Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın Mısır dışındaki oluşumları arasındaki anlaşmazlık derinleşiyor mu?

Londra Cephesi, siyasetten uzaklaşma sinyali verirken Değişim Hareketi siyaset sahnesinde kalmakta kararlı. İstanbul Cephesi’nin siyasi çalışmalarla ilgili tutumu bekleniyor

Mısır'daki Müslüman Kardeşler liderlerinin daha önce görülen davaları sırasında mahkeme salonundan bir kare (AFP)
Mısır'daki Müslüman Kardeşler liderlerinin daha önce görülen davaları sırasında mahkeme salonundan bir kare (AFP)
TT

Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın Mısır dışındaki oluşumları arasındaki anlaşmazlık derinleşiyor mu?

Mısır'daki Müslüman Kardeşler liderlerinin daha önce görülen davaları sırasında mahkeme salonundan bir kare (AFP)
Mısır'daki Müslüman Kardeşler liderlerinin daha önce görülen davaları sırasında mahkeme salonundan bir kare (AFP)

Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan-ı Müslimin) ‘siyasi faaliyetleri’ Londra Cephesi, İstanbul Cephesi ve Değişim Hareketi gibi Mısır dışındaki oluşumları arasında anlaşmazlığı derinleştirebilecek büyük bir sorun olacak gibi görünüyor. İhvan Rehberlik Konseyi Başkanlığı'na vekaleten atanan İbrahim Munir liderliğindeki Londra Cephesi, siyaseti bırakma sinyali verirken Değişim Hareketi siyasi çalışmaları sürdürmekte kararlı. Öte yandan İhvan’ın eski Genel Sekreteri Mahmud Hüseyin liderliğindeki İstanbul Cephesi'nin siyasi çalışmalarını özetleyen bir bildiri yayınlaması bekleniyor. Tüm bunlar, ‘siyasetin içinde yer alma’ konusunda üç taraf arasındaki anlaşmazlıkları körükleyip körüklemeyeceğiyle ilgili soru işaretlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.
Londra Cephesi, Mısır'daki iktidar mücadelesinin aşıldığını ve artık iktidar için herhangi bir yarışa girmeyeceğini açıkladığı siyasi bir bildiri yayınlayarak siyasi eylemden uzaklaştı. Bazı siyasi önceliklerin olduğuna işaret edilen bildiride, bunlardan bazılarının mahkumlar dosyasının kapatılması ve toplumsal uzlaşının sağlanması olduğu belirtildi.
Öte yandan Değişim Hareketi, Londra Cephesine karşı güç kazanmak için siyaset yapmaya devam edeceğini doğruladığı başka bir bildiri yayınladı. Bildiride, kendi unsurlarına partizanlık yerine siyasi eylem için bir alan vereceğini ve Müslüman Kardeşler'i bir siyasi baskı grubu haline getireceğini vurguladı.  Tüm seçeneklerin güç ve şiddet kullanımına açık olması da dahil olmak üzere bir takım öncelikler sıralandı.
Radikal örgütler alanında uzman olan Mısırlı araştırmacı Ahmed Zağlul, yaptığı değerlendirmede, “Londra Cephesi'nin siyaset yapmayacağına dair açıklamasının Müslüman Kardeşler içinde bir krize yol açtı. Çünkü İbrahim Münir'in lideri olduğu cephenin muhalifleri Müslümanlar Kardeşler Teşkilatı’nı bir davet ve siyaset grubu olarak görüyorlar” yorumunda bulundu.
Şarku’l Avsat’a konuşan Zağlul, Londra Cephesi’nin siyasetten çekilme iddiasının, ‘İhvan içinde liderliği ele geçirme ve Mısırlı yetkililerle yakınlaşma girişimi olduğunu’ söyledi. Zağlul, siyaset yapılmasının ya da yapılmamasının, özellikle İhvan liderlerinin, gençleri terk ettikten sonra onlar için en önemli şeyin onlara iyi bir yaşam sağlamak olduğunu düşündüklerinden ve mahkumların serbest bırakılması dosyasına ağırlık vermek istemelerinden ötürü Müslüman Kardeşler’in Mısır dışındaki liderleri arasındaki bölünmeyi ve İhvan içindeki çatışmayı artıracağına işaret etti. Müslüman Kardeşlerin liderliği için kavga eden üç cephenin, ileride İhvan’ı yönetebileceklerini vurgulamak için ellerindeki kartları oynamaya çalıştıklarını söyleyen Zağlul, “Londra Cephesi, siyasi eylemden çekilmenin, İhvan’ın içinde bulunduğu mevcut krizden çıkışının çözümü olduğunu vurguluyor. Ancak Değişim Hareketi, İhvan’ın geleceğine dair bir vizyonu olduğuna ve İhvan'a Londra ve İstanbul cephelerinden daha çok liderlik etme hakkına sahip olduğuna inanıyor” ifadelerini kullandı. Zağlul’a göre aslında bu konuda kavga eden üç cephe de İhvan’a liderlik edebilecek kabiliyete sahip değil.
Radikal gruplar ve uluslararası terörizm konusunda uzman olan Mısırlı araştırmacı Munir Edib, Müslüman Kardeşler içinde siyasi çalışmalara devam edip etmeme konusunda yaşanan anlaşmazlığın grup içindeki çatışmayı derinleştireceğine inanıyor. Şarku'l-Avsat'a yaptığı açıklamada, siyasi çalışma meselesinin anlaşmazlıkları artıracak tek faktör olmadığını söyleyen Edib, Değişim Hareketi’nin, İstanbul'daki konferansında Londra Cephesi’nden farklı bir görüş ortaya koyduğunu ve bildirisinde de Mahmud Hüseyin grubu hakkında farklı bir algıyı dile getirdiğini ifade etti.
