Ürdün daha güvensiz bir hale mi geliyor?

Yoksulluğun, işsizliğin ve uyuşturucunun yayılmasının ve toplumsal dejenerasyonun derinleşmesinin nedenlerini ortaya koyan bir kamuoyu yoklaması yapıldı.

Başkent Amman'da konuşlandırılan polis birimleri. (independent Arabia- Halil Mazravi)
Başkent Amman'da konuşlandırılan polis birimleri. (independent Arabia- Halil Mazravi)
TT

Ürdün daha güvensiz bir hale mi geliyor?

Başkent Amman'da konuşlandırılan polis birimleri. (independent Arabia- Halil Mazravi)
Başkent Amman'da konuşlandırılan polis birimleri. (independent Arabia- Halil Mazravi)

Tarık Dilvani
Ürdünlüler, son yıllarda ülkelerinde artan şiddet ve suç oranlarından endişeliler. Bu endişe, özellikle aile içi cinayetlerinin ardından ölüm cezasının yeniden getirilmesi gibi caydırıcı cezalar için baskı yapan bir kamuoyu oluşmasına sebep oldu.
Ürdün uluslararası platformlarda,  ülkelerini, ateş topuna dönmüş coğrafyanın ortasında, son otuz yılda milyonlarca mültecinin ilgi odağı yapan bir ‘güvenlik vahası’ olarak tanımladı. Daima ‘güvenlik ülkesi’ olarak nitelendirildi.
Ancak bugün, Ürdünlülerin davranışlarında çeşitli sebeplerle meydana gelen ve gözlemci ve sosyologların ‘toplumsal vahşet’ dediği bir değişiklik söz konusu. Resmi istatistikler her 25 dakikada yeni bir cinayetin işlendiğini ortaya koyarken vahşice işlenen cinayet ve suç haberleri olmadan bir gün dahi geçmiyor.

Sosyal ve ahlaki dönüşümler
Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin kamuoyu araştırması, Ürdünlülerin yüzde 38'inden fazlasının Krallığın son beş yıla kıyasla daha az güvenli hale geldiğine inandığını ortaya koydu.
Ürdünlülerin yaklaşık yüzde 76'sı kendilerini ve ailelerini güvende hissetse de yüzde 86’ya tekabül eden büyük çoğunluk ülkee cinayet ve işsizliğin yaygın olduğuna inanıyor.
Aynı kamuoyu araştırmasına göre Ürdünlülerin yüzde 91'i ülkede artan toplumsal şiddetin nedeninin yoksulluk ve işsizliğin yanı sıra gelenek ve göreneklerdeki ahlaki ve sosyal değişimler olduğuna inanıyor. Uyuşturucu kullanımı ve seküler hayat tarzını benimseme de nedenler arasında sayılıyor.
Ürdünlülerin yüzde 63'ü, sosyal medyanın şiddet ve cinayet konularını taraflı bir şekilde ele aldığı ve bunlara çok fazla yer verdiği görüşünde.

Korkunç suçlar
Ürdün son aylarda, başta üniversite öğrencisi İman İrşid'in bir genç tarafından öldürülmesi olmak üzere bir dizi korkunç cinayete sahne oldu. Ülkenin kuzeyindeki er-Remse şehri üç çocuğun darp edildiği şiddet dolu bir suç yaşandı. Daha sonra suçlardaki artışın bir göstergesi olarak aile içi cinayetler ardı ardına geldi.
Cinayetlerin neden yayıldığına ilişkin soruya cevap, Ürdün toplumunun ardı ardına gelen ekonomik, psikolojik ve sosyal baskılar nedeniyle gerilim, endişe ve geçim arayışı ile güne başlayarak daha gergin hale gelmesi olarak verildi.
Gözlemciler son üç yılda Ürdün'de çoğunlukla kadınlara karşı olmak üzere aile suçlarının oranındaki artışı, toplam suç sayısının yüzde 31'ine ulaşmasını endişeyle izliyorlar.

