SDG lideri Mazlum Abdi Şarku’l Avsat’a konuştu: Ankara'nın İHA’ları DEAŞ’a karşı mücadele eden SDG’nin en iyi liderlerini öldürdü

SDG lideri Mazlum Abdi: Şam ile diyalog turları olumlu sonuç vermedi. SDG dağıtılamaz. Suriye-Türkiye normalleşmesine karşı uyarıyoruz.

Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)
Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)
TT

SDG lideri Mazlum Abdi Şarku’l Avsat’a konuştu: Ankara'nın İHA’ları DEAŞ’a karşı mücadele eden SDG’nin en iyi liderlerini öldürdü

Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)
Haseke kırsalındaki SDG üyeleri, 7 Eylül (AFP) SDG lideri Mazlum Abdi (küçük resim)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Ankara ile Şam arasındaki kapsamlı normalleşmeye karşı uyardı. Bu yaklaşımın Ankara’nın çıkarlarını yansıttığını ve Suriyelilerin geleceği ve iradesi için büyük riskler taşıdığını söyleyen Abdi, ‘(normalleşmenin) ciddi bir siyasi çözüm üretmekten uzak olacağını’ öne sürdü. Abdi, “Şam ile Ankara arasındaki böyle bir normalleşmeye karşı durulması gerektiği konusunda tüm kesimleriyle Suriye halkını uyarmalıyız” ifadelerini kullandı.
Suriye meselelerine dahil olan ülkelerin çoğunun, Türkiye’nin ülkenin kuzeyinde olası bir askeri operasyonunun ‘Suriye halkına sıkıntı vereceğine’ ikna olduğunu söyleyen Abdi, Türk ordusunun insansız hava araçları (İHA) ile son iki yılda DEAŞ’a karşı mücadele eden SDG’nin en iyi askeri liderlerini hedef alan 70 hava saldırısı düzenlediğine işaret etti.
Kendisine yönelten bir soruya verdiği yanıtta, Şam ile SDG arasında birkaç diyalog turu gerçekleştiğini, ancak somut sonuçlara ulaşılamadığını açıklayan Abdi, “SDG’yi şu ya da bu şekilde dağıtmak askeri açıdan mümkün değil. Bu güçler, Suriye topraklarını savunmak için sürekli sahada görev yapıyorlar. Ayrıca farklı bir örgütsel yapıya da sahipler. Bu güçleri ve mahremiyetlerini korumamız ve desteklememiz halkımızın ve topraklarımızın çıkarınadır” şeklinde konuştu.
Adem-i merkeziyetin ‘siyasi bir çözüme giriş’ olduğunu söyleyen SDG lideri, Suriye rejiminin çöküş tehdidiyle karşı karşıya kaldığında fiili olarak adem-i merkeziyete göre hareket ettiğine dikkati çekti. Siyasi çözüm bulunamadığı sürece mantıken ne ABD’nin ne de Rusya’nın Suriye’deki varlığının sonsuza kadar devam edebileceğini kaydeden Abdi, “Söz konusu tarafları, müzakere edilmiş bir siyasi çözümün garantörü olmaya ve topraklarımızdaki dış müdahaleye ve işgallere son verilmesi için baskı yapmaya çağırmalıyız” dedi.
İşte SDG lideri Mazlum Abdi ile e-posta aracılığıyla yapılan röportajın tam metni:

-Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile normalleşme olasılığına dair birçok sinyal verdi. Bu normalleşmeye yönelik beklentileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında iki taraf arasındaki güvenlik ilişkileri yıllardır sürüyor. Şimdi de aralarında kapsamlı bir normalleşmeden bahsediliyor. Ankara için normalleşme, Suriyeli mültecilerin sınır dışı edilmesi ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki demokratik özerk yönetim formülünün baltalanması şartına bağlı. Türk ordusunun sancağı altında faaliyet gösteren askeri grupların geleceğini belirlemeye yönelik bir uzlaşı modelinden bahsedenler var.
Bu yaklaşımın Ankara’nın çıkarlarını yansıttığına ve Suriyelilerin geleceği ve iradesine yönelik önemli riskler taşıdığına inanıyoruz. Ayrıca,  bu uzlaşı modeli, örneğin Dera'da gördüğümüz gibi kısa sürede yeniden sorunların patlamasına yol açacak geçici bir taktikten ibarettir. Genel olarak bahsettikleri normalleşme, ciddi bir siyasi çözüm üretmekten uzak. Suriyelilerin özellikle de bunca yıl süren yıkıcı savaştan sonra çektikleri sıkıntılar bu şekilde ele alınamaz.