Edib’e göre İbrahim Munir, Mısırlı yetkililerle ateşkese ulaşıncaya kadar 10 yıl boyunca otoriteye karşı çıkmamanın ve durumdan memnun olmanın daha iyi olduğuna inanıyor. Çünkü Münir, Müslüman Kardeşler’in Mısır'da ve diğer ülkelerdeki yapılanmalarının çökmekte olduğunu görürken, Değişim Hareketi iktidar mücadelesi verilmesi gerektiğini düşünüyor. İstanbul Cephesi ise yeni bir bildiri hazırlamaya çalışıyor. Tüm tarafların kendilerine ait birer vizyonları olduğuna dikkati çeken Edib, buna karşın Müslüman Kardeşler’in artık yeni üyeler çekemediğinin de bir gerçek olduğunu vurguladı.
Değişim Hareketi, İhvan’ın eski Sözcüsü Muhammed Muntasır, Rıza Fehmi, Amr Derrac, Cemil Abdussettar, Amr Hamid ve Ahmed Mevlana tarafından yönetiliyor. Değişim Hareketi, 2016 yılının Ekim ayında öldürülen İhvan'ın silahlı kanadının ve özel komitelerinin kurucusu Muhammed Kemal tarafından kurulmuştu. Kemal’in ardından Muntasir ve grubu Değişim Hareketi’nin başına getirildi. Ancak gözlemcilere göre Değişim Hareketi örgütsel düzeyde, (üstü kapalı olarak) Müslüman Kardeşler’in önde gelen isimlerinden 'Yahya Musa' künyeli Yahya es-Sayed İbrahim tarafından yönetiliyor. İbrahim hakkında Mısır'da gıyabında alınan yargı kararları bulunuyor.
Edib, Londra Cephesi'nin Muhammed Kemal'in ‘şiddet’ uygulayarak örgütün çizgisinden saptığına inandığını ve bu yüzden (Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi Başkan Vekili olan ve Mısır'da hapiste bulunan) Mahmud İzzet’in Muhammed Kemal'i (Müslüman Kardeşler’i Rehberlik Konseyi yerine yöneten) Yüksek İdari Komite’den dışladı.
Edib’e göre İhvan’ın kurucusu Hasan el-Benna, 1939 yılında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın Beşinci Konferansı sırasında, İhvan’ın başkalarına yararlı olmayacağı yerlerde pratik güç kullanacağını söyledi ve aynı konferans sırasında İhvan’ın 1928'den 1938'e kadar davetçilik yaptıktan sonra siyasete girmesi gerektiğine karar verdiğini açıkladı. Ayrıca silahlı eğitim için özel bir sistem kurma kararı alan Benna, bu konuda kaçamak davranarak askeri kanat adını vermedi.
Edib, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu ana kadar Müslüman Kardeşler şiddetle ilişkilendirildi. Muhammed Kemal 2013 yılından sonra şiddet kullanma kararı aldı. O dönem yaşananlar şiddet kullanmaya hakları olduğuna inanmalarını sağladığından İhvan üyesi gençleri buna ikna etmekte zorlanmadı. Müslüman Kardeşler, 2013 yılından önce de sözlü ve davranışsal şiddet kullanmıştı. 2013'ten sonra suça yönelik şiddet kullandı ve buna hazırlıklıydı.”
Mısır, Müslüman Kardeşler’i terör örgütü olarak sınıflandırırken, İhvan liderleri ve Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii hakkında, halk protestolarının ardından eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin 3 Temmuz 2013 tarihinde iktidardan uzaklaştırılmasının ardından patlak veren şiddet olaylarına karıştıkları suçlamasıyla idamın yanı sıra müebbet ve ağırlaştırılmış hapis cezası gibi çeşitli hükümler verildi.
Muhammed Kemal'in şiddet adımını incelemek ve Hasan el-Benna düşüncesi üzerine bir tartışma sunmak amacıyla şerii bir komite kurduğuna işaret eden Edib,  Kemal’in önce meşru direniş için içtihat aldığını, ardından kararlılık ve halk direnişinin ön saflarda olduğu niteliksel hareketler başlattığını söyledi. İbrahim Munir ve Mahmud Hüseyin'in şiddet kullanımının zamanlaması konusunda sorun yaşadıklarına işaret eden Edib, bu yüzden Munir ve Hüseyin’in İhvan için siyasi bir intihar olacağından şiddet kullanımının durdurulması çağrısında bulunduklarını belirtti. Uzmanlara göre 2014 yılında başlatılan ve Hasm Hareketi, Liva es-Sevra, Halk Direnişi ve Helvan Tugayları gibi hareketlerle sonuçlanan nitel hareketlerin tümü, İhvan'ın örgütsel durumuna göre hesaplandı. Londra Cephesi'nin Müslüman Kardeşler'in Rehberlik Bürosu'na alternatif daha yüksek bir organ olarak kurulması, Mısır dışındaki Müslüman Kardeşler oluşumları arasındaki anlaşmazlıkları daha da körükledi. Londra Cephesi lideri Münir’in, Türkiye’deki Teşkilat İşleri İdari Ofisi'nin feshedildiğini ve Mahmud Hüseyin ve diğerlerinin görevden alındığını açıklamasının ardından Hüseyin liderliğindeki İstanbul Cephesi’nin Münir'in görevden alındığına dair birkaç açıklama yapmasıyla artmıştı. Bunun ardından Londra ve İstanbul cepheleri arasındaki kriz, özellikle Londra Cephesi'nin Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi’ne alternatif olarak ‘daha yüksek bir organ’ oluşturmasından sonra daha da tırmandı. Londra’daki Şura Konseyi, İstanbul Cephesi ile yaşanan anlaşmazlıklar üzerine kuruldu. Çünkü İstanbul Şura Meclisi, Dr. Mustafa Tolba liderliğinde İhvan Rehberlik Konseyi Başkanlığı’nın çalışmalarını yürütmek üzere bir komite oluşturup, Münir'in görevden aldığını duyurmuştu. Ancak Dr. Tolba’yı kabul etmeyen Londra Cephesi, Münir'in meşruiyetinin altını çizmişti.



Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
TT

Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)

Sevsen Mehenna

Suriye, sahil bölgesindeki kanlı olaylarla ilgili soruşturma raporunu yayınladığı sırada, ABD Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi, ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımları düzenleyen Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine, yeniden düzenleyen bir yasa tasarısını onayladı. “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlıklı yasa tasarısı, 31 kabul, 23 aleyhte oyla kabul edildi. Bu onayla birlikte, yasa tasarısı yürürlüğe girmesi için geçmesi gereken bir sonraki aşamaya geçiş yaptı.

 

Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Ortadoğu ve Kuzey Afrika Alt Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Michael Lawler tarafından 16 Temmuz'da sunulan yasa tasarısı, bankacılık kısıtlamalarını gözden geçirmeyi, kara para aklamayla mücadele imkânlarını artırmayı ve Sezar Yasası'nı kalıcı olarak yürürlükten kaldırmak için insan hakları ile ilgili şartlar koşmayı amaçlıyor. Lawler, tasarının Kongre'nin Suriye'ye yönelik tüm yaptırımları sonlandırmak için benimsemeyi planladığı icraatları gözden geçirmek amacıyla, “azınlıkların ve dini özgürlüklerin korunması ve Captagon ticaretiyle mücadele” çağrısında bulunduğunu belirtti.

Yasa tasarısı neyi öngörüyor?