Bozulan ruh sağlığı ve yaygın silah kullanımı
Adli tıp uzmanı Hani Cehşen, sosyal, ekonomik veya politik nedenlerle aileler, aşiretler veya belirli mahalle sakinleri arasında meydana gelen şiddet eylemlerinin nedenini, yeni bir olgu olan toplumsal şiddete bağlıyor. Cehşen, toplumsal şiddetin yürütme otoritesine, yargıya ve devletin rolüne olan güven eksikliğinin köklü göstergesi olduğuna inanıyor.
Son zamanlarda işlenen suçların ürkütücülüğü, Ürdünlülerin ruh sağlığı hakkında büyük soru işaretleri yaratıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün birkaç yıl önce Şiddet ve Yaralanmaları Önleme Müdürlüğü kurulması yönündeki tavsiyelerine rağmen devlet kurumlarının akıl hastalığı ve rahatsızlığı olan kişilere psikolojik bakım sağlamadığına işaret eden Cehşen, bu konuda ciddi bir ihmal bulunduğunu söylüyor.
Cehşen, ruh sağlığı ile ilgili mevzuatın geliştirilmesi gereğine işaret ederek, şiddet ve bağımlılığın önlenmesine yönelik programlara, ebeveynlik bilinçlendirme programlarına, aile içi şiddetin erken teşhisi ve bu vakalara yönelik acil müdahale hizmetlerine, 18 yaşın altındaki çocukların da dahil edilmesi çağrısında bulunuyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Ürdün İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan istatistikler, ülkedeki ruhsatlı silah sayısının 400 bini aştığını, silah satan lisanslı dükkanların sayısının da 95 olduğunu, dolayısıyla Ürdünlüler arasında büyük bir kontrolsüz silah yayılımı görüldüğünü ortaya koyuyor. Gözlemciler Ürdünlülerin elindeki silah sayısının yaklaşık bir milyon olduğu tahmin ediliyor. Bu da suçların sayısının artmasına ve işlenmesine katkıda bulunuyor.

Zorbalık yılı
Korkunç cinayetlere sahne olan 2021, Salih isimli çocuğun kanun kaçakları tarafından ellerinin kesilip gözünün oyulması olayından sonra  ‘zorbalık ve kanunsuzluk yılı’ olarak adlandırıldı.
Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen resmi bir hükümet araştırmasında, Ürdün'de işlenen suç kategorilerini toplumdaki ağırlıkları ve büyüklükleri açısından 24 kategoriye ayrıldı. Bu suçların çoğunun cezaevlerinde bulunan 18 ila 41 yaşları arasındaki genç insanlar tarafından işlendiği tespit edildi.
Çalışmada ayrıca son beş yıl içinde, çoğu başkent Amman'da olmak üzere yaklaşık 1,5 milyon suçun işlendiğine dikkat çekildi.  Ürdün toplumunun geleneksel kırsal toplumdan kentsel topluma dönüşmesinin, aşırı kalabalık ve güçlü akrabalık, soy ve komşuluk ile bağlantılı olmayan yoğun nüfuslu yoksul mahallelerin ortaya çıkmasının, temel hizmetlerin eksikliğinin, suç oranlarının artmasının nedenleri arasında olduğu vurgulandı. Ürdün’de mülteci nüfusunun artması ve işsizlik oranlarının yükselmesi de bu nedenler arasında sayılıyor.
Ancak Ürdün hükümeti, ülkedeki güvenliğin azalmasıyla ilgili tüm eleştirilere, Ürdün'ün güvenlik ve barış açısından Arap dünyasında üçüncü, dünya genelinde 57’inci sırada yer aldığı 2022 Dünya Barış Endeksi'nin sonuçlarıyla yanıt veriyor.
Küresel Barış Endeksi raporu, yerel barış ve güvenlikle ilgili 23 kritere dayanıyor. Bu rapora göre Ürdün, başta suçun toplumda yayılması olan bir dizi güvenlik göstergesindeki konumunun yanı sıra çok yüksek puan aldığı güvenlik ve polis göstergelerindeki konumunu da güçlendirdi.