-Şam ile Ankara arasında Moskova'nın arabuluculuğunda bir anlaşmaya varılması konusunda endişeli misiniz?
Bunu çok ciddiye alıyoruz ve bununla ilgili bir takım tedbirler alıyoruz. Böyle bir anlaşma, yıllardır terörle mücadele eden ve topraklarını cesurca savunan halkımızın iradesini hedef alır. Anlaşmanın içeriğinin Suriyeli mültecileri siyasi nedenlerle kullandığından bahsetmiyorum bile.
Türkiye’nin iç işlerimize müdahale etme politikasını kemikleştirdiğinden ve bunu kalıcı bir ağırlık unsuru haline getirmesinden ötürü tüm kesimleriyle halkımızı bu anlaşmaya karşı durmaları konusunda uyarmalıyız. Eğer bir anlaşma olacaksa bu, siyasi partiler arasında açık bir siyasi diyalog başlatarak ve yalnızca Suriyelilerin iradesini yansıtan bir anlaşma olmalı. Tüm zorluklara rağmen ülkemizin geleceği hala bizim elimizde. Acılı ve fedakâr halkımızın pahasına yapılan anlaşmalarla değil, Suriyeliler olarak kendimize yakışan bir formülle hareket edeceğiz.

-MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriye İstihbarat Başkanı Ali Memluk ile bir araya geldi. Görüşmede SDG'ye karşı güvenlik alanında iş birliği konuşuldu. Bu, sizi endişelendiriyor mu?
Dediğimiz gibi, aralarında devam eden güvenlik ilişkileri vardı. Şimdi de Türkiye'de seçimlerin yaklaşmasıyla Türk tarafı kamuoyu önünde adımlar atmaya başladı. Suriye rejimi, Suriyeliler pahasına bu tür pazarlıklara girmemeli. Öte yandan Suriye'nin egemenliğini korumak amacıyla dış müdahaleleri püskürtmek için ülkenin birliğini yıllardır savunan SDG, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) ile birlikte terör örgütlerinin kalıntılarının izini sürmeye devam ediyor. Mücadele ettiğimiz terörizm, Suriye’nin tamamını tehdit ediyor. Güçlerimiz terörle mücadele ederek Şam, Halep, Dera, Lazkiye ve diğer şehirlerde tüm Suriyelileri koruyor. SDG'nin varlığı, ülkenin küresel terörizme ve dış müdahaleye karşı birliğinin güvencesidir. Şam, ulusal çıkarlara öncelik vermeli ve dar siyasi hesaplara çekilmeyi reddetmeli.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin kuzeyinde askeri bir operasyon başlatma tehditlerinde bulundu ve ‘güvenli bir bölge’ kurulmasından söz etti, ancak böyle bir operasyon gerçekleşmedi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Türkiye’nin tehditleri hiçbir zaman son bulmadı. Bu tehditler halen Türkiye'nin gündeminde. Herkes böyle bir askeri operasyonun, Suriye halkına, ülkenin birliğine ve egemenliğine felaketler getireceğinin farkında.
Suriye meselesine dahil olan ülkelerin çoğunun da böyle düşündüğüne inanıyoruz. Ancak tehlikenin geçtiği söylenemez. Meşru müdafaa hakkı kesinlikle meşru bir haktır. Bu çerçevede çalışıyoruz ve olası bir gelişmeye karşı önlemler alıyoruz.

