‘Kıbrıs senaryosu’ Libya sahnesini karıştırıyor

Dibeybe hükümeti ile Ankara hükümeti arasında bir dizi mutabakat muhtırası imzalanması tartışılmaya devam ediyor.

Libya’nın batı bölgesinin Türk etkisi altına girmesinden korkan Libya halkının endişeleri, 2020'den itibaren artmaya başladı. 2020 yılında Erdoğan açıklamaları ile ‘Libya'daki Osmanlı etkisini yeniden sağlama sürecinde olduğunu’ göstermişti (AFP)
Libya’nın batı bölgesinin Türk etkisi altına girmesinden korkan Libya halkının endişeleri, 2020'den itibaren artmaya başladı. 2020 yılında Erdoğan açıklamaları ile ‘Libya'daki Osmanlı etkisini yeniden sağlama sürecinde olduğunu’ göstermişti (AFP)
TT

‘Kıbrıs senaryosu’ Libya sahnesini karıştırıyor

Libya’nın batı bölgesinin Türk etkisi altına girmesinden korkan Libya halkının endişeleri, 2020'den itibaren artmaya başladı. 2020 yılında Erdoğan açıklamaları ile ‘Libya'daki Osmanlı etkisini yeniden sağlama sürecinde olduğunu’ göstermişti (AFP)
Libya’nın batı bölgesinin Türk etkisi altına girmesinden korkan Libya halkının endişeleri, 2020'den itibaren artmaya başladı. 2020 yılında Erdoğan açıklamaları ile ‘Libya'daki Osmanlı etkisini yeniden sağlama sürecinde olduğunu’ göstermişti (AFP)

Kerime Naci
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, özellikle 2011 yılında Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinden bu yana Libya'nın Batı kutbuna ilgi göstermesi, yerel ve uluslararası düzeyde batı bölgesini bir Türk bölgesine dönüştüreceğine ilişkin korkuları artırdı. Erdoğan, 4 Nisan 2019 tarihinde Libya'nın doğusundaki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Halife Hafter tarafından Trablus'a açılan savaş sırasında Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başbakanı Fayiz es-Serrac’ı desteklemişti. Buna karşılık Türkiye ile UMH iki mutabakat muhtırası imzalamıştı. Bunu, ayın başında Abdulhamid ed-Dibeybe liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile imzalanan başka bir mutabakat muhtırası izledi. Anlaşma, Türkiye'nin batı Libya'daki silahlı kuvvetlere güvenlik eğitimi vermesinin yanı sıra deniz kıyılarında ve Libya çölünde petrol ve gaz araması yapmasının önünü açıyor.
Türkiye'nin Libya'ya duyduğu aşırı ilgi, bir korku dalgasının patlak vermesine sebep oldu. Bu korkuların başında da özellikle Yunanistan'ın bu mutabakat muhtırasına karşı olduğunu duyurması göz önüne alındığında, Kıbrıs senaryosunun Libya'da tekrarlanması geliyor. Nitekim Kıbrıs daha önce 1976'da bir Türk-Yunan çatışmasına sahne olmuştu. Çatışmalar 1983'te adanın kuzeyinin Türkiye lehine ayrılıp orta bölge ve güney kısmının Yunanistan'a tabi kalmasıyla sona ermişti.
Libya’nın batı bölgesinin Türk etkisi altına girmesinden korkan Libya halkının endişeleri, 2020'den itibaren artmaya başladı. 2020 yılında Erdoğan, açıklamaları ile ‘Libya'daki Osmanlı etkisini yeniden sağlama sürecinde olduğunu’ göstermişti.
26 Eylül Pazartesi günü Libya-Türkiye mutabakat muhtırasının imzalanmasının ardından ülkenin egemenliğine ve ulusal güvenliğine yönelik tehlikeye ilişkin endişeler zirve noktasına ulaştı. Libya meseleleri ile ilgilenen birçok araştırmacı, ülkede Kıbrıs senaryosunun tekrar etme olasılığını düşük görürken, Libya'nın akıbetinin Kıbrıs'ın maruz kaldığından daha tehlikeli olacağını ve ülkenin özellikle Rusya-Ukrayna krizinden ötürü Avrupa'yı etkisi altına alan enerji kıtlığı çerçevesinde maden kaynakları üzerinde bölgesel çatışmaların yapılması için verimli bir sahaya dönüşeceğini vurguladı.

