SDG lideri Mazlum Abdi Şarku’l Avsat’a konuştu: Ankara'nın İHA’ları DEAŞ’a karşı mücadele eden SDG’nin en iyi liderlerini öldürdü

SDG lideri Mazlum Abdi: Şam ile diyalog turları olumlu sonuç vermedi. SDG dağıtılamaz. Suriye-Türkiye normalleşmesine karşı uyarıyoruz.

Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)
Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)
TT

SDG lideri Mazlum Abdi Şarku’l Avsat’a konuştu: Ankara'nın İHA’ları DEAŞ’a karşı mücadele eden SDG’nin en iyi liderlerini öldürdü

Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)
Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Ankara ile Şam arasındaki kapsamlı normalleşmeye karşı uyardı. Bu yaklaşımın Ankara’nın çıkarlarını yansıttığını ve Suriyelilerin geleceği ve iradesi için büyük riskler taşıdığını söyleyen Abdi, ‘(normalleşmenin) ciddi bir siyasi çözüm üretmekten uzak olacağını’ öne sürdü. Abdi, “Şam ile Ankara arasındaki böyle bir normalleşmeye karşı durulması gerektiği konusunda tüm kesimleriyle Suriye halkını uyarmalıyız” ifadelerini kullandı.
Suriye meselelerine dahil olan ülkelerin çoğunun, Türkiye’nin ülkenin kuzeyinde olası bir askeri operasyonunun ‘Suriye halkına sıkıntı vereceğine’ ikna olduğunu söyleyen Abdi, Türk ordusunun insansız hava araçları (İHA) ile son iki yılda DEAŞ’a karşı mücadele eden SDG’nin en iyi askeri liderlerini hedef alan 70 hava saldırısı düzenlediğine işaret etti.
Kendisine yönelten bir soruya verdiği yanıtta, Şam ile SDG arasında birkaç diyalog turu gerçekleştiğini, ancak somut sonuçlara ulaşılamadığını açıklayan Abdi, “SDG’yi şu ya da bu şekilde dağıtmak askeri açıdan mümkün değil. Bu güçler, Suriye topraklarını savunmak için sürekli sahada görev yapıyorlar. Ayrıca farklı bir örgütsel yapıya da sahipler. Bu güçleri ve mahremiyetlerini korumamız ve desteklememiz halkımızın ve topraklarımızın çıkarınadır” şeklinde konuştu.
Adem-i merkeziyetin ‘siyasi bir çözüme giriş’ olduğunu söyleyen SDG lideri, Suriye rejiminin çöküş tehdidiyle karşı karşıya kaldığında fiili olarak adem-i merkeziyete göre hareket ettiğine dikkati çekti. Siyasi çözüm bulunamadığı sürece mantıken ne ABD’nin ne de Rusya’nın Suriye’deki varlığının sonsuza kadar devam edebileceğini kaydeden Abdi, “Söz konusu tarafları, müzakere edilmiş bir siyasi çözümün garantörü olmaya ve topraklarımızdaki dış müdahaleye ve işgallere son verilmesi için baskı yapmaya çağırmalıyız” dedi.
İşte SDG lideri Mazlum Abdi ile e-posta aracılığıyla yapılan röportajın tam metni:

-Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile normalleşme olasılığına dair birçok sinyal verdi. Bu normalleşmeye yönelik beklentileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında iki taraf arasındaki güvenlik ilişkileri yıllardır sürüyor. Şimdi de aralarında kapsamlı bir normalleşmeden bahsediliyor. Ankara için normalleşme, Suriyeli mültecilerin sınır dışı edilmesi ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki demokratik özerk yönetim formülünün baltalanması şartına bağlı. Türk ordusunun sancağı altında faaliyet gösteren askeri grupların geleceğini belirlemeye yönelik bir uzlaşı modelinden bahsedenler var.
Bu yaklaşımın Ankara’nın çıkarlarını yansıttığına ve Suriyelilerin geleceği ve iradesine yönelik önemli riskler taşıdığına inanıyoruz. Ayrıca,  bu uzlaşı modeli, örneğin Dera'da gördüğümüz gibi kısa sürede yeniden sorunların patlamasına yol açacak geçici bir taktikten ibarettir. Genel olarak bahsettikleri normalleşme, ciddi bir siyasi çözüm üretmekten uzak. Suriyelilerin özellikle de bunca yıl süren yıkıcı savaştan sonra çektikleri sıkıntılar bu şekilde ele alınamaz.