-Türkler, 2019 yılı sonlarında yapılan anlaşmalara ve uzlaşılara uymadığınızı ve Kürtlerin çoğunluğunu oluşturduğu Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) Türkiye sınırlarından 32 kilometre kadar içeriye çekilmediğini söylüyorlar. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Bu tür açıklamalar, savaşı sürdürmek ve vatandaşlarına karşı savaşı sürdürmelerinin gerekçelerini savunmak amacıyla açıkça yapılan bir propaganda kategorisine giriyor. Biz anlaşmalara bağlı kaldık ve halen kalmaya devam ediyoruz. Asıl karşı taraf bu anlaşmaları ihlal ediyor. Garantör ülkelere Türkiye’nin devam eden ihlallerinden caydırılması gerektiği konusunda her zaman çağrıda bulunuyoruz. Türkiye işgalci bir güç ve bizim topraklarımızı terk etmeye hiç niyeti yok. Her gün DEAŞ hücrelerine karşı operasyonları yöneten en iyi askeri liderleri İHA’lar ve suç ortaklarıyla birlikte hedef alıyor.

-İHA’lı saldırılar devam ediyor mu?
Evet. Ankara, son iki yılda 70'in üzerinde İHA’lı bombardıman gerçekleştirdi. Sadece bu yıl içinde bölgelerimizi ve güçlerimizi hedef alan 59 İHA saldırısı düzenlendi. Türkiye'de seçimler yaklaşırken Erdoğan, Türk kamuoyunu kendi politikalarının yol açtığı ağır krizlerden uzaklaştırmaya, sorunlarını daha çok savaşa girerek ve radikal gruplarla yakınlaşarak ülke dışına yönlendirmeye çalışıyor.

-Washington size ne gibi güvenceler verdi?
ABD, askeri operasyonlara karşı olduğunu resmen açıkladı. Ancak bu açıklamanın, Türkiye’yi ihlallerinden caydırmak için yeterli olmadığına inanıyoruz. Çünkü Ankara savaşa başka yönlerden yaklaşmaya devam ediyor. Bu yüzden hem Moskova'yı hem de Washington'ı Ankara’yı aralarında imzalanan mutabakatlara, gerginliği azaltma mekanizmasına ve angajman kurallarına uymaya sağlam bir şekilde zorlamaya çağırıyoruz.
Suriye'nin kuzeydoğusunda ve Afrin'den Serekaniye’ye  (Resulayn) kadar tüm işgal altındaki bölgelerde savaş suçları işleyenlerin hesap vermesi için kanunlar ve yasal mekanizmalar harekete geçirilmeli.

-Rusya’nın arabuluculuğunda Şam ile diyaloglarınız hangi aşamada?
Şam ile temas halindeyiz. Birkaç diyalog turu gerçekleşse de olumlu sonuçlara ulaştığımızı söyleyemeyiz.
Ülkemizi kurtarmanın tek yolunun diyalog olduğuna inanıyoruz. Şam dahil olmak üzere Suriye'deki taraflarla diyaloga ve uzlaşıya her zaman açığız. Diyaloga ulusal çıkarlar, vatandaşların hakları ve ülkenin birliğinin korunması açısından bakıyoruz.

-Rusya, Türkiye'nin askeri operasyon tehditlerinin ardından Kamışlı Havalimanı'ndaki konumunu takviyelerle güçlendirdi. Bu takviyeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce takviyeler sizi desteklemek için mi yoksa tam tersi için miydi? Yahut Washington'ı taciz etmek için mi yapıldı?
Aslına Rusya ile tansiyonu düşürme çabaları ve Türkiye ile imzalanan mutabakatların uygulanması konusunda koordinasyonu sürdürüyoruz. Rusya, bu adımı lojistik meseleler çerçevesinde atmış olabilir. Sahada gerçek bir değişiklik göremedik.

