Güney Sudan lideri Mayardit, Şarku’l Avsat’a konuştu: Cuba Anlaşması başarısız olmadı, ancak finansmanı yok

Güney Sudan Devlet Başkanı Mayardit, ülkesinin Riyad ile ilişkisinin ‘stratejik’ olduğunu ve ‘Abyei meselesi’ konusundaki görüşmelerin yakın olduğunu söyledi

Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)
Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)
TT

Güney Sudan lideri Mayardit, Şarku’l Avsat’a konuştu: Cuba Anlaşması başarısız olmadı, ancak finansmanı yok

Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)
Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit (Şarku’l Avsat)

Salva Kiir Mayardit Güney Sudan Devlet Başkanı olmasından bu yana bir Arap gazetesine ilk kez röportaj verdi.
9 Temmuz 2011 tarihinde Güney Sudan devletinin Sudan Cumhuriyeti’nden bağımsızlığıyla sonuçlanan referandumun ardından devlet başkanı olarak ilk röportajında Mayardit, Sudan’daki Cuba Barış Anlaşması’nı savundu.
Mayardit, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada anlaşmanın başarısız olduğu iddialarını da yalanladı. Anlaşmanın bölgesel ve uluslararası finansmana ve desteğe ihtiyacı olduğunu söyleyen Mayardit, “Sudan barışı için Cuba Anlaşması’nın barışı sağlamadığına inananlarla hiçbir şekilde aynı fikirde değiliz. Barış anlaşmalarının imzalanmasının amacı savaşı durdurmaktır, olan da buydu” dedi. Salva Kiir Mayardit, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda “Şu anda çabamız, barış anlaşmasını uygulamaya devam etmektir. Çünkü anlaşmanın uygulanması güvenlik ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacak, toplumsal, siyasi ve ekonomik güvenliği artıracaktır” ifadelerini kullandı.
Güney Sudan Devlet Başkanı, ülkesinin bir strateji olarak nitelendirdiği Suudi Arabistan ile ilişkilerinin gelişimini överken, bu ilişkilerin ‘sürekli gelişme içinde olduğunu ve farklı alanlarda iş birliği için daha geniş ufuklara doğru ilerlediğini’ dile getirdi. Mayardit, bu yılın başlarında Riyad’da gerçekleştirilen uluslararası forumlarda ortak öneme sahip konulara ilişkin yatırım, eğitim, sağlık, diplomatik ilişkiler, koordinasyon ve istişare gibi farklı alanları içeren Riyad ve Cuba arasında ortak iş birliği protokolünün imzalanmasına da değindi.
Güney Sudan Devlet Başkanı, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan’ın Cuba’ya yönelik ziyaretini memnuniyetle karşılarken, “Suudi Arabistan ile birçok iş birliği alanımız oldu. Özellikle petrol ve gaz, madencilik, tarım, inşaat, yol, turizm ve diğer sektörlerde umut verici yatırım fırsatlarımız oldu. Suudi Arabistan’ın petrol ve gaz alanındaki potansiyelinden yararlanmak istiyoruz. Çünkü Suudi şirketlerinin harika bir deneyimi var ve buna umutsuzca ihtiyacımız var” dedi. Devlet Başkanı, “Şarku’l Avsat gazetesi aracılığıyla kardeşimiz Suudi Arabistan’ı, Güney Sudan’da çeşitli alanlardaki olanakları ve bunlardan her iki ülkenin yararına nasıl yararlanabileceklerini öğrenmek için Güney Sudan’ı ziyaret etmeye davet ediyorum” ifadelerini kullandı.
İşte Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;
-Sayın Devlet Başkanı, başlangıçta, iki ülke arasında geçen Aralık ayında imzalanan protokol anlaşmasının ardından Riyad ve Cuba arasındaki ilişkilerde istikrarlı bir büyüme var. Bu ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Ayrıca iki ülke arasındaki en önemli iş birliği alanları nelerdir?