-Şam ile Ankara arasında Moskova'nın arabuluculuğunda bir anlaşmaya varılması konusunda endişeli misiniz?
Bunu çok ciddiye alıyoruz ve bununla ilgili bir takım tedbirler alıyoruz. Böyle bir anlaşma, yıllardır terörle mücadele eden ve topraklarını cesurca savunan halkımızın iradesini hedef alır. Anlaşmanın içeriğinin Suriyeli mültecileri siyasi nedenlerle kullandığından bahsetmiyorum bile.
Türkiye’nin iç işlerimize müdahale etme politikasını kemikleştirdiğinden ve bunu kalıcı bir ağırlık unsuru haline getirmesinden ötürü tüm kesimleriyle halkımızı bu anlaşmaya karşı durmaları konusunda uyarmalıyız. Eğer bir anlaşma olacaksa bu, siyasi partiler arasında açık bir siyasi diyalog başlatarak ve yalnızca Suriyelilerin iradesini yansıtan bir anlaşma olmalı. Tüm zorluklara rağmen ülkemizin geleceği hala bizim elimizde. Acılı ve fedakâr halkımızın pahasına yapılan anlaşmalarla değil, Suriyeliler olarak kendimize yakışan bir formülle hareket edeceğiz.

-MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye İstihbarat Başkanı Ali Memluk ile bir araya geldi. Görüşmede SDG'ye karşı güvenlik alanında iş birliği konuşuldu. Bu, sizi endişelendiriyor mu?
Dediğimiz gibi, aralarında devam eden güvenlik ilişkileri vardı. Şimdi de Türkiye'de seçimlerin yaklaşmasıyla Türk tarafı kamuoyu önünde adımlar atmaya başladı. Suriye rejimi, Suriyeliler pahasına bu tür pazarlıklara girmemeli. Öte yandan Suriye'nin egemenliğini korumak amacıyla dış müdahaleleri püskürtmek için ülkenin birliğini yıllardır savunan SDG, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) ile birlikte terör örgütlerinin kalıntılarının izini sürmeye devam ediyor. Mücadele ettiğimiz terörizm, Suriye’nin tamamını tehdit ediyor. Güçlerimiz terörle mücadele ederek Şam, Halep, Dera, Lazkiye ve diğer şehirlerde tüm Suriyelileri koruyor. SDG'nin varlığı, ülkenin küresel terörizme ve dış müdahaleye karşı birliğinin güvencesidir. Şam, ulusal çıkarlara öncelik vermeli ve dar siyasi hesaplara çekilmeyi reddetmeli.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin kuzeyinde askeri bir operasyon başlatma tehditlerinde bulundu ve ‘güvenli bir bölge’ kurulmasından söz etti, ancak böyle bir operasyon gerçekleşmedi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Türkiye’nin tehditleri hiçbir zaman son bulmadı. Bu tehditler halen Türkiye'nin gündeminde. Herkes böyle bir askeri operasyonun, Suriye halkına, ülkenin birliğine ve egemenliğine felaketler getireceğinin farkında.
Suriye meselesine dahil olan ülkelerin çoğunun da böyle düşündüğüne inanıyoruz. Ancak tehlikenin geçtiği söylenemez. Meşru müdafaa hakkı kesinlikle meşru bir haktır. Bu çerçevede çalışıyoruz ve olası bir gelişmeye karşı önlemler alıyoruz.