-Şam daha önce SDG'nin dağıtılmasını ve üyelerinin düzenli orduya katılmasını şart koşuyordu. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Bunu pratikte ele alacak olursak bilindiği üzere SDG, terörle mücadele ve ülkenin kuzeydoğusundaki topraklarının savunması alanlarında çok yoğun bir şekilde çalışıyor. SDG üyelerinin belirli bir özgünlüğü var. Söz konusu bölgeler içinde faaliyet gösterirler. Meşruiyetlerini de Kürtler, Araplar ve Süryaniler gibi toplumsal çevreden alıyorlar. Ayrıca terörle mücadelenin bir sonucu olarak kurumsal ve ortak çalışma alanlarında deneyimler edindiler.
SDG üyelerini bu ya da şu şekilde dağıtmak askeri olarak mümkün değil. Bu güçler, şu an konuşlu oldukları Suriye’nin kuzeydoğusu da dahil olmak üzere Suriye topraklarını savunmak için aralıksız saha görevleri gerçekleştiriyorlar. Ayrıca farklı bir örgütsel yapıya da sahipler. Bu güçleri ve mahremiyetlerini korumamız ve desteklememiz halkımızın ve topraklarımızın çıkarına.

-Özerk Yönetim’in geleceği ne olacak? Şam'ın âdem-i merkeziyet önerisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Maalesef âdem-i merkeziyet fikri, ülkede akl-ı selim bir sesin olmaması yüzünden çarpıtıldı. Şam, Dera, Suveyda, İdlib, Lazkiye ve Kamışlı sorunlarının mevcut krizi üreten bürokratik merkezle çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Şam'da, Türkiye ile iş birliği yapan gruplara karşı yürütülen savaşta bir miktar ilerleme kaydedildiğine ve bununda merkezi modelin doğruluğuna işaret ettiğine dair bir yanılgı var. Gerçeklikten uzak olan bu yanılgı, gelecekte yeni bir krizin sinyalini veriyor. Burada Suriye rejiminin, çökme riskiyle karşı karşıya kaldığında fiili olarak âdem-i merkeziyete göre hareket ettiğini hatırlatmakta fayda var.
Âdem-i merkeziyeti siyasi çözümün giriş noktalarından biri olarak görüyoruz. Vatandaşların geleceklerini ve yaşam tarzlarını belirleme iradesini güçlendiren âdem-i merkeziyet, onlarca yıldır ötekileştiren bölgelerin kalkınma umutlarını yeşertir. Âdem-i merkeziyet, ulusal uyumu da artırır. Şu an Suriye'deki herkes, ülkede olayların patlak vermesinin ardından merkezi rejimi eleştiriyor. Buna Şam rejimi de dahil. Zorlukların üstesinden gelebilmek için ülkenin tüm bölgelerine sorumluluklar, görevler ve haklar dağıtılmalı. Anayasamız, vatandaşlarımızın ve oluşumlarımızın hakları ve ulusal ve ekonomik güvenliğimiz ile genel ilkeler üzerinde fikir birliği merkezi olmalı. Âdem-i merkeziyet, bu ilkelerin yerel olarak uygulamasını sağlar. Vatandaşların ve oluşumların anavatana bağlılığı yerel kapsamına dayanıyor. Bu yüzden vatandaşların hakları için ödün verilmesi, mükemmel bir siyasi ve ahlaki eylemdir.

-Sizce Ukrayna’daki savaş, Fırat'ın doğusundaki denklemleri ve Türkiye ile Rusya'nın rolünü nasıl etkiledi?
Angajman kurallarıyla ilgili denklemler aynı kalsa da enflasyon oranı, gıda güvenliği, enerji ve emtia fiyatlarında artış üzerinde etkileri oldu. Türkiye’nin Ukrayna dosyasında artan nüfuzunu yakından takip ediyoruz. Maalesef Ankara bu rolü kendi çıkarcı gündemi ve Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölgelerimize yönelik savaş politikalarını güçlendirmek için kullanıyor. Suriye meselesiyle ilgilenen uluslararası taraflarla yaptığımız görüşmelerde, Türkiye'nin projelerini bölgemizde hayata geçirmek için söz konusu rolden yararlanmaması gerektiğini konuşuyoruz. Biz de bu konuda kendi tedbirlerimizi alıyoruz.