Şera, Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı kapsamında Faysal bin Ferhan ile görüştü

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)
TT

Şera, Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı kapsamında Faysal bin Ferhan ile görüştü

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, dün Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. Görüşme, Şera’nın bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’na (FII) katılmak üzere Suudi Arabistan’a yaptığı resmi ziyaret kapsamında gerçekleşti.

Suriye Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet, Suudi Arabistan'ın başkentine erken saatlerde ulaştı ve Kral Halid Uluslararası Havalimanı'nda Riyad Vali Yardımcısı Prens Muhammed bin Abdurrahman bin Abdulaziz tarafından karşılandı.

sfrt
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Pakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar ile bir araya geldi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Diğer yandan Prens Faysal bin Ferhan, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Pakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar ile bir araya geldi. İki taraf, iki ülke arasındaki tarihi ve stratejik ilişkileri gözden geçirdi ve bölgesel ve uluslararası gelişmeler ile karşılıklı çıkarları olan konuları görüştü.

‘Refahın Anahtarı’ sloganıyla bugün Riyad'daki Kral Abdulaziz Uluslararası Konferans Merkezi'nde başlayan FII, 30 Ekim'e kadar devam edecek.

FII, 250 panel oturumu aracılığıyla 8 binden fazla katılımcı ve 650 seçkin konuşmacıyı bir araya getiriyor. Bu da Riyad’ın, dünyanın dört bir yanından liderleri ve yenilikçileri buluşturan, vizyonları geleceğin yatırımlarını şekillendirecek pratik stratejilere dönüştüren önde gelen küresel bir merkez olarak konumunu güçlendiriyor.


Irak seçimleri, Kürt hükümeti ve muhalefeti için bir dönüm noktası

Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)
Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)
TT

Irak seçimleri, Kürt hükümeti ve muhalefeti için bir dönüm noktası

Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)
Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)

Basim Fransis

Kürt muhalif güçlerin dağılması ve bazı liderlerinin tutuklanması nedeniyle seçimlerdeki şanslarının gerilediğine yönelik tahminlerin ortasında, Iraklı Kürtler, 11 Kasım'daki federal parlamento seçimlerine katılmaya hazırlanıyor. Bu durum, Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Bafel Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) yerel ve federal karar alma süreçlerindeki artan hakimiyetine dair göstergelerin öne çıktığı bir dönemde yaşanıyor. İki partinin de seçimlerde bölgedeki şehirlere ayrılan sandalyelerin çoğunu kazanması muhtemel.

Verilere göre, Kürt muhalefeti, Kürt denkleminde etkili bir aktör olmasını sağlayacak bir ittifak kuramamasının ardından zorluklarla karşı karşıya. Buna bir de Talabani'nin partisinin en büyük etkiye sahip olduğu Süleymaniye'de bazı liderlerinin tutuklanması eklendi. Bu liderler arasında, son Kürt parlamentosu seçimlerinde 15 sandalye kazanan ve federal parlamentoda dokuz sandalyesi bulunan Yeni Hareket Partisi Lideri Şasvar Abdulvahit de yer alıyor. Şiddetli bir silahlı çatışmanın ardından Talabani'nin partisinden ayrılan ve Kürt parlamentosunda iki sandalyeye sahip Halk Cephesi lideri Lahur Şeyh Cengi de tutuklandı.

Bu değişkenler, seçimlerin bir sonraki aşamasının iç krizler ve federal hükümetle ilişkilerin seyri açısından Kürt tarafına ne getireceği konusunda da soruları gündeme getiriyor. Aynı şekilde seçimler sonucunda Kürtlerin parlamentodaki etki ve ağırlığı, Kürt söyleminde her iki yöndeki değişiklikler, muhalefetin rolünün gerilemesinin, Erbil ve Süleymaniye'deki yetkililer arasındaki ilişkinin onarılmasına mı yoksa siyasi karar alma süreçlerinde daha fazla tekele mi yol açacağı hakkında da soru işaretleri yaratıyor.

cx
KDP Lideri Mesud Barzani, parti üyeleri ve liderleriyle bir seminerde (parti web sitesi)

Kürt medya kuruluşları tarafından yapılan kamuoyu yoklamalarının yanı sıra önceki seçim sonuçları, daha küçük partiler aleyhine iki geleneksel partinin en büyük kazananlar olacağını gösteriyor. Bu tahminlerde parlamentoda sandalyelerin paylaşımı ile ilgili seçim yasasında benimsenen Sainte-Laguë sistemi ile beklenen düşük katılım da hesaba katılıyor.