-Türkler, 2019 yılı sonlarında yapılan anlaşmalara ve uzlaşılara uymadığınızı ve Kürtlerin çoğunluğunu oluşturduğu Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) Türkiye sınırlarından 32 kilometre kadar içeriye çekilmediğini söylüyorlar. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Bu tür açıklamalar, savaşı sürdürmek ve vatandaşlarına karşı savaşı sürdürmelerinin gerekçelerini savunmak amacıyla açıkça yapılan bir propaganda kategorisine giriyor. Biz anlaşmalara bağlı kaldık ve halen kalmaya devam ediyoruz. Asıl karşı taraf bu anlaşmaları ihlal ediyor. Garantör ülkelere Türkiye’nin devam eden ihlallerinden caydırılması gerektiği konusunda her zaman çağrıda bulunuyoruz. Türkiye işgalci bir güç ve bizim topraklarımızı terk etmeye hiç niyeti yok. Her gün DEAŞ hücrelerine karşı operasyonları yöneten en iyi askeri liderleri İHA’lar ve suç ortaklarıyla birlikte hedef alıyor.

-İHA’lı saldırılar devam ediyor mu?
Evet. Ankara, son iki yılda 70'in üzerinde İHA’lı bombardıman gerçekleştirdi. Sadece bu yıl içinde bölgelerimizi ve güçlerimizi hedef alan 59 İHA saldırısı düzenlendi. Türkiye'de seçimler yaklaşırken Erdoğan, Türk kamuoyunu kendi politikalarının yol açtığı ağır krizlerden uzaklaştırmaya, sorunlarını daha çok savaşa girerek ve radikal gruplarla yakınlaşarak ülke dışına yönlendirmeye çalışıyor.

-Washington size ne gibi güvenceler verdi?
ABD, askeri operasyonlara karşı olduğunu resmen açıkladı. Ancak bu açıklamanın, Türkiye’yi ihlallerinden caydırmak için yeterli olmadığına inanıyoruz. Çünkü Ankara savaşa başka yönlerden yaklaşmaya devam ediyor. Bu yüzden hem Moskova'yı hem de Washington'ı Ankara’yı aralarında imzalanan mutabakatlara, gerginliği azaltma mekanizmasına ve angajman kurallarına uymaya sağlam bir şekilde zorlamaya çağırıyoruz.
Suriye'nin kuzeydoğusunda ve Afrin'den Serekaniye’ye  (Resulayn) kadar tüm işgal altındaki bölgelerde savaş suçları işleyenlerin hesap vermesi için kanunlar ve yasal mekanizmalar harekete geçirilmeli.

-Rusya’nın arabuluculuğunda Şam ile diyaloglarınız hangi aşamada?
Şam ile temas halindeyiz. Birkaç diyalog turu gerçekleşse de olumlu sonuçlara ulaştığımızı söyleyemeyiz.
Ülkemizi kurtarmanın tek yolunun diyalog olduğuna inanıyoruz. Şam dahil olmak üzere Suriye'deki taraflarla diyaloga ve uzlaşıya her zaman açığız. Diyaloga ulusal çıkarlar, vatandaşların hakları ve ülkenin birliğinin korunması açısından bakıyoruz.

-Rusya, Türkiye'nin askeri operasyon tehditlerinin ardından Kamışlı Havalimanı'ndaki konumunu takviyelerle güçlendirdi. Bu takviyeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce takviyeler sizi desteklemek için mi yoksa tam tersi için miydi? Yahut Washington'ı taciz etmek için mi yapıldı?
Aslına Rusya ile tansiyonu düşürme çabaları ve Türkiye ile imzalanan mutabakatların uygulanması konusunda koordinasyonu sürdürüyoruz. Rusya, bu adımı lojistik meseleler çerçevesinde atmış olabilir. Sahada gerçek bir değişiklik göremedik.