-ABD Başkanı Joe Biden'ın seçilmesinden sonra ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı daha istikrarlı hale geldi. Washington'ın uzun bir süre Suriye’de kalacağını düşünüyor musunuz?
Mantıken ne ABD’nin ne de Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı sonsuza kadar sürebilir. Halen siyasi bir çözüme varılamadı. Bu yüzden onları müzakere edilmiş bir siyasi çözümün garantörü olmaya ve topraklarımızdaki dış müdahaleye ve işgallere son verilmesi için baskı yapmaya çağırmalıyız.
Bir de terör sorunu var, çünkü terörle tek başına yerel imkanlarla mücadele edilemez. Bu yüzden DMUK ile iş birliği yapılması gerekiyor. Aynı şey Rusya'nın askeri varlığı için de geçerli. Sonuç olarak, siyasi bir çözüm için ciddi girişimlerde bulunulmalı.

-Özerk Yönetim, Fırat'ın doğusuna yatırım yapılmasının önünü açan bir karar yayınladı. Bu çerçevede herhangi bir proje başlatıldı mı?
Mevcut zorlukları göz önüne alarak, gelir kaynaklarını ve ekonomiyi çeşitlendirme politikasını benimsemeyi hedefliyoruz.  İhtiyaçlarımızı karşılamak için yatırımları teşvik ediyoruz. Bu tür projeleri pratikte başlatmaya çalışıyoruz.

-ABD Savunma Bakanlığı’na fon kullanım yetkisi verilmesine ve ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunu yaptırımlardan muaf tutması hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bölge, terör ve sonuçları nedeniyle büyük hasar gördü. Bu tür muafiyetlere olumlu bakıyoruz. Bölge sakinlerinin yaşam standardını yükseltmeyi, iş olanaklarını güvence altına almayı ve özellikle altyapı, elektrik, su ve tarım alanlarında projeler geliştirmeyi hedefliyoruz.



Ukrayna Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr: “Ukrayna'yı desteklemek hayır işi değil”

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
TT

Ukrayna Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr: “Ukrayna'yı desteklemek hayır işi değil”

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.

Ahmed Mahir

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr, Majalla'ya özel açıklamalarda bulundu. Oleksandr röportajında Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının üçüncü yılına girerken bir çıkmazda olunup olunmadığı konusuna değindi.

Oleksandr, Ukrayna'nın başkenti Kiev'de bizimle yaptığı röportajda, Rusya'nın stratejik bir yenilgiye uğradığı yönündeki görüşünü savundu. Savaşa adil ve eşitlikçi bir çözüm olduğuna dair inancına ve ülkesindeki mali yolsuzluğun kronikleşip kronikleşmediğine dair açıklamada bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre Kiev Üniversitesi ve Pensilvanya'daki (ABD) Dickinson Üniversitesi Hukuk Fakültesi de dahil olmak üzere Batı'daki birçok akademik kurumda uluslararası hukuk profesörü olarak görev yapan Oleksandr röportajda, uluslararası arenada yaşanan gelişmelerden Ukrayna-Rusya savaşına kadar birçok başlıkta soruları yanıtladı:
-Son aylarda her iki tarafın da anlamlı kazanımlar elde edemediği bu savaşın bundan sonraki aşaması ne olacak?
Bu savaş iki aşamaya ayrılabilir. İlk aşamada çatışma iki farklı merhalede gelişti. Başlangıçta Rusya, Kiev'i üç gün içinde ele geçirmek üzere bir yıldırım saldırısı başlatmayı ve ardından yaklaşık bir ay içinde Ukrayna'nın çoğunu tamamen işgal etmeyi denedi, ancak başarısız oldu. Şu an, acımasız bir yıpratma savaşıyla karakterize edilen çatışmanın ikinci aşamasındayız. Artık asıl mesele dayanıklılık: Yani hangi tarafın çabalarını daha uzun sürdürebileceği. Zafer müttefiklerimizin, direnişin devamı için gerekli olan kararlı desteğine bağlıdır. Rus kuvvetleri şu anda Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini kontrol ediyor.