Bu soruyu yanıtlamadan önce Güney Sudan Cumhuriyeti’nin başkenti Cuba şehrinden size hoş geldiniz demek istiyorum. Bu soruyu cevaplamak için iki ülke arasındaki ilişkilerin sürekli gelişim içinde olduğunu söylüyor ve daha geniş ufuklara doğru gelişeceğini umuyoruz. Biz bu ilişkileri iki ülkenin her alanda yararlanabileceği bir strateji ve dışişleri bakanımızın geçen Aralık ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette iki ülke dışişleri bakanları arasında ortak öneme sahip alanlarda imzalanan bir protokol olarak tanımlıyoruz. İş birliği alanlarına gelince, herkes biliyor ki Güney Sudan, başta petrol ve gaz, madencilik, tarım, inşaat, yol, turizm ve diğerleri olmak üzere çeşitli alanlarda umut verici fırsatlara sahip. Gazeteniz aracılığıyla Suudi Arabistan’daki yatırımcı kardeşleri, çeşitli alanlardaki bu olanakları ve bunlardan iki ülkedeki iki halk yararına nasıl yararlanılacağını öğrenmek için Güney Sudan’ı ziyaret etmeye davet ediyorum.
-İki ülke arasında mevcut veya yakın gelecekte iş birliği projeleri var mı ve bunların niteliği nedir?
İki ülke arasındaki iş birliği protokolünün imzalanmasının ardından artık projeleri sahaya koymaya çalışıyoruz. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan’ın Güney Sudan’a yapacağı ziyarette bazı önemli konular ele alınacak. Daha sonra üzerinde anlaşmaya varılan noktaları uygulamak için her iki ülkedeki yetkililer arasında her biri kendi uzmanlık alanında toplantılar yapılacak. Özellikle petrol, gaz ve tarım alanında birçok toplantı yapılacak. Çünkü Suudi şirketlerin büyük tecrübesi nedeniyle Suudi Arabistan’ın petrol ve gaz alanındaki kabiliyetinden gerçekten yararlanmak istiyoruz. Buna çok ihtiyacımız var. İki ülke arasındaki iş birliğinin çevremizdeki ülkelere fayda sağlayacağını ve gelecekte bu ülkelere tecrübemizi aktarabileceğimizi tahmin ediyoruz. Bu konuda eklemek istediğimiz şey, Güney Sudan’ın özellikle tarımsal ürünler Sudan üzerinden Suudi Arabistan’a aktarılabildiği ve yem ve diğer şeyler üretmek için kullanabileceği verimli ve geniş tarım arazilerine sahip olmasıdır. Süt ve türevlerini üreten Suudi şirketlerinin Latin Amerika ülkelerinde yem yetiştirdiği, bunları gemilerle Suudi Arabistan’a naklettiği ve bunun da üretim maliyetini ikiye katladığı biliniyor. Bu nedenle Suudi şirketlerin Yukarı Nil’in Sudan sınırındaki kuzey bölgelerinde yem üretip Sudan üzerinden taşıyabileceklerine inanıyoruz. Bu durum maliyeti düşürür, nakliye süresini azaltır ve üretimi artırır.
-Ancak ister hizmetlerde ister temel altyapıda olsun, Güney Sudan'ın karşılaştığı zorluklarla nasıl başa çıkılmakta?
Güney Sudan’ı bağımsızlığa iten sebepler arasında temel hizmetlerin bozulması ve yeterli altyapının olmaması sayılabilir. Ancak bağımsızlıktan sonra hükümet, kalkınma projelerini gerçekleştirmek için gerekli olan temel hizmetleri ve altyapı projelerini sağlamaya devam etti. Farklı devlet kurumları tarafından desteklenen birçok proje var. Ama bazı silahlı grupların hükümete karşı yürüttüğü savaş sonucunda bazı bölgelerde güvenlik eksikliği ile temsil edilen, bu temel projeleri gerçekleştirmenin önünde bazı zorluklar bulunmaktadır. Ancak barış anlaşmasını imzaladıktan sonra şu an bu alanlardaki kalkınma çabalarını sürdürmeye çalışıyoruz. Diğer bir zorluk, tamamlanması için büyük fonlara ihtiyaç duyan bazı projelerin finansman eksikliğidir. Bu durum devlet bütçesi üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Ancak bu projelerin finansmanı için bazı bölgesel ve uluslararası kuruluşlarla anlaşmalar yapmak istiyoruz.
-Sizi ilgilendiren ve sosyal, politik veya ekonomik güvenliği artırma düzeyinde ele almaya çalıştığınız en önemli sorunlar nelerdir?