Ayrıntılı olarak yasa tasarısı, yaptırım muafiyet süresinin 180 günden iki tam yıla uzatılmasını öngörüyor. Ayrıca, ABD yönetiminin Suriye hükümetinin belirtilen koşullara uyumunu iki yıl üst üste veya 2029 sonuna kadar teyit etmesi halinde Sezar Yasası'nın tamamen feshedilmesini de öngörüyor.

Tasarı ek olarak, ABD yönetiminin Kongre'yi Suriye Merkez Bankası'na tanınan düzenleyici ve idari kolaylıklar konusunda bilgilendirmesini gerektiren bir madde de içeriyor. Yasa tasarısı Temsilciler Meclisi Maliye Komitesi'nden geçmiş olsa da, yasalaşmadan önce Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi tarafından incelenmesi ve hem Temsilciler Meclisi'nde hem de Kongre'de nihai olarak oylanması da dahil olmak üzere atılması gereken birkaç adım var.

Bu arada, ABD’deki medya kuruluşları Suriye hükümetini güneyde, özellikle Suveyda şehrinde yaşanan son olaylar nedeniyle eleştirdi. Wall Street Journal başyazısında, “Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack'ın tekrar tekrar yaptığı merkezileşme yanlısı yorumlar, Suriye hükümetini İsrail'in uyarılarına rağmen Suveyda'ya asker göndermek için yeşil ışık yaktığına inandırdı” ifadeleri yer aldı. Gazete, Kongre'de bazı kişilerin “ABD'nin Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı destekleme konusunda daha fazla temkinli olması gerektiğini” belirttiğine de işaret etti. Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi'nin tasarıyı değerlendirmesinin bir denetim mekanizması oluşturacağı ve Suriye'ye yönelik yaptırımların daha fazlasının sonlandırılması için gereken koşulları belirleyeceği de belirtildi.

Beyaz Saray, Temmuz ayı başlarında Başkan Donald Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandıran bir başkanlık kararnamesi imzaladığını duyurmuştu. Bu başkanlık kararnamesi, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed, yardımcıları, DEAŞ ve Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt'in “İran'ın vekilleri” olarak tanımladığı gruplara yönelik yaptırımları ise sonlandırmadı.

Peki Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası’nı feshetmek yerine neden yeniden düzenlenmesini onayladı?

Birçok Suriyeli muhalif, Şara'nın Suriye'de iktidara gelmesinden bu yana, Alevileri hedef alan sahil olaylarıyla başlayan, daha sonra Ceramana ve Sahnaya'da ve son olarak Suveyda'da devam eden kanlı olayların hız kesmeden devam ettiğini düşünüyor. Bu nedenle Washington, Şam'ın yeni bir istikrar dönemine doğru ilerlediğine halen şüpheyle yaklaşıyor. Bu sebeple de Kongre Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlığı altında yeniden düzenlemeyi tercih ederek iki mesaj verdi; ihlaller devam ettiği sürece Suriye yaptırımlardan muaf tutulmayacaktır. Bununla birlikte Şam hükümeti suçları durdurma, azınlıkları koruma ve bölgesel nüfuz eksenlerinden kurtulma konusunda gerçek bir istek gösterirse, kapı açık kalmaya devam edecektir.

Esed sonrası Suriye’ye yeni Amerikan bakışı

Bu düzenleme, yeni Suriye'nin ne savaş kartlarının ne de barışın ana hatlarının belirlenmediği bir savaş arenası olmayı sürdürdüğü konusundaki Amerikan algısını yansıtıyor. Şara'nın iktidara gelmesinden itibaren, ABD'nin Şam'a yaklaşımı değişti. Washington artık Suriye’de durumu eskisi gibi, devrik cumhurbaşkanına bağlı tek bir blok olarak görmüyor. Aksine, Suriye'yi siyasi değişim ve iç reform belirtileri gösterirse uluslararası sisteme kademeli olarak yeniden entegre edilebilecek bir ülke olarak görüyor. Bu nedenle, Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı feshetmek yerine yeniden düzenlemenin ABD yönetimine siyasi ve ekonomik esneklik sağlayacağını, yaptırımları Suriye'yi tamamen tecrit eden bir kılıç yerine seçici bir baskı aracı olarak kullanmasına olanak tanıyacağını düşündü.