Rusya, Kiev'i kontrol altına almak, Ukrayna bölgelerinin çoğunluğunu kontrol etmek ve kendi yörüngesinde dönen bir hükümet kurmak gibi iddialı hedeflerine ulaşamadı. Aslında Ukrayna, 24 Şubat 2022'den bu yana Rusya'nın işgal ettiği alanların yaklaşık yarısını geri almayı başardı. Bir diğer önemli başarı, başlangıçta çatışmaya katılan Rus birliklerinin yüzde 90'ının operasyonel yollarının etkili bir şekilde kesintiye uğratılması. Üçüncü kayda değer zafer, Rus kuvvetlerinin Karadeniz'den sürülmesiydi ve benim görüşüme göre bu başarılar, çatışmanın daha geniş bağlamında çok önemli.

Batı'da bu çıkmazı bir çıkmaz sokak olarak yorumlayan ve azınlıkta da olsa artık Putin'le müzakerelere başlama zamanının geldiğine yönelik bir görüş var.

-Görevden alınan Başkomutan Valery Zalozny, savaşa ilişkin değerlendirmesinde Başkan Vladimir Zelenskiy'den daha mı gerçekçiydi?

Başkomutan Valery Zalozny ve Başkan Zelenskiy'nin pozisyonlarında ciddi bir çelişki görmüyorum. Bana göre ikisi de aynı stratejiyi izliyor.

-Ancak Valery Zalozny savaşın çıkmaza girdiğini söyledi…

Bazı politikacıların ‘çıkmaz’ tabirini kullanmasıyla ilgili bir yanlış anlaşılma var gibi görünüyor. Bunun olumsuz etkileri bulunuyor. Batı'da bu çıkmazı bir çıkmaz sokak olarak yorumlayan ve azınlıkta da olsa artık Putin'le müzakerelere başlama zamanının geldiğine yönelik bir görüş var. Zalozny'nin durgunluk durumuna işaretinde kastedilen bu değildi. The Economist’e makale yazmaktaki amacı, Batılı Müttefiklerden ek destek istemek ve onları böyle bir çıkmazın gerçeğe dönüşmesini önlemek için daha fazla silah sağlamaya teşvik etmekti.Evet, hedefi açıktı: Ukrayna'nın işgal altındaki toprakları geri alma ve karşı saldırıya geçme çabalarını sürdürmek için daha fazla askeri yardım sağlamak. Diplomat olmayan Zalozny, Batı söyleminde ‘çıkmaz’ kelimesinin taşıdığı çağrışımı tam olarak anlamadığı için en uygun terimi seçememiş olabilir. Onun çağrısı, olası bir çıkmazdan kaçınmak için askeri desteğin artırılması ihtiyacıydı.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy (solda), Kiev'deki toplantı sırasında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Eski Başkomutanı Valery Zalozhny ile bir araya geldi. (AP)
Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy (solda), Kiev'deki toplantı sırasında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Eski Başkomutanı Valery Zalozhny ile bir araya geldi. (AP)

-Geçen yılki karşı saldırının başarısızlığının günah keçisi Zalozhny miydi?

Öncelikle karşı saldırının yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı başarısız olduğunu düşünmüyorum ve gerçekleri sizlere sundum. Sayıca ve silah olarak üstün olmamıza rağmen bu bir başarısızlık değildi. Sınırsız insan kaynağına, insan gücüne ve silahlara sahip bir süper güce karşı savaşmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kalitesizliğine rağmen büyük miktar durumu telafi ediyor.

İkinci olarak, popülaritesinin zirvesinde olan önemli bir figürün ortadan kaldırılmasının onu günah keçisi yapacağına inanmıyorum, ancak iki yıl süren şiddetli çatışmanın ardından askeri liderlikte değişiklik yapılması normaldir.