Şu anda üzerinde çalıştığımız şey, hükümet ile farklı taraflar arasında imzalanan barış anlaşmasını uygulamaya devam etmektir. Çünkü anlaşmanın uygulanması, ülkede güvenlik ve istikrarın sağlanmasına etkin bir şekilde katkıda bulunacak ve ülkedeki sosyal, siyasi ve ekonomik güvenliği artıracaktır. Bu nedenle, şimdi tüm çabalarımız barış ve huzuru yaymak için anlaşmanın uygulanmasına odaklanmıştır.
-Ancak başta eğitim ve sağlık olmak üzere Güney Sudan’ın karşı karşıya olduğu başka zorluklar da var mı?
Sağlık ve eğitim sektörleri, gelişme ve ilerlemenin temeli olarak her düzeyde dikkat ettiğimiz önemli sektörler arasındadır. Bununla birlikte bu iki önemli sektör, eğitimli kadro eksikliği ve gerekli kaynakların eksikliği ile temsil edilen bazı zorluklardan mustariptir. Tüm bu koşullara rağmen biz bu iki önemli sektörü ileri taşıma kararı aldık. Meclis tarafından onaylanan son bütçe sağlık ve eğitim sektörlerine odaklandı. İleride bu bütçelerin sağlık ve eğitim hizmetleri konusundaki ihtiyacımızı karşılamak için iki katına çıkacağını umuyoruz. Ayrıca sağlık ve eğitim sektörlerine bu zorluğun üstesinden gelmek için eğitimli kadrolar sağlayarak yeterli sayıda kadro yetiştirmeyi amaçlıyoruz.
-Güney Sudan devletinin dini azınlıkların haklarına saygı göstermediğini iddia edenlere nasıl cevap vermektesiniz?
Öncelikle Güney Sudan, laik ve demokratik bir devlettir. Bu devlette vatandaşlık hak ve görevlerin temelidir. Ülke vatandaşları arasında din veya etnik köken temelinde ayrım yapılmamaktadır. Devletin laikliğine rağmen Müslümanların dini işlerini yürütmek için bir İslam konseyi ve Hristiyanların işlerini yürütmek için de bir kilise konseyi kuruldu. Ama genel görevleri üstlenme meselesine gelince bu, farklı siyasi güçlerin, çalışanlarını genel görev ve pozisyonları üstlenecek şekilde seçmeleri ile ilgilidir.
Daha ayrıntılı olarak Müslümanların katılımına bakarsanız, onları ulusal ve diğer düzeylerdeki tüm farklı hükümet düzeylerinde göreceksiniz. Ulusal düzeyde başkan yardımcılarından birinin Müslüman olduğunu görüyorsunuz. Kendisi Hizmetler Sektöründen Sorumlu Devlet Başkanı Yardımcısı Sayın Hüseyin Abdul Baki Akol’dur. Ayrıca çok sayıda Müslüman bakanımız ve danışmanımız vardır. Bu noktada Güney Sudan’da vatandaşlığın hak ve görevlerin temeli olduğunu ve ülkemizin vatandaşları arasında hiçbir şekilde ayrımcılık yapmadığımızı vurguluyorum.
-Sayın Başkan, bazı bölgelerde yerinden edilme durumu var. Peki bu durum nasıl kontrol altına alınabilir? Bu sorun için size yardım sağlayan uluslararası kuruluşlar var mı?
Evet. Bazı bölgelerde sel, kuraklık gibi doğal koşullar sonucunda vatandaşlarımız için ülke içinde yerinden olma ve dış göç durumu söz konusu. Ayrıca bazı muhalif grupların uyguladığı şiddet nedeniyle bazı bölgelerde güvenliğin sağlanamaması da bu yerinden edilmenin bir nedeni. Yerinden edilmiş insanlar, diğer bölgelerde güvenlik arayışı içinde köylerini terk etmektedir.