Hızlı ve şaşırtıcı bir öneri

Şam henüz yasa tasarısı hakkında resmi bir açıklama yapmamış olsa da, Suriye-Amerikan Konseyi, Sezar Yasası'nı yeniden düzenleyen yasa tasarısına açıkça karşı çıktığını duyurdu. Bu tasarının yaptırımları örtülü bir şekilde genişlettiği ve yaptırımları tamamen sonlandırma çabalarına doğrudan bir tehdit oluşturduğu konusunda uyardı. Özünde, Suriye'nin istikrar, yeniden inşa ve mültecilerin geri dönüşü yönünde temkinli adımlar atmaya başladığı bir dönemde yaptırım sisteminin daha da güçlendirilmesi anlamına geldiğini belirtti.

Eski ABD Dışişleri Bakanlığı danışmanı ve Cumhuriyetçi Parti üyesi Hazem Ghabra, yasa tasarısının çok hızlı ve ani bir şekilde sunulduğunu söyledi. Güneybatı Suriye'de, özellikle de Suveyda kentinde yaşananların bir sonucu gibi göründüğünü ifade etti. Washington'da, Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları aceleyle sonlandırması gibi, yaptırımları sonlandırmakta acele etmek ile ilgili soruların  gündemde olduğunu ve yaptırımların kaldırılmasının temel amacının, siyasi nedenler değil, ekonomik ilerleme ve toparlanmanın önündeki engellerin kaldırılması olduğunu kaydetti.

Sözlerini sürdüren Ghabra, Suriye hükümetinin yurt dışına yönelmek ve uluslararası diplomatik çalışmalara katılmak için gerekli iç, siyasi ve sosyal reform sürecini başlatmak amacıyla attığı adımların ne olduğunu, başka bir deyişle, dış diplomatik aktivizmin, geçen hafta diplomatik faaliyetlerin çoğuyla birlikte kısmen çöken kırılgan bir iç yapıya mı dayandığını sorguladı.

Ghabra, bazı Kongre üyelerinin bir tür denetim uygulanması ve Suriye hükümetine, Suveyda'da yaşananlara yol açan kötü bir yönetimin varlığı halinde kaybedecek bir şeyleri olacağının altının çizilmesinin gerektiğini düşündüklerini belirtti. Buradan hareketle, bu yasayı sunma ihtiyacı, bu soruları ele almanın ve Sezar Yasası’nın yürürlükten kaldırılması sürecini planlamanın bir yolu olarak öne çıktı. Böyle bir yasa yürürlüğe girdiğinde, Dışişleri Bakanlığı ve Hazine Bakanlığı gibi ABD hükümet kurumlarının, Suriye hükümetinin yaptıkları ile yapmadıklarının sürekli ve açıkça tanımlanmış bir şekilde denetlenmesine yönelik çalışmalarını aktifleştirecektir. Oylamadan geçeceğine çok güvenilmese de, bunun ABD’deki siyasetçilerin büyük bir kesiminin düşünce yapısının bir göstergesi olduğu biliniyor.

Suveyda olayları ve etkileri

Sosyal medyada, silahlı kişilerin aralarında Husam Saraya adlı bir ABD vatandaşının da bulunduğu aynı aileden sekiz erkeği, göz altına aldıktan sonra öldürdüklerini gösteren videolar dolaşıma girmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı da vatandaşlarından birinin ölümünü doğrulayarak endişelerini dile getirdi ve hesap sorulması çağrısında bulundu. Bu arada, İnsan Hakları İzleme Örgütü, hükümet güçleri de dahil olmak üzere tüm tarafları ihlallerde bulunmakla suçlayan bir rapor yayınladı.

Bu nedenle, özellikle Dürzi azınlığı etkileyen son olaylar, yaptırımların tamamen sonlandırılmasına yönelik herhangi bir tartışmanın engellenmesinde önemli bir rol oynadı. Bu olaylar, yeni hükümetin güvenliği sağlama veya mezhepsel kaosu önleme becerisine dair şüpheci olmak ve daha önce eski rejime atfedilen rastgele tasfiye taktiklerinin devam ettiğinin kanıtı olarak görüldü.

Paris'te yaşayan Suriyeli avukat ve siyasi aktivist Zeyd el-Azm, temsilciler ve Pentagon da dahil olmak üzere Amerikan kurumlarının, yeni rejimin mezhep, din veya etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelileri kapsayabileceği konusunda kendisine tam ve yeterli bir şekilde güvenemediğini söyledi. “Trump'ın danışmanları ve terörle mücadele yetkilileri aracılığıyla daha ilk günden gözlemlediğimiz de buydu. Yeni geçiş dönemi otoritesine şartlar koşulması gerektiğini, çünkü bu otoritenin diğer Suriyeli unsurlara karşı ihlallerde bulunmayacağının garantisi olmadığını söylediler” dedi.