-Sizin açınızdan Rusya ile savaşın adil çözümü nedir?
Bir uluslararası hukuk profesörü olarak bakış açım bu alanın ilkelerine dayanmaktadır. Avrupa'da uluslararası hukuku yeniden tesis etmenin tek adil çözümü var: Rus kuvvetlerinin tamamen geri çekilmesi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi geçtiğimiz günlerde bu konuyu ele alan bir kararı kabul etti. Bu karara göre, Rusya ile Ukrayna arasındaki barış müzakereleri ancak Ukrayna koşullarında başlayabilir ve Ukrayna'nın gerekçesiz Rus saldırganlığının kurbanı olduğunun kabul edilmesi gerekir. Şart açık: Barış görüşmelerinin başlayabilmesi için Rusya Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna'daki güçleri tamamen çekecek. Bu adımlar diyaloğu başlatmak için temel gereklilikleri oluşturur. Uluslararası hukukun yeniden tesis edilmesi ve adaletin aranması son derece önemlidir. Ukrayna ekonomisinin yüzde 30'undan fazlasına ağır zarar vermekten sorumlu olan Rusya'nın hesap vermesi gerekiyor. Saldırgan taraf olarak bize verdiği zararın tazmini karşılanması tazminat ödemekle yükümlü olmalıdır.

Saldırganlık yalnızca devlet olarak Ukrayna'ya karşı işlenen bir suç değildir; tüm uluslararası topluma karşı işlenmiş bir suçtur.

-Rusya ile iki yıl süren savaşın ardından Ukrayna'nın Rus kuvvetlerinin Kırım Yarımadası'ndan çekilmesi konusunda ısrar etmesini askeri açıdan gerçekçi buluyor musunuz?
Uzun vadede iyimserim çünkü saldırı suçu sadece devlet olarak Ukrayna'ya karşı işlenen bir suç değil; tüm uluslararası topluma, tüm ülkelere karşı işlenmiş bir suçtur ve eminim ki uluslararası mücadeleyi sürdürme iradesi yeniden tesis edilecektir. Bu bir zaman meselesi. Ama elbette gerçekçi olmak gerekirse beklediğimizden uzun sürebilir. Ama sonuç kaçınılmazdır. İnsanlık bir yol ayrımında: Ya yirmi birinci yüzyılda uluslararası hukukun rehberliğinde ilerlemeyi ya da on dokuzuncu yüzyılın standartlarına geri çekilmeyi seçecek. Putin, eylemleriyle bizi bu köhne uygulamalara dönmemizi, böylece yüzyıllarca süren ilerlemeyi feda etmemizi istiyor. Ancak insanlığın uluslararası hukuk ilkelerini tercih ederek akıllıca seçim yapacağına inanıyorum. Bu iyimserlik Kırım'daki duruma da yayılıyor.

Haydi hayal edelim, sadece bir tartışma çerçevesinde, Ukrayna'nın düştüğünü ve Rusya'nın Ukrayna'yı kontrol ettiğini varsayalım. Sonrasında ne olacak?

- Ukrayna Güvenlik Servisi, yaklaşık 40 milyon dolar değerindeki askeri silahlarla ilgili yolsuzluğu ortaya çıkardığını açıkladı. Başsavcı'nın çalınan paraya el konulduğunu söylediğini biliyorum. Peki, Ukrayna'da mali yolsuzluğun kronik olduğunu düşünüyor musunuz? Yolsuzluk, Avrupa Birliği'ne katılma girişiminizde büyük bir engel değil miydi?

Yolsuzluk sorunu uzun yıllardan beri var ve Ukrayna'da çok büyük bir sorun. Başkan Zelenskiy'nin seçilmesinin nedenlerinden biri de yolsuzlukla mücadele ihtiyacıydı ve o da sözünü tuttu. Şimdi mevcut duruma baktığınızda Ukrayna'da hiç kimsenin hukukun üstünde olmadığını göreceksiniz. Mesela yolsuzluk davalarında milletvekillerinin dokunulmazlığı yok. Size Ukrayna Parlamentosu üyelerinin yolsuzluk suçlamasıyla adalet önüne çıkarıldığı davalardan birçok örnek verebilirim. Bir başka örnek, yolsuzluk nedeniyle adalet önüne çıkarılan Ukrayna Başyargıcı’dır. Önemli şahsiyetlerin ve üst düzey politikacıların adalet önüne çıkarıldığı başka birçok örnek bulunuyor. Yolsuzlukla mücadelede çok etkili bir yapı oluşturduk ve yolsuzlukla mücadelemiz devam ediyor, çünkü çok basit bir gerçeğin farkındayız: Özellikle savaş sırasında yolsuzluğa tahammül edemeyiz. Çünkü yolsuzluk NATO'ya ya da Avrupa Birliği'ne katılmak istediğimiz bir dönemde küresel anlamda ortaklarımızın ve müttefiklerimizin gözünde güvenilirliğimizi zedeliyor.