Hükümet, İnsani İşler ve Afetlerle Mücadele Bakanlığı aracılığıyla, yerinden edilmiş kişilerin karşı karşıya olduğu zorlukların üstesinden gelmek için ciddi ve güçlü bir şekilde çalışıyor. Normal hayata dönülmesi için kendi asli bölgelerine dönmelerini ve geçimlerini sağlamak üzere tarım ve diğer sektörlerde çalışmalarını sağlayacak koşulları oluşturmayı amaçlıyor. Ama mültecilere gelince, başta Sudan, Kongo ve Orta Afrika Cumhuriyeti olmak üzere komşu ülkelerden gelen mülteciler var. Bu ülkelere Güney Sudan’dan giden mülteciler de var ve onların insani ve yaşamsal koşullarını ele almak için ilgili uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla ortak çalışıyoruz. Özellikle Birleşmiş Milletler kuruluşları olmak üzere uluslararası ve bölgesel örgütlerin iç yerinden edilmelere ve mültecilere yönelik iyi bir iş çıkardıkları bir gerçek. Bu kuruluşlar bu gruplara karşı görevlerini yapıyorlar.
-Güney Sudan’daki barış anlaşması, özellikle güvenlik ve istikrar açısından hedeflerine ne ölçüde ulaştı?
Hükümet ile çeşitli taraflar arasında 2018 yılında imzalanan barış anlaşması, ülkemiz için çok önemli bir şeyi başardı ve aynı ülkenin halkları arasındaki savaşı ve iç çatışmaları durdurdu. Bu anlaşmayı imzalamayan bazı gruplar olmasına rağmen şu anda Roma forumu aracılığıyla müzakereler yoluyla onları barış çabalarına dahil etmek için ciddi bir şekilde çalışıyoruz.
Aslında bu anlaşmayı uygulamak için tüm gruplardan ve her düzeydeki farklı siyasi güçlerden oluşan geniş tabanlı bir hükümet kuruldu. Ayrıca güçleri birleştirmeye ve askeri doktrini birleştirmek için onları birleşik kamplarda eğitmeye devam ettik. Kabile çatışmasını önlemek için vatandaşların ellerindeki silahları toplamak için çalışacağız.
Size şunu söylememe izin verin; yakın zamanda, barış anlaşmasının tarafları arasında, ‘önümüzdeki iki yıl boyunca geriye kalan uygulama programlarını tamamlayıcı ve üzerinde uzlaşı sağlanan bir yol haritası aracılığıyla geçiş döneminin uzatılması için’ anlaşmaya varıldı. Geçiş döneminin sonunda seçimlerin yapılması için uygun ortamın sağlanması amacıyla geçiş dönemi uzatıldı. Hükümet, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi gerekli kanunları değiştirerek ve daimî anayasa taslağını tamamlayarak seçimlerin yapılması için uygun koşulları sağlayacaktır. Ayrıca ülkede kapsamlı bir nüfus sayımı gerçekleştirerek nüfusu tespit edeceğiz. Aynı şekilde yerinden edilmişlerin ve mültecilerin gönüllü olarak kendi bölgelerine geri gönderilmesinin yanı sıra farklı verileri, coğrafi bölgeleri ve seçim merkezlerini belirlemek için kullanacağız. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra geçiş döneminin sonunda seçimlere hazır olacağımızı temin ederiz.
-Güney Sudan’ın bağımsızlığından sonra özellikle güvenlik, siyasi ve ekonomik açıdan Hartum ile iş birliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güney Sudan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından Hartum ile referandum sonrası sorunlar konuşuldu. Bunlar, iki ülke arasında iş birliği protokollerinin imzalanmasıyla sonuçlanan ve uzun tartışmalara yol açan birçok dosyayla ilgili konulardır. Ele alınan en önemli konular arasında iki ülke vatandaşlarının dört özgürlüğü (mülk sahibi olma hakkı, hareket özgürlüğü, çalışma hakkı ve ikamet hakkı) ve Güney Sudan petrolünün Sudan limanlarından taşınması ve Güney Sudan’ın bağımsızlığından sonra Sudan’ın sahip olduğu bazı petrol tesislerinin kullanımı yer aldı. İki ülke arasında imzalanan bu protokoller, ortak iş birliğinin temelini oluşturdu. Şu an iş birliği beklentilerini daha geniş ufuklara taşımak için ciddi bir şekilde çalışıyoruz. Şu anda üzerinde çalıştığımız projeler arasında, Sudan’ın bazı yeni petrol sahalarının geliştirilmesi konusunda bazı yeteneklerinden nasıl yararlanılacağı yer alıyor. Ayrıca iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğini geliştirmeye çalışıyoruz. Böylece her iki ülkenin toprakları da iki ülkenin hükümetlerine karşı çıkan silahlı gruplara bir kuluçka merkezi olarak kullanılamayacak.