Buna göre Barzani'nin partisinin, Kürt bölgesine tahsis edilen 46 sandalyeden 27 ila yaklaşık 30'unu kazanarak Kürt seçim yarışında yeniden lider olması bekleniyor. Talabani'nin partisinin ise 18 ila 20 sandalye ile onu takip etmesi, cezaevinde olan ve en büyük muhalif güce liderlik eden Şasvar’ın partisinin ise beş ila 10 sandalye kazanması bekleniyor. İttihad-ı İslam ve Milli Pozisyon gibi geri kalan Kürt muhalif güçlerinin her birinin en fazla dört veya beş sandalye kazanabileceği tahmin ediliyor. İslami Adalet Grubu ile Lahur Şeyh Cengi’nin partisinin ise daha da az sandalye kazanması tahmin ediliyor.

Çifte geri dönüş

Muhalefetin etkisinde görülmesi beklenen gerilemenin geri dönüşleri, bunun Kürt siyasi sahnesine yansımaları, gelecekte Kürt arenası üzerindeki etkisi ve seçimlerden sonra Bağdat ile tartışmalı konuları yönetme stratejisi hakkında farklı yorumlar mevcut. Iraklı siyaset analisti Yasin Aziz, bu gerilemeyi “iki geleneksel partinin lehine sahayı önemli ölçüde boşaltmaya katkıda bulunan” belirleyici bir faktör olarak görüyor. Aziz, “Bağdat'taki Kürt muhalif güçlerin temsilinin istendiği kadar güçlü olmadığını ve iki partinin Kürt siyasi temsiline eskisinden daha fazla hakim olacağının açık olduğunu” da belirtiyor.

Aziz, bu gerilemenin ikili sonuçları olacağına inanıyor. “Bir yandan, muhalefet baskısının yokluğu nedeniyle iki partiyi daha dengeli bir aşamaya itebilir.” Öte yandan, “bu durum iki partinin Erbil ve Süleymaniye'deki otoritesini ve dolayısıyla Kürt siyasi karar alma süreçleri üzerindeki neredeyse mutlak tekelini güçlendirecektir.”

ty
KDP İkinci Başkan Yardımcısı ve Başbakan Masrur Barzani, bir projenin açılışında (parti web sitesi)

İki ana parti, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) çeşitli güç odaklarına ve kurumlara hakim durumda. 20. yüzyılın ortalarından bu yana birbirini takip eden Irak hükümetlerine muhalefette yer aldıklarından, 1992'den beri idari düzeyde geniş bir nüfuz ağına, güvenlik ve askeri aygıtlara sahipler ve çeşitli gelir kaynakları üzerinde kontrolü paylaşıyorlar. Bu durum, muhalefeti seçim yarışına girme konusunda eşitsiz bir konumda bırakıyor.

Bulanık bir gerçeklik

Yazar ve gazeteci Sartib Cevher ise daha karamsar bir bakış açısı sunarak, “bu ülkede demokrasi her düzeyde zayıf” diyor. Muhalefetin kendisinin “gerçek bir alternatif sunmadığını, net bir ajandası olmadığını ve medya faaliyetleriyle sınırlı kaldığını” belirtiyor. IKBY Parlamentosu’nun bir yıldan uzun süredir toplanmamasına rağmen, muhalefetin birleşik bir blok oluşturamamasının veya pratik bir tavır alamamasının, onu “çarpık siyasi gerçekliğin bir parçası” haline getirdiğine dikkat çekiyor. Bu gerçekliğin, sahte bir muhalefetin varlığını “uluslararası forumlarda demokratik bir görüntü vermek için” kullanan iktidar güçlerine hizmet ettiğini ifade ediyor.