“Son aylarda, Mart ayında Suriye sahilinde, Nisan ayında Sahnaya'da ve en son Suveyda'da olmak üzere birçok olay yaşandı. ABD'de yeni Suriye makamlarının davranışları konusunda şüpheleri olanlar, şüphelerinde haklıydı. Bu konular, bazı milletvekillerini ve temsilcileri, yeni Suriye makamlarının davranışlarını izlemek için iki yıllık bir süre belirleme konusunu gündeme getirmeye yöneltti.”

Baskı kartı

Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat partilerden etkili Kongre üyeleri, yaptırımları düzenleyerek devam ettirmeyi haklı çıkarmak için medyadaki haberleri ve insan hakları ihlalleri ve cinayetlerle ilgili raporları gerekçe gösteriyorlar. Sivilleri korumadaki tam yetersizlikler göz önüne alındığında, yaptırımların garantiler olmadan kaldırılmasının, Amerikan hükümetinin suç ortağı sayılmasına yol açacağını savunuyorlar. Düzeltilen yasa, yaptırımların herhangi bir şekilde hafifletilmesinin, ister silahlı gruplar ister Suriye güvenlik güçleri olsun, suç işleyenler için gerçek bir hesap sorma mekanizmaları kurulması ile bağlantılı olduğunu vurgulayan maddeler ekledi.

Suriye güçleri Suveyda'ya girmedi

ABD'nin Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suveyda'daki olaylara atıfta bulunarak yaşanan korkunç olaylardan dolayı Suriye hükümeti hesap vermelidir dedi ve Suriye'deki azınlıkların yönetime entegre edilmesi çağrısında bulundu.

Ülkesinin “Suveyda'daki gelişmelere belli bir ölçüde endişe, acı ve yardımla karşılık verdiğini” belirten Barrack, ülkesinin “düşmanca koşulların bulunduğu hiçbir yere daha fazla asker göndermeyeceğini” ekledi.

Associated Press, Barrack'ın “İsrail'in Suriye'ye müdahalesi çok kötü bir zamanda gerçekleşti... Ülkeyi birleştirmek için mevcut Suriye makamlarıyla birlikte çalışmak dışında alternatif bir plan yok” dediğini ve “Suriye ve İsrail arasında deklare edilen ateşkesin yalnızca Suveyda ile ilgili bir anlaşma olduğunu” belirttiğini aktardı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı röportaja göre Barrack “mevcut hükümete uygulanabilir bir alternatifin ve alternatif bir planın olmaması durumunda risklerin yüksek olduğunu, Suriye hükümetinin başarısız olması halinde, onu kasıtlı olarak devirmeye çalışanlar olacağını, ancak asıl sorunun neden olacağını” belirtti. Suriye'nin Libya veya Afganistan gibi bir felaket senaryosu ile karşı karşıya kalma olasılığı ile ilgili soruya ise ABD Özel Temsilcisi, “evet, hatta belki daha kötüsü de olabilir” yanıtını verdi.

Sivil barış kurumunun yeniden kurulması

Avukat Zeyd Azm, Suriye'de sivil barışı koruyan bir kurumun, yani ordunun yeniden kurulması gerektiğini söyledi. “18 aylık bir geçiş dönemi belirleyen BM’nin 2254 sayılı kararına geri dönmeliyiz. Bu ideal olmasa da, Şara’ya verilen beş yıllık süreden çok daha iyi” dedi.

Yine bazıları, ABD'nin Sezar Yasası’nı yürürlükten kaldırmak yerine düzenlemeyi onaylayarak, yeni Suriye hükümetine ihlalleri durdurması ve milisler üzerinde devlet kontrolünü sağlaması için baskı yapmaya çalıştığını düşünüyor. Bunun amacı, Suriye'nin tamamen tecrit edilmesini önlemek ve böylece tamamen Rusya, Türkiye ve İran'ın bölgesel nüfuz alanına dönüşmesini engellemektir. Son olaylar, yaptırımların sürdürülmesini meşrulaştırmak için siyasi bir koz olarak kullanılıyor ve her türlü ekonomik rahatlama, sivilleri ve azınlıkları korumak ve daha kapsayıcı bir siyasi sistem inşa etmek için atılacak somut adımlara bağlanıyor. Bunun dışında Sezar Yasası’nın tamamen yürürlükten kaldırılması Suriye ve müttefiklerine verilecek karşılıksız bir armağan olacaktır.