-Hartum’daki mevcut durumu takip ediyorsunuz. Ayrıca Sudan’ın karşı karşıya olduğu sorunların çözümünde taraf ve arabulucu oldunuz. Sudan’daki krizi çözmek için ortaya koyacağınız girişimler var mı?
Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti, Sudan Cumhuriyeti Geçici Hükümeti ile ilişkileri ayırmıştır. Çünkü Sudan bizim için stratejik boyutu olan bir ülkedir. Sudan geçiş hükümeti ile diğer Sudan partileri arasında arabulucu olduğumuz için askeri ve sivil bileşenler arasında dengeli ilişkiler sürdürüyoruz. Sudan’daki mevcut durumu değerlendirmek için, Sudan’da geçiş zorlukları olarak adlandırdığımız geçiş hükümetinin karşı karşıya olduğu bazı zorluklar olduğuna inanıyoruz. Tüm Sudanlıların ve farklı gruplarının ortak çabalarıyla bunların üstesinden gelinebilir. Şimdi başbakan atamak ve Sudan’ın rızasıyla bir geçiş hükümeti kurmak için bu zorlukların üstesinden gelmek amacıyla geçiş hükümeti ve farklı Sudanlı taraflarla birlikte çalışıyoruz.
-Cuba Barış Anlaşması’nın Sudan’ın barış ve istikrarında hedeflerine ulaşamadığını iddia edenlere nasıl cevap verirsiniz?
Öncelikle 3 Ekim 2020’de Sudan barışı için Cuba Anlaşması’nın imzalanmasının ikinci yıl dönümü vesilesiyle Sudan halkını tebrik etmeme izin verin. Sudan barışı için Cuba Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmadığına inananlarla aynı fikirde değiliz. Çünkü barış anlaşmalarının imzalanmasının amacı savaşı durdurmak, savaşlara yol açan sebepleri ele almak ve yeniden kalkınma üzerinde çalışmaktır. Sormak istediğimiz soru şu: Savaş durdu mu? Biz ‘evet, Sudan’daki geçiş hükümeti ile barış anlaşmasının tarafları arasında Cuba Barış Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana savaş durdu’ diyoruz. Şarku’l Avsat gazetesi aracılığıyla Abdulaziz Adem el-Hillu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi- Kuzey (SPLM-N) ve Abdulvahid Muhammed Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM) de dahil olmak üzere barış anlaşmasını imzalamayan tarafları, ‘barış konusu tamamlanana ve silah taşıyan herkes barış yoluna dahil edilene kadar’ Sudan geçiş hükümeti ile müzakere etmeye davet etmeme izin verin.
Ayrıca size şunu söyleyebilirim ki barış anlaşması, başta Darfur’daki ve iki bölgedeki (Nubia Dağları ve Mavi Nil) güvenlik düzenlemeleri olmak üzere bazı maddelerin uygulanması için yeterli finansmanın olmaması çerçevesinde tek bir zorlukla karşı karşıya. Bu nedenle uluslararası ve bölgesel toplumu, barış anlaşmasını uygulayabilmeleri ve yerinden edilmişlerin ve mültecilerin geri dönüşüne yardımcı olacak kalkınmayı gerçekleştirebilmeleri için Sudan’daki kardeşlere destek sağlamaya çağırıyoruz.
-SPLM-N ve SLM arasında hala bir bağlantı var mı ve bu hareketlerin Sudan sahnesindeki etkilerinin boyutu nedir? Yaser Arman ve Malik Akkar’ın ayrılması ve bunun Sudan’daki barış çabaları üzerindeki etkisi nedir?