Doğu Akdeniz ihtilafının alevlenmesi
Akademisyen ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Ahmed Abud konuya ilişkin yaptığı açıklamada:
“Libya'yı bekleyen şey, Kıbrıs senaryosundan çok daha tehlikeli. Türkiye'nin hem Serrac hükümeti hem de Dibeybe hükümeti ile imzaladığı bu mutabakat muhtıraları, Doğu Akdeniz'deki anlaşmazlığın yeniden alevlenmesine yol açacak. 2011 yılından öncesine dayanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) -balıkçılık- konusundaki Türk-Yunan anlaşmazlığı, günümüzde gaz ve petrol arama anlaşmazlığına dönüşmüş durumda. Kaddafi döneminde Libya Dışişleri Bakanlığı, MEB sınırlarını çizmek konusunda çok tereddüt etmişti. Türkiye, 1982 yılında imzalanan ve 1994'te Libya tarafından imzalanan Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne henüz taraf değil. Doğu Akdeniz kıyılarını Libya ile paylaşan Yunanistan ve Mısır gibi ülkeler, özellikle de Libya'nın bir numaralı deniz komşusu İtalya anlaşmaya sessiz kalmayacak. Hele de Türkiye'nin gaz ve petrol sondajına başlayacağı deniz bölgeleri, gaz ve petrol açısından en zengin bölgeler arasında yer alırken. Dolayısıyla Libya, daha önce Kıbrıs adası nedeniyle Türkiye ile Yunanistan arasında patlak veren Doğu Akdeniz ihtilafını yeniden alevlendirmeye sebep olacak.” Değerlendirmesinde bulundu.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı “Türkiye, 'mavi vatan' projesini hayata geçirmeye çalışıyor. Ancak, MEB’in çizilmesi konusunda tüm Doğu Akdeniz ülkeleriyle ihtilaf yaşaması bunun olmasını engelledi. Bu yüzden özellikle Mısır, Yunanistan ve İsrail'in yer aldığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu ile karşı karşıya olması bakımından Türkiye, güçlü bir konumda (Libya petrolü ve gazı) olmasına yardımcı olacak kazanımlar elde etmek için hem Serrac’ın hem de Dibeybe’nin siyasi kırılganlığından faydalandı” dedi. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşından ve son dönemde bir sabotaj eylemi ile Libya ve İtalya arasındaki doğal gaz boru hattı akışının aksaması sonucu Avrupa’ya giden gaz arzının kesilmesinden ötürü sert bir kış geçirecek olan Avrupa ülkelerinin karşı karşıya olduğu enerji kıtlığı ışığında, Libya-Türkiye mutabakatı yüzünden bir savaşın patlak vereceği konusunda uyarıda bulundu. Abud, “Tüm bu işaretler, bölgenin, yakıtı Türk-Libya anlaşması olacak bölgesel bir yangının eşiğinde olduğunu gösteriyor. Anlaşma özellikle Türkiye Libya kıyılarında yer alacağı ve karada askeri bir güce sahip olacağı için batı bölgesinin Ankara’nın kontrolüne girmesiyle sonuçlanabilir” ifadelerini kullandı.

Kıbrıs senaryosu pek olası değil
Mağrip Medya ve Araştırmalar Merkezi’nden araştırmacı İzzeddin Akil, Libya'nın durumu Kıbrıs'ınkinden tamamen farklı olduğu için bu senaryonun gerçekleşebileceğine ihtimal vermiyor. Akil’e göre Yunanistan ve Türkiye arasındaki çatışmanın odak noktası topraktı. Çatışma, Kıbrıs topraklarının, Türkiye’ye bağlı özerk bir bölge olan Kuzey Kıbrıs ile Yunanistan'a bağlı Güney Kıbrıs olarak ikiye bölünmesiyle sona erdi. Güney Kıbrıs neredeyse tam bir devlettir ve Kuzey Kıbrıs'tan daha bağımsızdır. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Akil, “Libya'da Türkler ile Yunanlılar arasında bir çatışmaya tanık olmamız zor. Ancak Libya ile birlikte her ülkenin kendi haklarını ilan ettiği Akdeniz'in doğusu da dahil olmak üzere diğer bölgeler üzerinde doğrudan bir çatışma patlak verebilir” ifadelerini kullandı.
Akil “Yunanistan, deniz haritalama standartlarını belirleyen 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne tabidir. Türkiye ise 1982 sözleşmesinden önce üzerinde anlaşmaya varılan daha eski deniz haritalama standartlarını benimsemektedir. Libya ve Türkiye'nin haklı olduklarının en büyük kanıtı, BM tarafından 2019'da Serrac hükümeti döneminde Libya ve Türkiye arasında deniz haritalaması ile ilgili ilk mutabakat muhtırasının kabul edilmesidir. Dolayısıyla Kıbrıs senaryosunun Libya'da tekrarlanması pek de söz konusu değil” değerlendirmesinde bulundu.

