kızılhaç’ın ülkeyi terk etmesi sorunuyla karşı karşıya olduğunu, daha önce de Kızılhaç aracılığıyla benzer açıklamaların yapıldığını ifade etti. Kızılhaç’ın yokluğu, bildirgede öngörülen tutukluların serbest bırakılmasının tamamlanmasını engelledi” ifadelerini kullandı.

Tekaddum’un karşı karşıya olduğu zorluklar

Abdullah Hamduk, Tekaddum koalisyonunun çalışmalarının ve genişlemesinin karşı karşıya olduğu zorlukları kabul ederken, “Ancak Mısır’da başlangıçta Arap Sosyalist Baas Partisi ve Abdulvahid Muhammed en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi ile görüştük. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile ortak eylem gündemi için teknik bir komite oluşturulması konusunda anlaştık. Platform ve Koordinasyon Sekreterliği gibi diğer gruplarla da görüştük” dedi.

Molly Phee, Sudanlı kadın sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Addis Ababa’da (Hartum’daki ABD Büyükelçiliği/ Facebook)
Molly Phee, Sudanlı kadın sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Addis Ababa’da (Hartum’daki ABD Büyükelçiliği/ Facebook)

Hamduk, açıklamalarının Abdulaziz el-Hillu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Abdulvahid Muhammed en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi, Komünist Parti, Arap Sosyalist Baas Partisi, Federal Parti ve Dr. Ali el-Hac liderliğindeki Halk Kongresi’ne yönelik olduğunu söyledi. Ayrıca, sonuçların çoğunlukla olumlu olduğunu ve şu anda ortak işbirliği olanaklarını birlikte incelediklerini ifade etti.

Abdullah Hamduk, temasa geçilen güçlerin çoğunun demokratik güçlerin birliğine ve ortak eyleme istekli olduklarını ifade ettiğini vurgularken, “Ancak koalisyon çalışmalarının devam edebilecek ve ayakta durabilecek temeller üzerine inşa edilebilmesi için sabır ve aceleci sonuçlara varılmaması gerekir” dedi.

Eski Başbakan, siyasi ve sivil güçlere, ‘Tekaddum koalisyonuna katılmak, Tekaddum üyeliği olmadan ortak çalışmak ve son seçenek olarak da gelecek ayki Tekaddum kuruluş konferansı çalışmalarına veya Tekaddum’un düzenlemeye başladığı çalıştaylara katılmak’ olmak üzere savaşı durdurma yolunda üç ortak eylem önerdi.