-Şam daha önce SDG'nin dağıtılmasını ve üyelerinin düzenli orduya katılmasını şart koşuyordu. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Bunu pratikte ele alacak olursak bilindiği üzere SDG, terörle mücadele ve ülkenin kuzeydoğusundaki topraklarının savunması alanlarında çok yoğun bir şekilde çalışıyor. SDG üyelerinin belirli bir özgünlüğü var. Söz konusu bölgeler içinde faaliyet gösterirler. Meşruiyetlerini de Kürtler, Araplar ve Süryaniler gibi toplumsal çevreden alıyorlar. Ayrıca terörle mücadelenin bir sonucu olarak kurumsal ve ortak çalışma alanlarında deneyimler edindiler.
SDG üyelerini bu ya da şu şekilde dağıtmak askeri olarak mümkün değil. Bu güçler, şu an konuşlu oldukları Suriye’nin kuzeydoğusu da dahil olmak üzere Suriye topraklarını savunmak için aralıksız saha görevleri gerçekleştiriyorlar. Ayrıca farklı bir örgütsel yapıya da sahipler. Bu güçleri ve mahremiyetlerini korumamız ve desteklememiz halkımızın ve topraklarımızın çıkarına.

-Özerk Yönetim’in geleceği ne olacak? Şam'ın âdem-i merkeziyet önerisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Maalesef âdem-i merkeziyet fikri, ülkede akl-ı selim bir sesin olmaması yüzünden çarpıtıldı. Şam, Dera, Suveyda, İdlib, Lazkiye ve Kamışlı sorunlarının mevcut krizi üreten bürokratik merkezle çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Şam'da, Türkiye ile iş birliği yapan gruplara karşı yürütülen savaşta bir miktar ilerleme kaydedildiğine ve bununda merkezi modelin doğruluğuna işaret ettiğine dair bir yanılgı var. Gerçeklikten uzak olan bu yanılgı, gelecekte yeni bir krizin sinyalini veriyor. Burada Suriye rejiminin, çökme riskiyle karşı karşıya kaldığında fiili olarak âdem-i merkeziyete göre hareket ettiğini hatırlatmakta fayda var.
Âdem-i merkeziyeti siyasi çözümün giriş noktalarından biri olarak görüyoruz. Vatandaşların geleceklerini ve yaşam tarzlarını belirleme iradesini güçlendiren âdem-i merkeziyet, onlarca yıldır ötekileştiren bölgelerin kalkınma umutlarını yeşertir. Âdem-i merkeziyet, ulusal uyumu da artırır. Şu an Suriye'deki herkes, ülkede olayların patlak vermesinin ardından merkezi rejimi eleştiriyor. Buna Şam rejimi de dahil. Zorlukların üstesinden gelebilmek için ülkenin tüm bölgelerine sorumluluklar, görevler ve haklar dağıtılmalı. Anayasamız, vatandaşlarımızın ve oluşumlarımızın hakları ve ulusal ve ekonomik güvenliğimiz ile genel ilkeler üzerinde fikir birliği merkezi olmalı. Âdem-i merkeziyet, bu ilkelerin yerel olarak uygulamasını sağlar. Vatandaşların ve oluşumların anavatana bağlılığı yerel kapsamına dayanıyor. Bu yüzden vatandaşların hakları için ödün verilmesi, mükemmel bir siyasi ve ahlaki eylemdir.

-Sizce Ukrayna’daki savaş, Fırat'ın doğusundaki denklemleri ve Türkiye ile Rusya'nın rolünü nasıl etkiledi?
Angajman kurallarıyla ilgili denklemler aynı kalsa da enflasyon oranı, gıda güvenliği, enerji ve emtia fiyatlarında artış üzerinde etkileri oldu. Türkiye’nin Ukrayna dosyasında artan nüfuzunu yakından takip ediyoruz. Maalesef Ankara bu rolü kendi çıkarcı gündemi ve Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölgelerimize yönelik savaş politikalarını güçlendirmek için kullanıyor. Suriye meselesiyle ilgilenen uluslararası taraflarla yaptığımız görüşmelerde, Türkiye'nin projelerini bölgemizde hayata geçirmek için söz konusu rolden yararlanmaması gerektiğini konuşuyoruz. Biz de bu konuda kendi tedbirlerimizi alıyoruz.