Cevher, hem iktidarda hem de muhalefetteki Kürt siyasi güçlerin, gerçek reform programları önermek yerine “dar partizan çıkarlar” olarak adlandırdığı şeye odaklanmalarını eleştiriyor. Şunu da ekliyor: “Sloganlarında bir çelişki görüyoruz. Bölge genelinde bağımsızlığı vurguluyorlar, ancak kendisini üstlenen kişinin ülkenin birliğini korumaya yemin ettiği cumhurbaşkanlığı makamını kazanmak için yarışıyorlar.”

Bölgede yeni bir hükümetin kurulmasının federal seçimlerden sonraya ertelenmesinin, “tek bir sepette makamların paylaşımı konusunda pazarlık yapma arzusundan” kaynaklandığını, geleceğe yönelik bir vizyon benimsemek yerine kotalara dayanan önceki yaklaşımın devamı niteliğinde olduğunu ortaya koyuyor.

Göreceli bir uyuma doğru

Başka bir okuma, Bağdat'taki Kürt temsilini tüketen anlaşmazlık durumunun sona ermesine katkıda bulunabilecek herhangi bir faktörün, mutlaka daha uyumlu bir gerçekliğin önünü açacağını, ardından da IKBY’nin bütçedeki payı ve petrol, doğal gaz ve tartışmalı bölgelerin yönetimi konusundaki anlaşmazlık gibi temel konularda Bağdat ile müzakere pozisyonunu güçlendireceğini öne sürüyor. Dolayısıyla daha önce de sınırlı olsa bile, muhalefetin gücünün daha da azalması, iç çekişmelerin yoğunluğunu azaltabilir ve nihayetinde yürütme ve bölgesel konulara odaklanmaya elverişli bir ortam yaratabilir.

Bu bağlamda, Kürt akademisyen Ali Bakh, muhalefetin gerilemesinin olumlu bir yönü olabileceğine inanıyor, çünkü bu, “Bağdat'ın Kürtler arasındaki ihtilafları bölgenin konumunu zayıflatmak için kullanmasının ardından, Kürt karar alma süreçlerini birleştirme veya en azından söylemi kabul edilebilir bir ölçüde birleştirme sürecini kolaylaştıran bir faktör olabilir.”

sdfrt
Federal Parti lideri ve IKBY Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani (parti web sitesi)

Bakh, iki parti arasında 1998'de varılan ve yaklaşık on yıllık bir istikrar sağlayan uzlaşıyı yeniden canlandırmak için “yarı stratejik bir anlaşma” olduğuna işaret ediyor. “Veriler, bölgede göreceli bir siyasi istikrara tanık olacağımızı gösteriyor” diyor, ancak aynı zamanda bu istikrarın çoğulculuk pahasına gerçekleşeceği ve iki partinin Kürt siyasi karar alma süreçlerindeki hakimiyetini güçlendireceği konusunda uyarıyor.

Bakh, bölge yönetiminin “muhalefetin ayağını kaydırdıktan” sonra karşı karşıya kalacağı meydan okumanın “hizmet geliştirme ve sunma kapasitesinin kapsamı” olacağı sonucuna varıyor. Kürtlerin Bağdat’a yönelik söylemlerindeki belirgin değişime ve Mesud Barzani'nin 2018 ve 2021'deki seçim kampanyalarından farklı olarak mevcut seçim kampanyasına güçlü katılımına dikkat çekiyor ve bunun “bölgenin yeni bir vizyonla Bağdat'a gittiğinin” göstergesi olduğunu belirtiyor.

Gözlemciler ve seçim uzmanları, seçmenlerin oy kullanmalarının faydası konusunda duydukları hayal kırıklığı nedeniyle, seçimlere yönelik boykotun tekrarlanabileceği ve bunun küçük güçlere ve bağımsızlara hizmet etmeyeceği konusunda uyarıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre önceki deneyimler, seçim vaatlerinin yerine getirilmesi konusunda seçmenlerin beklentilerini karşılamadı ve seçmenler iktidarın yapısında ve hükümetin performansında gerçek bir değişiklik hissetmedi.