-Başkan Zelenskiy'nin birden fazla röportajda söylediği ilginç şeylerden biri de Ukrayna'yı desteklemenin bir hayır işi olmadığıdır. Bundan ne sonuç çıkarıyorsunuz?

Ukrayna aslında Avrupa'nın kalkanı rolünü oynuyor. Haydi hayal edelim, sadece bir tartışma çerçevesinde, Ukrayna'nın düştüğünü ve Rusya'nın Ukrayna'yı kontrol ettiğini varsayalım. Sonrasında ne olacak? Birincisi, bu durum NATO üyesi devletlerin karşı karşıya olduğu güvenlik risklerini artıracaktır. Pek çok kişi Rusya'nın hedeflerinin Ukrayna ile sınırlı kalmayacağına inanıyor; sırada Moldova ve Baltık ülkelerinin yanı sıra Polonya da olabilir. Bu durum, ABD ve NATO üyelerinin Rusya tehdidine karşı savunma bütçelerini önemli ölçüde artırmalarına ve savunma mekanizmalarını güçlendirmelerine yol açacak.

Fotoğraf Altı: Ukrayna lideri Zelenskiy savunma hatlarını ziyaret etti. (AP)
Ukrayna lideri Zelenskiy savunma hatlarını ziyaret etti. (AP)

Sonuç olarak, ABD'nin, Avrupa ülkelerinin ve diğer NATO üyesi ülkelerin üstlendiği mali yükler, mevcut harcamaların çok üzerinde artacak. Dolayısıyla, Ukrayna'nın Rusya'nın yayılmacılığına karşı direnişini desteklemenin sadece iyi niyetli bir davranış değil, aynı zamanda stratejik bir gereklilik olduğu sonucuna varıyoruz.  Rus emperyalizmine karşı direnişimiz sadece egemenliğimizi savunmak değil, aynı zamanda uluslararası düzeni desteklemektir. Bu görevdeki başarısızlık, dünya çapındaki diğer potansiyel saldırganları güçlendirebilir ve motive edebilir.

Araplara şöyle diyorum: Saldırının mağdurunu destekleyerek, kendinize saldırı durumunda güvenceler oluşturun; saldırganın cezasını çekeceğinden emin olun.

-Peki, Ukrayna ile Arap dünyasının, iki tarafı yakınlaştıracak ortak bir zemin mevcut mu?

Evet, birçok ortak mesele var. Bana sık sık şu tür sorular soruluyor: Arap dünyasına sizi neden desteklemeleri gerektiğini nasıl açıklayabilirsiniz? Bunu Avrupa ülkelerine anlatabilirsiniz çünkü siz Avrupa güvenlik mimarisinin bir parçasısınız ve Avrupa değerleri için mücadele ediyorsunuz. Evet. Peki, bu durumu Arap dünyasına nasıl açıklayacaksınız? Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, saldırının mağdurunu destekleyerek, kendinize saldırı durumunda güvenceler oluşturmuş olursunuz; saldırganın cezasını çekeceğinden emin olursunuz. Bu Arapları bizi desteklemeye teşvik edecek önemli bir neden. İkinci neden ise gıda güvenliğidir. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı dünya çapında gıda güvenliğini ve tedarik zincirlerini baltaladı. Son olarak nükleer güvenlik. Ukrayna'yı desteklemek nükleer felaket olasılığını azaltır. Son olarak ahlaki bir argüman var: Rusya, Ukrayna savaşında saldırgandır.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.