-ABD Başkanı Joe Biden'ın seçilmesinden sonra ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı daha istikrarlı hale geldi. Washington'ın uzun bir süre Suriye’de kalacağını düşünüyor musunuz?
Mantıken ne ABD’nin ne de Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı sonsuza kadar sürebilir. Halen siyasi bir çözüme varılamadı. Bu yüzden onları müzakere edilmiş bir siyasi çözümün garantörü olmaya ve topraklarımızdaki dış müdahaleye ve işgallere son verilmesi için baskı yapmaya çağırmalıyız.
Bir de terör sorunu var, çünkü terörle tek başına yerel imkanlarla mücadele edilemez. Bu yüzden DMUK ile iş birliği yapılması gerekiyor. Aynı şey Rusya'nın askeri varlığı için de geçerli. Sonuç olarak, siyasi bir çözüm için ciddi girişimlerde bulunulmalı.

-Özerk Yönetim, Fırat'ın doğusuna yatırım yapılmasının önünü açan bir karar yayınladı. Bu çerçevede herhangi bir proje başlatıldı mı?
Mevcut zorlukları göz önüne alarak, gelir kaynaklarını ve ekonomiyi çeşitlendirme politikasını benimsemeyi hedefliyoruz.  İhtiyaçlarımızı karşılamak için yatırımları teşvik ediyoruz. Bu tür projeleri pratikte başlatmaya çalışıyoruz.

-ABD Savunma Bakanlığı’na fon kullanım yetkisi verilmesine ve ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunu yaptırımlardan muaf tutması hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bölge, terör ve sonuçları nedeniyle büyük hasar gördü. Bu tür muafiyetlere olumlu bakıyoruz. Bölge sakinlerinin yaşam standardını yükseltmeyi, iş olanaklarını güvence altına almayı ve özellikle altyapı, elektrik, su ve tarım alanlarında projeler geliştirmeyi hedefliyoruz.



Ahmed eş-Şera Şarku'l Avsat'a konuştu: Suriye hiçbir Arap ülkesi için endişe kaynağı olmayacak

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
TT

Ahmed eş-Şera Şarku'l Avsat'a konuştu: Suriye hiçbir Arap ülkesi için endişe kaynağı olmayacak

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda, “Suriye devrimi rejimin devrilmesiyle sona erdi… Bunun başka bir yere ihraç edilmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Eş-Şera ülkesinin ‘hiçbir Arap ya da Körfez ülkesine saldırmak ya da onları endişelendirmek için bir platform olmayacağını’ vurguladı.

Şam'daki eş-Şaab Sarayı'nda dün gerçekleştirilen röportajda eş-Şera, “Yaptıklarımızı ve başardıklarımızı mümkün olan en az hasar ve kayıpla gerçekleştirdik… İran'ın bölgedeki projesi 40 yıl geriye gitti” dedi.

Eş-Şera, “Körfez ülkelerinin ulaştığı gelişmişlik düzeyini takdir ediyoruz ve ülkemiz için de bunu arzuluyoruz. Suudi Arabistan çok cesur planlar yaptı ve bizim de arzuladığımız bir kalkınma vizyonuna sahip. Hiç şüphe yok ki, bizim arzuladığımız şeylerle birçok kesişme noktası var ve ister ekonomik ister kalkınma iş birliği açısından olsun, bu noktalarda bir araya gelebiliriz” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile yaptığı röportajın tam metni;

* Pek çok Batılı ve bölgesel ülkeye güvence verdiniz. Ancak Körfez ülkelerine ve etkili Arap ülkelerine doğrudan bir mesaj vermediniz. Onlara söyleyecek bir şeyiniz yok mu?