Savaş
Yunanistan ile Türkiye arasında Libya'da bir savaş çıkması ihtimaline ilişkin olarak Akil:
“Böyle bir şey akıllıca olmaz çünkü aralarında bir güç dengesi yok. Yunanistan'ın Libya'da güvenlik gücü bulunmazken, Türkiye'nin Vatiyye’de (Libya-Tunus sınırı yakınlarındaki batı sınırının sonunda) tam teşekküllü bir askeri üssü var. Türkiye Libya kıyılarında petrol ve gaz aramak için konuşlanacak ve tesislerini korumak için deniz güvenlik güçlerini getirecek. Libya'nın Türkiye ile Yunanistan arasında ikiye bölünmesi mantıksız çünkü son anlaşma meşruiyet takası için yapıldı. Başka bir deyişle, bu, Erdoğan tarafından Dibeybe’ye sağlanan bir oportünizm örneğidir. Nitekim Dibeybe bu anlaşmayla uluslararası alanda meşruiyetinin tanınmasını sağlarken, Türkiye ekonomik faydalar elde etmiş oluyor. Türk adımları her zaman büyük güçler tarafından desteklendiği için bu anlaşma Başağa aleyhine Dibeybe’ye yasal bir boyut kazandırdı.” şeklinde konuştu.
Akil sözlerini sonlandırırken, “Libya için savaşan İtalya ve Fransa, Erdoğan'ın Libya kıyılarında elde ettiği bu ayrıcalıklara sessiz kalmayacaktır. Dolayısıyla Libya sahili Avrupa’nın dördüncü sahili olarak kabul edildiği için Erdoğan'a karşı bir İtalyan-Fransız mücadelesi görebiliriz” ifadelerini kullanarak, ‘Erdoğan’ın Libya çölünde petrol arama yönelimine’ karşı uyarıda bulunup bunun ‘Libya’yı uluslararası bir çatışmaya sürükleyeceğini ve Fransa ile İtalya’nın sessiz kalmayacağını’ söyledi.

Libya’nın doğu cephesi Dibeybe hükümetinin Türkiye ile imzaladığı mutabakat muhtırasını sorguluyor

Türkiye Libya'ya yeni bir grup ‘paralı asker’ gönderdi

Trablus, Ankara ile imzalanan mutabakat anlaşmasının şartlarını açıkladı



Erdoğan imzayı attı! 52 yıllık tarihi anlaşma sonlandırıldı

Akdeniz'deki Ceyhan limanında petrol tankları (Arşiv- Reuters)
Akdeniz'deki Ceyhan limanında petrol tankları (Arşiv- Reuters)
TT

Erdoğan imzayı attı! 52 yıllık tarihi anlaşma sonlandırıldı

Akdeniz'deki Ceyhan limanında petrol tankları (Arşiv- Reuters)
Akdeniz'deki Ceyhan limanında petrol tankları (Arşiv- Reuters)

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Ağustos 1973'te imzalanan ve iki ülke arasındaki en önemli ekonomik anlaşmalardan biri olan Irak-Türkiye petrol anlaşmasını feshetti.

Türk cumhurbaşkanlığı kararı dün resmi gazetede yayınlandı ve anlaşma ile buna ek tüm protokol ve mutabakat metinlerinin 27 Temmuz 2026 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmasına karar verildi.

Basra Üniversitesi Ekonomi Profesörü Nebil El-Marsumi, Türkiye'nin kararının, "19 Eylül 2010'da değiştirilen anlaşmanın 11. maddesine" dayandığını değerlendiriyor. Bu madde, tarafların anlaşmanın sona ermesinden bir yıl önce diğer tarafa yazılı bildirimde bulunarak 15 yıllık anlaşmayı feshedebilmelerine olanak tanıyor. El-Marsumi, iptal kararını, "Türkiye'nin Basra'dan Ceyhan limanına petrol ve doğalgaz taşımak için yeni boru hatları kurma isteğine" bağladı.

Ülkenin güneyindeki petrol sahalarından ihraç edilen hacme kıyasla boru hattından ihraç edilen petrol miktarı az olsa da Irak-Türkiye boru hattı, Irak petrolünün küresel pazarlara ihraç edilmesi için stratejik bir arter teşkil etmektedir. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre özellikle son yıllarda bu konuda yaşanan gerginlikler, Bağdat ve Erbil arasındaki hukuki anlaşmazlıklar ve Ankara'nın Irak hükümetinin itirazlarına rağmen Kürdistan Bölgesi'nden petrol ihraç etmek için boru hattını kullanması göz önüne alındığında, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde kilit bir eksen oldu. Boru hattı, son yirmi yılda çok sayıda sabotaj ve saldırı eylemine maruz kaldı. Irak'ın Türkiye'ye karşı açtığı tahkim davasını kazanmasının ardından yaklaşık iki yıl önce kapatılmıştı.