Güney Sudan’da referandum sonuçlarının açıklanmasının ardından Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Cuba’da önemli bir toplantı yaptı ve iki hareketin birbirinden ayrılmasına karar verildi. Sonuç olarak Malik Akkar liderliğinde Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey kuruldu. Abdulaziz Adem el-Hillu ve Yaser Arman, hareketin Genel Sekreteri olarak ona vekalet etti. O günden bu yana iki hareketin artık hiçbir bağlantısı yok, ancak her kurum diğerinden bağımsız çalışıyor. Dünün yoldaşları arasındaki örgütsel anlaşmazlıklara gelince, aralarındaki anlaşmazlığın bir iç mesele olduğunu söylüyoruz. Ancak bu anlaşmazlıkları Sudan’da istikrar ve barışı garanti edecek şekilde ele almaları konusunda onlara tavsiyelerde bulunabiliriz.
-Siz sayın Devlet Başkanı, Sudan’da istikrar ve barışı teşvik etmek için Hillu ve Akkar liderliğindeki bölünmüş kanatlarıyla hareketin sembollerini ileri taşımaya çalışıyor musunuz?
Çabalarımız artık Sudan’daki krizin genel çerçevede çözülmesine odaklanmış durumda ve SPLM-N ile sınırlı değil. Güney Sudan, ülke olarak Cuba Barış Anlaşması’nın uygulanmasında arabuluculuk ve garantörlük yapıyor. Sudan’da güvenlik ve istikrarın sağlanması için tüm taraflarla birlikte çalışıyoruz.
-Sudan ile Güney Sudan arasında Abyei meselesi hala muallakta. Bu meseleyi çözecek bir adım atıldı mı?
2005 yılında Kapsamlı Barış Anlaşması imzalandığında Güney Sudan halkının referandumuyla birlikte Abyei bölgesi halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanma hakkı kararlaştırıldı. Ancak iki taraf arasındaki bazı zorluklar ve anlaşmazlıklar nedeniyle Abyei halkı kendi kaderini tayin hakkını kullanamadı ve bu nedenle Abyei meselesi iki ülke arasında askıda bekleyen meseleler arasına girdi. Güney Sudan’ın bağımsızlığından bu yana ve hala bu konuya yönelik çabalar devam ediyor. Son olarak Abyei sorununa nihai bir çözüm bulmak için Sudan tarafıyla görüşmek üzere Güney Sudan’daki bir dizi yetkiliyi içeren bir komite kuruldu. Önümüzdeki günlerde iki ülke arasında görüşmeler başlayacak, kesin çözüme ulaşmak için Cuba ve Hartum’da ortak görüşmeler yapılacak.
-Nahda (Hedasi) Barajı meselesi, hala aşağı havza ve kaynak ülkeler arasında tartışma konusu. Güney Sudan, bu anlaşmazlığı çözmek için herhangi bir girişimde bulunuyor mu?
Bu ikilemin en iyi çözümünün, Etiyopya ve Sudan gibi iyi komşuluk ilişkilerine ve Mısır gibi iyi ilişkilere sahip olduğumuz bu ülkeler arasında barışçıl ve uzlaşmacı bir çözüm olduğuna inanıyoruz. Bu ülkelerle toplu olarak iyi ilişkileri nedeniyle Güney Sudan, bu ülkelerin Nil sularından tüm tarafları tatmin edecek şekilde yararlanmalarını ve aradığımız iş birliğini gerçekleştirmelerini sağlayarak, bu konunun ele alınmasına önemli ve etkili bir katkı sağlayabilir.
-Son olarak Sayın Devlet Başkanı, Rusya- Ukrayna krizini, Güney Sudan ve dünyaya etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut kriz, sizin de belirttiğiniz gibi sadece Güney Sudan’ı değil, tüm dünyadaki siyasi ve ekonomik sahneyi etkiliyor. Rusya, başta buğday olmak üzere en büyük petrol, gaz ve gıda tahıl üreticilerinden biridir. Ukrayna ise buğday ve diğer gıda tahıllarının en büyük üreticilerinden biridir. İki ülke arasındaki savaş, fiyatların yükselmesine ve savaşın varlığı ve ihracatın yokluğu sonucunda bu iki ülkeden gelen ürünlerin kıtlığına neden oldu. Savaşın ülkelerin ilerlemesini engelleyen sonuçlarından kaçınmak için bu tür sorunları barışçıl yollarla çözme çabalarını destekliyoruz. Rusya ve Ukrayna’yı, her iki tarafı da tatmin edecek çözümler bulmak ve uluslararası barış ve güvenliği korumak için müzakereleri sürdürmeye çağırıyoruz.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.