- Elbette Arap ülkelerine söyleyecek sözümüz var; Özellikle de Suriye'nin İran için bir platforma dönüştüğü ve buradan dört büyük Arap başkentini yönettiği ve girdiği ülkelerde savaş ve yolsuzluk çıkardığı için… Körfez'in güvenliğini istikrarsızlaştıran ve bölgeyi uyuşturucu ve Captagon ile dolduran da İran. Dolayısıyla tüm bölge için büyük çıkarlar anlamına gelen İranlı milislerin ortadan kaldırılması ve Suriye'nin İran silahları için bir platform olarak tamamen kapatılması konusunda mümkün olan en az hasar ve kayıpla yaptığımız ve başardığımız şey diplomatik yollarla, hatta baskıyla elde edilmemiştir.

x cvgfbnh
Ahmed eş-Şera dün Şam'da Bisan eş-Şeyh ile yaptığı röportaj sırasında

Eski rejimle Arap ilişkilerinin yeniden kurulduğuna ve bazı tavizler karşılığında Arap Birliği'ne geri döndüğüne dair işaretler geldiğinde, bunun başarısız olacağından emindik. Çünkü bu rejimin hiçbir taviz vermeyeceğini ve bu jesti iyi niyetle karşılamayacağını biliyorduk. Hatta Ürdün tarafıyla yapılan bir toplantıda, Captagon'u onlara ihraç etmekteki ısrarın nedeninin sorulduğu ve cevabın da “yaptırımlar kaldırılmadıkça durmayacağı” şeklinde olduğu bize sızdırıldı.

Bugün Körfez'in stratejik güvenliğinin daha emniyetli ve güvenli hale geldiğini söylüyoruz. Çünkü İran'ın bölgedeki projesi 40 yıl geriye gitti.

Ahmed eş-Şera: Varlığımız kimse için tehdit değil

* Söz konusu ülkelere Suriye'nin bu sorunlu kişiler için bir sığınak olmayacağı konusunda nasıl güvence veriyorsunuz?

- Şu anda devlet inşası aşamasındayız. Suriye devrimi, rejimin devrilmesiyle sona erdi… Bunun başka bir yere ihraç edilmesine izin vermeyeceğiz. Suriye herhangi bir Arap ya da Körfez ülkesine saldırmak ya da onları endişelendirmek için bir platform olmayacak. Suriye devrimine birçok insan katıldı ama bugün devlet inşasının yeni bir aşamasındayız. Bu ülkelerle etkili stratejik ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Suriye, savaşlardan ve başkalarının çıkarları için bir platform olmaktan yoruldu. Artık ülkemizi yeniden inşa etmemiz ve güven sağlamamız gerekiyor. Çünkü Suriye Arap olaylarının merkezinde yer alan bir ülke.

Şam'daki varlığımız kimseye tehdit anlamına gelmiyor. Körfez ülkelerinin ulaştığı gelişmişlik düzeyini takdir ediyoruz ve ülkemiz için de bunu arzuluyoruz. Suudi Arabistan çok cesur planlar yaptı ve bizim de arzuladığımız bir kalkınma vizyonuna sahip. Hiç şüphe yok ki bizim arzuladığımız şeylerle birçok kesişme noktası var ve ister ekonomik ister kalkınma iş birliği açısından olsun, bu noktalarda bir araya gelebiliriz.

* Eski rejimin güç ve kontrolüne tabi olan komşunuz Lübnan ile ilişkilerinizi nasıl görüyorsunuz?

- Gerçekten de Lübnanlı kardeşlerimiz Şam'a gelişimiz ve bunun Lübnan'da bir tarafı diğerine karşı güçlendireceği konusunda çok fazla endişe duydular. Aslında biz Lübnanlı komşumuzla otoriter bir ilişki değil, saygı ve alışveriş ilişkisi istiyoruz ve kendi ülkemizde yapacak yeterince işimiz olduğu için Lübnan'ın içişlerine karışmak istemiyoruz. İyi ilişkiler kurmak istiyoruz. Tüm Lübnanlılara aynı mesafede duracağız. Onları tatmin eden şey bizi de tatmin eder.

dvfrgbthy
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Ahmed eş-Şera: Suriye, sahip olduğu zenginlikle tek bir görüşün hakimiyetine girmeyecektir

* Bir ulusal diyalog konferansından ya da kapsayıcı bir ulusal toplantıdan ve Suriye'de yeni bir aşamayı tesis edecek bir anayasadan bahsettiniz. Ancak hangi mekanizmayı benimseyeceksiniz? Suriye halkının tüm kesimlerinin, özellikle de halk ve askeri tabanınızın yeni ılımlı söyleminize katılmayabilecek bir kesiminin temsil edilmesini nasıl sağlayacaksınız?