Önceki federal parlamento seçim dönemindeki katılım oranına geri dönersek, yüzde 36'yı geçmemişti, ancak 2024 Kürt parlamentosu seçimleri sırasında katılım oranı şaşırtıcı bir artışa tanık oldu ve yaklaşık yüzde 70'e ulaştı. Bu noktada seçmen katılım oranının, tüm seçme hakkına sahip olanlar hariç tutularak, yalnızca seçim komisyonunun biyometrik sistemine kayıtlı seçmenlere dayandığını da belirtmeliyiz.

Sonuç olarak, yaklaşan federal seçimler Irak'taki Kürt siyaseti için kritik bir dönüm noktası olacak. Bir yandan iki parti, makamlar konusunda yeni bir pazarlığa girerken, diğer yandan bölgenin stratejik çıkarları ile yolsuzluk, Bağdat ile devam eden anlaşmazlık nedeniyle gecikmiş maaşlar krizinden rahatsız olan Kürt halkının talepleri doğrultusunda siyasi çıkarlarını dengelemeleri gerekecek.


El-Faşir... BM acil müzakere çağrısında bulundu, Afrika Birliği ‘iddia edilen savaş suçlarını’ kınadı

Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)
Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)
TT

El-Faşir... BM acil müzakere çağrısında bulundu, Afrika Birliği ‘iddia edilen savaş suçlarını’ kınadı

Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)
Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)

Uluslararası toplum, Sudan'ın el-Faşir kentindeki çatışmaların sona ermesi için çağrıda bulunmaya devam ederken, Birleşmiş Milletler (BM) dün kentin kontrolünü ele geçirdiğini açıklayan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile ordu arasında acil müzakereler yapılması çağrısında bulundu. Bu arada Sudan Doktorlar Ağı, HDK'yi altı sağlık personelini ‘kaçırmakla’ suçladı.

Afrika Birliği

Afrika Birliği (AfB) Komisyonu Başkanı Mahmud Ali Yusuf bugün, el-Faşir'den bildirilen ‘zulüm’ ve ‘savaş suçlarını’ kınadı.

Yusuf, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ‘şehirden bildirilen şiddetin ve zulmün artmasından ciddi endişe duyduğunu’ ifade ederek, ‘etnik grupları hedef alan savaş suçları ve sivillerin öldürülmesi iddialarını’ kınadı.

Yusuf, ‘düşmanlıkların derhal durdurulması ve çatışmalardan etkilenen nüfusa hayat kurtaran yardımların ulaşabilmesi için insani yardım koridorlarının açılması’ çağrısında bulundu. Ayrıca, krize askeri bir çözümün mümkün olmadığını vurgulayarak, tüm tarafları diyaloga girmeye ve ‘kapsamlı bir barışçıl ve siyasi sürece bağlı kalmaya’ çağırdı.

Sağlık personelinin kaçırılması ve fidye talebi

Sudan Doktorlar Ağı bugün, HDK'nin Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'de altı sağlık personelini kaçırarak serbest bırakılmaları için fidye talep ettiğini açıkladı.

Kaçırılan kişilerden dördünün doktor, birinin eczacı ve birinin de hemşire olduğunu belirten Sudan Doktorlar Ağı, kaçırılan sağlık personellerinin kuşatma boyunca hastalara ve yaralılara hizmet vermeye devam ettiklerini açıkladı. Ağ, HDK'nin sağlık personellerinin ailelerine şantaj yaptığını ve her biri için 100 milyon Sudan cüneyhi fidye talep ettiğini doğruladı.

rgt
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri, Sudan'ın Darfur bölgesindeki el-Faşir sokaklarında kutlama yapıyor. (AFP)

Sudan Doktorlar Ağı, ‘bu adımın Darfur'da sağlık sisteminden geriye kalanları yok etmek ve insani yardım çalışanlarını sindirmek amacıyla organize bir suç eylemi’ olduğunu değerlendirdi ve kaçırılanların hayatları ve güvenliğinden HDK'nin tam olarak sorumlu olduğunu belirtti.

Ağ, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile tüm uluslararası sağlık ve insan hakları kuruluşlarına acil çağrıda bulunarak, sağlık personelinin derhal serbest bırakılması için hemen müdahale etmeleri ve bu suçtan sorumlu kişilerin hesap vermesini sağlamalarını talep etti. Ağ ayrıca, doğrudan sağlık personelinin hedef alınmasının, uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali olduğunu vurguladı.

HDK kontrolü ele geçirdi, ordu geri çekildi

HDK pazar günü, Sudan ordusunun kontrolü altında kalan Darfur'daki son büyük idari merkez el-Faşir'in kontrolünü tamamen ele geçirdiğini duyurdu.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan dün yaptığı açıklamada, şehirde bulunan tüm yetkililerin, şehrin maruz kaldığı yıkım ve sivillere yönelik sistematik katliam nedeniyle şehirden ayrılma gereği gördüklerini belirtti.

BM acil müzakere çağrısı yaptı

BM Genel Sekreteri Sözcüsü Stephane Dujarric, HDK'nin dün el-Faşir'i ele geçirmesinin ardından Antonio Guterres'in Sudan'daki çatışmaları sona erdirmek için acil müzakere çağrısı yaptığını duyurdu. Guterres, Sudan ordusu ve HDK'yi, Sudan Özel Temsilcisi Ramtane Lamamra ile gecikmeden iletişime geçmeye ve müzakere yoluyla bir çözüme ulaşmak için hızlı ve somut adımlar atmaya çağırdı.

Dujarric, Guterres'in son zamanlarda çatışmaların artmasından ‘derin endişe duyduğunu’ ve uluslararası insani hukuk ihlallerini kınadığını belirtti. Guterres'in, zaten vahim olan insani durumu daha da kötüleştiren Sudan'a silah ve savaşçı akışının devam etmesinden derin endişe duyduğunu söyledi.

Dujarric, insani yardımın sivillere hızlı ve engelsiz bir şekilde ulaşması gerektiğini vurgulayarak, el-Faşir ve çevresinin 18 aydan fazla bir süredir ‘acıların yuvası’ olduğunu ve kıtlık, hastalık ve şiddetin her gün sivillerin hayatına mal olduğunu belirtti.

Uluslararası çabalar ve siyasi bir çözüm çağrısı

Uluslararası ateşkes çabaları kapsamında, Mısır Dışişleri Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, Bakan Bedr Abdulati’nin ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Ortadoğu İşlerinden Sorumlu Danışmanı Masad Boulos ile telefon görüşmesi yaparak Sudan’daki gelişmeleri ele aldığını bildirdi.

İki taraf, ‘Sudan halkının yeteneklerini koruyacak ve güvenlik ve istikrar arzularını yerine getirecek şekilde’ acil ve kalıcı bir ateşkes sağlanmasının ve Sudan'ın birliğinin, toprak bütünlüğünün ve ulusal kurumlarının korunmasının önemini vurguladı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Danışmanı Enver Gargaş ise X platformunda, Sudan ordusunun el-Faşir'i kaybetmesinin, iç savaşı sona erdirmek için tek seçeneğin siyasi yol olduğu gerçeğinin farkına varılması anlamına geldiğini vurguladı. Gargaş, Sudan'daki kritik insani durumun daha fazla gerilime dayanamayacağını belirtti.

Sudan ordusu ile HDK arasında, sivil yönetime geçiş için yapılacak seçimlerle sona ermesi gereken geçiş döneminde yaşanan iktidar mücadelesi nedeniyle Nisan 2023'te savaş çıktı.

Çatışma, milyonlarca Sudanlıyı yerinden etti ve nüfusun yarısından fazlasını açlık ve hastalıkla baş başa bıraktı.

HDK, Sudan'ın batısındaki sorunlu Darfur bölgesini kontrol ediyor ve Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir’i 18 aydır kuşatma altında tutuyor. Ordu ise ülkenin doğu yarısını kontrol ediyor.