- Son kısımda sizinle aynı fikirde olmayabilirim, ancak genel olarak Suriyelilere kişisel görüşlerimi empoze etmek istemiyorum. Bunu deneyimli ve uzman hukukçulara bırakıyorum, böylece hukuk, insanlar arasındaki ilişkiyi formüle etmede ayrım çizgisi olacaktır. Suriye büyüklüğünde ve zenginliğinde, farklı bileşenleri olan bir ülkenin tek bir görüşün hakimiyetinde olmasını bekleyemeyiz. Bu farklılık iyi ve sağlıklıdır. Bu zafer bir grubun diğerine karşı zaferi değil, tüm Suriyelilerin zaferidir. Önceki rejime sadık olduğunu düşündüğümüz kişilerin bile sevinçlerine şahit olduk. Çünkü insanların ne hissettiklerini ya da düşündüklerini söylemeleri mümkün değildi. Toplumun her kesiminden tüm Suriyelilerin ülkelerini koruyacak kadar bilinçli olduklarından eminim.

Kısacası benim arzum, farklılıklarımızı çözerken başvurabileceğimiz kapsayıcı bir anlaşmaya ve bir hukuk devletine ulaşmaktır.

Ahmed eş-Şera: İntikam peşinde koşmayacağız

* Sizi bekleyen pek çok çetrefilli dosyadan biri de zorla kaybedilenlerin, cezaevlerinde ve toplu mezarlarda kaybedilenlerin dosyası. Bu konuyu nasıl ele alacaksınız?

- Aslında biz siyasi bir rejimle değil, kelimenin tam anlamıyla bir suçlular ve haydutlar çetesiyle savaşıyorduk. Hem barışta hem de savaşta tutuklamalar, zorla kaybetmeler, öldürmeler, yerinden etmeler, aç bırakmalar, kimyasal silahlar, sistematik işkence... Bugün davanın bittiğini söylüyoruz. Dolayısıyla, insanların Sednaya Hapishanesi’nden sorumlu olanlardan, varil bombaları ve kimyasal silahlar atanlardan ve bilinen zulümleri işleyenlerden hesap sorma hakkını saklı tutarak, olaylara intikam açısından bakamayız. Bu kişiler sorumlu tutulmalı ve yargılanmalıdır. İsimleri bilinmeyen kişilere gelince, insanların bu kişileri de sorumlu tutmak için haklarında suç duyurusunda bulunma hakları vardır.

scvdfb
Ahmed eş-Şera, Şam'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile görüştü

Önemli olan, kısıtlamaları kırmış olmamız ve uzman kuruluşların bu göreve yardımcı olmak üzere gelmiş olmalarıdır. Kayıp kişilerin dosyalarını takip etmek hem yaşayan hem de ölü olan kişilerin akıbetlerini belirlemek ve ailelerinin ölüm belgeleri, miras gibi işlerini kolaylaştırmak üzere uzmanlaşmış bir bakanlık kurulacaktır. Bu çok iş demek, ancak hakikate ulaşmalıyız.

* Beşar Esad'ın oturduğu yerde, Halk Sarayı'nda bizi ağırlamak nasıl bir duygu?

- (Gülüyor) Dürüst olmam gerekirse, hiç rahat değilim. Ancak burası halka açık olması gereken bir yer. Böylece halk burayı ziyaret edebilir ve çocuklar bu avlularda oynayabilir.